Saygıdeğer okurlar, bildiğiniz üzere Allah Teala’nın insanlığa en son armağanı olan İslam dini, Allah Resulü’nün (s.a.a) dünya hayatına veda ettiği andan itibaren imamet ve hilafet ekolu olmak üzere iki ana ekole ayrılmıştır.
İmamet ekolunu başta Hz. Ali (a.s) olmak üzere Allah Resulü’nün Ehl-i Beyt’i olan, On İki İmam ile ilim ve irfanlarını onlardan alan kimseler temsil etmiş ve savunmuşlardır.
Hilafet ekolunu ise, Allah Resulü’nün vefatından sonra Ehl-i Beyt’ini toplumsal sahnelerden kenara iterek iktidarı ele geçiren, ilk başta hilafet, sonraları da imaret unvanını alanlarla onlara tabi olan ve genellikle de İslam toplumunun çoğunluğunu peşlerinde sürükleyen kimseler temsil etmiş ve savunmuşlardır.
Böylece İslam dininde iki ana ekol ortaya çıkmıştır. Biri, Allah Resulü’nün Ehl-i Beyt’inden gelen İslam anlayışını kabul eden İmamet Ekolu, diğeri ise, Ehl-i Beyt’i kaale almayan, Ehl-i Beyt karşıtı kimselerden gelen İslam anlayışını savunan Hilafet Ekolu.
Daha sonraları zaman süreci içerisinde Ehl-i Beyt kanalından gelen İslam anlayışının ismi Şiilik, Alevilik ve Caferilik olarak adlandırılarak, bu ekole tabi olanlara Şia, Alevi ve Caferi ismi konarken, karşıt ekole de Sünnilik ismi verilmiş bu anlayışa tabi olanlara da Ehl-i Sünnet ve Cemaat denmiştir.
Bu gün bir milyarı aşkın Müslümanların dörtte birinden fazlası Ehl-i Beyt kanalından gelen İslami anlayışa tabi olup kendilerini Caferi, Alevi ve Şia olarak tanımlamaktalar.
Türkiye’mizde de nüfusun üçte biri bu ekole inanmakta ve kendisini Caferi ve Alevi olarak nitelemektedir.
Ama ne yazık ki, Türkiye’de yaşayan Ehl-i Beyt ekolu mensupları, diğer yörelerde yaşayan Ehl-i Beyt ekolu mensuplarının aksine, tarih süreci içerisinde büyük baskılara ve zulümlere maruz bırakılmış ve kendilerine mensup oldukları ekol ve öğretilerini doğru olarak öğrenme ve yaşama imkanı tanınmamıştır. Hatta birtakım oyunlarla kasıtlı olarak inançlarından uzaklaştırılmaya veya en azından inançları tahrif edilmeye çalışılmıştır. Bu ise büyük oranda etkili olmuş ve bu toplum yer yer kendi inancını tanımaz olmuş ve hatta kendi mektebiyle çelişir duruma sokulmuştur.
Her ne kadar son zamanlarda nispi bir hürriyet ortamı doğmuşsa da ancak şimdiye kadar bu ekolun mensuplarına kendi inançlarını öğrenme ve eğitme imkanı tanınmamış ve bu inancı öğreten bir okul açılmamıştır.
İşte Al-i Taha ilim irfan ve sosyal dayanışma derneği tarafından hazırlanan Türkiye Caferileri Sitesi, kendisini Caferi ve Alevi olarak tanımlayan ve bu inancı paylaşan kimselere inançlarını kaynaklarından daha doğru ve müstenit olarak öğrenme imkanını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bölücülük yapmak değil, sadece bu inancı paylaşan insanlarımızı doğru bilgilendirmek istiyoruz. Diğer İslami fırka ve inançlarla da bir kavgamız yoktur ve herkese karşı hoşgörülüyüz.
Bütün okurlardan beklentimiz, sitemizdeki bilgilere bilimsel metotla yaklaşmaları, paylaşmadıkları veya yanlış buldukları konularda herhangi bir taşkınlığa yer vermeden mantık çerçevesinde bilimsel olarak hata ettiğimizi ortaya koymalarıdır.
Rabbimiz, bizleri sözü dinleyip de en güzeline tabi olarak hidayet bulan akıl sahibi kullarından kıl. Amin.
Al-i Taha ilim irfan ve sosyal dayanışma derneği adına H. Abdullah TURAN