Ümmetimin yaşlılarına saygı göstermek bana saygı göstermektir. Kenz’ul Ummal, 6013 Hz. Muhammed (s.a.a)

Kur’an, Hakkı Batıldan Ayırt Etme Vesilesidir

Kur’an, Hakkı Batıldan Ayırt Etme Vesilesidir

 

 Kur’an ile menus olmak, insana hakkı batıldan ayırt etme gücü verir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in yüce isimlerinden biri “Furkan”dır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
   “Kitabı, sana gerçek ve ellerinde bulunanı gerçekleyici olarak indirdi, Tevrat ve İncil’i de indirdi. Evvelce, insanlara hidâyet olarak, gerçekle bâtılı ayırt eden kitabı da indirdi. Tanrı âyetlerine inanmayanlaradır çetin azap ve Allah öyle üstün bir kudret sahibidir ki aman vermez.” [1]  
   Bu husustaki bir diğer ayet şöyledir:
“Ne yücedir o ki, Furkân’ı, âlemleri korkutmak üzere kuluna indirdi.” [2]
Yine konuyla ilintili bir diğer ayet ise şöyle buyurmaktadır:
“Ramazan ayı, bir aydır ki insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân, bu ayda indirildi.”[3]
  Son ayette Kur’an-ı Kerim için şu üç vasıf getirilmiştir:
-Hidayet kitabı
-Delil ve kanıt kitabı
-Hakkı batıldan ayırt eden kitabı                                                                                                                                                                      

“Furkanın” Anlamı

   “Furkan” hem inanç ve hem de amel alanında hak ve batılın arası, hakkı batıldan ayıran ara anlamınadır. İnanç alanında “furkan”, iman ve hidayeti küfr ve dalaletten; amel alanında emre uymayı itaatsizlikten; görüş ve düşünce alanında doğru düşünceyi batıl düşünceden ayırt etme anlamına gelir. Bunların tümü ise takvanın/Allah’tan sakınmanın ürünüdür. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
    “Ey inananlar, Allah’tan çekinirseniz hayırla şerri ayırt etme kabiliyetini verir size ve suçlarınızı örter, yarlıgar sizi ve Allah, pek büyük bir lütuf ve ihsân sâhibidir.” [4]
Sahte altın ve halis altının ayarına
Mehenksiz değer vermeyesin asla
Allah her kimin canına mehenk vermişse
İşte o, her yakini şüpheden ayırt eder
Canlının ağzına bir çöp giderse
Hemen ağzından çıkarır onu
Binlerce lokma içinde bir çöp yedi mi
Canlılık hissi oluşunca bunu anlar[5]  
 

“Furkanın” Kısımları
     

Furkan iki kısımdır: Biri, Kur’an anlamınadır ve dışsal varlığı olan “Furkan”dır; diğeri ise, ilim gücü anlamına olup içsel “furkan”dır. Kur’an-ı Kerim, Hz. Musa (a.s) ve Hz. Harun’a (a.s), “furkan”ın her iki kısmının verildiğini şöyle buyurmaktadır:
   “Doğru yolu bulasınız diye bir vakit Mûsâ’ya kitap ve doğruyla eğriyi ayırt eden hükümler verdik.” [6]       Konuyla ilintili bir diğer ayet ise şöyledir:
   “Ve andolsun ki Mûsâ’ya ve Hârûn’a, hakkı bâtıldan ayıran ve çekinenlere ışık ve öğüt olan kitabı verdik.” [7]Kendisi “Furkan” olan Kur’an sayesinde “furkan” edinilir. İnsan önce idrak/algı alanında hakkı batıldan ayırt etme gücü edinir ve daha sonra da amel alanında itaat ve ibadete eğilim gösterir, günahtan da sakınır ve nefret eder. Çünkü böyle bir insan, ibadetlerin hakikatini güzel ve cennet olarak, günahın hakikatini ise çirkin ve cehennem olarak görür.
    Bu aynen sağlıklı bir insanın, misk kokusuyla sarımsak kokusunu birbirinden ayırt etme gücüne sahip olup misk kokusundan hoşlanmasına ve sarımsak kokusundan da kaçınmasına benzer. Nezle ve grip gibi bir hastalığı olan insan ise, kokuları ayırt etme gücüne sahip değildir.
    Her amelin kendine has bir koku ve tadı vardır. İman ve salih amelin kokusu da, tadı da çok güzeldir; küfr ve günahın ise hem kokusu ve hem de tadı iğrençtir. Allah’tan sakınan ve ruh bakımından sağlıklı olan bir insan, doğrunun güzel kokusunu yalanın iğrenç kokusundan ayırt etme gücüne sahip olduğu için doğruyu seçer ve yalandan sakınır. Günahkâr insan ise, ayırt etme gücünden yoksun olduğu için yalan ve doğruya eşit mesafede durur ve eşit gözle bakar.
   Doğruluğun kokusu ve aldatıcı yalanın kokusu
   Konuşunca ortaya çıkar; misk ve sarımsak gibi
  Müminler Emiri Ali (a.s), istriğfar/bağışlanma dileme ve günah hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Bağışlanma dilemenin kokusunu kendinize sürün, bu durumda günahların kokusu asla sizi rüsva etmez.”[8]
Veysel Karanî, Allah Resulünü (s.a.a) ziyaret etme amacıyla Yemen’den yola koyulup Medine’ye gelmiş, ancak Allah Resulü (s.a.a) yolculukta olduğu için Yemen’e geri dönmüştü. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) yolculuktan dönüp Medine’ye girdiğinde şöyle buyurmuştu:
   “Kuşkusuz ki ben, Yemen yönünden Rahman’ın kokusunu alıyorum.”[9]
   Muhammed (s.a.a) dedi ki saba eliyle
   Yemen’den gelir bana Allah kokusu
   Ramin kokusu gelir Veysel canından
   Allah kokusu da Veysel’den gelir
   Acep bir koku ki Veysel ve Karan’dan
   Peygamberi mest ve mesrur etti
   Veysel özden geçip fani olmuştu
   İşte o, hâkî iken semavî olmuştu [10]
 
   Bu hususta yüce Allah Resulünden (s.a.a) rivayet edilen bir hadis şöyledir:
   “Güzel cennet kokuları Karan yönünden gelmektedir. Ey Veysel, ne kadar da seni özlemişim! Her kim onu görecek olsa, benim selamımı iletsin.”
Allah Resulüne (s.a.a) sordular: Ey Allah Resulü (s.a.a), Veysel Karanî kimdir?
    Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: “Veysel öyle biridir ki, ortalarda görülmediği zaman onu araştırmaz/yoklamazsınız, ortaya çıktığında da ona itina etmezsiniz. Onun şefaati ile Rabia ve Muzer kabileleri sayısınca insan cennete girecektir. Beni görmeden bana iman etmiştir ve halifem Ebutalib oğlu Ali’nin (a.s) emrinde Sıffin savaşına girecek ve şehit edilecektir.” [11] 
    Mevlana şöyle buyurmaktadır: Yemen yönünden Rahman’ın kokusunu alma gücüne sahip olan biri, batılın ve günahın kokusunu hakkın ve itaatin kokusundan ayırt edemez mi?
   Rahman’ın kokusunu alan Yemen’den
   Batılın kokusunu duymaz mı benden?
   Uzak yoldan koku alan Mustafa (s.a.a)
   Yediklerimizin kokusunu duymaz mı ağzımızdan?
    Kur’an-ı Kerim, Yusuf’un (a.s) gömleğini Hz. Yakub’a (a.s) götüren kardeşlerinin kervanı hareket ettiğinde Hz. Yakub’un (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
   “Kervan, Mısır’dan ayrılınca babaları, bana bunak demeseniz bâri, Yûsuf’un kokusunu duyuyorum dedi.” [12]   Gözlerin üzerine konan iki parmak, güneşi görmeye engel olduğu gibi, günah da insanın hakkı ayırt etme gücünü kaybetmesine ve hakkı inkar etmesine neden olur.
   Bilir misin, aynan neden berrak değil?
   Çünkü yüzündeki kir/pas silinmemiştir [13]  
  Kötülükte ısrar ve kötülüğü meslek ederse
   Toprak dökmüş olur düşüncesinin gözüne[14] 
  Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
   “Sonra da Allah’ın delillerini yalanladıkları ve onlarla alay ettikleri için o kötülük edenlerin sonu kötü oldu gitti.” [15] 
  Yine konuyla ilintili bir diğer ayet şöyledir:
 “Vay hallerine o gün yalanlayanların. Onların ki yalanlarlardı cezâ gününü. Ve o günü, yalnız haddini aşan ve boyuna suç işleyip duran kişiler yalanlarlar. Onlara âyetlerimizi okuyunca derler ki: Öncekilere âit masallar. İş öyle değil, hayır, kazandıkları şeyler, üstüste kalplerine yığılmıştır da kalpleri pas tutmuştur. İş öyle değil, hayır, şüphe yok ki onlar, o gün elbette Rablerinin lütfünden, bir perdeyle, bir engelle uzak kalırlar.” [16]  
   Öncelikle belirtmek gerekir ki kötü davranışlar ve çirkin ameller, kendine uygun bir şekil ve sûret verir insanın nefsine ve insanı da o şekle sokar.
   Ayrıca bu şekil ve sûretler, hak ve hakikati algılamaya engel olur. Çünkü böylesi bir nefs ve can, “furkan” gücünden yoksundur.
   Günah işleyen insan, evrende mevcut olan hakikatlerin koku ve tadını hissetme gücünü kaybeder.
İmam Cafer-ı Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Dünyada züht yolunu seçmediğiniz sürece, imanın tadını algılamak size haram kılınmıştır.” [17]   
Müminler Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
    “Bir kul, şakayla ve ciddi olarak yalan (söylemeyi) terk etmedikçe imanın tadını algılayamaz.” [18]   
 Bu bağlamda Allah Resulünden (s.a.a) rivayet edilen bir hadis de şöyledir:
   “Allah Resulü (s.a.a) bir gün ashabından birine şöyle buyurdu: Ey Allah’ın kulu! Allah yolunda sev, Allah yolunda buğzet, Allah yolunda dostluk kur ve Allah yolunda düşmanlık et. Ancak bu durumda Allah’ın velayetine erişilebilir. İnsan böyle olmadıkça, namaz ve orucu ne kadar da çok olursa olsun, imanın tadını algılayamayacaktır.” [19] 
    Bu alanda Allah Resulünden (s.a.a) rivayet edilen bir diğer hadis de şöyledir:
   “Şu üç özelliğe sahip olan kimse imanın tadını alacaktır: Allah ve Resulünü (s.a.a) her şeyden daha çok sevmek, ancak Allah rızası için insanları sevmek ve -Allah tarafından küfrden kurtarıldıktan sonra- küfre düşmektense ateşe düşmeyi yeğlemek.” [20]

——————————————————————————————————–

[1] Âl-i İmran, 3-4
[2] Furkan, 1
[3] Bakara, 185
[4] Enfal, 29
[5] Mesnevî, 1. defter, 299-302. beyitler
[6] Bakara, 53
[7] Enbiya, 48
[8] Vesâil’uş Şia, c: 16, s: 70
[9] İhya’ul Ulûm, c: 3, s: 153
[10] Mesnevî, 4. beyit, 1827-1830. beyitler
[11] Bihar’ul Envar, c: 42, s: 155
[12] Yusuf, 94
[13] Mesnevî, 1. defter, 34. beyit
[14] Mesnevî, 2. defter, 3378. beyit
[15] Rum, 10
[16] Mutaffifin, 10-15
[17] Usul-u Kafî, c: 2, s: 130
[18] Usul-u Kafî, c: 2, s: 340
[19] Bihar’ul Envar, c: 2, s: 54
[20] Müstedrek’ül Vesâil, c: 12, s: 234