Sahilde Bir Çakıl Taşı…
S. SECCAD KARAKUŞ
Çeşitli kitap veya dergilerde İslâm dini hakkında görüş bildiren, bu arada İslâm'dan övgüyle bahseden Hıristiyan düşünür ve yazarlara rastlamışsınızdır, muhakkak. Bu yüzden bu gibi yazılar bizleri şaşırtmamaktadır. Ancak bu tür yazılar çeşitli açılardan kaleme alınmış olduğundan, bazen Müslüman halk için ilginç ve ilgi çekici olabiliyor.
Bu arada Arap Hıristiyan düşünür ve yazarların ayrı bir yeri vardır. Çünkü onlar, diğer Hıristiyanlara kıyasla İslâm hakkında sağlıklı bilgi edinme noktasında daha şanslıdırlar. Yüzyıllar boyunca Arap ve İslâm topraklarında -özellikle Filistin ve Lübnan'da- ana dilleri Arapça olan Hıristiyanlar yaşaya gelmiştir.
Arap Hıristiyan düşünürler, İslâm'ı tanımak için birinci elden kaynaklardan yararlanma imkânına sahiptirler. Onlar Kur'ân, Nehc'ül-Belâğa gibi kaynakları ve İslâm tarihiyle ilgili temel eserleri asıl Arapça metninden okuyabilmekte, böylece İslâm dini hakkında daha sağlam bilgiler edinebilmekte ve daha sağlıklı araştırma yapabilmekteler. Cebran Halil Cebran, Mihail Nuayme gibi ünlü Hıristiyan yazarların İslâm hakkındaki görüşleri meşhurdur. Doktor Süleyman Kattanî ve Doktor Münif Musa'nın İmam Ali (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) hakkındaki yazı ve konferansları okumaya ve duymaya değer. Marun Abbud'un da Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkındaki methiyesi de öyle.
Ancak bütün bunlardan çok daha önemlisi, Hıristiyan bir şairin İslâm tarihini, Arap tarihinin en büyük hamaseti (kahramanlık destanı) olarak şiire döküp 300 sayfayı bulan bir eser meydana getirmesi ve bu hamasetin en önemli bölümünü de "Gadir Bayramı" bilerek eserinin adını da "İyd'ul-Gadîr" (Gadir Bayramı)[1] koymasıdır.
Arap Hıristiyan şair Pavlus Selâme, bu eserini 17 yıl önce (H. 1406/M. 1986) yayınlamıştır. Bu eser yayınlandığı günden itibaren hem içerdiği güzel şiirleri, hem konusu ve hem de sunuş yazısıyla yüzlerce Müslüman ve Hıristiyan okurun dikkatini çekmiştir. Pavlus Selâme'nin bu kitapta 50'ye yakın kasidesi vardır. Bu kasidelerde Resul-i Ekrem'in doğum öncesinden başlayarak Kerbelâ faciasını ve Kerbelâ esirlerinin Şam ve Kûfe'de uğradıkları mezalimi dillendirmiştir. İlk kasidesi yüce Allah'a yalvarış ile başlayıp İmam Ali'nin övgüsüyle bitmektedir. Yine yüce Allah'a yalvarışla başlayan son kasidesinde ise şair, Ümeyye Oğulları hakkındaki görüşlerini dile getirdikten sonra İmam Ali'ye hitap ederek bu kasideleri yazmakla meşgul olduğu sıradaki rahatsızlığı ve hastalığına değinip Hz. İsa, Hz. Muhammed (s.a.a), Hz. Ali ve İmam Hüseyin'e uyarak hastalığından dolayı çektiği acılara karşı sabrettiğini ifade etmektedir.
Pavlus Selâme, eserinin önsözünde şöyle diyor:
"Bugün Arap dünyasının en büyük gereksinimi, tarihinin kahramanlarını tanıyıp onlara uymaktır. Bu kahramanların başında ise Ali gelmektedir. Çünkü onda olan şecaat, yiğitlik, beceri ve liyakat diğer hiçbir kahramanda görülmemiştir. Nitekim hiçbir kimse de, zalimler karşısında Hüseyin gibi yiğitçe bir kıyam gerçekleştirmemiştir.
Sonra şöyle ekliyor:
"Bu ikisine de şaşmamak gerek. Çünkü birincisi Muhammed'in büyütüp eğittiği bir kahraman, ikincisi ise Muhammed'in ciğerparesidir."
Şairin ifade ettiğine göre, bu eseri meydana getirmesi tam 6 ay sürmüş. Bu altı ayın üç ayını İslâm tarihi kaynaklarını mütalâa etmekle geçirmiş. Önyargısız bir eser meydana getirebilmek için de daha çok Ehl-i Sünnet kaynaklarına başvurmuştur. Üç ay süren bu derin ve kapsamlı araştırmasından sonra da, üç ay da kasideleri yazması sürmüştür. Bu, her iki günde bir kaside yazmıştır, demektir. Kasideleri vezin bakımından aynı vezinde olmasına karşın, kafiyeleri değişmektedir. Hastalığı dikkate alındığında eserinin sonundaki şu sözüne hak vermemek elde değildir:
"Eğer hastalık güçsüz düşürmeseydi beni / Mütenebbi ve Buhturî[2] ayağımın tozuna dahi yetişemezlerdi."
Şair, okuyucuların kafasında oluşabilecek bir soruyu da öngörerek şöyle yazıyor:
"Bazı okuyucular; 'İslâmî bir kahramanlık destanını şiire dökmekten bu Hıristiyan adama ne?!' diyebilirler. Bunlara şöyle diyorum: Evet ben Hıristiyanım ama, tarih bütün dünyaya aittir. Ben Hıristiyanım ama, dünyaya dar bir pencereden bakmıyorum. Dünyayı oldukça geniş bir gözeriminden seyrediyorum. Ben görünürde bir putperest (Budist) olan Gandih'i bir kıddis olarak görüyorum. Bütün yaratıkların Allah'ın ıyali olduğuna[3] inanıyorum. Takva ve Allah'a yakınlık dışında hiçbir Arab'ın Arap olmayana karşı bir üstünlüğü olmadığına[4] inanıyorum."
"Evet, ben Hıristiyanım ama, bütün yer küresinde milyonlarca insanın günde beş kez adını saygı ile andıkları[5] insanın büyüklüğü karşısında eğiliyorum. Öyle ulu bir insandır ki o, bütün Adem ve Havva oğulları arasında ondan daha yüce ve daha evrensel bir başkası yok. O ki doğumuyla cahiliye karanlıklarını yardı ve üzerinde nurlu harflerle 'Lâ ilâhe illallah' yazılı olan tevhit bayrağını dalgalandırarak âleme ışık saçtı."
"Yine bazıları, İslâm Peygamberi'nin onca ashabı içinde, neden Ali'yi seçip onun kahramanlık destanını yazdığımı sorabilirler. Bu soruya verilecek en iyi cevap, bu şiirlerimdir. Kaldı ki bu şiirler, Müslümanların adını andıklarında 'radıyallahu anh, kerremellahu vecheh ve aleyhisselâm'[6] gibi ifadelerle saygı duydukları; Hıristiyanların, toplantılarında hikmetli sözlerinden örnek verdikleri, takvası ve alçakgönüllülüğü karşısında eğildikleri; zahitlerin, düşünürlerin ve hatiplerin hayranı oldukları bir insanın yüceliklerinden bir nebzedir sadece. Tarihte yüzlerce kişinin, büyük bir sapıklık olduğu hâlde ona ilâhlık yakıştırmasında bulunmaları da onun yüce şahsiyetini ve insanların ona olan aşk ve hayranlıklarını göstermektedir."
Pavlus Selâme sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Siz bana Şiî de diyebilirsiniz. Çünkü eğer Şiîlik, Ali ve pak Ehlibeyti'ni sevmek, zulme karşı ayaklanmak ve tarih boyunca İmam Hüseyin ve evlâtlarının uğradıkları mezalim ve musibetlere üzülmek ve mahzun olmak ise, evet ben Şiîyim."
"Ey Ebu'l-Hasan (Ali)! Benim şiirim senin engin denizinin sahilindeki bir çakıldan ibarettir. Ancak bu çakıl, senin Hüseyin'inin aziz kanıyla boyanmıştır. O hâlde, bu hamasî şiiri kabul buyur ve ebediyet cennetinin tahtından, kalemini senin adınla şereflendiren şu güçsüz adama bir nazar eyle!"
Bu kitapta "Gadir Günü"nün dışında İmam Ali'nin cihadı, Havariç (Haricîler) fitnesi ve İmam'ın Hz. Fatıma'yla evlenmesi de şiir diliyle anlatılmıştır. Ancak "Yevm'ül-Gadîr" (Gadir Günü) adlı kasidesi bu eserin en güzel kasidelerindendir.
Şair, şiirlerine düştüğü dipnotlarda Ebu'l-Feda Mes'udî, Taberî, İbn-i Esir ve İbn-i Hallikan gibi tarihçilerden naklen bazı açıklamalara da yer vermiştir ki İslâm tarihine aşina olmayanlar da yeterince yararlanabilsinler.
Bu eserin son beyitlerinde Hıristiyanlar hakkındaki bazı Kur'ân ayetlerine de işaret ediyor. Hani buyuruyor ya:
"İnsanlar içinde müminlere düşmanlıkta en şiddetli olanların Yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Müminlere sevgice en yakın olanların da, 'Biz Hıristiyanız.' diyenler olduğunu görürsün. Bu, onların arasında keşişler ve rahiplerin varolmasından ve onların büyüklük taslamadıklarından dolayıdır. Peygamber'e indirileni (Kur'an'ı) işittikleri zaman, gerçeği tanımalarının sonucu olarak gözlerinden yaşlar akarken onların şöyle dediklerini görürsün: 'Ey Rabbimiz, inandık, bizi de (gerçeğe) şahit olanlar arasında yaz. Rabbimizin bizi iyi kullar arasına katacağını umarken Allah'a ve bize gelen gerçeğe niçin inanmayalım?' Böylece Allah onları bu sözlerinden dolayı altlarından ırmaklar akan içlerinde temelli olarak kalacakları cennetler ile ödüllendirdi. Bu, iyi kulların mükâfatıdır."[7]
Evet, bu ayetlerde sözü edilen Hıristiyanmlar, hiç kuşkusuz, Pavlus Selâme gibileridir ki eserinin son beyitlerinde şöyle diyor:
"Ben yiğitlik, ilham, adalet ve güzel ahlâk aşığıyım. Evet, Ali peygamber değildi ama, ahlâkı peygamber ahlâkıydı. Ey yüce Tanrım! Sen bütün âlemlerin Rabbisin. Şefkat ve rahmetini bütün âlemlere indir ve elimin yazdığı bu eserin sevabını şu gözleri yaşlı kuluna ulaştır! Çünkü bu eser öyle bir insanın anısına yazılmış ki yaratılış âlemi, Tâhâ'dan (Hz. Muhammed) sonra onun gibi birini görmemiştir. Ey gök, şahit ol ve ey yer, alçakgönüllülükle ikrar et ki ben Ali'yi andım."
[1]– Pavlus Selâme, Iyd'ül-Gadîr, Dar'ul-Kitab el-Lübnanî, Beyrut, 1986.
[2]– Mütenebbî ve Buhturî: Abbasî döneminin ünlü iki şairi.
[3]– Peyamber'den nakledilen bir hadisin içeriği.
[4]– Yine Peyamber'den nakledilen bir hadisin içeriği.
[5]– Müslümanların günde beş kez okudukları ezan ve kıldıkları namazlarında Hz. Muhammed'in peygamberliğine şahadet getirmelerine işaret ediyor.
[6]– Genellikle Şiî Müslümanlar, Hz. Ali'nin adını andıklarında "aleyhisselâm", Sünnî Müslümanlar da "kerremellahu vecheh" veya "radıyallahu anh" derler.
[7]– Maide, 82-85.