Zilhicce Ayının Amelleri
Bu ay mübarek aylardan biridir. Bu ay girince salih sahabe ve tabiin bu ayın ibadetine çok fazla önem verirlerdi. Bu ayın ilk on günü Kur'an-ı Kerim'de Hac Suresinin 28. ayetinde "Belli günlerde Allah'-ın adını ansınlar" şeklinde zikri geçen malum günler olup çok faziletli ve bereketlidir.
Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Allah Teala katında hiçbir günde yapılan hayır amel ve ibadet bu on günde yapılan amel ve ibadetlerden daha sevimli değildir." Bu ayın ilk on gününün amelleri şöyledir:
1- Bütün ömür boyu tutulan orucun sevabına sahip olan bu ayın ilk dokuz gününde oruç tutmak.
2- İlk onu günün her gecesinde akşamla yatsı namazı arasıda iki rekat namaz kılmak, her rekatta Fatiha Suresinden sonra bir defa İhlas Suresini ve sonra da şu ayeti okumak:
«وَواعَدْنا مُوسى ثَلاثينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْناها بِعَشْرٍ فَتَمَّ ميقاتُ رَبِّهِ اَرْبَعينَ لَيْلَةً وَقالَ مُوسى لاَِخيهِ هارُونَ اخْلُفني في قَوْمي وَاَصْلِحْ وَلا تَتَّبِعْ سَبيلَ الْمُفْسِدينَ»
* "Musa ile otuz gece (bana ibadet etmesi için) sözleştik ve ona on gece daha ilave ettik; böylece Rabb'inin tayin ettiği vakit, kırk geceyi buldu. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmim içinde benim yerime geç, ıslah et, bozguncuların yoluna uyma." (A'raf, 142)
Kim bu şekilde yaparsa hacıların sevabına ortak olur.
3- Birinci günden Arefe (dokuzuncu) gününün ikindi vaktine kadar sabah namazından sonra ve akşam namazından önce Şeyh Tusi ve Seyyid İbn Tavus'un İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet ettikleri şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ هذِهِ الأَيّامُ الَّتي فَضَّلْتَها عَلَى الأَيّامِ وَشَرَّفْتَها، وقَدْ بَلَّغْتَنيها بِمَنِّكَ وَرَحْمَتِكَ، فَاَنْزِلْ عَلَيْنا مِنْ بَرَكاتِكَ، وَاَوْسِعْ عَلَيْنا فيها مِنْ نَعْمآئِكَ.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاَنْ تَهْدِيَنا فيها لِسَبيلِ الْهُدى وَالْعِفافِ وِالْغِنى وَالْعَمَلِ فيها بِما تُحِبُّ وَتَرْضى.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ يا مَوْضِعَ كُلِّ شَكْوى، وَيا سامِعَ كُلِّ نَجْوى، وَيا شاهِدَ كُلِّ مَلاَءٍ، وَيا عالِمَ كُلِّ خَفِيَّةٍ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَنْ تَكْشِفَ عَنّا فيهَا الْبَلاءَ، وَتَسْتَجيبَ لَنا فيهَا الدُّعآءَ، وَتُقَوِّيَنا فيها وَتُعينَنا وَتُوَفِّقَنا فيها لِما تُحِبُّ رَبَّنا وَتَرْضى وَعَلى مَا افْتَرَضْتَ عَلَيْنا مِنْ طاعَتِكَ وَطاعَةِ رَسوُلِكَ وَاَهْلِ وَلايَتِكَ.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ،
وَاَنْ تَهَبَ لَنا فيهَا الرِّضا اِنَّكَ سَميعُ الدُّعاءِ، وَلا تَحْرِمْنا خَيْرَ ما تُنْزِلُ فيها مِنَ السَّماءِ، وَطَهَّرْنا مِنَ الذُّنوُبِ يا عَلاّمَ الْغُيوُبِ، وَاَوْجِبْ لَنا فيها دارَ الْخُلوُدِ.
اَللّهمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَلا تَتْرُكْ لَنا فيها ذَنْباً اِلاّ غَفَرْتَهُ، وَلا هَمّاً اِلاّ فَرَّجْتَهُ، وَلا دَيْناً اِلاّ قَضَيْتَهُ، وَلا غائِباً اِلاّ اَدَّيْتَهُ، وَلا حاجَةً مِنْ حَوائِجِ الدُّنْيا وَالآخِرَةِ اِلاّ سَهَّلْتَها وَيَسَّرْتَها اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ.
اَللّـهُمَّ يا عالِمَ الْخَفِيّاتِ، يا راحِمَ الْعَبَراتِ، يا مُجيبَ الدَّعَواتِ، يا رَبَّ الأَرَضينَ وَالسَّماواتِ، يا مَنْ لا تَتَشابَهُ عَلَيْهِ الأَصْواتِ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاجْعَلْنا فيها مِنْ عُتَقائِكَ وَطُلَقائِكَ مِنَ النّارِ، وَالْفائِزينَ بِجَنَّتِكَ وَالنّاجينَ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، وَصَلَّى اللهُ عَلَى سَيِّدِنا مُحَمَّدٍ وَآلِهِ اَجْمَعينَ.
"Allah'ım! Bugünler, diğer günlerden faziletli kıldığın ve üstün ettiğin, kendi lütfün ve rahmetinle beni onlara ulaştırdığın günlerdir. O halde kendi bereketlerinden bize indir ve bugünlerde bize nimetlerini artır.
Allah'ım! Senden diliyorum ki: Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, bugünlerde bizi hidayet, iffet, ihtiyaçsızlık yoluna, senin sevdiğin ve hoşnut olduğun şeyleri yapmaya yönelt.
Allah'ım! Senden diliyorum ey bütün şikayetlerin mercii, ey bütün fısıltıları duyan, ey bütün topluluklara tanık olan, ey bütün gizlileri bilen! Senden istiyorum ki: Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, bugün-lerde bizlerden belayı gider, bugünlerde bizlerden duayı kabul et, bugünlerde bizleri güçlendir ve bize yardım et; Rabb'imiz, bizi, senin sevdiğin ve hoşnut olduğun şeyleri yapmaya, sana, Resulün'e ve senin velayet ehline itaatten ibaret olan bize farz kıldığın şeyleri yerine getirmeye muvaffak eyle.
Allah'ım! Ey merhametlilerin en merhametlisi; senden istiyorum ki: Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle ve bugünlerde bizlere rıza ve hoşnutluk makamı bağışla; doğrusu sen duayı duyansın; bugünlerde gökten indirdiğin hayır şeylerden bizi mahrum eyleme, bizi günahlardan temizle, ey gaypları çok iyi bilen; bugünlerde ebediyet yurdunu (cenneti) bize farz kıl.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, bugünlerde bizden bağışlamadığın bir günah, gidermediğin bir sıkıntı, ödemediğin bir borç, ulaştırmadığın bir gayıp, kolaylaştırmadığın ve reva etmediğin bir dünya ve ahiret ihtiyacı bırakma; doğrusu senin her şeye gücün yeter.
Allah'ım! Ey gizlileri bilen, ey göz yaşlarına merhamet eden, ey duaları kabul eden, ey yerlerin ve göklerin Rabbi, sesler kendisine karışmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, bugünlerden beni, ateşten kurtardıklarından, serbest bıraktıklarından, cennetine ula-şanlardan ve merhametinle kurtuluşa erenlerden eyle; ey merhametlile-rin en merhametlisi; efendimiz Muhammed ve onun bütün evlatlarına rahmet eyle."
4- Bu ayın ilk on gününde, Hz. Cebrail'in bu on günde okuması için Allah Teala'dan Hz. İsa'ya (a.s) hediye olarak getirdiği şu beş duayı her gün okumak:
(1) اَشْهَدُ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ، بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ
(2) اَشْهَدُ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، اَحَداً صَمَداً لَمْ يَتَّخِذْ صاحِبَةً وَلا وَلَداً
(3) اَشْهَدُ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ اَحَداً صَمَداً لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ
(4) اَشْهَدُ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيى وَيُميتُ وَهُوَ حَيٌّ لا يَمُوتُ، بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ
(5) حَسْبِيَ اللهُ وَكَفى سَمِعَ اللهُ لِمَنْ دَعا، لَيْسَ وَراءَ اللهِ مُنْتَهى، اَشْهَدُ للهِ بِما دَعا وَاَنَّهُ بَريءٌ مِمَّنْ تَبَرَّأَ وَاَنَّ لِلّهِ الآخِرَةَ وَالأُولى.
1- "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir; ortağı yoktur; saltanat ve hamd ona hastır; hayır onun elindedir ve onun her şeye gücü yeter."
2- "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir; ortağı yoktur; birdir; ihtiyaçsızdır; kendisine eşi ve çocuk edinmemiştir."
3- "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir; ortağı yoktur; birdir, ihtiyacı yoktur, doğmamış ve doğrulmamıştır; hiçbir şey onun dengi değildir."
4- "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir; ortağı yoktur; saltanat ve hamd ona hastır; diriltir ve öldürür; O ölmeyen diridir; hayır O'nun elindedir; O'nun her şeye gücü yeter."
5- "Allah bana yeter ve kafidir, Allah dua edenin duasını duymak-tadır; Allah'ın ötesinde nihayet yoktur. Allah için davet ettiği şeye şehadet ederim; O teberri edenlerden beridir; ahiret ve dünya Allah'a hastır."
5- Bu on günde her gün Hz. Ali'den (a.s) rivayet edilen ve çok sevabı olan şu duayı okumak; ancak günde on defa okumak daha iyi-dir:
لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ الّلَيالي وَالدُّهُورِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ اَمْواجِ الْبُحُورِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ و رَحْمَتُهُ خَيْرٌ مِما يَجْمَعُونَ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ الشَّوْكِ والشَّجَرِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ الشَّعْرِ وَالْوَبَرِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ الْحَجَرِ وَالْمَدَرِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ لَمْحِ الْعُيُونِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ فِي الّلَيْلِ اِذا عَسْعَسَ وَالصُّبْحِ اِذا تَنَفَّسَ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ عَدَدَ الرِّياحِ فِى الْبَرارى وَالصُّخُورِ، لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ مِنَ الْيَوْمِ اِلى يَوْمِ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ .
"Allah'tan başka ilâh yoktur geceler ve zamanların sayısınca; Allah'tan başka ilâh yoktur denizlerin dalgalarının sayısınca; Allah'tan başka ilâh yoktur ve O'nun rahmeti onların topladıklarından daha hayırlıdır; Allah'tan başka ilâh yoktur dikenler ve ağaçların sayısınca; Allah'tan başka ilâh yoktur tüyler ve kılların sayısınca; Allah'tan başka ilâh yoktur taşlar ve keseklerin sayısınca; Allah'tan başka ilâh yoktur göz kırpışların sayısınca, Allah'tan başka ilâh yoktur geçtiği vakit gecede ve ortaya çıktığı vakit sabahta; Allah'tan başka ilâh yoktur çöldeki ve kayalardaki rüzgarların sayısınca, Allah'tan başka ilâh yoktur bugünden Sur'a üfürülecek güne kadar."
Birinci Gün:
Bu ayın ilk günü çok mübarek bir gündür; bugünün birkaç ameli vardır:
1- Bugünde oruç tutmak seksen ayın sevabını taşır.
2- Hz. Fatıma'nın (s.a) namazını kılmak. Şeyh Tusî diyor ki: Bu namazın dört rekat olduğu rivayet edilmiştir. Hz. Ali'nin (a.s) namazı gibi iki selamla kılınır. Her rekatta bir defa Fatiha ve elli defa İhlas Suresi okunur. Selamdan sonra da Hz. Fatıma'nın (s.a) tesbih zikri yapılır ve peşinden de şu dua okunur:
سُبْحانَ ذِي الْعِزِّ الشّامِخِ الْمُنيفِ، سُبْحانَ ذِي الْجَلالِ الْباذِخِ الْعَظيمِ سُبْحانَ ذِى الْمُلكِ الْفاخِرِ الْقَديمِ، سُبْحانَ مَنْ يَرى اَثَرَ الَّنمْلَةِ فِى الصَّفا، سُبْحانَ مَنْ يَرى وَقْعَ الطَّيْرِ فِي الْهَواءِ، سُبْحانَ مَنْ هُوَ هَكَذا وَلا هَكَذا غَيْرُهُ .
"Münezzehtir yüce izzet ve büyük makam sahibi (Allah), münezzehtir ulu ve yüce celal sahibi, münezzehtir ezeli ve iftihar kaynağı sal-tanat sahibi, münezzehtir kayanın üzerinde karıncanın ayak izini gören, münezzehtir kuşun gökte kanat çırpmasını gören; münezzehtir böyle olan ve O'ndan başka böyle olan yoktur."
3- Öğleden yarım saat önce iki rekat namaz kılmak; her rekatta bir defa Fatiha Suresi, her biri on defa olmak üzere İhlas Suresi, Ayete'l-kursi ve Kadir Suresi okunur.
4- Kim bir zalimden korkar da bugünde şu zikri söylerse, Allah Teala onu o zalimin şerrinden korur:
حَسْبي حَسْبي حَسْبي مِنْ سُؤالي عِلْمُكَ بِحالي.
"(Allah'ım!) Senin halimi bilmen, senden istemekten yeter, yeter, yeter bana."
Bugün, Halil-i Rahman Hz. İbrahim'in (a.s) doğum günü ve Şey-heyn'in rivayetine göre Hz. Fatıma-i Zehra'yla (s.a) Ali b. Ebutalib'in evlilik günüdür.
Yedinci Gün:
Hicri yüz on dört yılında, bugünde İmam Muhammed Bâkır (a.s) Medine'de şehid olmuştur; bu nedenle Şia aleminin hüzün günüdür.
Sekizinci Gün:
Tevriye günüdür; bugünde oruç tutmak çok faziletlidir; bugünde oruç tutmak altmış yılın kefareti olduğu rivayet edilmiştir. Şeyh-i Şehid bugünde gusletmeyi müstehap bilmiştir.
Dokuzuncu Gece (Arefe Gecesi):
Bu gece mübarek gecelerdendir; hacetleri reva eden Allah Teala'yla münacat gecesidir. Bu gecede tövbe kabul olur ve dua müstecap olur. Bu geceyi ibadetle geçiren kimse, yüz yetmiş yıllık ibadet sevabı alır. Bu gecenin birkaç ameli vardır:
1- Aşağıdaki duayı okumak. Bu konuda şöyle rivayet edilmiştir: "Kim bu duayı Arefe gecesi veya Cuma geceleri okursa, Allah Teala onun günahlarını affeder:
اَللّـهُمَّ يا شاهِدَ كُلِّ نَجْوى، وَمَوْضِعَ كُلِّ شَكْوى، وَعالِمَ كُلِّ خَفِيَّةٍ، وَمُنْتَهى كُلِّ حاجَةٍ، يا مُبْتَدِئاً بِالنِّعَمِ عَلَى الْعِبادِ، يا كَريمَ الْعَفْوِ، يا حَسَنَ التَّجاوُزِ، يا جَوادُ يا مَنْ لا يُواري مِنْهُ لَيْلٌ داجٍ، وَلا بَحْرٌ عَجّاجٌ، وَلا سَماءٌ ذاتُ اَبْراجٍ، وَلا ظُلَمٌ ذاتُ ارْتِتاجٍ، يا مَنِ الظُّلْمَةُ عِنْدَهُ ضِياءٌ، اَسْأَلُكَ بِنوُرِ وَجْهِكَ الْكَريمِ الَّذي تَجَلَّيْتَ بِهِ لِلْجَبَلِ فَجَعَلْتَهُ دَكَّاً وَخَرَّ موُسى صَعِقاً، وَبِاِسْمِكَ الَّذي رَفَعْتَ بِهِ السَّماواتِ بِلا عَمَدٍ، وَسَطَحْتَ بِهِ الأَرْضَ عَلى وَجْهِ ماءٍ جَمَدٍ.
وَبِاِسْمِكَ الَْمخْزوُنِ الْمَكْنوُنِ الْمَكْتوُبِ الطّاهِرِ الَّذي اِذا دُعيتَ بِهِ اَجَبْتَ، وَاِذا سُئِلْتَ بِهِ اعَطْيَتْ، وَبِاِسْمِكَ السُّبوُحِ الْقُدُّوسِ الْبُرْهانِ الَّذي هُوَ نوُرٌ عَلى كُلِّ نُورٍ وَنوُرٌ مِنْ نوُرٍ يُضيىُ مِنْهُ كُلُّ نوُرٍ، اِذا بَلَغَ الأَرْضَ انْشَقَّتْ، وَاِذا بَلَغَ السَّماواتِ فُتِحَتْ، وَاِذا بَلَغَ الْعَرْشَ اهْتَزَّ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي تَرْتَعِدُ مِنْهُ فَرائِصُ مَلائِكَتِكَ، وَاَسْأَلُكَ بِحَقِّ جَبْرَئيلَ وَميكائيلَ وَاِسْرافيلَ.
Allah'ım! Ey bütün fısıltıların tanığı, bütün şikayet ve yakarışların mercii, bütün gizlileri bilen ve bütün hacetlerin amacı; ey kulları istemeden onlara nimet veren, ey keremiyle affeden, güzellikle hatalar-dan geçen, ey cömert; ey karanlık gece, tufanlı deniz, direksiz gökyüzü ve örten karanlıklar hiçbir şeyi kendisinden gizleyemeyen; ey karanlıklar kendisine aydınlık olan! Dağa tecelli ederek darmadağın edip Musa'yı baygın düşüren kerim veçhinin nuru hürmetine; gökleri direksiz olarak yükselttiğin ve yeryüzünü katılaşmış su üzerinde yaydığın ismin hürme-tine.
Dua edildiğinde duayı kabul ettiğin ve vasıta kılınarak istendiğinde verdiğin gizli, saklı, yazılmış ve pâk ismin hürmetine; yere ulaştığında yerin yarıldığı ve göklere ulaştığında göklerin açıldığı, arşa ulaştığında arşın titrediği bütün nurların üstündeki nur, nurdan olan bir nur ve bütün nurların kendisiyle aydınlandığı bir nur olan subbuh, kuddus ve burhan ismin hürmetine; kendisiyle -onu duymakla- meleklerin cüsselerini titre-yen ismin hürmetine senden diliyorum ve -yine- Cebrail, Mikail ve İsrafil'-in hakkı hürmetine.
وَبِحَقِّ مُحَمَّدٍ الْمُصْطَفى صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلى جَميعِ الأَنْبِياءِ وَجَميعِ الْمَلائِكَةِ، وَبِالاِسْمِ الَّذي مَشى بِهِ الْخِضْرُ عَلى قُلَلِ الْماءِ كَما مَشى بِهِ عَلى جَدَدِ الأَرْضِ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي فَلَقْتَ بِهِ الْبَحْرَ لِموُسى، وَاَغْرَقْتَ فِرْعَوْنَ وَقَوْمَهُ وَاَنْجَيْتَ بِهِ موُسَى بْنَ عِمْرانَ وَمَنْ مَعَهُ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ موُسَى بْنُ عِمْران مِنْ جانِبِ الطُّورِ الأَيْمَنِ فَاسْتَجَبْتَ لَهُ وَأَلْقَيْتَ عَلَيْهِ مَحَبَّةً مِنْكَ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي بِهِ اَحْيى عيسَى بْنُ مَرْيَمَ الْمَوْتى، وَتَكَلَّمَ فِي الْمَهْدِ صَبِيّاً وَاَبْرَأَ الأكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِاِذْنِكَ. وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ حَمَلَةُ عَرْشِكَ وَجَبْرَئيلُ وَميكائيلُ وَاِسْرافيلُ وَحَبيبِكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَمَلائِكَتُكَ الْمُقَرَّبوُنَ وَاَنْبِياؤُكَ الْمُرْسَلوُنَ وَعِبادُكَ الصّالِحوُنَ مِنْ اَهْلِ السَّماواتِ وَالأَرَضينَ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ ذوُ النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغاضِباً فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنادى فِي الظُّلُماتِ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَك اِنّي كُنْتُ مِنَ الظّالِمينَ فَاسْتَجَبْتَ لَهُ وَنَجَّيْتَهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنينَ، وَبِاِسْمِكَ الْعَظيمِ الَّذي دَعاكَ بِهِ داوُدُ وَخَرَّ لَكَ ساجِداً فَغَفَرْتَ لَهُ ذَنْبَهُ.
وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعَتْكَ بِهِ آسِيَةُ امْرَأَةُ فِرْعَوْنَ اِذْ قالَتْ رَبِّ ابْنِ لي عِنْدَكَ بَيْتاً فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّني مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ، وَنَجِّني مِنَ الْقَوْمِ الظّالِمينَ، فَاسْتَجَبْتَ لَها دُعاءَها وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ اَيُّوبُ اِذْ حَلَّ بِهِ الْبَلاءُ فَعافَيْتَهُ وَآتَيْتَهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدَكَ وَذِكْرى لِلْعابِدينَ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ يَعْقوُبُ فَرَدَدْتَ عَلَيْهِ بَصَرَهُ وَقُرَّةَ عَيْنِهِ يوُسُفَ وَجَمَعْتَ شَمْلَهُ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ سُلَيْمانُ فَوَهَبْتَ لَهُ مُلْكاً لا يَنْبَغي لاَِحَدٍ مِنْ بَعْدِهِ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهّابُ.
وَبِاِسْمِكَ الَّذي سَخَّرْتَ بِهِ الْبُراقَ لُِمحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلِّمَ اِذْ قالَ تَعالى: سُبْحانَ الَّذي اَسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحرامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصى، وَقَوْلُهُ: سُبْحانَ الَّذي سَخَّرَ لَنا هذا وَما كُنّا لَهُ مُقْرِنينَ وَاِنّا اِلى رَبِّنا لَمُنْقَلِبوُنَ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي تَنَزَّلَ بِهِ جَبْرَئيلُ عَلى مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ، وَبِاِسْمِكَ الَّذي دَعاكَ بِهِ آدَمُ فَغَفَرْتَ لَهُ ذَنْبَهُ وَاَسْكَنْتَهُ جَنَّتَكَ.
Muhammed Mustafa'nın -salat ve selamın onun ve Ehl-i Beyt'inin, bütün peygamberlerin ve meleklerin üzerine olsun- hakkı hürmetine; kendisiyle Hızır'ın düz yeryüzünde yürüdüğü gibi suyun dalgalarının üzerinde yürüdüğü ismin hürmetine; kendisiyle denizi Musa'ya yardığın, Firavun ve kavmini boğduğun, Musa b. İmran'ı ve onunla birlikte olanları kurtardığın ismin hürmetine; Musa b. İmran'ın Eymen dağında kendisiyle seni çağırdığı, senin de kendisine icabet ettiğin ve ona kendi sevgini ilkâ ettiğin ismin hürmetine; İsa b. Meryam'in kendisiyle ölüleri dirilttiği, beşikteki bir bebekken konuştuğu, senin izninle anadan doğma köre ve çiçek hastasına şifa veren ismin hürmetine; arşını taşıyanların, Cebrail, Mikail, İsrafil, habibin Muhammed'in -Allah'ın selat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun-, mukarreb meleklerinin, gönderilmiş elçilerinin, göklerdeki ve yerlerdeki salih kullarının kendisiyle seni çağırdıkları ismin hürmetine.
Kavmine kızarak giden ve bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanan, nihayet karanlıklar içinde, senden başka ilâh yoktur, senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum diye yalvaran ve sen de duasını kabul edip onu tasadan kurtardığın, inananları böyle kurtardığın Zünnun'un -balık karnına girmiş Yusun b. Mutta- kendisiyle seni çağırdığı ismin hürmetine; Davud'un kendisiyle seni çağırdığı ve senin için secdeye kapandığı ve böylece kusurunu bağışladığın ismin hürmetine.
* Firavun'un eşi Asiye'nin, kendisiyle, "Rabb'im! bana katında, cen-netin içinde bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalimler topluluğundan kurtar!" diye çağırdığı ve sen de duasını kabul ettiğin ismin hürmetine; Eyyub'un belaya tutulduğu zaman, kendisiyle seni çağırdığında ona kendi tarafından bir rahmet ve ibadet edenler için bir öğüt olarak kendisine ailesini ve onlarla beraber bir katını daha verdiğin ismin hürmetine; Yakub'un kendisiyle seni çağırdığı ve sen de gözünü ve gözünün nuru Yusuf'u ona geri verdiğin ve perişan gönlünü yatıştırdığın ismin hürmetine; Süleyman'ın kendisiyle seni çağırdığı ve böylece ona ondan sonra kimseye vermediğin mülk ve saltanatı verdiğin ismin hürmetine ki gerçekten sen çok bağışta bulunansın.
Kendisiyle Burak'ı Muahmmed'in -Allah'ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun- hizmetine geçirdiğin ve sonra "eksiklikten uzaktır o ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürdü" buyurduğun ve yine "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık. Biz elbette Rabb'imize döneceğiz" buyurduğun ismin hürmetine; Cebrail'in kendisiyle Muhammed'e -Allah'ın salatı Muhammed'in ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun- indiği ismin hürmetine; Adem'in kendisiyle seni çağırdığı ve böyle-ce onun kusurunu bağışlayıp cennetine yerleştirdiğin ismin hürmetine senden istiyorum.
وَاَسْأَلُكَ بِحَقِّ الْقُرْآنِ الْعَظيمِ، وَبِحَقِّ مُحَمَّدٍ خاتِمَ النَّبِيّينَ، وَبِحَقِّ اِبْرهيمَ، وَبِحَقِّ فَصْلِكَ يَوْمَ الْقَضاءِ، وَبِحَقِّ الْمَوازينَ اِذا نُصِبَتْ، وَالصُّحُفِ اِذا نُشِرَتْ، وَبِحَقِّ الْقَلَمِ وَما جَرى، وَاللَّوْحِ وَما اَحْصى، وَبِحَقِّ الاِسْمِ الَّذي كَتَبْتَهُ عَلى سُرادِقِ الْعَرْشِ قَبْلَ خَلْقِكَ الْخَلْقَ وَالدُّنْيا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ بِاَلْفَيْ عام، وَاَشْهَدُ اَنْ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، وَاَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسوُلُهُ، وَاَسْأَلُكَ بِاِسْمِكَ الَْمخْزُونِ فى خَزائِنِكَ الَّذي اسْتَأثَرْتَ بِهِ في عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ لَمْ يَظْهَرْ عَلَيْهِ اَحَدٌ مِنْ خَلْقِكَ لا مَلَكٌ مُقَرَّبٌ وَلا نَبِيٌّ مُرْسَلٌ وَلا عَبْدٌ مُصْطَفىً، وَاَسْأَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذي شَقَقْتَ بِهِ الْبِحارَ، وَقامَتْ بِهِ الْجِبالُ، وَاخْتَلَفَ بِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ، وَبِحَقِّ السَّبْعِ الْمَثاني، وَالْقُرْآنِ الْعَظيمِ، وَبِحَقِّ الْكِرامَ الْكاتِبينَ، وَبِحَقِّ طـٰهٰ وَيٰسۤ وَكۤهٰيٰعۤصۤ وَحٰمۤعۤسۤقۤ، وَبِحَقِّ تَوْراةِ موُسى وَاِنْجيلِ عيسى وَزَبوُرِ داوُدَ وَفُرْقانِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلى جَميعِ الرُّسُلِ وَِباهِيّاً شَراهِيّاً.
Yüce Kur'an'ın hakkı hürmetine, peygamberlerin sonuncusu Mu-hammed'in hakkı hürmetine, İbrahim'in hakkı hürmetine, kaza (kıyamet) günündeki faslın (hakkı batıldan ayırma) hakkı hürmetine, kurulduğunda terazilerin, açıldığında Suhufların hakkı hürmetine, kalemin ve cereyan ettiği şeyin, Levh'in ve saydığı şeylerin hakkı hürmetine, varlıkları, dünyayı, güneşi ve ayı yaratmadan iki bin yıl önce arşın gölgeliklerine yazdığın isim hürmetine senden diliyorum: Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir ortağı yoktur, Muhammed onun kulu ve elçisidir; seçip kendi yanındaki gaybî ilminde sakladığın ve yaratıklarından ne mukarreb meleğin, ne gönderilmiş peygamberin ve ne de seçilmiş kulun, hiç kimsenin bilmediği (yüce) ismin hürmetine senden diliyorum; kendisiyle denizleri yardığın, kendisiyle dağların ayakta durduğu, geceyle gündüzün hareket ettiği ismin hürmetine ve Fatiha't-ul Kitab ve Kur'an-il Azim'in hakkı hürmetine, Kirame'l-Katibin'in hakkı hürmetine, Tâ Hâ, Yâ Sîn, Kaf Hâ Yâ Ayn Sad, Hâ Mîm Ayn Sîn Qâf'ın hakkı hürmetine, Musa'nın Tevrat'ı, İsa'nın İncil'i, Davud'un Zebur'u, Muhammed'in -Allah'ın salatı onun, Ehl-i Beyt'inin ve bütün peygamberlerin üzerine olsun- Furkan'ı ve senin yüce sürekliliğinin hakkı hürmetine senden dili-yorum.
اَللّـهُمَّ اِنّى اَسْأَلُكَ بِحَقِّ تِلْكَ الْمُناجاةِ الَّتي كانَتْ بَيْنَكَ وَبَيْنَ موُسَى بْنِ عَمْرانَ فَوْقَ جَبَلِ طوُرِ سَيْناءَ، وَاَسْأَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذي عَلَّمْتَهُ مَلَكَ الْمَوْتِ لِقَبْضِ الأَرْواحِ، وَاَسْأَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذي كُتِبَ عَلى وَرَقِ الزَّيْتوُنِ فَخَضَعَتِ النّيرانُ لِتِلْكَ الْوَرَقَةِ فَقُلْتَ يا نارُ كوُني بَرْداً وَسَلاماً، وَاَسْأَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذي كَتَبْتَهُ عَلى سُرادِقِ الَْمجْدِ وَالْكَرامَةِ يا مَنْ لا يُحْفيهِ سائِلٌ، وَلا يَنْقُصُهُ نائِلٌ، يا مَنْ بِهِ يُسْتَغاثُ، وَاِلَيْهِ يُلْجَأُ، اَسْأَلُكَ بِمَعاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ وَمُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتابِكَ، وَبِاِسْمِكَ الأَعْظَمِ وَجَدِّكَ الأَعْلى وَكَلِماتِكَ التّامّاتِ الْعُلى.
اَللّـهُمَّ رَبَّ الرِّياحِ وَما ذَرَتْ، وَالسَّماءِ وَما اَظَلَّتْ، وَالأَرْضِ وَما اَقَلَّتْ، وَالشَّياطينِ وَما اَضَلَّتْ، وَالْبِحارِ وَما جَرَتْ، وَبِحَقِّ كُلِّ حَقٍّ هُوَ عَلَيْكَ حَقٌّ، وَبِحَقِّ الْمَلائِكَةِ الْمُقَرَّبينَ وَالرَّوحانِيّينَ وَالْكَروُبِيّينَ وَالْمُسَبِّحينَ لَكَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهارِ لا يَفْتَروُنَ، وَبِحَقِّ اِبْرهيمَ خَليلِكَ، وَبِحَقِّ كُلِّ وَلِيٍّ يُناديكَ بَيْنَ الصَّفا وَالْمَرْوَةِ وَتَسْتَجيبُ لَهُ دُعاءَهُ يا مُجيبُ اَسْأَلُكَ بِحَقِّ هذِهِ الأَسْماءِ وَبِهذِهِ الدَّعَواتِ اَنْ تَغْفِرَ لَنا ما قَدَّمْنا وَما اَخَّرْنا وَما اَسْرَرْنا وَما اَعْلَنّا وَما اَبْدَيْنا وَما اَخْفَيْنا وَما اَنْتَ اَعْلَمُ بِهِ مِنّا اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Allah'ım! Tur-i Sina dağının başında seninle Musa b. İmran'ın ara-sındaki bu münacatların hakkı hürmetine senden niyaz ediyorum, ruhları alması için ölüm meleğine öğrettiğin ismin hürmetine senden istiyorum, zeytin yaprağına yazılmış olan ve ateşin bu yaprak karşısında huzu ve huşu ettiği ve "ey ateş soğuk ve esenlik ol" diye buyurduğun ismin hürmetine senden istiyorum; yücelik ve keramet perdelerine yazdığı is-min hürmetine senden niyaz ediyorum, ey sail-in istemesi- kendisini incitmeyen, bağışta bulunmakta eksilmeyen, ey kendisinden yardım istenilen ve kendisine sığınılan; arşının izzet mekanları, Kitabının rahmet amacı, en yüce ismin, ulu makamın, yüce ve mükemmel kelimelerin hürmetine senden niyaz ediyorum.
Allah'ım! Ey rüzgarların ve -rüzgarların esişiyle aleme- dağılan, göğün ve -göklerin- gölge düşürdüğü, yerin ve -yerlerin- kapsadığı şey-lerin, şeytanların ve -onların- saptırdıkları kimselerin, denizlerin ve onların üzerinde hareket eden şeylerin Rabb'i! Üzerinde hakkın olduğu bütün hakikatlerin hakkı hürmetine, gece gündüz yorulmadan seni tesbih eden kerrub, ruhani ve mukarreb meleklerin hakkı hürmetine, Halilin İbrahim'in hakkkı hürmetine, Safa'yla Merve arasında seni çağıran, dualarını icabet ettiğin bütün velilerinin hürmetine; ey kulların duasına icabet eden zat! Bu isimler ve bu dualar hürmetine senden niyaz ediyorum: Geçmişteki ve gelecekteki, batındaki, zahirdeki, açığa vurduğumuz ve gizlediğimiz ve senin bizden daha iyi bildiğin günahlarımızı bağışla; doğrusu senin her şeye gücün yeter; rahmetin hürmetine ey merhametlilerin en merhamet-lisi.
يا حافِظَ كُلِّ غَريبٍ، يا موُنِسَ كُلِّ وَحيدٍ، يا قُوَّةَ كُلِّ ضَعيفٍ، يا ناصِرَ كُلِّ مَظْلوُمٍ يا رازِقَ كُلِّ مَحْروُمٍ، يا موُنِسَ كُلِّ مُسْتَوْحِشٍ، يا صاحِبَ كُلِّ مُسافِرٍ، يا عِمادَ كُلِّ حاضِرٍ، يا غافِرَ كُلِّ ذَنْبٍ وَخَطيئَةٍ، يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ، يا صَريخَ الْمُسْتَصْرِخينَ، يا كاشِفَ كُرَبِ الْمَكْروُبينَ، يا فارِجَ هَمِّ الْمَهْموُمينَ، يا بَديعَ السَّماواتِ وَالأَرَضينَ، يا مُنْتَهى غايَةِ الطّالِبينَ، يا مُجيبَ دَعْوَةِ الْمُضْطَرّينَ، يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Ey bütün garipleri koruyan, ey bütün yalnızların enisi-dostu, ey bütün zayıfların güç ve kuvveti, ey bütün mazlumların yardımcısı, ey bütün mahrumları rızıklandıran, ey bütün dehşete düşenlerin dostu, ey bütün yolcuların arkadaşı, ey bütün hazırda olanların -yolcu olmayan-ların- dayanağı, ey bütün günah ve hataları bağışlayan, ey yardım dileyenlerin yardımına koşan, ey inleyenlerin iniltisine koşan, ey sıkıntıya düşenlerin sıkıntısını gideren, ey üzüntüsü olanları neşelendiren, ey gökleri ve yerleri yaratan, ey talep edenlerin son amacı, ey zora düşen-lerin duasını kabul eden, ey merhametlilerin en merhametlisi.
يا رَبَّ الْعالَمينَ، يا دَيّانَ يَوْمِ الدّينِ، يا اَجْوَدَ الأَجْوَدينَ، يا اَكْرَمَ الأَكْرَمِينَ، يا اَسْمَعَ السّامِعينَ، يا اَبْصَرَ النّاظِرينَ، يا اَقْدَرَ الْقادِرينَ، اِغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تُغَيِّرُ النِّعَمَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي توُرِثُ النَّدَمَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتى توُرَثُ السَّقَمَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تَهْتِكُ الْعِصَمَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتى تَرُدُّ الدُّعاءَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تَحْبِسُ قَطْرَ السَّماءِ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تُعَجِّلُ الْفَناءَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تَجْلِبُ الشَّقاءَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تُظْلِمُ الْهَواءَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي تَكْشِفُ الْغِطاءَ، وَاغْفِرْ لِيَ الذُّنوُبَ الَّتي لا يَغْفِرُها غَيْرُكَ يا اَللهُ، وَاحْمِلْ عَنّي كُلَّ تَبِعَةٍ لاَِحَدٍ مِنْ خَلْقِكَ، وَاجْعَلْ لي مِنْ اَمْري فَرَجاً وَمَخْرَجاً وَيُسْراً، وَاَنْزِلْ يَقينَكَ فى صَدْري، وَرَجاءَكَ في قَلْبي حَتّى لا اَرْجُوَ غَيْرَكَ.
Ey alemlerin Rabb'i, ey kıyamet gününün hakimi, ey cömertlerin en cömerdi, ey bağışta bulunanların en çok bağışta bulunanı, ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey güçlülerin en güçlüsü! Nimetleri değiştiren günahlarımı bağışla, pişmanlık getiren günahlarımı bağışla, hastalıklara neden olan günahlarımı bağışla, masumiyet per-demi yırtan günahlarımı bağışla, duamı geri çeviren günahlarımı bağışla, gökyüzünün damlasını (yağmur yağmasını) önleyen günahlarımı bağışla, yok olmamızı yakınlaştıran günahlarımı bağışla, kalbimi katılaştıran günahlarımı bağışla, havayı siyahlaştıran günahlarımı bağışla, -kötülüklerimin üzerinden- perdeleri kaldıran günahlarımı bağışla, senden başkasının bağışlayamayacağı günahlarımı bağışla ey Allah; üzerimdeki kullarının hakkını omuzlarımdan kaldır, işimde kurtuluş, çıkış ve kolaylık kıl, göğsüme yakin ve kalbime kendi ümidini indir ki senden başkasına ümitlenmeyeyim.
اَللّـهُمَّ احْفَظْنى وَعافِني في مَقامي وَاصْحَبْني في لَيْلي وَنَهاري وَمِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفي وَعَنْ يَميني وَعَنْ شِمالي وَمِنْ فَوْقي وَمِنْ تَحْتي، وَيَسِّرْ لِيَ السَّبيلَ، وَاَحْسِنْ لِيَ التَّيْسِيرَ، وَلا تَخْذُلْني فِي الْعَسيرِ، وَاهْدِني يا خَيْرَ دَليل، وَلا تَكِلْني اِلى نَفْسي فِي الأُموُرِ، وَلَقِّني كُلَّ سُروُر، وَاقْلِبْني اِلى اَهْلي بِالْفَلاحِ وَالنَّجاحِ مَحْبوُراً فِي الْعاجِلِ وَالآجِلِ اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ، وَارْزُقْني مِنْ فَضْلِكَ، وَاَوْسِعْ عَلَيَّ مِنْ طَيِّباتِ رِزْقِكَ، وَاسْتَعْمِلْني في طاعَتِكَ، وَاَجِرْني مِنْ عَذابِكَ وَنارِكَ، وَاقْلِبْني اِذا تَوَفَّيْتَني اِلى جَنَّتِكَ بِرَحْمَتِكَ.
Allah'ım! Bu alemde beni koru, bana afiyet ver, gecemde, gündü-zümde, önümde, arkamda, sağımda, solumda, üstümde, altımda (her yerde) benimle birlikte ol, -ahiret ve kurtuluş- yolunu bana kolaylaştır, bu dünyanın işlerini kolay tutmayı bana güzelleştir, zorluklarda beni perişan ve yalnız etme; ey en hayırlı kılavuz, beni hidayet et -doğru yolu göster-, işlerde beni kendi başıma bırakma, beni bütün hoşnutluklara kavuştur, beni dünya ve ahirette, kurtuluş ve mutlulukla aileme döndür; senin her şeye gücün yeter; kendi lütfünden beni rızıklandır, tertemiz rızıklarını bana artır, beni kendi itaatine geçir, azabından ve ateşinden bana sığınak ver, beni öldürdükten sonra kendi rahmetinle cennetine yerleştir.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَعوُذُ بِكَ مِنْ زَوالِ نِعْمَتِكَ، وَمِنْ تَحْويلِ عافِيَتِكَ، وَمِنْ حُلوُلِ نَقِمَتِكَ وَمِنْ نُزوُلِ عَذابِكَ، وَاَعوُذُ بِكَ مِنْ جَهْدِ الْبَلاءِ، وَدَرَكِ الشَّقاءِ، وَمِنْ سُوءِ الْقَضاءِ، وَشَماتَةِ الأَعْداءِ، وَمِنْ شَرِّ ما يَنْزِلُ مِنَ السَّماءِ، وَمِنْ شَرِّ ما فِي الْكِتابِ الْمُنْزَلِ.
اَللّـهُمَّ لا تَجْعَلْني مِنَ الأَشْرارِ، وَلا مِنْ اَصْحابِ النّارِ، وَلا تَحْرِمْني صُحْبَةَ الأَخْيارِ، وَاَحْيِني حَياةً طَيِّبَةً وَتَوَفَّني وَفاةً طَيِّبَةً تُلْحِقْني بِالاَبْرارِ، وَارْزُقْني مُرافَقَةَ الأَنْبِياءِ في مَقْعَدِ صِدْق عِنْدَ مَليكٍ مُقْتَدِرٍ.
Allah'ım! Nimetlerinin ve afiyetinin yok olmasından, hastalıklarının gelmesinden, azaplarının inmesinden sana sığınıyorum; belanın zorlu-ğundan, kalbimin katılaşmasından, kötü kazadan, düşmanların kınama-sından, gökten inen -belaların- şerrinden, nazil olan Kitab'ta geçen şeyle-rin şerrinden sana sığınıyorum.
Allah'ım! Beni kötülerden ve cehennem ehlinden kılma, beni iyilerle birlikte olmaktan mahrum eyleme; beni tertemiz bir hayatla yaşat, ter-temiz bir ölümle de öldür ve iyilere kavuştur; beni güçlü saltanat sahibinin yanında sıdk ve hakikat menzilinde peygamberlere arkadaşlık etmekle rızıklandır.
اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ عَلى حُسْنِ بَلائِكَ وَصُنْعِكَ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَلَى الاِسْلامِ وَاتِّباعِ السُّنَةِ، يا رَبِّ كَما هَدَيْتَهُمْ لِدينِكَ وَعَلَّمْتَهُمْ كِتابَكَ فَاهْدِنا وَعَلِّمْنا، وَلَكَ الْحَمْدُ عَلى حُسْنِ بَلائِكَ وَصُنْعِكَ عِنْدي خاصَّةً كَما خَلَقْتَني فَاَحْسَنْتَ خَلْقي، وَعَلَّمْتَني فَاَحْسَنْتَ تَعْليمي، وَهَدَيْتَني فَاَحْسَنْتَ هِدايَتي، فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى اِنْعامِكَ عَلَيَّ قَديماً وَحَديثاً، فَكَمْ مِنْ كَرْبٍ يا سَيِّدي قَدْ فَرَّجْتَهُ، وَكَمْ مِنْ غَمٍّ يا سَيِّدي قَدْ نَفَّسْتَهُ، وَ كَمْ مِنْ هَمٍّ يا سيِّدي قَد كَشَفتَه، وَكَم مَنْ بَلاءٍ يا سيِّدي قَد صَرفَتَه وَكَمْ مِنْ عَيْبٍ يا سَيِّدي قَدْ سَتَرْتَهُ، فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى كُلِّ حالٍ في كُلِّ مَثْوىً وَزَمانٍ وَمُنْقَلَبٍ وَمَقامٍ، وَعَلى هذِهِ الْحالِ وَكُلِّ حال.
اَللّـهُمَّ اجْعَلْني مِنْ اَفْضَلِ عِبادِكَ نَصيباً في هذَا الْيَوْمِ مِنْ خَيْرٍ تَقْسِمُهُ اَوْ ضُرٍّ تَكْشِفُهُ اَوْ سُوءٍ تَصْرِفُهُ اَوْ بَلاءٍ تَدْفَعُهُ اَوْ خَيْرٍ تَسوُقُهُ اَوْ رَحْمَةٍ تَنْشُرُها اَوْ عافِيَةٍ تُلْبِسُها، فَاِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ وَبِيَدِكَ خَزائِنُ السَّماواتِ وَالأَرْضِ، وَاَنْتَ الْواحِدُ الْكَريمُ الْمُعْطِي الَّذي لا يُرَدَّ سائِلُهُ، وَلا يُخَيَّبُ آمِلُهُ، وَلا يَنْقُصُ نائِلُهُ، وَلا يَنْفَدُ ما عِنْدَهُ بَلْ يَزْدادُ كَثْرَةً وَطَيِّباً وَعَطاءً وَجوُداً، وَارْزُقْني مِنْ خَزائِنِكَ الَّتي لا تَفْنى، وَمِنْ رَحْمَتِكَ الْواسِعَةِ اِنَّ عَطاءَكَ لَمْ يَكُنْ مَحْظوُراً، وَاَنْتَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ .
Allah'ım! Güzel imtihanın ve tedbirinden dolayı sana hamdolsun, İslam ve -peygamberinin- sünnetine uymaktan dolayı sana hamdolsun; ey Rabbim! Onları -geçmiştekileri- kendi dinine hidayet ettiğin ve onlara Kitabını öğrettiğin gibi bizi de hidayet et ve bize de öğret; hakkımdaki güzel imtihanın ve tedbirinden dolayı sana hamdolsun; özellikle beni yarattığın ve yaratılışımı güzel yaptığın, öğrettiğin, öğrenimimi güzelleş-tirdiğin, hidayet ettiğin ve hidayet oluşumu güzelleştirdiğin için; o halde geçmişte ve şimdi beni nimetlendirmenden dolayı sana hamdolsun. Ey seyyidim, benim nice sıkıntılarımı giderdin! Ey mevlam, nice üzüntülerimi mutluluğa dönüştürdün! Ey mevlam, nice kederlerimi bertaraf ettin! Ey mevlam, nice belaları benden çevirdin! Ey mevlam, nice kusurlarımın üzerini örttün. O halde her durumda, her zaman ve her yerde, her mekanda ve makamda, bu halde ve her halde sana hamdoldun.
Allah'ım! Bugünde taksim ettiğin hayırdan, giderdiğin sıkıntıdan, çevirdiğin kötülükten, defettiğin beladan, gönderdiğin hayırdan, yaydığın rahmetten, giydirdiğin afiyetten yararlanmada en üstün kullarından olmayı nasip eyle; doğrusu senin her şeye gücün yeter; göklerin ve yerin hazineleri senin elindedir, sen öyle bir tek, kerim ve bağışta bulunansın ki kendisinden isteyeni reddetmez, kendisine ümit besleyenin ümidini boşa çıkarmazsın; kim ne isterse eksiksiz bulur, katındaki mülkün bağışla tükenmez; -rahmetin sonsuz olduğundan- çokluk, güzellik, bağış ve cömertlik bakımından sürekli artar; beni yok olmayan hazinelerinden ve geniş rahmetinden rızıklandır; doğrusu senin bağışın hiç kimseden engellenmez; senin her şeye gücün yeter; rahmetin hürmetine ey merha-metlilerin en merhametlisi."
2- Seyyid İbn Tavus'un zikrettiği ve Arefe Gününün Amelleri'nde değineceğimiz on tesbihat zikrini bin defa okumak.
3- Cuma günün amellerinde değindiğimiz Arefe gününde, ayrıca Cuma gecesi ve gündüzünde okunan, اَللّـهُمَّ مَنْ تَعَبَّأَ وَتَهَيّأَ duasını oku-mak.
4- O yılın şerrinden güvenden olmak için İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela'yı ziyaret etmek ve bayram gününe kadar orada kalmak.
Dokuzuncu Gün (Arefe Günü):
Zilhicce ayının dokuzuncu günü olan Arefe günü, her ne kadar bayram diye tanıtılmamışsa da büyük bayramlardan biridir. Bugünde, Allah Teala kullarını kendine ibadet ve itaate davet etmiş, onlara lütuf ve ihsan sofrası açmıştır; kovulmuş şeytan bugünde her zamankinden daha fazla hakir ve öfkeli olur.
Bir rivayette şöyle geçer: İmam Zeynulabidin (a.s) Arefe gününde bir dilencinin insanlardan hacet istediğini duyunca ona hitaben şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana! Bugünde Allah'tan başkasından mı istiyorsun; halbuki bugünde anne rahminde olan bebeklerin de Allah'ın lütunun kapsamına girip saadete ermesi ümit ediliyor?!"
Bugünün birkaç ameli vardır:
1- Gusletmek.
2- İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmek. Bugünde İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmenin bin hac, bin umre ve bin cihad ve hatta bundan daha fazla sevabı vardır. Bugünde İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmenin ne kadar fazla sevabı olduğunu bildiren rivayetler mütevatirdir. Eğer insan bugünde İmam Hüseyin'in (a.s) türbesinin kubbesi altında olmaya muvaffak olursa, sevabı, Arafat'ta bulunan kişilerin sevabın-dan az değildir; hatta bunun sevabı daha fazla ve önceliklidir; İmam Hüseyin'in (a.s) nasıl ziyaret edilmesi gerektiğine ileride Ziyaretler Bölümü'nde değinceğiz inşallah.
3- İkindi namazından sonra Arafe dualarını okumaya başlamadan önce Arafat'ın sevabına ulaşmak ve günahlarının bağışlanması için açık havada iki rekat namaz kılıp Allah Teala'nın huzurunda günah-larını itiraf ve ikrar etmek. Daha sonra Arefenin amellerini yapıp Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) rivayet edilen Arefe dualarını okumak. Bu dualar bu özet kitabımızda kaydedemeyeceğimiz kadar fazladır. Fakat buna rağmen kitabımızın kapasitesinin aldığı kadarıyla onları naklede-ceğiz:
سُبْحانَ الَّذي فِي السَّماءِ عَرْشُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي الأَرْضِ حُكْمُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي الْقُبوُرِ قَضاؤُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي الْبَحْرِ سَبيلُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي النّارِ سُلْطانُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي الْجَنَّةِ رَحْمَتُهُ، سُبْحانَ الَّذي فِي الْقِيامَةِ عَدْلُهُ، سُبْحانَ الَّذي رَفَعَ السَّماءَ، سُبْحانَ الَّذي بَسَطَ الاَرْضَ، سُبْحانَ الَّذي لا مَلْجَأَ وَلا مَنْجى مِنْهُ إلاّ اِلَيْهِ.
"Münezzehtir arşı gökte olan -Allah-, münezzehtir hükmü yerde olan, münezzehtir kazası kabirlerde olan, münezzehtir denizde yolu olan, münezzehtir ateşte iktidarı olan, münezzehtir rahmeti cennette olan, mü-nezzehtir adaleti kıyamette olan, münezzehtir göğü yükselten, münez-zehtir yeri yayan, münezzehtir kendisinden başka bir sığınak ve kurtuluş olmayan -Allah-."
Bu duadan sonra yüz defa şu zikri söylemek:
سُبْحانَ اللهِ وَالْحَمْدُ للهِ وَلا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ.
Sonra yüz defa "İhlas" suresi, yüz defa "Ayete'l-Kürsi" okumak, yüz defa "Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine" salavat göndermek ve daha sonra da on defa şu duayı okumak:
لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيي وَيُميتُ وَيُميتُ وَيُحْيي وَهُوَ حَيٌّ لا يَموُتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَديرٌ.
"Allah'tan başka ilâh yoktur; tektir, ortağı yoktur; saltanat ve hamd O'na mahsustur; diriltir ve öldürür, öldürür ve diriltir; O ölmeyen bir diridir; hayır O'nun elindedir ve O'nun her şeye gücü yeter."
Sonra on defa:
«اَسْتَغْفِرُ اللهَ الَّذي لا اِلـٰهَ اِلاّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتوُبُ اِلَيْهِ.»
"Kendisinden başka ilâh olmayan Diri ve Kayyım Allah'tan bağış-lanma diliyor ve O'na dönüş yapıyorum."
Ve yine şu zikirlerin her birini onar defa söylemek:
«يا اَللهُ»
«يا رَحْمنُ»
«يا رَحيمُ»
«يا بَديعُ السَّماواتِ وَالأَرْضِ يا ذَا الْجَلالِ وَالاِكْرامِ.»
"Ey gökleri ve yeri yaratan, ey celal ve ikram sahibi"
«يا حَيُّ يا قَيُّومُ.»
"Ey diri, ey Kayyım."
«يا حَنّانُ يا مَنّانُ.»
"Ey bağışlayan ve minnet bırakan."
«يا لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ.»
"Ey kendisinden başka ilah olmayan".
«آمينَ.»
Sonra şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ يا مَنْ هُوَ اَقْرَبُ اِلَيَّ مِنْ حَبْلِ الْوَريدِ، يا مَنْ يَحوُلُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ، يا مَنْ هُوَ بِالْمَنْظَرِ الأَعْلى وَبِالأُفُقِ الْمُبينِ، يا مَنْ هُوَ الرَّحْمنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوى، يا مَنْ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّميعُ الْبَصيرُ، اَسْأَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ.
"Allah'ım! Ey bana şah damarımdan daha yakın olan, ey insanla kalbi arasında mesafe düşüren, ey en yüce yerde ve apaçık ufukta olan, ey arşa istiva eden Rahman, ey hiçbir şey kendisi gibi olmayan duyan ve gören -Allah-! Muhammed ve Muhammed'in Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle."
Sonra hacetler istenir. Yine İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Muhammed ve onun Ehl-i Beyt'ini hoşnut etmek isteyen, onların hakkında şu şekilde salavat göndersin:
اَللّـهُمَّ يا اَجْوَدَ مَنْ اَعْطى، وَيا خَيْرَ مَنْ سُئِلَ، وَيا اَرْحَمَ مَنِ اسْتُرْحِمَ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ فِي الأَوَّلينَ، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ فِي الآخِرينَ، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ فِي الْمَلاَءِ الأَعْلى، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ فِي الْمُرْسَلينَ.
اَللّـهُمَّ اَعْطِ مُحَمَّداً وَآلَهِ الْوَسيلَةَ وَالْفَضيلَةَ وَالشَّرَفَ وَالرَّفْعَةَ وَالدَّرَجَةَ الْكَبيرَةَ.
اَللّـهُمَّ اِنّي آمَنْتُ بِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَمْ اَرَهُ فَلا تَحْرِمْني فِي الْقِيامَةِ رُؤْيَتَهُ، وَارْزُقْنى صُحْبَتَهُ وَتَوَفَّنى عَلى مِلَّتِهِ، وَاسْقِنى مِنْ حَوْضِهِ مَشْرَباً رَوِيّاً سائِغاً هَنيئاً لا اَظْمَأُ بَعْدَهُ اَبَداً اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيْء قَديرٌ.
اَللّـهُمَّ اِنّي آمَنْتُ بِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلَمْ اَرَهُ فَعَرِّفْني فِي الْجِنانِ وَجْهَهُ.
اَللّـهُمَّ بَلِّغْ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ مِنّي تَحِيَّةً كَثيرَةً وَسَلاماً.
Allah'ım! Ey bağışta bulunanların en cömerdi, ey dilekte bulunu-lanların en hayırlısı ve ey merhamet dilenilenlerin en merhametlisi.
Allah'ım! Öncekiler arasında Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salat eyle, sonrakiler arasında Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salat eyle; en yüce makamlarda Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salat eyle, peygamberler arasında Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salat eyle.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine vesile, fazilet, şeref, yücelik ve büyük bir derece ver.
Allah'ım! Ben Hz. Muhammed'i görmediğim halde ona iman ettim. Kıyamet gününde onu görmeği ve onunla sohbet arkadaşı olmayı bana nasip et. Beni onun dini üzerine öldür ve bir daha asla susamamak üzere onun havuzundan bana içir. Şüphesiz sen her şeye kadirsin.
Allah'ım! Ben Hz. Muhammed'i -Allah'ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun- görmediğim halde ona iman ettim. Onun yüzünü cennette bana tanıt.
Allah'ım! Hz. Muhammed'e -Allah'ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beytine olsun- benden çokça salat ve selam ulaştır."
Sonra Receb ayında kaydettiğimiz Ümm-ü Davud duasını oku; peşinden sayılmayacak kadar çok sevabı olan ve kısaca değinmek istediğimiz için burada ayrıntılı olarak sevabına yer vermediğimiz şu tesbih zikirleri söyle:
سُبْحانَ اللهَ قَبْلَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ بَعْدَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهَ مَعَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهَ يَبْقى رَبُّنا ويَفْنى كُلُّ أحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً يَفْضُلُ تَسْبيحَ الْمُسَبِّحينَ فَضْلاً كَثيراً قَبْلَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً يَفْضُلُ تَسْبيحَ الْمُسَبِّحينَ فَضْلاً كَثيراً بَعْدَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً يَفْضُلُ تَسْبيحَ الْمُسَبِّحينَ فَضْلاً كَثيراً مَعَ كُلِّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً يَفْضُلُ تَسْبيحَ الْمُسَبِّحينَ فَضْلاً كَثيراً لِرَبِّنَا الْباقي وَيَفْنى كُلُّ اَحَدٍ، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً لايُحْصى وَلا يُدْرى وَلا يُنْسى وَلا يَبْلى وَلا يَفْنى وَلَيْسَ لَهُ مُنْتَهى، وَسُبْحانَ اللهِ تَسْبيحاً يَدوُمُ بِدَوامِهِ وَيَبْقى بِبَقائِهِ في سِنِيِّ الْعالَمينَ وَشُهوُرِ الدُّهوُرِ وَاَيّامِ الدُّنْيا وَساعاتِ اللَّيْلِ وَالنَّهارِ، وَسُبْحانَ اللهِ اَبَدَ الأَبَدِ وَمَعَ الأَبَدِ مِمّا لا يُحْصيهِ الْعَدَدُ وَلا يُفْنيهِ الأَمَدُ وَلا يَقْطَعُهُ الأَبَدُ، وَتَبارَكَ اللهُ اَحْسَنُ الْخالِقينَ .
"Münezzehtir herkesten önce olan Allah, münezzehtir herkesten sonra olan Allah, münezzehtir herkesle birlikte olan Allah; münezzehtir Allah, Rabbimiz bâki kalacak ve -O'ndan başka- herkes fani olacaktır; münezzehtir Allah, tesbih edenlerin tesbihinden çok daha üstün olan bir tesbihle herkesten önce; münezzehtir Allah, tesbih edenlerin tesbihinden çok daha üstün olan bir tesbihle herkesten sonra; münezzehtir Allah, tesbih edenlerin tesbihinden çok daha üstün olan bir tesbihle herkesle birlikte; münezzehtir Allah, tesbih edenlerin, bâki olan ve Ondan başka herkesin fani olacağı Rabbimiz için ettikleri tesbihinden çok daha üstün olan bir tesbihle; münezzehtir Allah, sayılmayan ve sayısı bilinmeyen, unutulmayan, eskimeyen, fani olmayan, sonu ve nihayeti bulunmayan bir tesbihle. Münezzehtir Allah, alemdekilerin yılları, zamanın ayları, dünya-nın saatleri, gece ve gündüzün saatleriyle kendisi devam ettikçe devam eden, bâki kaldıkça bâki kalacak bir tesbihle; münezzehtir sürekli ebedi olan, sürekliliği sayıyla sayılmayan, zamanın geçmesi sürekliliğini yok etmeyen ve ebediyetliğini kesmeyen Allah. En üstün yaratıcı olan Allah yücedir."
Sona şöyle de:
وَالْحَمْدُ للهِ قَبْلَ كُلِّ اَحَد وَالْحَمْدُ للهِ بَعْدَ كُلِّ اَحَد…
"Hamd Allah'a mahsustur herkesten önce, hamd Allah'a mahsustur herkesten sonra…"
Bu dua sonuna kadar okunur. Fakat "subhanallah" yerine "el-hamdulillah" denir ve "Ahsenu'l-halikin"e ulaşınca "la ilahe illel-lah-u kabl-e kulli ahad" söylenir ve sonuna kadar duayı böyle oku-nur; yani "subhanellah" yerine, "la ilahe illellah" ve sonra da "Vel-lah-u ekber-u kabl-e kulli ahed" söyle ve duanın sonuna kadar böy-lece "subhanellah" yerine, "ellah-u ekber" söyle. Bunun da peşin-den Cuma gecesinin amellerinde kaydettiğimiz "Allahumme men teabbee ve teheyyee" duasını oku ve sonra Şeyh Tusî'nin "Misbahu'l-Müteheccid" adlı kitabında kaydettiği "Allahumme entellah-u rab-bu'l-alemin" duasını oku.
Bu dua Arafat vakfesinde okunduğu için ve ayrıca çok uzun olması sebebiyle burada kaydetmedik.
Yine bugünde kalp huzuru, huzu ve huşu içerisinde İmam'ın "Sahife-i Seccadiye"deki dünya ve ahret hacetlerini içeren 47. duasını oku.
Arafe Duası
Bugünde okunan meşhur dualardan biri de Seyyid-i Şuheda İmam Hüseyin'in (a.s) duasıdır. Galib Esedî'nin Bişr ve Beşir adındaki iki oğlu şöyle rivayet etmişlerdir: Arefe günü -Arafat'ta- İmam Hüseyin'in (a.s) huzurundaydıdık; İmam (a.s), beraberinde ailesi, çocukları ve takipçilerinden bir grup olduğu halde gayet huşu ve vakar içerisinde çadırından dışarı çıkıp Arafat dağının sol tarafında durarak yüzünü Ka'be'ye çevirdi ve yiyecek isteyen bir sail gibi ellerini yüzünün hiza-sına kaldırarak şu duayı okumaya başladı:
اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لَيْسَ لِقَضائِهِ دافِعٌ، وَلا لِعَطائِهِ مانِعٌ، وَلا كَصُنْعِهِ صُنْعُ صانِع، وَهُوَ الْجَوادُ الْواسِعُ، فَطَرَ اَجْناسَ الْبَدائِعِ، واَتْقَنَ بِحِكْمَتِهِ الصَّنائِعَ، لا تَخْفى عَلَيْهِ الطَّلائِعُ، وَلا تَضيعُ عِنْدَهُ الْوَدائِعُ، جازي كُلِّ صانِع، وَرائِشُ كُلِّ قانعٍ، وَراحِمُ كُلِّ ضارِعٍ، وَمُنْزِلُ الْمَنافِعِ وَالْكِتابِ الْجامِعِ، بِالنُّورِ السّاطِعِ، وَهُوَ لِلدَّعَواتِ سامِعٌ، وَلِلْكُرُباتِ دافِعٌ، وَلِلدَّرَجاتِ رافِعٌ، وَلِلْجَبابِرَةِ قامِعٌ، فَلا اِلـٰهَ غَيْرُهُ، وَلا شَيءَ يَعْدِلُهُ، وَلَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيءٌ، وَهُوَ السَّميعُ الْبَصيرُ، اللَّطيفُ الْخَبيرُ، وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَديرٌ.
اَللّهُمَّ اِنّي اَرْغَبُ إِلَيْكَ، وَاَشْهَدُ بِالرُّبُوبِيَّةِ لَكَ، مُقِرّاً بِاَنَّكَ رَبّي، اِلَيْكَ مَرَدّي، اِبْتَدَأتَني بِنِعْمَتِكَ قَبْلَ اَنْ اَكُونَ شَيْئاً مَذكوراً، وَخَلَقْتَني مِنَ التُّرابِ، ثُمَّ اَسْكَنْتَنِي الاَْصْلابَ، آمِناً لِرَيْبِ الْمَنُونِ، وَاخْتِلافِ الدُّهُورِ والسِّنينَ.
"Hamd Allah'a mahsustur; öyle bir zattır ki O'nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir zanaatçının yaptığı O'nun yaptığı şey gibi değildir. O, büyük cömerttir. Her çeşit mahluk yaratarak hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiçbir sır O'na gizli kalmaz. Onun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükafatlandıran; kanat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab'ı (Kur'an'ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O'ndan başka ilâh yoktur. Hiçbir şey O'na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif ve habirdir (hiçbir şey O'na gizli kalmaz ve her şeyin inceli-ğinden haberdardır, agâhtır).
Allah'ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şehadet ediyor ve ikrar ediyorum ki, Rabb'im sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın; sonra beni sulplere yerleştirdin. Beni -var olmamı engelleyebilecek- her türlü vakıa, dönemlerin ve yılların değişimi ve olaylarından korudun.
فَلَمْ اَزَلْ ظاعِناً مِنْ صُلْبٍ اِلى رَحِمٍ، فى تَقادُمٍ مِنَ الأَيّامِ الْماضِيَةِ، وَالْقُرُونِ الْخالِيَةِ، لَمْ تُخْرِجْني لِرَأفَتِكَ بي، وَلُطْفِكَ لي، وَاِحْسانِكَ اِلَيَّ، فى دَوْلَةِ اَئِمَّةِ الْكُفْرِ الَّذينَ نَقَضُوا عَهْدَكَ، وَكَذَّبُوا رُسُلَكَ، لكِنَّكَ اَخْرَجْتَني للَّذي سَبَقَ لي مِنَ الْهُدى، الَّذي لَهُ يَسَّرْتَني، وَفيهِ اَنْشَأْتَني، وَمِنْ قَبْلِ ذلك رَؤُفْتَ بي بِجَميلِ صُنْعِكَ، وَسَوابِغِ نِعَمِكَ، فابْتَدَعْتَ خَلْقي مِنْ مَنِيّ يُمْنى، وَاَسْكَنْتَني فى ظُلُمات ثَلاث، بَيْنَ لَحْمٍ وَدَمٍ وَجِلْدٍ، لَمْ تُشْهِدْني خَلْقي، وَلَمْ تَجْعَلْ اِلَيَّ شَيْئاً مِنْ اَمْري، ثُمَّ اَخْرَجْتَني لِلَّذي سَبَقَ لي مِنَ الْهُدى اِلَى الدُّنْيا تامّاً سَوِيّاً، وَحَفِظْتَني فِي الْمَهْدِ طِفْلاً صَبِيّاً، وَرَزَقْتَنى مِنَ الْغِذاءِ لَبَناً مَرِيّاً، وَعَطَفْتَ عَلَيَّ قُلُوبَ الْحَواضِنِ، وَكَفَّلْتَنِي الاُمَّهاتِ الرَّواحِمَ، وَكَلأتَنى مِنْ طَوارِقِ الْجانِّ، وَسَلَّمْتَني مِنَ الزِّيادَةِ وَالنُّقْصانِ.
Böylece asırlar boyu beni baba sulbünden anne rahmine aktardın. Şefkat, lütuf ve ihsanınla beni, senin ahdini bozan ve peygamberlerini yalanlayan küfür ve dalalet önderlerinin saltanat sürdükleri bir zamanda dünyaya getirmedin. Sen beni, senden şefkat ve bana da lütuf olsun diye, hidayette benden öne geçenlerin (Hz. Muhammed'in -s.a.a-) zamanında dünyaya getirdin, hidayetini bana kolaylaştırdın ve bu hidayetle beni yoğurdun. Bundan önce de, güzel yaratılışın ve bol nimetlerinle bana şefkat gösterdin. Beni -ikinci merhalede- nütfeden yarattın. Et, kan ve deriden ibaret olan üç zulmet arasına yerleştirdin. Yaratılışımı bana göstermedin ve bu hususta bana hiçbir şey bırak-madın. Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Koruyucuların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli anneleri beni korumakla görevlendirdin, her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan beni muhafaza ettin. Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın.
فَتَعالَيْتَ يا رَحيمُ يا رَحْمنُ، حتّى اِذَا اسْتَهْلَلْتُ ناطِقاً بِالْكَلامِ، اَتْمَمْتَ عَلَيَّ سَوابِغَ الإنْعامِ، وَرَبَّيْتَنى زايِداً في كُلِّ عامٍ، حَتّى إذَا اكْتَمَلَتْ فِطْرَتى، وَاعْتَدَلَتْ مِرَّتي، اَوْجَبْتَ عَلَيَّ حُجَتَّكَ، بِاَنْ اَلْهَمْتَني مَعْرِفَتَكَ، وَرَوَّعْتَني بِعَجايِبِ حِكْمَتِكَ، وَاَيْقَظْتَني لِما ذَرَأتَ في سَمائِكَ وَاَرْضِكَ مِنْ بَدائِعِ خَلْقِكَ، وَنَبَّهْتَني لِشُكْرِكَ، وَذِكْرِكَ، وَاَوجَبْتَ عَلَيَّ طاعَتَكَ وَعِبادَتَكَ، وَفَهَّمْتَني ما جاءَتْ بِهِ رُسُلُكَ، وَيَسَّرْتَ لي تَقَبُّلَ مَرْضاتِكَ، وَمَنَنْتَ عَلَيَّ في جَميعِ ذلِكَ بِعَونِكَ وَلُطْفِكَ، ثُمَّ اِذْ خَلَقْتَني مِنْ خَيْرِ الثَّرى، لَمْ تَرْضَ لي يا اِلهٰي نِعْمَةً دُونَ اُخرى، وَرَزَقْتَني مِنْ اَنواعِ الْمَعاشِ، وَصُنُوفِ الرِّياشِ بِمَنِّكَ الْعَظيمِ الأَعْظَمِ عَلَيَّ، وَاِحْسانِكَ الْقَديمِ اِليَّ، حَتّى اِذا اَتْمَمْتَ عَلَيَّ جَميعَ النِّعَمِ، وَصَرَفْتَ عَنّي كُلَّ النِّقَمِ، لَمْ يَمْنَعْكَ جَهْلي وَجُرْأَتي عَلَيْكَ اَنْ دَلَلْتَني اِلى ما يُقَرِّبُني اِلَيْكَ، وَوفَّقْتَني لِما يُزْلِفُني لَدَيْكَ، فَاِنْ دَعْوَتُكَ اَجَبْتَني، وَاِنْ سَأَلْتُكَ اَعْطَيْتَني، وَاِنْ اَطَعْتُكَ شَكَرْتَني، وَاِنْ شَكَرْتُكَ زِدْتَني، كُلُّ ذلِكَ اِكْمالٌ لاَِنْعُمِكَ عَلَيَّ، وَاِحْسانِكَ اِلَيَّ، فَسُبْحانَكَ سُبْحانَكَ، مِنْ مُبْدِيءٍ مُعيدٍ، حَميدٍ مجيدٍ، تَقَدَّسَتْ اَسْماؤُكَ، وَعَظُمَتْ آلاؤُكَ.
Şanın yücedir ey Rahim ve Rahman; konuşmaya başladığımda bana bol nimetlerini tamamladın, her geçen yıl beni daha fazla eğittin; yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın; şöyle ki seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin ilginç hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni şuurlandırdın, bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeği tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeği üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın. Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın. Bana tüm nimetlerini tamam-layıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı. Seni çağırdığımda bana icabet ettin, hacet istediğimde hacetimi verdin, sana itaat ettiğimde beni mükafatlandırdın, şükrettiğimde bana nimetini artır-dın. Bütün bunların nedeni bana nimetini tamamlayıp lütufta bulunman-dır. Sen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehsin, münezzehsin; varlıkları yaratan ve meydana getiren ve tekrar kendine döndüren sensin. Hamda lâyık olan sensin; şanın yücedir; isimlerin mukaddestir; nimetlerin büyüktür.
فَأَيُّ نِعَمِكَ يا اِلهٰي اُحْصي عَدَداً وَذِكْراً، أَمْ اَيُّ عَطاياكَ أَقُومُ بِها شُكْراً، وَهِيَ يا رَبِّ اَكْثرُ مِنْ اَنْ يُحْصِيَهَا الْعادّوُنَ، أَوْ يَبْلُغَ عِلْماً بِهَا الْحافِظُونَ، ثُمَّ ما صَرَفْتَ وَدَرَأْتَ عَنّى اَللّهُمَّ مِنَ الضُرِّ وَالضَّرّاءِ، أَكْثَرَ مِمّا ظَهَرَ لي مِنَ الْعافِيَةِ وَالسَّرّاءِ.
وَاَنَا اَشْهَدُ يا اِلهٰي بِحَقيقَةِ ايماني، وَعَقْدِ عَزَماتِ يَقيني، وَخالِصِ صَريحِ
تَوْحيدي، وَباطِنِ مَكْنُونِ ضَميري، وَعَلائِقِ مَجاري نُورِ بَصَري، وَاَساريرِ صَفْحَةِ جَبيني، وَخُرْقِ مَسارِبِ نَفْسي، وَخَذاريفِ مارِنِ عِرْنَيني، وَمَسارِبِ سِماخِ سَمْعي، وَما ضُمَّتْ وَاَطبَقَتْ عَلَيْهِ شَفَتايَ، وَحرِكاتِ لَفظِ لِساني، وَمَغْرَزِ حَنَكِ فَمي وَفَكّي، وَمَنابِتِ اَضْراسي، وَمَساغِ مَطْعَمي وَمَشْرَبي، وَحِمالَةِ اُمِّ رَأْسي، وَبُلُوغِ فارِغِ حبائِلِ عُنُقي، وَمَا اشْتَمَلَ عَليْهِ تامُورُ صَدري، وَحمائِلِ حَبْلِ وَتيني، وَنِياطِ حِجابِ قَلْبي، وَأَفْلاذِ حَواشي كَبِدي، وَما حَوَتْهُ شَراسيفُ اَضْلاعي، وَحِقاقُ مَفاصِلي، وَقَبضُ عَوامِلي، وَاَطرافُ اَنامِلي وَلَحْمي وَدَمي، وَشَعْري وَبَشَري، وَعَصَبي وَقَصَبي، وَعِظامي وَمُخّي وَعُرُوقي، وَجَميعُ جَوارِحي،
وَمَا انْتَسَجَ عَلى ذلِكَ اَيّامَ رَِضاعي، وَما اَقلَّتِ الأَرْضُ مِنّي، وَنَوْمي وَيقَظَتي وَسُكُوني وَحرَكاتِ رُكُوعي وَسُجُودي، اَنْ لَوْ حاوَلْتُ وَاجْتَهَدْتُ مَدَىالأَعصارِ وَالأَحْقابِ لَوْ عُمِّرْتُها اَنْ أُؤَدِّيَ شُكْرَ واحِدَةٍ مِنْ أَنْعُمِكَ مَا اسْتَطَعْتُ ذلِكَ اِلاّ بِمَنِّكَ الْمُوجَبِ عَلَيَّ بِهِ شُكْرَكَ اَبَداً جَديداً، وَثَناءً طارِفاً عَتيداً.
اَجَلْ وَلوْ حَرَصْتُ اَنَا وَالْعادُّونَ مِنْ اَنامِكَ، أَنْ نُحْصِيَ مَدى اِنْعامِكَ، سالِفِهِ وَآنِفِهِ ما حَصَرْناهُ عَدَداً، وَلا اَحْصَيناهُ اَمَداً، هَيْهاتَ أنّى ذلِكَ وَاَنْتَ الُْمخْبِرُ في كِتابِكَ النّاطِقِ، وَالنَّبَأِ الصّادِقِ، وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللهِ لا تُحْصُوها.
Allah'ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?! Ey Rabb'im! Senin bana nimetlerin, sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur. Allah'ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdı-ğın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten de çoktur.
İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle, içimde saklı hakikatlerle, gözümün nurunun mecrasının bağlarıyla, anlımın safhasının hatlarıyla, solunum yolumun delikleriyle, bur-numun yumuşak kemiğiyle, kulak perdemin ses algılayan organıyla, dudaklarımın içinde gizli olan şeyle, dilimin ses hareketiyle, üst ve alt çenemin irtibat merkezleriyle, dişlerimin çıktığı yerlerle, yiyecek ve içeceklerimi tatma duyumla, beynimi kapsayan kafatasımla, boyun damarlarımla, göğüs kafesimin kapsadığı organlarla, şah damarımla, kalbimin perdesinin avizesiyle, ciğerimin kenarına bitişen parçalarla, kaburgalarımın kapsadığı şeylerle, kaslarımın bağlandığı yerle, uzuvla-rımın açılıp kapanışıyla, parmaklarımın ucuyla, etimle, kanımla, saçımla, derimle, sinirimle, bağırsağımla, kemiğimle, beynimle, damarlarımla, tüm uzuvlarımla ve bebek oluşumdan itibaren oluşan uzuvlarımla, yeryüzünün benden aldığı şeylerle, uykumla, uyaklığımla, sükunetimle ve yine rüku ve secdelerimin hareketleriyle tanıklık ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam, yerine getiremem; bunu ancak seni lütfünle yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedi ve köklü bir şükrü gerektirmektedir.
Evet, ben ve sayanlar senin geçmiş ve gelecek nimetlerini sayma-ya veya nimetlerinin zamanlarını hesaplamaya çalışsak hiçbir zaman sayamayız. Ben kim senin nimetlerini saymak kim? Oysa sen konuşkan Kitab'ında ve sadık haberinde, "Allah'ın nimetlerini saymaya çalışsanız, sayıp bitiremezsiniz" buyurmuşsun.
صَدَقَ كِتابُكَ اَللّهُمَّ وَاِنْباؤُكَ، وَبَلَّغَتْ اَنْبِياؤُكَ وَرُسُلُكَ، ما اَنْزَلْتَ عَلَيْهِمْ مِنْ وَحْيِكَ، وَشَرَعْتَ لَهُمْ وَبِهِمْ مِنْ دينِكَ، غَيْرَ أَنّي يا اِلهٰي اَشْهَدُ بِجَُهْدي وَجِدّي، وَمَبْلَغِ طاعَتي وَوُسْعي، وَأَقُولُ مُؤْمِناً مُوقِناً، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً فَيَكُونَُ مَوْرُوثاً، وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَريكٌ في مُلْكِهِ فَيُضادُّهُ فيَما ابْتَدَعَ، وَلا وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ فَيُرْفِدَهُ فيما صَنَعَ، فَسُبْحانَهُ سُبْحانَهُ، لَوْ كانَ فيهِما آلِهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتا وَتَفَطَّرَتا.
سُبْحانَ اللهِ الْواحِدِ الأَحَدِ الصَّمَدِ الَّذي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ، وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ، اَلْحَمْدُ للهِ حَمْداً يُعادِلُ حَمْدَ مَلائِكَتِهِ الْمُقَرَّبينَ، وَاَنْبِيائِهِ الْمُرْسَلينَ، وَصَلَّى اللهُ عَلى خِيَرَتِهِ مُحَمَّدٍ خاتَمِ النَّبِيّينَ، وَآلِهِ الطَّيِبينَ الطّاهِرينَ الُْمخلَصينَ وَسَلَّمَ.
Allah'ım! Peygamberlerin ve elçilerine iblağ edilen ve vahiyle onla-ra indirdiğin ve bu vasıtayla dini onlara yasadığın Kitab'ın ve haberlerin doğrudur. Ancak ben tüm çabam ve gayretimle kapasitemce inanarak ve yakin ederek diyorum ki: Hamd ve övgü, kendine miras alacak bir evlat edinmeyen, yaratılışta kendisine muhalefet edecek mülkünde ortağı olmayan ve dünyayı yaratışında kendisine yardım edecek bir yardımcısı olmayan Allah'a mahsustur. Münezzehtir, münezzehtir -çocuğu ve ortağı olmaktan-. Eğer o ikisinde -gökte ve yerde- Allah'tan başka bir ilâh olsay-dı, fesat çıkardı ve dağılırlardı.
Tek, bir, ihtiyacı olmayan, doğmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allah münezzehtir. Allah'a hamdolsun; öyle bir hamd ki yakın-laştırılmış meleklerin ve gönderilmiş peygamberlerin hamdına denktir. Allah'ın salat ve selamı seçtiği kulu, peygamberlerin sonuncusu Muham-med'e ve onun tertemiz, arınmış ve muhlis kılınmış Ehl-i Beyt'ine olsun."
Sonra İmam (as) gözlerinden yaşlar aktığı halde daha fazla bir rağbetle şöyle devam etti:
اَللّهُمَّ اجْعَلْنى اَخْشاكَ كَأَنّي اَراكَ، وَاَسْعِدْني بِتَقوايكَ، وَلا تُشْقِني بِمَعْصِيَتِكَ، وَخِرْ لي في قَضائِكَ، وَبارِكْ لي في قَدَرِكَ، حَتّى لا أُحِبَّ تَعْجيلَ ما اَخَّرْتَ وَلا تَأخيرَ ما عَجَّلْتَ، اَللّهُمَّ اجْعَلْ غِنايَ في نَفْسي، وَالْيَقينَ في قَلْبي، وَالاِخْلاصَ في عَمَلي، وَالنُّورَ في بَصَري، وَالْبَصيرَةَ في ديني، وَمَتِّعْني بِجَوارِحي، وَاجْعَلْ سَمْعي وَبَصَريَ الْوارِثَيْنِ مِنّي، وَانْصُرْني عَلى مَنْ ظَلَمَني، وَاَرِني فيهِ ثَاْري وَمَارِبي، وَاَقِرَّ بِذلِكَ عَيْني.
اَللَّهُمَّ اكْشِفْ كُرْبَتي، وَاسْتُرْ عَوْرَتي، وَاغْفِرْ لي خَطيئَتي، وَاخْسَأْ شَيْطاني، وَفُكَّ رِهاني، وَاْجَعْلْ لي يا اِلهٰي الدَّرَجَةَ الْعُلْيا فِي الآخِرَةِ وَالاُوْلى، اَللّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ كَما خَلَقْتَني فَجَعَلْتَني سَميعاً بَصيراً، وَلَكَ الْحَمْدُ كَما خَلَقْتَني فَجَعَلْتَني خَلْقاً سَوِيّاً رَحْمَةً بي، وَقَدْ كُنْتَ عَنْ خَلْقي غَنِيّاً، رَبِّ بِما بَرَأْتَنْي فَعَدَّلْتَ فِطْرَتي، رَبِّ بِما اَنَشَأْتَني فَاَحْسَنْتَ صُورَتي، رَبِّ بِما اَحْسَنْتَ اِلَيَّ وَفي نَفْسي عافَيْتَني، رَبِّ بِما كَلاَتَني وَوَفَّقْتَني.
"Allah'ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaş-tırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim. Allah'ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlas, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl, kulağımı ve gözümü (işiten ve gözümün nuru çocuklarımı) benim iki mirasçım kıl ve hakkımda zulmedene karşı bana yardım et ve bunda intikam ve galibiyetimi bana göster ve gözlerimi aydınlat.
Allah'ım! Sıkıntımı gider, kusurumu ört, hatalarımı bağışla, şeytanımı benden uzaklaştır, zimmetimi serbestliğe çıkar (üzerimde hiçbir hak kalmasın); ve ey Rabb'im, dünya ve ahirette benim için yüksek bir derece ver. Allah'ım! Beni yaratıp, duyan ve gören yaptığın için sana hamd olsun. Beni yaratmaya ihtiyacın olmadığı halde hakkımda bir rahmet olarak beni yarattığın ve azalarımı birbirine uygun, düzgün kıldığın için sana hamdolsun. Rabb'im; beni icat ettiğin ve yaratılışımı dengeli kıldığın gibi; Rabb'im, beni yarattığın ve yüzümü güzel kıldığın gibi; Rabb'im, bana ihsanda bulunduğun ve afiyet verdiğin gibi; Rabb'im, afetlerden koruduğun ve muvaffak kıldığın gibi.
رَبِّ بِما اَنَعْمَتَ عَلَيَّ فَهَدَيْتَني، رَبِّ بِما اَوْلَيْتَني وَمِنْ كُلِّ خَيْر اَعْطَيْتَني، رَبِّ بِما اَطْعَمْتَني وَسَقَيْتَني، رَبِّ بِما اَغْنَيْتَني وَاَقْنَيْتَني، رَبِّ بِما اَعَنْتَني وَاَعْزَزْتَني، رَبِّ بِما اَلْبَسْتَني مِنْ سِتْرِكَ الصّافي، وَيَسَّرْتَ لي مِنْ صُنْعِكَ الْكافي، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَعِنّي عَلى بَوائِقِ الدُّهُورِ، وَصُرُوفِ اللَّيالى وَالأَيّامِ، وَنَجِّني مِنْ اَهْوالِ الدُّنْيا وَكُرُباتِ الآخِرَةِ، وَاكْفِني شَرَّ ما يَعْمَلُ الظّالِمُونَ فِي الأَرْضِ.
اَللّهُمَّ ما اَخافُ فَاكْفِني، وَما اَحْذَرُ فَقِني، وَفي نَفْسي وَديني فَاحْرُسْني، وَفي سَفَري فَاحْفَظْني، وَفي اَهْلي وَمالي فَاخْلُفْني، وَفي ما رَزَقْتَني فَبارِكْ لي، وَفي نَفْسي فَذلِّلْني، وَفي اَعْيُنِ النّاسِ فَعَظِّمْني، وَمِنْ شَرِّ الْجِنِّ وَالاِنْسِ فَسَلِّمْني، وَبِذُنُوبي فَلا تَفْضَحْني وَبِسَريرَتي فَلا تُخْزِني، وَبِعَمَلي فَلا تَبْتَِلْني، وَنِعَمَكَ فَلا تَسْلُبْني، وَاِلىغَيْرِكَ فَلا تَكِلْنى، اِلهٰي اِلى مَنْ تَكِلُني اِلى قَريبٍ فَيَقطَعُني، اَمْ اِلى بَعيدٍ فَيَتَجَهَّمُني، اَمْ اِلَى الْمُسْتَضْعِفينَ لي، وَاَنْتَ رَبّي وَمَليكُ اَمْري، اَشْكُو اِلَيْكَ غُرْبَتي وَبُعْدَ داري، وَهَواني عَلى مَنْ مَلَّكْتَهُ اَمْري.
Rabb'im, nimet verdiğin ve hidayet ettiğin gibi; Rabb'im, seçtiğin ve bütün hayırlardan verdiğin gibi; Rabb'im, beni yedirdiğin ve içirdiğin gibi; Rabb'im, ihtiyaçsız kıldığın ve hoşnut ettiğin gibi; Rabb'im, bana yardım ettiğin ve izzet verdiğin gibi; Rabb'im, bana keramet elbisesi giydirdiğin ve yarattığın şeylerden yeteri kadar bana verdiğin gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle ve bana zamanın sıkıntıları, gece ve gündüzün çekişmeleri karşısında yardım et. Beni dünyanın ıstıraplarından ve ahiretin kederlerinden kurtar ve yeryüzünde zalimlerin yaptıkları -kötülük-lerden beni koru.
Allah'ım! Endişelendiğim şeylerden bana güven ver, korktuğum şeylerden beni koru, nefsimi ve dinimi koru, yolculuğumda beni koru, mal ve ailemde benden geriye salih bir evlat bırak. Bana verdiğin rızklara bereket ver. Beni kendi yanımda alçak gönüllü kıl ve halkın gözünde ise yücelt; cinlerin ve insanların kötülüğünden beni selamet kıl; günahımdan dolayı beni rezil etme, içimde gizli olan şeyden dolayı beni cezalandırma, amelimden dolayı beni (azap ve belalara) müptela etme, nimetlerini benden alma ve beni kendinden başkasına bırakma. Rabb'im! Beni kime bırakıyorsun? Akrabalık bağını koparacak olan bir akrabaya mı? Yoksa bana öfkelenen uzak ve yabancıya mı? Ya da beni zayıf düşürecek olan birine mi? Oysa sen benim Rabb'imsin, işlerimin sahibisin; garipliğimi, kimsesizliğimi ve menzilimin uzaklığını ve işlerimin sahibi kıldığın kimse karşısında zilletimi sana şikayet ediyorum.
اِلهٰي فَلا تُحْلِلْ عَلَيَّ غَضَبَكَ، فَاِنْ لَمْ تَكُنْ غَضِبْتَ عَلَيَّ فَلا اُبالي سُبْحانَكَ غَيْرَ اَنَّ عافِيَتَكَ اَوْسَعُ لي، فَاَسْأَلُكَ يا رَبِّ بِنُورِ وَجْهِكَ الَّذي اَشْرَقَتْ لَهُ الأَرْضُ وَالسَّماواتُ، وَكُشِفَتْ بِهِ الظُّلُماتُ، وَصَلُحَ بِهِ اَمْرُ الأَوَّلينَ وَالآخِرِينَ، اَنْ لا تُميتَنى عَلى غَضَبِكَ، وَلا تُنْزِلْ بي سَخَطَكَ، لَكَ الْعُتْبى، لَكَ الْعُتْبى حَتّى تَرْضى قَبْلَ ذلِك، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، رَبَّ الْبَلَدِ الْحَرامِ وَالْمَشْعَرِ الْحَرامِ، وَالْبَيْتِ الْعَتيقِ الَّذي اَحْلَلْتَهُ الْبَرَكَةَ، وَجَعَلْتَهُ لِلنّاسِ اَمْنَاً.
يا مَنْ عَفا عَنْ عَظيمِ الذُّنُوبِ بِحِلْمِهِ، يا مَنْ اَسْبَغَ النَّعْماءَ بِفَضْلِهِ، يا مَنْ اَعْطَى الْجَزيلَ بِكَرَمِهِ، يا عُدَّتيفى شِدَّتي، يا صاحِبي في وَحْدَتي، يا غِياثي في كُرْبَتي، يا وَلِيّي في نِعْمَتي، يا اِلهٰي وَاِلهَ آبائي اِبْراهيمَ وَاِسْماعيلَ وَاِسْحاقَوَيَعْقُوبَ، وَرَبَّ جَبْرَئيلَ وَميكائيلَ وَاِسْرافيلَ، وَربَّ مُحَمَّدٍ خاتَمِ النَّبِيّيينَ وَآلِهِ الْمُنْتَجَبينَ، مُنْزِلَ التَّوراةِ وَالاِنْجيلَ، وَالزَّبُورِ وَالْفُرْقانِ، وَمُنَزِّلَ كهيۤعۤصۤ، وَطه وَيٰسۤ، وَالْقُرآنِ الْحَكيمِ، اَنْتَ كَهْفي حينَ تُعيينِي الْمَذاهِبُ في سَعَتِها، وَتَضيقُ بِيَ الاَْرْضُ بِرُحْبِها، وَلَوْلا رَحْمَتُكَ لَكُنْتُ مِنَ الْهالِكينَ، وَاَنْتَ مُقيلُ عَثْرَتي، وَلَوْلا سَتْرُكَ اِيّايَ لَكُنْتُ مِنَ الْمَفْضُوحِينَ، وَاَنْتَ مُؤَيِّدي بِالنَّصْرِ عَلى اَعْدائي، وَلَوْلا نَصْرُكَ اِيّايَ لَكُنْتُ مِنَ الْمَغْلُوبينَ.
Allah'ım! Gazabını bana helal kılma; eğer sen bana gazap etmezsen başkalarından endişem olmaz. ünezzehsin sen. Senin bana afiyetin geniştir; o halde senden diliyorum ki ey Rabb'im, yeryüzünün ve göklerin kendisiyle aydınlandığı, karanlıkların aydınlığa kavuştuğu ve öncekilerin ve sonrakilerin kendisiyle ıslah olduğu veçhinin nuru hürme-tine beni gazabın üzerine öldürme, öfkeni benim üzerime indirme, kötülükten vazgeçmek ve hoşnutluk sana aittir; bundan (ölmeden) önce benden razı olabilirsin. Senden başka hah yoktur. Mekke'nin, Meş'aru'l-Ham'ın, bereketli ve insanlar için güvenli kıldığın Beyt-ul Atik'in Rabb'isin.
Ey sabrıyla çok günahları bağışlayan, ey lütfüyle nimetleri indiren, ey kendi keremiyle çok büyük bağışta bulunan, ey zor günlerimde dayanağım, ey yalnızlığımda arkadaşım, ey sıkıntılarımda imdadıma koşan ve ey veli nimetim benim! Ey Rabb'im ve babalarım İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub'un Rabb'i ve ey Cebrail, Mikail ve İsrafil'in Rabb'i ve ey peygamberlerin sonuncusu Muhammed'in ve onun seçkin Ehl-i Beyt'inin Rabb'i ve ey Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan'ı (Kur'an'ı) indiren, Kâf Ha Ya Ayn Sâd, Tâ Hâ, Ya Sîn ve Kur'an-ı Hekim'in Rabb'i! Yollar tüm geniş-liğine rağmen bana zorlaşınca ve yer tüm bolluğuyla bana daralınca sığınağım sensin; eğer senin rahmetin olmasaydı kesinlikle ben helak olanlardan olurdum. Beni hatalardan alıkoyan sensin; eğer benim -günahlarımın- üzerini örtmeseydin kesinlikle rezil olanlardan olurdum. Yardımınla düşmanlarıma karşı beni destekleyen sensin; eğer senin yardımın olmasaydı mağlup düşenlerden olurdum.
يا مَنْ خَصَّ نَفْسَهُ بِالْسُّمُوِّ وَالرِّفْعَةِ، فَاَوْلِياؤهُ بِعِزِّهِ يَعْتَزُّونَ، يا مَنْ جَعَلَتْ لَهُ الْمُلُوكُ نَيرَ الْمَذَلَّةِ عَلى اَعْناقِهِمْ، فَهُمْ مِنْ سَطَواتِهِ خائِفُونَ، يَعْلَمُ خائِنَةَ الأَعْيُنِ وَما تُخْفِي الصُّدُورُ، وَغَيْبَ ما تَأتِي بِهِ الأَزْمِنَةُ وَالدُّهُورُ، يا مَنْ لا يَعْلَمُ كَيْفَ هُوَ اِلاّ هُوَ، يا مَنْ لا يَعْلَمُ ما هُوَ اِلاّ هُوَ، يا مَنْ لا يَعْلَم ما يَعْلَمُهُ، اِلاّ هُوَ يا مَنْ كَبَسَ الأَرْضَ عَلَى الْماءِ، وَسَدَّ الْهَواءَ بِالسَّماءِ، يا مَنْ لَهُ اَكْرَمُ الأَسْماءِ، يا ذَا
الْمَعْرُوفِ الَّذي لا يَنْقَطِعُ اَبَداً، يا مُقَيِّضَ الرَّكْبِ لِيُوسُفَ فِي الْبَلَدِ الْقَفْرِ، وَمُخْرِجَهُ مِنَ الْجُبِّ وَجاعِلَهُ بَعْدَ الْعُبودِيَّةِ مَلِكاً، يا رادَّهُ عَلى يَعْقُوبَ بَعْدَ اَنِ ابْيَضَّتْ عَيْناهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظيمٌ، يا كاشِفَ الضُّرِّ وَالْبَلْوى عَنْ اَيُّوبَ، وَمُمْسِكَ يَدَيْ اِبْرهيمَ عَنْ ذَبْحِ ابْنِهِ بَعْدَ كِبَرِ سِنِّهِ، وَفَناءِ عُمُرِهِ، يا مَنِ اسْتَجابَ لِزَكَرِيّا فَوَهَبَ لَهُ يَحْيى، وَلَمْ يَدَعْهُ فَرْداً وَحيداً، يا مَنْ اَخْرَجَ يُونُسَ مِنْ بَطْنِ الْحُوتِ، يا مَنْ فَلَقَ الْبَحْرَ لِبَني اِسْرائيلَ فَاَنْجاهُمْ، وَجَعَلَ فِرْعَوْنَ وَجُنُودَهُ مِنَ الْمُغْرَقينَ، يا مَنْ اَرْسَلَ الرِّياحَ مُبَشِّرات بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ.
Ey yücelik ve üstünlüğü kendine has kılan, izzetiyle dostları aziz olan, ey padişahların boynuna zillet halkasını geçiren ve heybetinden padişahların kendisinden korktuğu zat; ey gözlerin ihanetini ve göğüsler-de gizli olanı, zaman ve asırların geleceklerini bilen; ey nasıl olduğunu kendisinden başka hiç kimse bilmeyen, ey ne olduğunu kendisinden baş-kası bilmeyen, ey yeryüzünü su üstüne sıkıştıran ve gökyüzüyle (uzun tabakasıyla) havayı kapatan, ey en güzel isimler kendisinin olan, ey hiçbir zaman kesilmeyen ihsan sahibi, ey -Mısır- kervanını Yusuf-u kurtarmak- için Kafr çölünde tutup onu kuyudan çıkaran, ey Yusuf'u kölelikten sonra padişah yapan, ey üzüntüden gözleri ağardıktan sonra üzüntüsünü sabırla gizleyen Yakub'a Yusuf'u döndüren, ey Eyyub'tan zorluk ve sıkıntıyı gideren ve yaşlandıktan sonra -çocuk sahibi olan- İbrahim'in elini, oğlunu kesmekten alıkoyan, ey Zekeriyya'nın duasını kabul ederek ona Yahya'yı veren ve onu yalnız ve kimsesiz bırakmayan, ey Yunus'u balığın karnından dışarı çıkaran, ey denizi İsrailoğulları için yarıp onları kurtaran, Firavun ve ordusunu boğan, ey rüzgarları rahmet -yağmuru- müjdeleyicisi olarak gönderen.
يا مَنْ لَمْ يَعْجَلْ عَلى مَنْ عَصاهُ مِنْ خَلْقِهِ، يا مَنِ اسْتَنْقَذَ السَّحَرَةَ مِنْ بَعْدِ طُولِ الْجُحُودِ، وَقَدْ غَدَوْا في نِعْمَتِهِ يَأكُلُونَ رِزْقَهُ، وَيَعْبُدُونَ غَيْرَهُ، وَقَدْ حادُّوهُ وَنادُّوهُ وَكَذَّبُوا رُسُلَهُ، يا اَللهُ يا اَللهُ، يا بَديُ يا بَديعاً لا نِدَّ لَكَ، يا ائِماً لا نَفَادَ لَكَ، يا حَيّاً حينَ لا حَيَّ، يا مُحْيِىَ الْمَوْتى، يا مَنْ هُوَ قائِمٌ عَلى كُلِّ نَفْسٍ بِما كَسَبَتْ، يا مَنْ قَلَّ لَهُ شُكْري فَلَمْ يَحْرِمْني، وَعَظُمَتْ خَطيئَتي فَلَمْ يَفْضَحْني، وَرَاني عَلَى الْمَعاصي فَلَمْ يَشْهَرْني.
يا مَنْ حَفِظَني في صِغَري، يا مَنْ رَزَقَني في كِبَري، يا مَنْ اَياديهِ عِنْدي لا تُحْصى، وَنِعَمُهُ لا تُجازى، يا مَنْ عارَضَني بِالْخَيْرِ والاِحْسانِ، وَعارَضْتُهُ بِالاِساءَةِ وَالْعِصْيانِ، يا مَنْ هَداني لِلاِيمانِ مِنْ قَبْلِ اَنْ اَعْرِفَ شُكْرَ الاِمْتِنانِ، يا مَنْ دَعَوْتُهُ مَريضاً فَشَفاني، وَعُرْياناً فَكَساني، وَجائِعاً فَاَشْبَعَني، وَعَطْشاناً فَاَرْواني، وَذَليلاً فَاَعَزَّني، وَجاهِلاً فَعَرَّفَني، وَوَحيداً فَكَثَّرَني، وَغائِباً فَرَدَّني، وَمُقِلاًّ فَاَغْناني، وَمُنْتَصِراً فَنَصَرَني، وَغَنِيّاً فَلَمْ يَسْلُبْني، وَاَمْسَكْتُ عَنْ جَميعِ ذلِكَ فَابْتَدَاَني.
Ey kendine karşı günah işleyen kullarını cezalandırmada acele etmeyen, ey sürekli senin nimetlerinle nimetlendikleri ve senin rızkını yedikleri halde diğerlerine tapmakta olan sihirbazları, uzun bir zaman inkâr edip sürekli kendisine düşmanlık etmeleri, karşı çıkmaları ve peygamberlerini yalanlamalarından sonra kurtaran; ya Allah, ya Allah; ey kainatı yoktan var eden, ey eşi olmayan yaratıcı, ey hiçbir zaman fani olmayacak sürekli, ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan, ey ölüleri dirilten, ey herkesin başına kazandığını getiren, ey kendisine az şükret-tiğim halde beni mahrum etmeyen, hatalarım çok olmasına rağmen beni rezil etmeyen, beni günah işlerken gördüğü halde insanlara tanıtarak haysiyetimi dökmeyen.
Ey küçüklüğümde beni koruyan, ey büyüdüğümde beni rızıklan-dıran, ey bana sayısız bağışlarda bulunan ve nimetlerini telafi edemedi-ğim; ey bana hayır ve ihsanla yönelen, benim ise kendisine günah ve isyanla yöneldiğim, ey nimetine şükretmeyi öğrenmeden beni imana hidayet eden, ey hastayken çağırdığımda bana şifa veren, çıplakken beni giydiren, açken beni doyuran, susuzken beni suya doyuran, zelilken bana izzet veren, cahilken beni bilgilendiren, yalnızken -yalnızlığımı- çokluğa dönüştüren, gayıp ve vatanımdan uzakken beni geri döndüren, fakirken beni zenginleştiren, yardım istediğimde bana yardım eden, zenginken nimetini benden almayan ve bütün bunları senden istemekten sakındığım halde kendiliğinden vermeye başlayan.
فَلَكَ الْحَمْدُ وَالشُّكْرُ، يا مَنْ اَقالَ عَثْرَتي، وَنَفَّسَ كُرْبَتي، وَاَجابَ دَعْوَتي، وَسَتَرَ عَوْرَتي، وَغَفَرَ ذُنُوبي، وَبَلَّغَني طَلِبَتي، وَنَصَرَني عَلى عَدُوّي، وَاِنْ اَعُدَّ نِعَمَكَ وَمِنَنَكَ وَكَرائِمَ مِنَحِكَ لا اُحْصيها.
O halde hamd ve şükür sana mahsustur; ey sıkıntılarımı gideren, duamı kabul eden, kusur ve ayıbımı örten, günahımı bağışlayan, beni is-teklerime kavuşturan ve düşmanıma karşı zafere ulaştıran; eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.
يا مَوْلايَ اَنْتَ الَّذي مَنْنْتَ، اَنْتَ الَّذي اَنْعَمْتَ، اَنْتَ الَّذي اَحْسَنْتَ، اَنْتَ الَّذي اَجْمَلْتَ، اَنْتَ الَّذي اَفْضَلْتَ، اَنْتَ الَّذي اَكْمَلْتَ، اَنْتَ الَّذي رَزَقْتَ، اَنْتَ الَّذي وَفَّقْتَ، اَنْتَ الَّذي اَعْطَيْتَ، اَنْتَ الَّذي اَغْنَيْتَ، اَنْتَ الَّذي اَقْنَيْتَ، اَنْتَ الَّذي آوَيْتَ، اَنْتَ الَّذي كَفَيْتَ، اَنْتَ الَّذي هَدَيْتَ، اَنْتَ الَّذي عَصَمْتَ، اَنْتَ الَّذي سَتَرْتَ، اَنْتَ الَّذي غَفَرْتَ، اَنْتَ الَّذي اَقَلْتَ، اَنْتَ الَّذي مَكَّنْتَ، اَنْتَ الَّذي اَعْزَزْتَ، اَنْتَ الَّذي اَعَنْتَ، اَنْتَ الَّذي عَضَدْتَ، اَنْتَ الَّذي اَيَّدْتَ، اَنْتَ الَّذي نَصَرْتَ، اَنْتَ الَّذي شَفَيْتَ، اَنْتَ الَّذي عافَيْتَ، اَنْتَ الَّذي اَكْرَمْتَ، تَبارَكْتَ وَتَعالَيْتَ، فَلَكَ الْحَمْدُ دائِماً، وَلَكَ الشُّكْرُ واصِباً اَبَداً.
Ey mevlam! Minnet bırakan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmel-leştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, -hatalardan- koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin, üstünsün, yücesin; o halde hamd sürekli sana hastır, sabit ve ebedi şükür sana mahsustur.
ثُمَّ اَنَا يا اِلهٰي الْمُعَتَرِفُ بِذُنُوبي فَاغْفِرْها لي، اَنَا الَّذي اَسَأتُ، اَنَا الَّذي اَخْطَأتُ، اَنَا الَّذي هَمَمْتُ، اَنَا الَّذي جَهِلْتُ، اَنَا الَّذي غَفِلْتُ، اَنَا الَّذي سَهَوْتُ، اَنَا الَّذي اعْتَمَدْتُ، اَنَا الَّذي تَعَمَّدْتُ، اَنَا الَّذي وَعَدْتُ، وَاَنَا الَّذي اَخْلَفْتُ، اَنَا الَّذي نَكَثْتُ، اَنَا الَّذي اَقْرَرْتُ، اَنَا الَّذي اعْتَرَفْتُ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَعِنْدي، وَاَبُوءُ بِذُنُوبي فَاغْفِرْها لي، يا مَنْ لا تَضُرُّهُ ذُنُوبُ عِبادِهِ، وهُوَ الَغَنِيُّ عَنْ طاعَتِهِمْ، وَالْمُوَفِّقُ مَنْ عَمِلَ صالِحاً مِنْهُمْ بِمَعُونَتِهِ وَرَحْمَتِه.
Ben ise ya Rabb'im! Günahlarımı itiraf ediyorum, günahlarımı bağışla; kötü yapan benim, hata yapan benim, günahına ısrar eden benim, cahillik yapan benim, gaflet eden benim, yanlışlık yapan benim, kendine dayanan benim, -günahında- kasıtlı olan benim, söz veren ve sözünde durmayan benim, ahdini bozan benim, -misakını- ikrar eden benim, nimetlerini itiraf eden ve sonra yine günahlarına dönen benim; o halde günahlarımı bağışla; ey kullarının günahları kendisine zarar vermeyen, kullarının itaatine ihtiyacı olmayan ve kullarından iyi amel yapanı kendi yardım ve rahmetiyle ona muvaffak kılan!
فَلَكَ الْحَمْدُ اِلهٰي وَسيِّدي، اِلهٰي اَمَرْتَني فَعَصَيْتُكَ، وَنَهَيْتَني فَارْتَكَبْتُ نَهْيَكَ، فَاَصْبَحْتُ لا ذا بَراءَة لي فَاَعْتَذِرُ، وَلا ذا قُوَّةٍ فَاَنْتَصِرُ، فَبِأَىِّ شَيء اَسْتَقْبِلُكَ يا مَوْلايَ، اَبِسَمْعي اَمْ بِبَصَري، َاْم بِلِساني، اَمْ بِيَدي اَمْ بِرِجْلي، اَلَيْسَ كُلُّها نِعَمَكَ عِندي، وَبِكُلِّها عَصَيْتُكَ يا مَوْلايَ، فَلَكَ الْحُجَّةُ وَالسَّبيلُ عَليَّ، يا مَنْ سَتَرَني مِنَ الاْباءِ وَالاُمَّهاتِ اَنْ يَزجُرُوني، وَمِنَ الْعَشائِرِ وَالاِخْوانِ اَنْ يُعَيِّرُوني، وَمِنَ السَّلاطينِ اَنْ يُعاقِبُوني، وَلَوِ اطَّلَعُوا يا مَوْلايَ عَلى مَا اطَّلَعْتَ عَلَيْهِ مِنّي اِذاً ما اَنْظَرُوني، وَلَرَفَضُوني وَقَطَعُوني.فَها اَنَا ذا يا اِلهٰي بَيْنَ يَدَيْكَ يا سَيِّدي خاضِعٌ ذَليلٌ، حَصيرٌ حَقيرٌ، لا ذُو بَراءَةٍ فَاَعْتَذِرَ، وَلا ذُو قُوَّةٍ فَاَنْتَصِرُ، وَلا حُجَّةٍ فَاَحْتَجُّ، بِها، وَلا قائِلٌ لَمْ اَجْتَرِحْ، وَلَمْ اَعْمَلْ سُوءاً، وَما عَسَى الْجُحُودُ وَلَوْ جَحَدْتُ يا مَوْلايَ يَنْفَعُني، كَيْفَ وَاَنّىذلِكَ وَجَوارِحي كُلُّها شاهِدَةٌ عَلَيَّ بِما قَدْ عَمِلْتُ، وَعَلِمْتُ يَقيناً غَيْرَ ذي شَكٍّ اَنَّكَ سائِلي مِنْ عَظائِمِ الاُمُورِ، وَاَنَّكَ الْحَكَمُ الْعَدْلُ الَّذي لا تَجُورُ، وَعَدْلُكَ مُهْلِكي، وَمِنْ كُلِّ عَدْلِكَ مَهْرَبي، فَاِنْ تُعَذِّبْني يا اِلهٰي فَبِذُنُوبي بَعْدَ حُجَّتِكَ عَلَيَّ، وَاِنْ تَعْفُ عَنّي فَبِحِلْمِكَ وَجُودِكَ وَكَرَمِكَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الظّالِمينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْمُسْتَغْفِرينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْمُوَحِّدينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْخائِفينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْوَجِلينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الَّراجينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّى كُنْتُ مِنَ الرّاغِبينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْمُهَلِّلينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ السّائِلينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْمُسَبِّحينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اِنّي كُنْتُ مِنَ الْمُكَبِّرينَ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ رَبّي وَرَبُّ آبائِيَ الأَوَّلينَ.
Ey Rabb'im, şimdi ben ey mevlam, senin huzurunda huzu içinde, zelil, çaresiz ve hakirim; ne mazeret getireceğim bir bahanem, ne yardım alabileceğim bir desteğim, ne sebep gösterebileceğim bir delil var; ne de günah işlemediğimi ve çirkin bir iş yapmadığımı söyleyebilirim ve eğer inkar edecek olsam da ey mevlam, bunun bir yararı olmaz bana! Nasıl yapabilirim ki bunu, oysa tüm uzuvlarım aleyhime tanıktırlar ve ben kesinlikle biliyorum ki büyük günahlarımdan dolayı sen beni sorguya çekersin; sen zulmetmeyen adil bir hakimsin; senin adaletin beni helak eder; ben senin adaletinden sana sığınıyorum. Rabb'im! Bana hücceti tamamladıktan sonra beni cezalandıracak olursan, bu benim günahla-rımdan dolayıdır ve eğer beni affedecek olursan, bu da senin sabrın, bağışın ve ihsanından dolayıdır. Senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben zalimlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben bağışlanma dileyenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben seni tek bilenlerden oldum; Senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben korkanlardan oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben -senin azabından- endişe edenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben ümit edenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben yönelenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben "lâ ilâhe illallah" söyleyenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben isteyenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben tesbih edenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni, ben tekbir söyleyenlerden oldum; senden başka ilâh yoktur, tenzih ederim seni; sen benim Rabb'im ve geçmiş babalarımın Rabb'isin.
اَللّهُمَّ هذا ثَنائي عَلَيْكَ مُمَجِّداً، وَاِخْلاصي بِذِكْرِكَ مُوَحِّداً، وَاِقْراري بِآلائكَ مَعَدِّداً، وَاِنْ كُنْتُ مُقِرّاً اَنّي لَمْ اُحْصِها لِكَثْرَتِها وَسُبوغِها، وَتَظاهُرِها وَتَقادُمِها اِلى حادِث، ما لَمْ تَزَلْ تَتَعَهَّدُني بِهِ مَعَها مُنْذُ خَلَقْتَني وَبَرَأتَني مِنْ اَوَّلِ الْعُمْرِ، مِنَ الاِغْناءِ مِنَ الْفَقْرِ، وَكَشْفِ الضُّرِّ، وَتَسْبِيبِ الْيُسْرِ، وَدَفْعِ الْعُسْرِ، وَتَفريجِ الْكَرْبِ، وَالْعافِيَةِ فِي الْبَدَنِ، وَالسَّلامَةِ فِي الدّينِ، وَلَوْ رَفَدَني عَلى قَدْرِ ذِكْرِ نِعْمَتِكَ جَميعُ الْعالَمينَ مِنَ الأَوَّلينَ وَالآخِرينَ،، ما قَدَرْتُ وَلا هُمْ عَلى ذلِكَ، تَقَدَّسْتَ وَتَعالَيْتَ مِنْ رَبٍّ كَريمٍ، عَظيمٍ رَحيمٍ، لا تُحْصى آلاؤُكَ، وَلا يُبْلَغُ ثَناؤُكَ، وَلا تُكافى نَعْماؤُكَ، فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَتْمِمْ عَلَيْنا نِعَمَكَ، وَاَسْعِدْنا بِطاعَتِكَ، سُبْحانَكَ لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ.
Allah'ım! Bu, seni ululayan senamdır, senin tekliğini anmak da benim ihlasımdır, senin saydığım nimetlerine ikrarımdır; her ne kadar ikrar etsem de onların çokluğundan, fazlalığından, açıklığından ve varlık-larının benden önceliğinden dolayı onları saymaya gücüm yetmez; beni yarattığın andan itibaren onların tümü için benden ahd aldın ve hayatımın başından beni fakirlikten zenginliğe ulaştırdın, ben -kendime zulmedenlerden oldum; sıkıntımı giderdin, kolaylık ve rahatlığa sebep oluşturdun, zorlukları defettin, çaresizliğimi giderdin, bedenime sağlık verdin, dinime selamet verdin ve eğer nimetlerini saymam için dünyanın başından sonuna kadar bütün herkes bana yardımcı olsa, ne ben ve ne de onlar nimetlerini sayıp bitirmeye gücümüz yetmez. Sen mukaddes ve yücesin; kerim, ulu ve Rahim bir Rabb'sin. Nimetlerin sayılmaz, senaların söylenip bitirilmez, ihsanların telafi edilmez; Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle ve bize nimetlerini tamamla, sana itaatle bizi saadete erdir; Sen münezzehsin, senden başka ilâh yoktur.
اَللَّهُمَّ اِنَّكَ تُجيبُ الْمُضْطَرَّ، وَتَكْشِفُ السُّوءَ، وَتُغيثُ الْمَكْرُوبَ، وَتَشْفِي السَّقيمَ، وَتُغْنِي الْفَقيرَ، وَتَجْبُرُ الْكَسيرَ، وَتَرْحَمُ الصَّغيرَ، وَتُعينُ الْكَبيرَ، وَلَيْسَ دُونَكَ ظَهيرٌ، وَلا فَوْقَكَ قَديرٌ، وَانْتَ الْعَلِيُّ الْكَبيرُ، يا مُطْلِقَ الْمُكَبَّلِ الأَسيرِ، يا رازِقَ الطِّفْلِ الصَّغيرِ، يا عِصْمَةَ الْخائِفِ الْمُسْتَجيرِ، يا مَنْ لا شَريكَ لَهُ وَلا وَزيرَ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَعْطِني في هذِهِ الْعَشِيَّةِ، اَفْضَلَ ما اَعْطَيْتَ وَاَنَلْتَ اَحَداً مِنْ عِبادِكَ، مِنْ نِعْمَة تُوليها، وَآلاءٍ تُجَدِّدُها، وَبَلِيَّةٍ تَصْرِفُها، وَكُرْبَةٍ تَكْشِفُها، وَدَعْوَةٍ تَسْمَعُها، وَحَسَنَةٍ تَتَقَبَّلُها، وَسَيِّئَةٍ تَتَغَمَّدُها، اِنَّكَ لَطيفٌ بِما تَشاءُ خَبيرٌ، وَعَلى كُلِّ شَىء قَديرٌ.
Allah'ım! Sen sıkıntısı olanlara icabet edersin, kötülüğü giderirsin, kederi olanlara yardım edersin, hastaya şifa verirsin, fakiri zenginleştirir-sin, kırığı onarırsın, küçüğe merhamet edersin, büyüğe yardım edersin; senden başka destek yoktur, senden üstün bir kudret yoktur, sen yüce-sin, büyüksün; ey esirleri kurtaran, ey küçük çocuğa rızk veren, ey korkup sığınak dileyenlerin sığınağı, ey ortağı ve veziri olmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle ve bu ikindi vakti kullarından birine verdiğin nimetlerin en üstününü bana ver. Kullarına verdiğin zahiri nimetlerden ve sürekli yenilediğin batini nimetlerden, bertaraf ettiğin bela-lardan, giderdiğin sıkıntılardan, duyduğun (kabul ettiğin) dualardan, kabul ettiğin iyiliklerden ve örttüğün günahlardan (bana bu nimetlerden ver); gerçekten sen lütuf sahibisin, her şeyden haberin var ve sen her şeye kadirsin.
اَللَّهُمَّ اِنَّكَ اَقْرَبُ مَنْ دُعِي، وَاَسْرَعُ مَنْ اَجابَ، وَاَكْرَمُ مَنْ عَفى، وَاَوْسَعُ مَنْ اَعْطى، وَاَسْمَعُ مَنْ سُئِلَ، يا رَحمنَ الدُّنْيا والآخِرَةِ وَرحيمُهُما، لَيْسَ كَمِثْلِكَ مَسْؤولٌ، وَلا سِواكَ مَأمُولٌ، دَعَوْتُكَ فَاَجَبْتَني، وَسَأَلْتُكَ فَاَعْطَيْتَني، وَرَغِبْتُ اِلَيْكَ فَرَحِمْتَني، وَوَثِقْتُ بِكَ فَنَجَّيْتَني، وَفَزِعْتُ اِلَيْكَ فَكَفَيْتَني.
Allah'ım! Sen kendisinden istenilen en yakın zatsın, en çabuk ica-bet edensin, en cömert affedensin, en fazla bağışta bulunansın, kendi-sinden istenileni en iyi duyansın; ey dünya ve ahiretin esirgeyen ve bağışlayanı; senin gibi bir istenilen yoktur, senden başka bir hedef ve arzu yoktur. Çağırdığımda bana icabet edersin, senden istediğimde bana verirsin, sana yöneldiğimde bana şefkat gösterirsin, sana yakardığımda bana yetersin.
اَللَّهُمَّ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَرَسُولِكَ وَنَبِيِّكَ، وَعَلى آلِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ اَجْمَعينَ، وَتَمِّمْ لَنا نَعْماءَكَ، وَهَنِّئْنا عَطاءَكَ، وَاكْتُبْنا لَكَ شاكِرينَ، وَلآِلائِكَ ذاكِرينَ، آمينَ آمينَ رَبَّ الْعالَمينَ، اَللّهُمَّ يا مَنْ مَلَكَ فَقَدَرَ، وَقَدَرَ فَقَهَرَ، وَعُصِيَ فَسَتَرَ، وَاسْتُغْفِرَ فَغَفَرَ، يا غايَةَ الطّالِبينَ الرّاغِبينَ، وَمُنْتَهى اَمَلِ الرّاجينَ، يا مَنْ اَحاطَ بِكُلِّ شَيءٍ عِلْماً، وَوَسِعَ الْمُسْتَقيلينَ رَأفَةً وَحِلْماً، اَللّهُمَّ اِنّا نَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ في هذِهِ الْعَشِيَّةِ الَّتي شَرَّفْتَها وَعَظَّمْتَها بِمُحَمَّدٍ نَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ، وَخِيَرَتِكَ مِنْ خَلْقِكَ، وَاَمينِكَ عَلى وَحْيِكَ، الْبَشيرِ النَّذيرِ، السِّراجِ الْمُنيرِ، الَّذي اَنْعَمْتَ بِهِ عَلَى الْمُسْلِمينَ، وَجَعَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعالَمينَ.
Allah'ım! Kulun, elçin ve peygamberin Muhammed'e ve onun terte-miz Ehl-i Beyt'inin tümüne rahmet eyle, nimetlerini bize tamamla, bağışlarını bize tatlı kıl, bizi sana şükredenlerden ve senin nimetlerini ananlardan yaz; amin ey alemlerin Rabb'i. Allah'ım! Ey malik olan ve güç yetiren, güç yetiren ve kahreden, kendisine karşı günah işlenen ve -günahı- örten, kendisinden bağışlanma dilenen ve bağışlayan, ey talep eden yönelenlerin hedefi, ümit edenlerin ümidinin zirvesi, ey ilmi her şeyi kuşatan ve rafeti, şefkati ve sabrı özür dileyenleri kapsayan. Allah'ım! Peygamberin, elçin, yaratıklarının arasından seçtiğin, vahyine emin kıldı-ğın, müjdeleyici ve korkutucu, parlak -hidayet- lambası olan ve kendisiyle Müslümanlara minnet bıraktığın ve alemlere rahmet kıldığın Muham-med'le şereflendirdiğin ve yücelttiğin bu ikindi vakti sana yöneliyoruz.
اَللَّهُمَّ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، كَما مُحَمَّدٌ اَهْلٌ لِذلِكَ مِنْكَ يا عَظيمُ فَصَلِّ عَلَيْهِ وَعَلى آلِهِ، الْمُنْتَجَبينَ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ اَجْمَعينَ، وَتَغَمَّدْنا بِعَفْوِكَ عَنّا، فَاِلَيْكَ عَجَّتِ الأَصْواتُ بِصُنُوفِ اللُّغاتِ، فَاجْعَلْ لَنا اَللّهُمَّ فى هذِهِ الْعَشِيَّةِ نَصيباً مِنْ كُلِّ خَيْرٍ تَقْسِمُهُ بَيْنَ عِبادِكَ، وَنُورٍ تَهْدى بِهِ، وَرَحْمَةٍ تَنْشُرُها، وَبَرَكَةٍ تُنْزِلُها، وَعافِيَةٍ تُجَلِّلُها، وَرِزْقٍ تَبْسُطُهُ، يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle; nitekim Muham-med senin rahmetine lâyıktır; ey yüce. Ona ve seçkin, tertemiz Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle ve bizi af hediyenle ört. Feryat ve figanlar çeşitli dillerle sana yükselmektedir. O halde Allah'ım, bu ikindi vakti kulların arasında taksim ettiğin bütün hayırlardan, hidayet ettiğin nurdan, yaydı-ğın rahmetten, giydirdiğin afiyet elbisesinden ve yaydığın rızktan bize de pay ver; ey merhametlilerin en merhametlisi.
اَللَّهُمَّ اقْلِبْنا في هذَا الْوَقْتِ مُنْجِحينَ مُفْلِحينَ مَبْرُورينَ غانِمينَ، وَلا تَجْعَلْنا مِنَ الْقانِطينَ، وَلا تُخْلِنا مِنْ رَحْمَتِكَ، وَلا تَحْرِمْنا ما نُؤَمِّلُهُ مِنْ فَضْلِكَ، وَلا تَجْعَلْنا مِنْ رَحْمَتِكَ مَحْرُومينَ، وَلا لِفَضْلِ ما نُؤَمِّلُهُ مِنْ عَطائِكَ قانِطينَ، وَلا تَرُدَّنا خائِبينَ وَلا مِنْ بابِكَ مَطْرُودينَ، يا اَجْوَدَ الاَجْوَدينَ، وَاَكْرَمَ الأَكْرَمينَ، اِلَيْكَ اَقْبَلْنا مُوقِنينَ، وَلِبَيْتِكَ الْحَرامِ آمّينَ قاصِدينَ، فَاَعِنّا عَلى مَناسِكِنا، وَاَكْمِلْ لَنا حَجَّنا، وَاْعْفُ عَنّا وَعافِنا، فَقَدْ مَدَدْنا اِلَيْكَ اَيْديَنا فَهِيَ بِذِلَّةِ الاِعْتِرافِ مَوْسُومَةٌ، اَللَّهُمَّ فَاَعْطِنا في هذِهِ الْعَشِيَّةِ ما سَأَلْناكَ، وَاكْفِنا مَا اسْتَكْفَيْناكَ، فَلا كافِيَ لَنا سِواكَ، وَلا رَبَّ لَنا غَيْرُكَ، نافِذٌ فينا حُكْمُكَ، مُحيطٌ بِنا عِلْمُكَ، عَدْلٌ فينا قَضاؤُكَ، اِقْضِ لَنَا الْخَيْرَ، وَاجْعَلْنا مِنْ اَهْلِ الْخَيْرِ.
Allah'ım! Bu anda bizi kurtuluşa ermiş, saadete kavuşmuş, iyiliğe ulaşmış ve faydalanmış kıl; bizi ümitsizliğe kapılanlardan kılma, bizi rah-metinden mahrum etme, bizi arzuladığımız lütfünden nasipsiz etme, bizi rahmetinden mahrum etme, ihsanından ümit ettiğimiz lütfünü bizden engelleme, bizi meyus geri çevirme, kapından kovulmuşlardan etme; ey cömertlerin en cömerdi ve ey kerimlerin en kerimi! Yakinle sana yüz tuttuk, Beyt-i Haram'ına davetine lebbeyk dedik ve onun ziyaretini kastettik; o halde onun amellerinde bize yardımcı ol, haccımızı kemale erdir, bizi affet ve bize afiyet ver; elimizi sana uzattık ve zilletle günah-larımızı itiraf etmekteyiz. Allah'ım! Bu ikindi vakti senden istediğimiz şeyi bize ver ve senden yapmanı niyaz ettiğimiz şeyi yap; bize senden başka yetecek yoktur, senden başka Rabb'imiz yoktur; hükmün hakkımızda geçerlidir, ilmin bizi kuşatmıştır, hakkımızda hükmün adalettir; bizim için hayrı takdir et ve bizi hayır ehlinden kıl.
اَللَّهُمَّ اَوْجِبْ لَنا بِجُودِكَ عَظيمَ الأَجْرِ، وَكَريمَ الذُّخْرِ، وَدَوامَ الْيُسْرِ،وَاغْفِرْ لَنا ذُنُوبَنا اَجْمَعينَ، وَلا تُهْلِكْنا مَعَ الْهالِكينَ، وَلا تَصْرِفْ عَنّا رَأفَتَكَ وَرَحْمَتَك، يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، اَللّهُمَّ اجْعَلْنا في هذَا الْوَقْتِ مِمَّنْ سَأَلَكَ فَاَعْطَيْتَهُ، وَشَكَرَكَ فَزِدْتَهُ، وَتابَ اِلَيْكَ فَقَبِلْتَهُ وَتَنَصَّلَ اِلَيْكَ مِنْ ذُنُوبِهِ كُلِّها فَغَفَرْتَها لَهُ يا ذَالْجَلالِ وَالاِكْرامِ.اَللّهُمَّ وَنَقِّنا وَسَدِّدْنا واقْبَلْ تَضَرُّعَنا، يا خَيْرَ مَنْ سُئِلَ، وَيا اَرْحَمَ مَنِ اسْتُرْحِمَ، يا مَنْ لا يَخْفى عَلَيْهِ اِغْماضُ الْجُفُونِ، َولا لَحْظُ الْعُيُونِ، وَلا مَا اسْتَقَرَّ فِى الْمَكْنُونِ، وَلا مَا انْطَوَتْ عَلَيْهِ مُضْمَراتُ الْقُلُوبِ، اَلا كُلُّ ذلِكَ قَدْ اَحْصاهُ عِلْمُكَ، وَوَسِعَهُ حِلْمُكَ، سُبْحانَكَ وَتَعالَيْتَ عَمّا يَقُولُ الظّالِمُونَ عُلُوّاً كَبيراً، تُسَبِّحُ لَكَ السَّماواتُ السَّبْعُ، وَالأَرَضُونَ وَمَنْ فيهِنَّ، وَاِنْ مِنْ شَيءٍ اِلاّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ، فَلَكَ الْحَمْدُ وَالَْمجْدُ، وَعُلُوُّ الْجَدِّ، يا ذَالْجَلالِ وَالاِكْرامِ، وَالْفَضْلِ وَالاِنْعامِ، وَالأَيادِي الْجِسامِ، وَاَنْتَ الْجَوادُ الْكَريمُ، الرَّؤُوفُ الرَّحيمُ، اَللَّهُمَّ اَوْسِعْ عَلَيَّ مِنْ رِزْقِكَ الْحَلالِ، وَعافِني فى بَدَني وَديني، وَآمِنْ خَوْفي، وَاعْتِقْ رَقَبَتي مِنَ النّارِ، اَللّهُمَّ لا تَمْكُرْ بي، وَلا تَسْتَدْرِجْني، وَلا تَخْدَعْني، وَادْرَأ عَنّي شَرَّ فَسَقَةِ الْجِنِّ وَالاِنْسِ.
Allah'ım! Cömertliğinle bize büyük mükafat, iyi birikim ve sürekli huzur ver; bizim tüm günahlarımızı bağışla, bizi helak olanlarla helak etme, rahmetini ve rafetini bizden çevirme; ey merhametlilerin en merha-metlisi. Allah'ım! Bu anda bizi, senden hacet istediklerinde hacetlerini verdiklerinden, sana şükrettiklerinde onlar için nimetlerini artırdıklarından, sana tövbe ettiklerinde tövbelerini kabul ettiklerinden, bütün günahların-dan uzaklaştıklarında bağışladıklarından eyle; ey celal ve ikram sahibi.
Allah'ım! Bize başarı ve güç ver; ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı, yakarışımızı kabul et, ey merhamet dilenilenlerin en merhamet-lisi. Ey kirpiklerin kapanışı, gözlerin kırpışı, içlerde gizli olan ve kalplerde saklı olanlar kendisine gizli olmayan; evet, senin ilmin bütün bunları saymış ve hilmin kapsamıştır; sen zalimlerin söylediklerinden münezzeh ve çok yücesin. Yedi kat gökler, yerler ve bunların arasındakiler seni tesbih etmekteler; seni tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. O halde hamd, yücelik ve üstünlük senindir, ey celal ve ikram sahibi, ey lütuf ve ihsanların ve büyük bağışların sahibi! Sen cömert ve kerimsin, şefkatli ve rahimsin. Allah'ım! Helal rızkını bana artır, vücuduma ve dinime afiyet ver, korkuma emniyet ver ve beni cehennem ateşinden kurtar. Allah'ım! Beni hilene müptela etme (tedbirinle beni cezalandırma), ansızın gelen azaba duçar etme, beni rezil etme; cinlerin ve insanların kötülüğünü ben-den uzaklaştır."
Sonra İmam, mübarek başını gök yüzüne doğru kaldırdı ve gözle-rinden yaşlar aktığı bir halde yüksek sesle şöyle devam etti:
يا اَسْمَعَ السّامِعينَ، يا اَبْصَرَ النّاظِرينَ، وَيا اَسْرَعَ الْحاسِبينَ، وَيا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ السّادَةِ الْمَيامينَ، وَاَسْأَلُكَ اَللَّهُمَّ حاجَتِي اَّلتي اِنْ اَعْطَيْتَنيها لَمْ يَضُرَّني ما مَنَعْتَني، وَاِنْ مَنَعْتَنيها لَمْ يَنْفَعْني ما اَعْطَيْتَني، اَسْأَلُكَ فَكاكَ رَقَبَتي مِنَ النّارِ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، وَحْدَكَ لا شَريكَ لَكَ، لَكَ الْمُلْكُ، وَلَكَ الْحَمْدُ، وَاَنْتَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَديرٌ، يا رَبُّ يا رَبُّ.
"Ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey en sür-atli hesaba çeken ve ey merhametlilerin en merhametlisi! Muhammed'e ve değerli ve kutlu Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Allah'ım! Senden, bana verdiğinde, benden alıkoyduğun şeylerin artık bana zarar dokundurma-yacağı ve benden alıkoyduğunda artık verdiğin şeylerin bana yararı olmayacağı hacetimi istiyorum. Beni cehennemden kurtar; senden başka ilâh yoktur; teksin, ortağın yoktur; mülk senindir, hamd sana mahsustur ve senin her şeye gücün yeter; ya Rabb'i, ya Rabb'i, ya Rabb'i!"
İmam (a.s) "ya Rabb'i, ya Rabb'i" kelimesini tekrarlarken beraberinde bulunanlar "amin" diyor ve göz yaşı döküyorlardı. Hicaz güneşi Arafat tepelerinin ardından yavaş yavaş batmak üzereydi. İmam Hüseyin (a.s) beraberinde bulunanlarla birlikte Arafat tepesinin eteğinden yavaşça aşağı indi ve Arafat çölünü Meş’ar-ı Haram'a doğru terk etti.
Kef'amî, "Beledu'l-Emin" adlı kitabında İmam Hüseyn'in (a.s) duasını buraya kadar naklediyor. Allame Meclisî de "Zadu'l-Mead" adlı kitabında bu duayı Kef'amî'nin rivayetine göre naklediyor. Fakat Seyyid İbn Tavus "İkbal" adlı kitabında "ya Rabbi, ya Rabbi, ya Rabbi" sözlerinden sonra şunu da ekliyor:
اِلهٰي اَنَا الْفَقيرُ فى غِنايَ فَكَيْفَ لا اَكُونُ فَقيراً في فَقْري، اِلهٰي اَنَا الْجاهِلُ في عِلْمي فَكَيْفَ لا اَكُونُ جَهُولاً في جَهْلي، اِلهٰي اِنَّ اخْتِلافَ تَدْبيرِكَ، وَسُرْعَةَ طَواءِ مَقاديرِكَ، مَنَعا عِبادَكَ الْعارِفينَ بِكَ عَنْ السُّكُونِ اِلى عَطاءٍ، وَالْيأْسِ مِنْكَ في بَلاء، اِلهٰي مِنّي ما يَليقُ بِلُؤُمي وَمِنْكَ ما يَليقُ بِكَرَمِكَ.
اِلهٰي وَصَفْتَ نَفْسَكَ بِاللُّطْفِ وَالرَّأْفَةِ لي قَبْلَ وُجُودِ ضَعْفي، اَفَتَمْنَعُني مِنْهُما بَعْدَ وُجُودِ ضَعْفي. اِلهٰي اِنْ ظَهَرَتِ الَْمحاسِنُ مِنّي فَبِفَضْلِكَ، وَلَكَ الْمِنَّةُ عَلَيَّ، وَاِنْ ظَهَرْتِ الْمَساويُ مِنّي فَبِعَدْلِكَ، وَلَكَ الْحُجَّةُ عَلَيَّ اِلهٰي كَيْفَ تَكِلُني وَقَدْ تَكَفَّلْتَ لي، وَكَيْفَ اُضامُ وَاَنْتَ النّاصِرُ لي، اَمْ كَيْفَ اَخيبُ وَاَنْتَ الْحَفِيُّ بي، ها اَنَا اَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ بِفَقْري اِلَيْكَ، وَكَيْفَ اَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ بِما هُوَ مَحالٌ اَنْ يَصِلَ اِلَيْكَ، اَمْ كَيْفَ اَشْكُو اِلَيْكَ حالي وَهُوَ لا يَخْفى عَلَيْكَ، اَمْ كَيْفَ اُتَرْجِمُ بِمَقالي وَهُوَ مِنَكَ بَرَزٌ اِلَيْكَ، اَمْ كَيْفَ تُخَيِّبُ آمالي وَهِيَ قَدْ وَفَدَتْ اِلَيْكَ، اَمْ كَيْفَ لا تُحْسِنُ اَحْوالي وَبِكَ قامَتْ.
اِلهٰي ما اَلْطَفَكَ بي مَعَ عَظيمِ جَهْلي، وَما اَرْحَمَكَ بي مَعَ قَبيحِ فِعْلي، اِلهٰي ما اَقْرَبَكَ مِنّي وَاَبْعَدَني عَنْكَ، وَما اَرْاَفَكَ بي فَمَا الَّذي يَحْجُبُني عَنْكَ، اِلهٰي عَلِمْتُ بِاِخْتِلافِ الآثارِ، وَتَنقُّلاتِ الأَطْوارِ، اَنَّ مُرادَكَ مِنّي اَنْ تَتَعَرَّفَ اِلَيَّ في كُلِّ شَيءٍ، حَتّى لا اَجْهَلَكَ في شَيءٍ، اِلهٰي كُلَّما اَخْرَسَني لُؤْمي اَنْطَقَني كَرَمُكَ، وَكُلَّما آيَسَتْني اَوْصافي اَطْمَعَتْني مِنَنُكَ، اِلهٰي مَنْ كانَتْ مَحاسِنُهُ مَساوِيَ، فَكَيْفَ لا تَكُونُ مُساويهِ مَساوِيَ، وَمَنْ كانَتْ حَقايِقُهُ دَعاوِيَ، فَكَيْفَ لا تَكُونُ دَعاوِيَهِ دَعاوِيَ.
اِلهٰي حُكْمُكَ النّافِذُ، وَمَشِيَّتُكَ الْقاهِرَةُ لَمْ يَتْرُكا لِذي مَقالٍ مَقالاً، وَلا لِذي حالٍ حالاً، اِلهٰي كَمْ مِنْ طاعَةٍ بَنَيْتُها، وَحالَةٍ شَيَّدْتُها، هَدَمَ اِعْتِمادي عَلَيْها عَدْلُكَ، بَلْ اَقالَني مِنْها فَضْلُكَ، اِلهٰي اِنَّكَ تَعْلَمُ اَنّي وَاِنْ لَمْ تَدُمِ الطّاعَةُ مِنّيفِعْلاً جَزْماً فَقَدْ دامَتْ مَحَبَّةً وَعَزْماً، اِلهٰي كَيْفَ اَعْزِمُ وَاَنْتَ الْقاهِرُ، وَكَيْفَ لا اَعْزِمُ وَاَنْتَ الآمِرُ، اِلهٰي تَرَدُّدي فِي الآثارِ يُوجِبُ بُعْدَ الْمَزارِ، فَاجْمَعْني عَلَيْكَ بِخِدْمَةٍ تُوصِلُني اِلَيْكَ، كَيْفَ يُسْتَدَلُّ عَلَيْكَ بِما هُوَ في وُجُودِهِ مُفْتَقِرٌ اِلَيْكَ، اَيَكُونُ لِغَيْرِكَ مِنَ الظُّهُورِ ما لَيْسَ لَكَ، حَتّى يَكُونَ هُوَ الْمُظْهِرَ لَكَ، مَتى غِبْتَ حَتّى تَحْتاجَ اِلى دَليلٍ يَدُلُّ عَليْكَ، وَمَتى بَعُدْتَ حَتّى تَكُونَ الآثارُ هِيَ الَّتي تُوصِلُ اِلَيْكَ، عَمِيَتْ عَيْنٌ لا تَراكَ عَلَيْها رَقيباً، وَخَسِرَتْ صَفْقَةُ عَبْدٍ لَمْ تَجْعَلْ لَهُ مِنْ حُبِّكَ نَصيباً، اِلهٰي اَمَرْتَ بِالرُّجُوعِ اِلَى الآثارِ فَاَرْجِعْني اِلَيْكَ بِكِسْوَةِ الأَنْوارِ، وَهِدايَةِ الاِسْتِبصارِ، حَتّى اَرْجَعَ اِلَيْكَ مِنْها كَما دَخَلْتُ اِلَيْكَ مِنْها، مَصُونَ السِّرِّ عَنِ النَّظَرِ اِلَيْها، وَمَرْفُوعَ الْهِمَّةِ عَنِ الاِعْتِمادِ عَلَيْها، اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَديرٌ، اِلهٰي هذا ذُلّي ظاهِرٌ بَيْنَ يَدَيْكَ، وَهذا حالي لا يَخْفى عَلَيْكَ، مِنْكَ اَطْلُبُ الْوُصُولُ اِلَيْكَ، َوِبَكَ اَسْتَدِلُّ عَلَيْكَ، فَاهْدِني بِنُورِكَ اِلَيْكَ، وَاَقِمْني بِصِدْقِ الْعُبُودِيَّةِ بَيْنَيَدَيْكَ، اِلهٰي عَلِّمْني مِنْ عِلْمِكَ الَْمخْزُونِ، وَصُنّي بِسِتْرِكَ الْمَصُونِ.
اِلهٰي حَقِّقْني بِحَقائِقِ اَهْلِ الْقُرْبِ، وَاسْلُكْ بي مَسْلَكَ اَهْلِ الْجَذْبِ، اِلهٰي اَغْنِني بِتَدْبيرِكَ لي عَنْ تَدْبيري، وَبِاخْتِيارِكَ عَنِ اخْتِياري، وَاَوْقِفْني عَلى مَراكِزِ اضْطِراري، اِلهٰي اَخْرِجْني مِنْ ذُلِّ نَفْسي، وَطَهِّرْني مِنْ شَكّي وَشِرْكي قَبْلَ حُلُولِ رَمْسي، بِكَ اَنْتَصِرُ فَانْصُرْني، وَعَلَيْكَ اَتَوَكَّلُ فَلا تَكِلْني، وَاِيّاكَ اَسْأَلُ فَلا تُخَيِّبْني، وَفي فَضْلِكَ اَرْغَبُ فَلا تَحْرِمْني، وَبِجَنابِكَ اَنْتَسِبُ فَلا تُبْعِدْني، وَبِبابِكَ اَقِفُ فَلا تَطْرُدْني، اِلهٰي تَقَدَّسَ رِضاكَ اَنْ يَكُونَ لَهُ عِلَّةٌ مِنْكَ، فَكَيْفَ يَكُونُ لَهُ عِلَّةٌ مِنّي، اِلهٰي اَنْتَ الْغِنيُّ بِذاتِكَ اَنْ يَصِلَ اِلَيْكَ النَّفْعُ مِنْكَ، فَكَيْفَ لا تَكُونُ غَنِيّاً عَنّي، اِلهٰي اِنَّ الْقَضاءَ وَالْقَدَرَ يُمَنّيني، وَاِنَّ الْهَوى بِوَثائِقِ الشَّهْوَةِ اَسَرَني.
فَكُنْ اَنْتَ النَّصيرَ لي، حَتّى تَنْصُرَني وَتُبَصِّرَني، وَاَغْنِني بِفَضْلِكَ حَتّى اَسْتَغْنِيَ بِكَ عَنْ طَلَبي، اَنْتَ الَّذي اَشْرَقْتَ الأَنْوارَ في قُلُوبِ اَوْلِيائِكَ حَتّى َعَرَفُوكَ وَوَحَّدوكَ، وَاَنْتَ الَّذي اَزَلْتَ الأَغْيارَ عَنْ قُلُوبِ اَحِبّائِكَ حَتّى لَمْ يُحِبُّوا سِواكَ، وَلَمْ يَلْجَأوا اِلى غَيْرِكَ، اَنْتَ الْمُوْنِسُ لَهُمْ حَيْثُ اَوْحَشَتْهُمُ الْعَوالِمُ، وَاَنْتَ الَّذي هَدَيْتَهُمْ حَيْثُ اسْتَبانَتْ لَهُمُ الْمَعالِمُ، ماذا وَجَدَ مَنْ فَقَدَكَ، وَمَا الَّذي فَقَدَ مَنْ وَجَدَكَ.لَقَدْ خابَ مَنْ رَضِىَ دُونَكَ بَدَلاً، وَلَقَدْ خَسِرَ مَنْ بَغى عَنْكَ مُتَحَوِّلاً، كَيْفَ يُرْجى سِواكَ وَاَنْتَ ما قَطَعْتَ الاِحْسانَ، وَكَيْفَ يُطْلَبُ مِنْ غَيْرِكَ وَاَنْتَ ما بَدَّلْتَ عادَةَ الاِْمْتِنانِ، يا مَنْ اَذاقَ اَحِبّاءَهُ حَلاوَةَ الْمُؤانَسَةِ، فَقامُوا بَيْنَ يَدَيْهِ مُتَمَلِّقينَ، وَيا مَنْ اَلْبَسَ اَوْلِياءَهُ مَلابِسَ هَيْبَتِهِ، فَقامُوا بَيْنَ يَدَيْهِ مُسْتَغْفِرينَ، اَنْتَ الذّاكِرُ قَبْلَ الذّاكِرينَ، وَاَنْتَ الْبادئُ بِالاِحْسانِ قَبْلَ تَوَجُّهِ الْعابِدينَ، وَاَنْتَ الْجَوادُ بِالْعَطاءِ قَبْلَ طَلَبِ الطّالِبينَ، وَاَنْتَ الْوَهّابُ ثُمَّ لِما وَهَبْتَ لَنا مِنَ الْمُسْتَقْرِضينَ. اِلهٰي اُطْلُبْني بِرَحْمَتِكَ حَتّى اَصِلَ اِلَيْكَ، وَاجْذِبْني بِمَنِّكَ حَتّىاُقْبِلَ عَلَيْكَ.
اِلهٰي اِنَّ رَجائي لا يَنْقَطِعُ عَنْكَ وَاِنْ عَصَيْتُكَ، كَما اَنَّ خَوْفي لا يُزايِلُني وَاِنْ اَطَعْتُكَ، فَقَدْ دَفَعَتْنِي الْعَوالِمُ اِلَيْكَ، وَقَدْ اَوْقَعَني عِلْمي بِكَرَمِكَ عَلَيْكَ، اِلهٰي كَيْفَ اَخيبُ وَاَنْتَ اَمَلي، اَمْ كَيْفَ اُهانُ وَعَلَيْكَ مُتَكَّلي، اِلهٰي كَيْفَ اَسْتَعِزُّ وَفِي الذِّلَّةِ اَرْكَزْتَني، اَمْ كَيْفَ لا اَسْتَعِزُّ وَاِلَيْكَ نَسَبْتَني.
اِلهٰي كَيْفَ لا اَفْتَقِرُ وَاَنْتَ الَّذي فِي الْفُقَراءِ اَقَمْتَني، اَمْ كَيْفَ اَفْتَقِرُ وَاَنْتَ الَّذي بِجُودِكَ اَغْنَيْتَني، وَاَنْتَ الَّذي لا اِلـٰهَ غَيْرُكَ تَعَرَّفْتَ لِكُلِّ شَيءٍ فَما جَهِلَكَ شَيءٌ، وَاَنْتَ الَّذي تَعَرَّفْتَ اِلَيَّ في كُلِّ شَيءٍ، فَرَاَيْتُكَ ظاهِراً في كُلِّ شَيءٍ، وَاَنْتَ الظّاهِرُ لِكُلِّ شَيءٍ، يا مَنِ اسْتَوى بِرَحْمانِيَّتِهِ فَصارَ الْعَرْشُ غَيْباً في ذاِتِهِ، مَحَقْتَ الآثارَ بِالآثارِ، وَمَحَوْتَ الأَغْيارَ بِمُحيطاتِ اَفْلاكِ الأَنْوارِ، يا مَنِ احْتَجَبَ في سُرادِقاتِ عَرْشِهِ عَنْ اَنْ تُدْرِكَهُ الأَبْصارُ، يا مَنْ تَجَلّى بِكَمالِ بَهائِهِ، فَتَحَقَّقتْعَظَمَتُهُ مِنَ الاِسْتِواءَ، كَيْفَ تَخْفى وَاَنْتَ الظّاهِرُ، اَمْ كَيْفَ تَغيبُ وَاَنْتَ الرَّقيبُ الْحاضِرُ، اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَديرٌ، وَالْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ .
İlahi! Ben zenginliğimde fakirim (sana muhtacım); o halde fakirliğimde nasıl fakir (muhtaç) olmayayım? İlahi! Ben bilgimde cahilim, o halde cahilliğimde nasıl cahil olmayayım? İlahi! Tedbirinin farklı ve takdirlerinin süratli oluşu, seni tanıyan kullarının senin bağışın sakin ve karşısında rahat olmalarına ve bela karşısında senden ümit kesmelerine engel olmuştur. İlahi! Kınanmama neden olan şey benden, senin bağış ve keremine yakışan şey ise sendendir.
İlahi! Benim zayıf varlığımı yaratmadan önce kendini bana rahmet ve keremle tavsif ettin; şimdi zayıf bir vücuda sahip olduktan sonra lütuf ve şefkatini engelleyecek misin?! İlahi! Eğer benden güzellikler görünse, bu senin bana ihsan ve lütfündendir ve eğer bende çirkinlikler belirse bu da senin adaletinden ve bana hücceti tamamlamandandır. İlahi! Nasıl kendi-me bırakırsın beni, oysa işlerimi sen üstlendin ve nasıl biri bana zulmedebilir, oysa yarımcım sensin veya lütfünden nasıl mahrum olurum, oysa hakkımda şefkatlisin. Evet, ben sana muhtaç olduğum halde sana tevessül ediyorum, beni sana ulaştırması imkansız olan bir şeye nasıl tevessül edeyim? Veya halim sana gizli olmadığı halde onu sana nasıl şikayet edeyim? Sözüm sana açık olduğu halde onu sana nasıl açıklaya-yım? Veya arzularım sana ulaşmışken nasıl ümitsizliğe düşeyim? Halle-rim senin vasıtanla oluştuğu halde onları nasıl iyileştirmezsin?
* İlahi! Cehaletimin büyük olmasına rağmen bana ne kadar da lütufta bulunuyorsun, amellerim kötü olduğu halde bana karşı ne kadar da şefkatlisin?! İlahi! Sen bana ne kadar da yakınsın, oysa ben senden ne kadar uzağım. Bana karşı o kadar şefkatli olmana rağmen beni senden alıkoyan şey nedir.?! İlahi! Etkilenmelerden ve etraftaki değişimlerden her şeyde kendini bana tanıtmak istediğini ve böylece hiçbir şeyde senden gafil olmamamı istediğini anladım. İlahi! Her ne kadar zilletim beni dilsizleştirse de kerem ve bağışın beni konuşturmaktadır ve her ne kadar sıfatlarım beni ümitsizliğe düşürse de ihsan ve nimetlerin beni tamahlandırmaktadır. İlahi! İyilikleri kötülük olan kimsenin kötülükleri nasıl kötü olmasın?! Gerçekleri batıl olan birinin batıl davaları nasıl batıl olmasın?!
İlahi! Geçerli hükmün ve galip meşiyyetin ne konuşana konuşma ve ne de hal sahibine sabit bir hal yeri bırakır. İlahi! Nice zamanlar bir itaate karar verdim ve azmettim de -evrenin düzeninin hayrına olan- senin adaletin ona güvenimi yıktı; hatta lütfün beni ondan geri çevirdi. İlahi! Sen iyi biliyorsun ki eğer sürekli sana itaat etmesem de kalbimde sürekli muhabbet ve itaat azmi var. İlahi! Sen kahırken ben nasıl azmedeyim ve sen emrettiğin halde ben nasıl -senin itaatine- azmetmeyeyim?! İlahi! Teker teker tüm nişanelerine bakmam, sana ulaşmamın uzamasına neden oluyor; o halde beni sana ulaştıracak bir hizmet ver bana. Kendi varlığında sana muhtaç olan bir şey senin varlığına nasıl delil olsun ki?! Acaba senin zuhur etmediğin bir zuhur ve açıklık var mı ki seni zahir etsin?! Sen ne zaman gayıptın ki seni açığa çıkaracak bir delile ihtiyaç olsun? Sen ne zaman uzaktın ki nişaneler sana ulaştırsın? Sürekli gözettiğin halde seni görmeyen göz kör olsun, senin aşk ve sevginden bir pay almayan bir kul ziyan görsün.
* İlahi! -Seni tanımak için- nişanelerine müracaat etmeyi emretmiş-sin; ancak beni nurlarının tecellisine ve müşahede kılavuzluğuna götür ki onları görerek sana döneyim (seni müşahede edeyim) ve onların vasıta-sıyla senin (marifet sınırına) girdiğimde kalp gözüm onlara teveccüh etmekten masun ve onlara güvenmekten yüce olsun; her şeye ancak sen kadirsin. İlahi! Huzurunda açık olan zelilliğim budur; sana gizli olmayan halim budur; sana ulaşmayı senden diliyorum ve senin varlığına senden delil istiyorum; o halde beni kendi nurunla sana yönlendir; halis ve samimi bir kullukla beni kendi huzurunda sabit kıl. İlahi! Bana gizli ilminden öğret, korunmuş örtünle beni koru.
İlahi! Ruhumu sana yakın olan kullarının gerçekleriyle donat ve cezbolanların gidişatında götür beni. İlahi! Kendi tedbirinle, tedbirime ve kendi ihtiyarınla öz ihtiyarıma ihtiyacımı gider (beni kendime bırakma) ve ıstırar durumlarına beni vakıf kıl. İlahi! Beni nefisimin zilletinden çıkar; ölümüm gelip çatmadan beni sana karşı şirk ve şüpheden temizle. Senden yardım diliyorum; o halde bana yardım et. Sana tevekkül ediyorum; beni kendime bırakma. Senden diliyorum; ümidimi kesme. Lütuf ve fazlına yöneliyorum; beni mahrum etme. Kulluğumu sana nispet veriyorum; beni uzaklaştırma. Senin kerem kapında durdum; beni kovma. İlahi! Rızan, kendi tarafından bir kusuru olmaktan münezzehtir; o halde benim tarafımdan nasıl bir kusuru olabilir?! İlahi! Sen kendi zatında sana bir yarar ulaşmasına muhtaç değilsin; o halde bana nasıl ihtiyacın olsun?! İlahi! Kaza ve kader beni arzulandırmakta, nefsimin hevesleri beni şehvet bağlarına esir etmektedir.
O halde sen benim yardımcım olarak nefsime karşı beni zafere ulaştır, bana basiret ver. Kendi lütfünle beni zenginleştir ki senin lütfünle isteklerime ihtiyacım olmasın. Velilerinin kalplerine nurları ışıldatan, böy-lece seni tanımalarını, bir ve tek bilmelerini sağlayan sensin. Sevgilileri-nin kalbinden senden başkalarını çıkartan ve böylece senden başkalarını sevmemelerini ve senden başkasına sığınmamalarını sağlayan sensin. Varlıklar dehşete düşürdüğünde onların munisi sensin. Bütün nişaneler-den uzak olduklarında onları hidayet eden sensin. Seni kaybeden neyi bulmuştur! Seni bulan neyi kaybetmiştir?!
* Senin yerine bir bedel dileyen mahrum olmuştur. Senden yüz çevi-rip istemeyen zarar etmiştir. İhsan ve bağışını hiçbir zaman kesmediğin halde senden başkasına nasıl ümit beslenebilir?! Sen nimet verme alışkanlığını değiştirmediğin halde senden başkasından nasıl istenebilir?! Ey muhiplerine ünsiyetinin tadını tattıran ve böylece sadece kendi huzurunda sevgilerini dile getirmelerini sağlayan! Ey velilerine heybetinin elbisesini giydiren ve böylece istiğfar dilemelerine neden olan! Ananlar seni anmadan sen onları anarsın. Abidler sana yönelmeden sen onlara ihsanda bulunmaya başlarsın. Talep edenler talep etmeden, onlara bağışta bulunan cömert sensin. Sen karşılıksız bağışlayan ve sonra bize bağışta bulunduğu şeyden borç isteyensin. İlahi! Sana ulaşmam için beni merhametinle talep et, sana yönelmem için nimetlerine çek beni.
İlahi! Sana karşı itaatsizlik etsem bile senden ümidim kesilmez; nite-kim sana itaat etsem bile içimden senin korkun çıkıp gitmez; tüm âlem beni sana doğru itiyor; kerem ve yüceliğin hakkında bilgim beni senin hu-zuruna sürüklüyor. İlahi! Sen benim arzum olduğun halde nasıl ümidimi keseyim veya sana tevekkül ettiğim halde bana nasıl ihanet edilebilir?! İlahi! Beni zillette tuttuğun halde nasıl izzet davasında bulunabilirim veya kendimi senin kulun saydığım halde nasıl izzet davasında bulunmaya-yım?!
* İlahi! Beni muhtaçlar arasında tuttuğun halde nasıl muhtaç olma-yayım veya kendi zenginliğinle beni zenginleştirdiğin halde nasıl muhtaç olabilirim?! Sen kendisinden başka bir ilâh olmayan zatsın. Sen kendini her şeye tanıdın ve hiçbir şey seni tanımaktan cahil değildir. Sen bütün şeylerde -tecelli ederek- kendini bana tanıttın ve böylece her şeyde seni aşikâr gördüm; her şeyde aşikâr olan sensin. Ey geniş rahmetiyle tüm aleme ihata eden ve arş kendi zatında gizli kalan! Varlık nişanelerini başka varlık nişaneleriyle yok ettin ve nurlarının tecellisinin ihatasıyla gayrileri mahvettin. Ey arşının galip nurunun perdelerinde gözlerin görmesinden gizli kalan! Ey mükemmel nuruyla tecelli eden ve azameti tüm varlık alemini kapsayan! Yegane apaçık olduğun halde nasıl gizli olursun sen veya hazırdaki gözetici olduğun halde nasıl gayıp olursun sen?! Doğrusu senin her şeye gücün yeter. Hamd yalnız tek olan Allah'a hastır."
Kısacası, bugünde Arafat'da olmaya muvaffak olan kimsenin yapması gereken birçok amel ve dualar vardır; bugünde en iyi amel dua etmektir. Bütün yıl boyunca bu mübarek günün dua açısından seçkin bir özelliği vardır. Bugünde ölmüş ve yaşayan mümin kardeşler için çok dua etmek gerekir. Arafat vakfesinde Abdullah b. Cundeb hakkında nakledilen rivayet ve onun mümin kardeşleri hakkındaki duası meşhurdur. Yine Zeyd-i Nursî'nin sıka ravilerden olan Muaviye b. Veheb'in Arafat'daki durumu ve afaktaki kişilerin her biri hakkın-daki duasıyla ilgili rivayeti ve yine onun bu işin fazileti hakkında İmam Cafer-i Sadık'tan naklettiği rivayeti gerçekten okumaya değer. Benim din kardeşlerimden ricam bu yüce kişileri takip ederek duada müminleri kendilerinden öne geçirmeleri ve yüzü siyah olan bu günahkâr kulu da onların arasında saymaları, hayatta ve öldükten sonra hayır dualarından unutmamalarıdır. Bugünde Üçüncü Camia ziyaretini ve Arefe gününün son vakitlerinde ise şu duayı oku:
يا رَبِّ انَّ ذُنُوبى لا تَضُرُّكَ، وَاِنَّ مَغْفِرَتَكَ لي لا تَنْقُصُكَ، فَاَعْطِني ما لا يَنْقُصُكَ، وَاغْفِرْ لي ما لا يَضُرُّكَ.
"Ey Rabbim! Benim günahlarım sana bir zarar vermez, beni bağışla-man senden bir şey eksiltmez. O halde bana senden bir şey eksiltmeyen şeyi lütfet ve benim için sana zarar vermeyen şeyi bağışla."
Yine şöyle de:
اَللّـهُمَّ لا تَحْرِمْني خَيْرَ ما عِنْدَكَ لِشَرِّ ما عِنْدي فَاِنْ اَنْتَ لَمْ تَرْحَمْني بِتَعَبي وَنَصَبي فَلا تَحْرِمْني اَجْرَ الْمُصابِ عَلى مُصيبَتِهِ.
"Allah'ım! Benim yanımdaki şer nedeniyle senin yanındaki hayır-dan beni mahrum etme. Eğer sen benim çektiğim zorluk ve zahmetlerime merhamet etmezsen, o halde beni musibete uğrayanın musibetine karşı-lık verdiğin mükafattan mahrum etme."
Seyyid İbn Tabus Arefe gününün duaları arasında şöyle demiştir: Güneşin batışına yakın şöyle de: "Bismillah ve billah ve subhanellah ve'l-hamdulillah…" Bu daha önce zikrettiğimiz Aşarat duasıdır. O halde her sabah ve akşamleyin okunması müstehap olan Aşarat dua-sını Arafat gününün son saatlerinde okumayı terk etmemek gerekir. Kef'amî'nin naklettiği bu zikirler Seyyid İbn Tavus'un naklettiği Aşarat duasının son bölümündeki zikirlerdir.
Onuncu Gece:
İhya edilmesi müstehap olan dört mübarek geceden biridir. Bu gecede göklerin kapıları açılır. Bu gecede İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmek ve Cuma gecesi duaları arasında zikri geçen şu duayı okumak müstehaptır:
يا دائِمَ الْفَضْلِ عَلى الْبَريِّةِ …
Onuncu Gün:
Kurban bayramı günü olup çok faziletli bir gündür. Bugünün bazı amelleri şunlardır:
1- Gusletmek; bazı alimler bugünde gusletmeyi farz bilmişlerdir.
2- Ramazan bayramında söylediğimiz şekilde Kurban bayramı namazı kılmak; fakat kurban bayramında namazdan sonra kurban etiyle iftar etmek müstehaptır.
3- Bayram namazından önce ve sonra "İkbal" kitabında okunması rivayet edilen duaları okumak; bugünde okunması en uygun olan duanın "Sahife-i Seccadiye"nin اَللهُمَ هذا يَومٌ مُبارَکٌ diye başlayan 48. duası olduğunu söyleyebiliriz. Bunun peşinden aynı kitabın يا مَنْ يَرْحَمُ مَنْ لا يَرْحَمُهُ العِبادُ diye başlayan 46. duasını okumak.
4- İleride değineceğimiz "Nudbe Duası"nı okumak.
5- Önemle vurgulanan sünnetlerden biri olan kurban kesmek.
6- Minâ'da olan kimsenin ilki Kurban bayramının öğle namazıyla başlayıp Zilhicce ayının on üçüncü gönünün sabah namazıyla tamam-lanan on beş namazdan sonra tekbirleri söylemek; diğer şehirlerde onalar ise bayram gününün öğle namazından itibaren Zilhicce ayının on ikinci gününün sabah namazına kadarki on namazın peşinden tek-birleri söylemek. Bu tekbirler Kâfi kitabında nakledilen sahih rivayete göre şöyledir:
اللهُ اَكْبَرُ اللهُ اَكْبَرُ لا اِلـٰهَ اِلاَّ اللهُ، وَاللهُ اَكْبَرُ، اللهُ اَكْبَرُ اللهُ اَكْبَرُ وللهِ الْحَمْدُ، اللهُ اَكْبَرُ عَلى ما هَدانا، اَللهُ اَكْبَرُ عَلى ما رَزَقَنا مِنْ بَهيمَةِ الاَنْعامِ، وَالْحَمْدُ للهِ عَلى ما اَبْلانا.
"Allah yücedir, Allah yücedir, Allah'tan başka ilâh yoktur ve Allah yücedir, Allah yücedir, hamd Allah'a mahsustur, Allah yücedir bizi hidayet ettiği şey üzere, Allah yücedir dört ayaklı hayvanlardan bizi rızıklandırdığı şeye üzere; hamd Allah'a mahsustur bizi imtihan ettiği şey üzere."
Bu tekbirleri mümkün olduğu kadar namazlardan sonra tekrarla-mak ve nafile namazlarından sonra söylemek müstehaptır.
On Beşinci Gün:
Hicri iki yüz on iki yılının Zilhiccesinin on beşinde İmam Ali Nâki (a.s) dünyaya gelmiştir.
On Sekizinci Gece:
Gadir-i Hum bayramının gecesi olup çok mübarek bir gecedir. Seyyid İbn Tavus "İkbal" adlı kitabında bu gece için özel bir şekilde bir selamla kılınan on iki rekatlık namaz ve dua nakletmiştir.
On Sekizinci Gün:
Gadir-i Hum bayramı, Allah'ın en büyük bayramı ve Resulullah'ın Ehl-i Beyt'inin (a.s) bayram günü olup bayramların en büyüğüdür. Allah Teala'nın gönderdiği bütün peygamberler bugünü bayram etmiş, bugünün saygınlığını korumuştur. Bu bayramın adı gökyüzünde "Vaat edilen Ahd Günü" ve yerde ise "Misak Alma Günü ve Meşhur Top-lanma Günü"dür.
İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s), "Acaba Müslümanların Cuma, Kur-ban ve Ramazan bayramı dışında bir bayramı var mıdır?" diye sorduk-larında "Evet" buyurdu, "Hepsinden daha saygın olan bir bayramı var Müslümanların." Ravi, "Hangi bayramdır?" diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O gün Resulullah'ın (s.a.a) Emirulmüminin Ali'-yi (a.s) kendisine halife tayin ettiği gündür. O günde Resulullah, "Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlası ve imamıdır" buyurdu. O gün Zilhicce ayının on sekizinci günüdür." Ravi, "Bugünde ne yapılması gerekir?" diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O günde oruç tutup ibadet etmeniz, Muhammed ve Ehl-i Beyt'ini (a.s) anıp onlara salavat göndermeniz gerekir. Resulullah (s.a.a) Emirulmüminin Ali'ye (a.s) bugünü bayram etmesini vasiyet etti. Nitekim her peygamber kendi vasisine bugünü bayram olarak kutlamasını vasiyet ediyordu."
İbn Ebi Nasr-i Bezentî'nin İmam Rıza'dan (a.s) naklettiği rivayette şöyle geçer: "Ey Ebi Nasr'ın oğlu! Nerede olrusan Gadir-i Hum bayramında Hz. Emirulmüminin Ali'nin (a.s) tertemiz türbesinin yanında olmaya çalış. Gerçekten Allah Teala bugünde her mümin erkek ve kadının altmış yıllık günahını bağışlar; bugünde, Ramazan ayı, Kadir gecesi ve Ramazan bayramı gecesinde cehennem ateşinden kurtardıklarının iki katını cehennem ateşinden kurtarır. Bugünde mümin kardeşlerine verdiğin bir dirhem diğer zamanlarda verdiğin bin dirheme eşittir. Bugünde mümin kardeşlerine ihsanda bulun, mümin erkek ve kadınları sevindir. Allah'a andolsun eğer insanlar bugünün faziletini bilecek olsalar, melekler her gün on defa onlarla musafaha ederler." Kısacası bu mübarek günü yüceltmek gerekir; bugünün amelleri şunlardan ibarettir:
1- Oruç tutmak. Bugünde oruç tutmak altmış yıllık günahların kefaretidir. Bir rivayete göre de bugünde oruç tutmak dünyanın ömrü-nün orucuna, yüz hac ve yüz umreye bedeldir.
2- Gusül yapmak.
3- Hz. Ali'yi (a.s) ziyaret etmek. İnsan her nerede olursa kendisini Emirulmüminin Ali'nin (a.s) mezarına ulaştırması yakışır. Bugünde Emirulmüminin Ali (a.s) için üç özel ziyaret nakledilmiştir. Onlardan biri "Eminullah Ziyareti" diye meşhur olup uzaktan ve yakından oku-nan ziyaretnamedir; bu ziyaretname, aynı zamanda mutlak camia ziya-retlerinden biridir; biz bu ziyaretnameye Ziyaretler Bölümünde deği-neceğiz inşallah.
4- Seyyid İbn Tavus'un "İkbal" adlı kitabında Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiği sığınma duasını okumak.
5- İki rekat namaz kılmak, namazdan sonra secdeye vararak yüz defa Allah'a şükretmek ve sonra başını secdeden kaldırıp şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ اِنِّي اَسْأَلُكَ بِاَنَّ لَكَ الْحَمْدَ وَحْدَكَ لا شَرِيكَ لَكَ، وَاَنَّكَ واحِدٌ اَحَدٌ صَمَدٌ لَمْ تَلِدْ وَلَمْ تُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَكَ كُفُواً اَحَدٌ، وَاَنَّ مُحَمّداً عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ صَلَواتُكَ عَلَيْهِ وَآلِهِ، يا مَنْ هُوَ كُلَّ يَوْم في شَأنٍ كَما كانَ مِنْ شَأنِكَ اَنْ تَفَضَّلْتَ عَلَيَّ بِاَنْ جَعَلْتَني مِنْ اَهْلِ اِجابَتِكَ، وَاَهْلِ دِينِكَ، وَاَهْلِ دَعْوَتِكَ، وَوَفَّقْتَني لِذلِكَ في مُبْتَدَءِ خَلْقي تَفَضُّلاً مِنْكَ وَكَرَماً وَجُوداً، ثُمَّ اَرْدَفْتَ الْفَضْلَ فَضْلاً، وَالْجُودَ جُوداً، وَالْكَرَمَ كَرَماً رَأفَةً مِنْكَ وَرَحْمَةً اِلى اَنْ جَدَّدْتَ ذلِكَ الْعَهْدَ لي تَجْدِيداً بَعْدَ تَجدِيدِكَ خَلْقي، وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِيّاً ناسِياً ساهِياً غافِلاً، فَاَتْمَمْتَ نِعْمَتَكَ بِاَنْ ذَكَّرْتَني ذلِكَ وَمَنَنْتَ بِهِ عَلَيَّ، وَهَدَيْتَني لَهُ، فَليَكُنْ مِنْ شَأنِكَ يا اِلهٰي وَسَيِّدي وَمَولايَ اَنْ تُتِمَّ لي ذلِكَ وَلا تَسْلُبْنيهِ حَتّى تَتَوَفّاني عَلى ذلِكَ وَاَنتَ عَنّي راضٍ، فَاِنَّكَ اَحَقُّ المُنعِمِينَ اَنْ تُتِمَّ نِعمَتَكَ عَلَيَّ.
اَللّـهُمَّ سَمِعْنا وَاَطَعْنا وَاَجَبْنا داعِيَكَ بِمَنِّكَ، فَلَكَ الْحَمْدُ غُفْرانَكَ رَبَّنا وَاِلَيكَ المَصيرُ، آمَنّا بِاللهِ وَحدَهُ لا شَريكَ لَهُ، وَبِرَسُولِهِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ، وَصَدَّقْنا وَاَجبْنا داعِيَ اللهِ، وَاتَّبَعْنا الرَّسوُلَ في مُوالاةِ مَوْلانا وَمَوْلَى الْمُؤْمِنينَ اَميرِ المُؤْمِنينَ عَلِيِّ بْنِ أبي طالِبٍ عَبْدِ اللهِ وَاَخي رَسوُلِهِ وَالصِّدّيقِ الأَكْبَرِ، وَالحُجَّةِ عَلى بَرِيَّتِهِ، المُؤَيِّدِ بِهِ نَبِيَّهُ وَدينَهُ الْحَقَّ الْمُبينَ، عَلَماً لِدينِ اللهِ، وَخازِناً لِعِلْمِهِ، وَعَيْبَةَ غَيْبِ اللهِ، وَمَوْضِعَ سِرِّ اللهِ، وَاَمينَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ، وَشاهِدَهُ في بَرِيَّتِهِ، (اَللّـهُمَّ رَبَّنا اِنَّنا سَمِعْنا مُنادِياً يُنادي لِلإيمانِ اَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَامَنّا رَبَّنا فَاغْفِرْ لَنا ذُنُوبَنا وَكَفِّرْ عَنّا سَيِّئاتِنا وَتَوَفَّنا مَعَ الأَبْرارِ، رَبَّنا وَآتِنا ما وَعَدْتَنا عَلى رُسُلِكَ وَلا تُخْزِنا يَوْمَ الْقِيامَةِ اِنَّكَ لا تُخْلِفُ الْميعادَ) فَاِنّا يا رَبَّنا بِمَنِّكَ وَلُطْفِكَ اَجَبنا داعيَكَ، وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ، وَصَدَّقْناهُ وَصَدَّقْنا مَوْلَى الْمُؤْمِنينَ، وَكَفَرْنا بِالجِبْتِ وَالطّاغُوتِ.فَوَلِّنا ما تَوَلَّيْنا، وَاحْشُرْنا مَعَ اَئِمَّتَنا فَاِنّا بِهِمْ مُؤْمِنُونَ مُوقِنُونَ، وَلَهُمْ مُسَلِّمُونَ آمَنّا بِسِرِّهِمْ وَعَلانِيَتِهِمْ وَشاهِدِهِمْ وَغائِبِهِمْ وَحَيِّهِمْ وَمَيِّتِهِمْ، وَرَضينا بِهِمْ اَئِمَّةً وَقادَةً وَسادَةً، وَحَسْبُنا بِهِمْ بَيْنَنا وَبَيْنَ اللهِ دُونَ خَلْقِهِ لا نَبْتَغي بِهِمْ بَدَلاً، وَلا نَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِمْ وَليجَةً، وَبَرِئْنا اِلَى اِلله مِنْ كُلِّ مَنْ نَصَبَ لَهُمْ حَرْباً مِنَ الْجِنِّ وَالاِنْسِ مِنَ الاَوَّلينَ وَالآخِرِينَ، وَكَفَرْنا بِالْجِبْتِ وَالطّاغُوتِ وَالأوثانِ الأرْبَعَةِ وَاَشْياعِهِمْ وَاَتْباعِهِمْ، وَكُلِّ مَنْ والاهُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالاِنْسِ مِنْ اَوَّلِ الدَّهرِ اِلى آخِرِهِ.
اَللّـهُمَّ اِنّا نُشْهِدُكَ اَنّا نَدينُ بِما دانَ بِهِ مُحَمَّدٌ وَآلَ مُحَمَّدٍ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ، وَقَوْلُنا ما قالُوا وَدينُنا ما دانُوا بِهِ، ما قالُوا بِهِ قُلْنا، وَما دانُوا بِهِ دِنّا، وَما اَنْكَرُوا اَنْكَرْنا، وَمَنْ والَوْا والَيْنا، وَمَنْ عادُوا عادَيْنا، وَمَنْ لَعَنُوا لَعَنّا، وَمَنْ تَبَرَّؤُا مِنهُ تَبَرَّأنا مِنْهُ، وَمَنْ تَرَحَّمُوا عَلَيْهِ تَرَحَّمْنا عَلَيْهِ آمَنّا وَسَلَّمْنا وَرَضينا وَاتَّبَعْنا مَوالينا صَلَواتُ اللهِ عَلَيْهِمْ.
اَللّـهُمَّ فَتِمِّمْ لَنا ذلِكَ وَلا تَسْلُبْناُه، وَاجْعَلْهُ مُسْتَقِرّاً ثابِتاً عِنْدَنا، وَلا تَجْعَلْهُ مُسْتَعاراً، وَاَحْيِنا ما اَحْيَيْتَنا عَلَيْهِ، وَاَمِتْنا اِذا اَمَتَّنا عَلَيْهِ، آلُ مُحَمَّد اَئِمَّتَنا فَبِهِمْ نَأتَمُّ وَاِيّاهُمْ نُوالي، وَعَدُوَّهُمْ عَدُوَّ اللهِ نُعادي، فَاجْعَلْنا مَعَهُمْ فِي الدُّنْيا وَالآخِرَةِ، وَمِنَ الْمُقَرَّبينَ فَاِنّا بِذلِكَ راضُونَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ .
"Allah'ım! Ben senden diliyorum; (şu şahadetle ki,) Sana hamdol-sun, sen teksin, ortağın yoktur, sen birsin, teksin, hiçbir şeye ihtiyacın yoktur, doğmadın ve doğrulmadın ve senin hiçbir benzerin yoktur. Muhammed senin kulun ve elçindir -rahmetin onun ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun-, ey her gün bir işte ve şanda olan, nitekim bana lütufta bulunmak da senin şanındandır, şöyle ki beni kendinin icabet ehlinden, dininin ehlinden, davetinin ehlinden kıldın; kendi lütuf, kerem ve bağışınla yaratılışımın başından beni buna muvaffak ettin, sonra rafet ve rahmetinle lütfüne başka bir lütuf, keremine başka bir kerem ve bağışına başka bir bağış ekledin ve nihayet yaratılışımı yeniledikten sonra bana bu ahdi yeniledin, oysa ben tamamen onu unutmuştum, yanılmıştım ve -nimetlerinden- gaflet etmiştim. Sonra sen nimetini bana tamamladın; şöyle ki bunu bana hatırlattın, bununla bana lütufta bulundun ve beni ona hidayet ettin; o halde ey ilâhi, ey seyyidim ve mevlam! -Gelecekte de- bunu bana tamamlaman ve bununla (iman nimetiyle) beni öldürünceye dek bunu benden almaman ve böylece benden razı olman da senin şanındandır; doğrusu sen nimetini tamamlamak hususunda nimet veren-lerden daha lâyıksın.
* Allah'ım! Senin lütfünle çağıranı duyduk, itaat ettik ve olumlu cevap verdik. O halde Rabb'imiz, bağışlamandan dolayı sana hamdolsun; dö-nüşümüz sanadır; tek ve ortağı olmayan Allah'a ve elçisi Muhammed'e -Allah'ın rahmeti ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun- iman ettik, onu (peygam-berliğini) doğruladık, Allah'a çağırmakta ona icabet ettik, bizim mevlamız ve tüm müminlerin mevlası Emirulmüminin Ali b. Ebutalib'i sevmekte Resulullah'ı izledik; o Allah'ın kulu, Resulullah'ın kardeşi, en büyük sıd-dık, Allah'ın yaratılmışlara hüccetidir; onunla peygamberini, hak ve apaçık dinini teyit etti; o Allah'ın dininin nişanesi, ilminin mahzeni, Allah'ın gaybının sandığı, Allah'ın sırrının yeri, Allah'ın kulları üzerindeki emini ve kulları arasındaki tanığıdır.
* Allah'ım! Rabb'imiz, biz, Rabb'inize inanın diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen inandık. Rabb'imiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al. Rabb'imiz bize, elçilerine vadettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil, perişan etme. Zira sen verdiğin sözden caymazsın. Ey Rabb'imiz, biz senin lütuf ve ihsanınla sana çağı-rana (peygamberine) icabet ettik, peygamberini izledik ve onu doğruladık ve müminlerin mevlasını da doğruladık, tağut ve putu reddettik. O halde iman ve velayetimizi koru ve bizi imamlarımızla haşreyle; doğrusu biz onlara inanıyor, yakin ediyoruz, onların emrine teslimiz; onların gizlilerine ve açıklarına, tanıklarına ve gayıplarına, dirilerine ve ölülerine inandık ve onların imamlığına, önderliğine ve rehberliğine razı olduk; diğer kullar olmaksızın Allah'la aramızda onların vasıta olması bize yeter; onların yerine başkasını istemiyor, onlardan başkasını vasıta ve sırdaş kılmıyoruz; onlara düşmanlık edip savaş açan ilkler ve sonlar arasındaki insanlar ve cinlerden uzaklaşıp Allah'a yöneliyorum; put, tağut (onların düşmanları), dört putu, onları izleyenleri, onlara uyanları, geç-mişten kıyamete kadar insan ve cinlerden onları sevenleri reddedi-yorum.
* Allah'ım! Senin tanık tutuyoruz ki biz, Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin -Allah'ın rahmeti onun ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun- dinine girdik, sözümüz onların söyledikleri, dinimiz onların dinidir; onların söylediklerini söyledik, onların boyun eğdiğine boyun eğdik, onların inkar ettiğini inkar ettik, onların sevdiğini sevdik, düşman olduklarına düşman olduk, onların lanet ettiklerine lanet ettik, onların uzak olduklarından uzak olduk, onların merhamet ettiklerine merhamet ettik, biz -onlara- iman ettik, -emirlerine- teslim olduk, -rızalarına- razı olduk ve mevlalarımıza -Allah'ın selamı onların üzerine olsun- uyduk.
Allah'ım! O halde bunu (imanımızı) tamamla ve bunu bizden alma, bu imanı bizde istikrarlı ve sabit kıl, geçici kılma; bizi yaşattığın sürece bununla (bu imanla) yaşat, öldürdüğünde de bununla öldür. Muhamme-d'in Ehl-i Beyt'i bizim imamlarımızdırlar; biz onlara uyuyoruz, onları seviyoruz, Allah'ın düşmanı olan onların düşmanlarına da düşmanız. O halde dünya ve ahirette bizi kendine mukarreb olanlardan ve onlarla bir-likte kıl. Gerçekten biz buna razıyız, ey merhametlilerin en merhametlisi."
Sonra yine secdeye giderek yüz defa "elhamdulillah", yüz defa da "şükren lillah" söylenir. Bir rivayette şöyle geçer: "Kim böyle yapacak olursa, Gadir-i Hum gününde Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzurunda yer alan ve Emirulmüminin Ali'ye (a.s) imam olarak biat eden kimsenin sevabını alır." Bu namazı öğleye yakın kılmak daha faziletlidir; çünkü Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum'da Hz. Ali'yi bu saatte (a.s) insanlara imam ve halife olarak atamıştır. Bu namazın birinci rekatında Fatiha suresinden sonra Kadir suresini ve ikinci rekatında ise İhlas suresi okunur.
6- Gusledip öğleye yarım saat kala iki rekat namaz kılmak; her rekatta bir defa Fatiha suresi ve on defa İhlas suresi, on defa Ayete'l-Kürsi ve on defa da Kadir suresi okunur; bu amel yüz bin hac, yüz bin umreye eşit olup, Allah Teala'nın insanın dünya ve ahiret hacetlerini rahat bir şekilde reva etmesine, ona afiyet vermesine neden olur. "İkbal" kitabında bu namazın keyfiyetinde Kadir suresi Ayete'l-Kürsü'den önce zikredilmiş, Allame Meclisî "Zadu'l-Mead" adlı kita-bında "İkbal"a uyarak Kadir suresini öne geçirmiştir; nitekim bu hakir kul da diğer kitaplarında böyle yapmıştır. Fakat şimdi araştırınca Ayete'l-Kürsi'nin Kadir suresinden daha fazla öne geçirildiğini gör-düm. "İkbal" kitabında Seyyid İbn Tavus veya onun üzerinden nüsha çıkaranların bu namazın hem Fatihasının sayısında ve hem de Kadir Suresini Ayete'l-Kürsiye öne geçirmede hata etmiş olmaları veya bunun o namazdan farklı ve ayrı bir amel olması uzak bir ihtimaldir. Yine de doğrusunu Allah bilir. Bu namazdan sonra şu duayı sonuna kadar okumak.
رَبَّنا اِنَّنا سَمِعنا مُنادِياً …
7- Nudbe duasını okumak.
8- Seyydi İbn Tavus'un Şeyh Mufid'den rivayet ettiği şu duayı okumak:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ نَبِيِّكَ، وَعَلِيٍّ وَليُّك وَ الشَأنِ وَالْقَدْرِ اَلَّذي خَصَصَتْهُما بِه دونَ خَلقِكَ اَنْ تُصَلّي عَلى مُحَمَّدٍ وَعليٍّ وَاَنْ تَبْدَأَ بِهِما في كُلِّ خَيْرٍ عاجِلٍ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ الأئِمَّةِ الْقادَةِ، وَالدُّعاةِ السّادَةِ، وَالنُّجُومِ الزّاهِرَةِ، وَالأَعْلامِ الْباهِرَةِ، وَساسَةِ الْعِبادِ، وَاَرْكانِ الْبِلادِ، وَالنّاقَةِ الْمُرْسَلَةِ، وَالسَّفينَةِ النّاجيَةِ الْجارِيَةِ فِي الْلُّجَجِ الْغامِرَةِ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ خُزّانِ عِلْمِكَ، وَاَرْكانِ تَوْحِيدِكَ، وَدَعائِمِ دينِكَ، وَمَعادِنِ كَرامَتِكَ وَصِفْوَتِكَ مِنْ بَرِيَّتِكَ وَخِيَرَتِكَ مِنْ خَلْقِكَ، الأَتْقِياءِ الأَنْقِياءِ النُّجَباءِ الأَبْرارِ، وَالْبابِ الْمُبْتَلى بِهِ النّاسُ، مَنْ اَتاهُ نَجى وَمَنْ اَباهُ هَوى.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ اَهْلِ الذِّكْرِ الَّذينَ اَمَرْتَ بِمَسْأَلَتِهِمْ، وَذَوِي الْقُرْبى الَّذينَ اَمَرْتَ بِمَوَدَّتِهِمْ، وَفَرَضْتَ حَقَّهُمْ، وَجَعَلْتَ الْجَنَّةَ مَعادَ مَنِ اقْتَصَّ آثارَهُمْ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ كَما اَمرَوُا بِطاعَتِكَ، وَنَهَوْا عَنْ مَعْصِيَتِكَ، وَدَلُّوا عِبادَكَ عَلى وَحْدانِيَّتِكَ.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ نَبِيِّكَ وَنَجيبِكَ وَصَفْوَتِكَ وَاَمينِكَ وَرَسُولِكَ اِلى خَلْقِكَ، وَبِحَقِّ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ، وَيَعْسُوبِ الدّينِ، وَقائِدِ الْغُرِّ الُْمحَجَّلينَ، الْوَصِيِّ الْوَفِيِّ، وَالصِّدّيقِ الأَكْبَرِ، وَالْفارُوقِ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْباطِلِ، وَالشّاهِدِ لَكَ، وَالدّالِّ عَلَيْكَ، وَالصّادِعِ بِاَمْرِكَ، وَالْمجاهِدِ في سَبيلِكَ، لَمْ تَأخُذْهُ فيكَ لَوْمَةُ لائِمِ، اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَنْ تَجْعَلَني في هذَا الْيَوْمِ الَّذي عَقَدْتَ فيهِ لِوَلِيِّكَ الْعَهْدَ في اَعْناقِ خَلْقِكَ، وَاَكْمَلْتَ لَهُمُ الّدينَ مِنَ الْعارِفينَ بِحُرْمَتِهِ، وَالْمُقِرّينَ بِفَضْلِهِ مِنْ عُتَقائِكَ وَطُلَقائِكَ مِنَ النّارِ، وَلا تُشْمِتْ بي حاسِدي النِّعَمِ.اَللّـهُمَّ فَكَما جَعَلْتَهُ عيدَكَ الأَكْبَرَ، وَسَمَّيْتَهُ فِى السَّماءِ يَوْمَ الْعَهْدِ الْمَعْهُودِ، وَفِي الأَرْضِ يَوْمَ الْميثاقِ الْمَاخُوذِ وَالجَمْعِ المَسْؤولِ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَقْرِرْ بِهِ عُيُونَنا، وَاجْمَعْ بِهِ شَمْلَنا، وَلا تُضِلَّنا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنا، وَاجْعَلْنا لاَِنْعُمِكَ مِنَ الشّاكِرينَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ، الْحَمْدُ للهِ الَّذي عَرَّفَنا فَضْلَ هذَا الْيَوْمِ، وَبَصَّرَنا حُرْمَتَهُ، وَكَرَّمَنا بِهِ، وَشَرَّفَنا بِمَعْرِفَتِهِ، وَهَدانا بِنُورِهِ.
يا رَسُولَ اللهِ يا اَميرِ الْمُؤْمِنينَ عَلَيْكُما وَعَلى عِتْرَتِكُما وَعَلى مُحِبِّيكُما مِنّي اَفْضَلُ السَّلامِ ما بَقِيَ اللّيْلُ وَالنَّهارُ، وَبِكُما اَتَوَجَّهُ اِلىَ اللهِ رَبِّي وَرَبِّكُما في نَجاحِ طَلِبَتي، وَقَضاءِ حَوائِجي، وَتَيْسيرِ اُمُوري.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَنْ تَلْعَنَ مَنْ جَحَدَ حَقَّ هذَا الْيَوْمِ، وَاَنْكَرَ حُرْمَتَهُ فَصَدَّ عَنْ سَبيلِكَ لاِطْفاءِ نُورِكَ، فَاَبَى اللهُ اِلاّ اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ.
اَللّـهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اَهْلِ بَيْتِ مُحَمَّدٍ نَبِيِّكَ، وَاكْشِفْ عَنْهُمْ وَبِهِمْ عَنِالْمُؤْمِنِينَ الْكُرُباتِ.
اَللّـهُمَّ امْلأ اللأَرْضَ بِهِمْ عَدْلاً كَما مُلِئَتْ ظُلْماً وَجُوْراً، وَاَنْجِز لَهُمْ ما وَعَدْتَهُمْ اِنَّكَ لا تُخْلِفُ الْميعادَ .
"Allah'ım! Peygamberin Muhammed ve velin Ali'nin ve diğer kullarına değil, sadece bu ikisine has kıldığın makam ve mevkinin hakkı için Muhammed ve Ali'ye rahmet eyle ve bütün hayırları onlara vermekle başla.
Allah'ım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle; onlar ki imam-lar, önderler, davet edenler, dinin önde gelenleri, parlak yıldızlar, açık nişaneler, kulların eğiticileri, şehirlerin (tevhid şehrinin) direkleri, gönde-rilmiş azad kişiler, engin denizde hareket eden kurtuluş gemisidirler.
Allah'ım! Muhammed ve Âl-i Muhammed'e rahmet eyle; onlar ki se-nin ilminin mahzenleri, tevhidinin rükünleri, dininin direkleri, kerametle-rinin madenleri, kulların arasından kas ve halis kıldıkların ve yaratıkların arasından seçtiklerin, takvalılar, temizler, saygınlar, iyilerdirler; onlar halkın müptela olanlarının kapısıdırlar, kim o kapıya giderse kurtulur ve kim de sakınırsa helak olur.
Allah'ım! Muhammed ve Âl-i Muhammed'e rahmet eyle; onlar ki ken-dilerinden sorulmalarına emrettiğin zikir ehlidirler, sevilmelerine emret-tiğin, haklarını gözetmeyi farz kıldığın, cenneti onları izleyenlere yurt kıldığın Resulullah'ın yakınlarıdırlar.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle; -insanlara- sana itaat etmeyi emrettikleri, sana karşı günah işlemekten nehyettikleri ve kullarını vahdaniyyetine hidayet ettikleri gibi.
* Allah'ım! Senin peygamberin, seçtiğin, halis kıldığın, eminin, kulla-rına elçin olan Muhammed'in ve dinin önderi, iyiler silsilesinin rehberi, -peygamberin- sadık vasisi, en büyük sıddık, hakla batılı ayıran, senin tanığın, -kullarını- sana hidayet eden, senin emrini açıklayan, senin yo-lunda cihad eden ve senin yolunda kınayanın kınamasından korkmayan Emirulmüminin (Ali'nin) hakkı hürmetine senden niyaz ediyorum: Muham-med ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, Emirulmüminin velayetini kullarının boynunda bıraktığın ve dini kendilerine tamamladığın bugünde beni onun saygınlığını tanıyanlardan ve faziletini ikrar edenlerden eyle, beni -cehennem- ateşinden serbest bıraktıklarından ve kurtardıklarından eyle ve -bana vermiş olduğun- nimetlerini kıskananları bana güldürme.
Allah'ım! Bugünü en büyük bayramın kıldığın, göklerde ahid ve yer-de ise söz alınan gün ve sorgu günü diye adlandırdığın gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, onunla gözümüzü aydınlat, onunla dağınıklığımızı bir araya topla, bizi hidayet ettikten sonra saptırma, bizi senin nimetlerine şükredenlerden kıl, ey merhametlilerin en merhametlisi;
hamd bugünün faziletini bize tanıtan, saygınlığına bilinçlendiren, bugünle bize ikramda bulunan, bugünü tanımakla bizi şereflendiren ve bugünün nuruna bizi hidayet eden Allah'a mahsustur.
Ya Resulullah, ya Emirelmüminin! Size, sizin evlatlarınıza, sizi sevenlere gece ve gündüz kaldığı müddetçe benden en üstün selam olsun; sizi vasıta kılarak isteklerimin verilmesi, hacetlerimin reva olması ve işlerimin kolaylaşması için benim ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a yöne-liyorum.
* Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin hakkı hürmetine senden diliyorum: Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salat eyle ve inat yüzünden bugünün (Gadir-i Hum'un) hakkını inkar edenlere ve hürmetini gözetmeyip böylece senin nurunu söndürmek için dininin yolunu insanlara kapatanlara lanet et; Allah da -vahiy ve hüccetinin- nurunu tamamlamak dışında bir şey yapmaktan sakınır.
Allah'ım! Muhammed'in Ehl-i Beyt'i için bir kurtuluş ve çıkış yolu kıl, onların sıkıntı ve üzüntüsünü gider ve onların vesilesiyle müminlerin üzün-tü ve kederlerini de gider.
9- Mümin kardeşlerin birbirlerini görünce yekdiğerini şu şekilde tebrik etmeleri:
اَلْحَمْدُ للهِ الّذي جَعَلَنا مِنَ الْمُتَمَسِّكينَ بِوِلايَةِ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ وَالاَئِمَّةِ عَلَيْهِمُ السَّلامُ.
"Bizi Emirulmüminin ve Ehl-i Beyt İmamlarının velayetine sarılanlar-dan eden Allah'a hamd olsun."
Ve yine şöyle demek:
اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي اَكْرَمَنا بِهذَا الْيَوْمِ وَجَعَلَنا مِنَ الْمُوفينَ، بِعَهْدِهِ اِلَيْنا وَميثاقِهِ الّذي واثَقَنا بِهِ مِنْ وِلايَةِ وُلاةِ اَمْرِهِ وَالْقَوّامِ بِقِسْطِهِ، وَلَمْ يَجْعَلْنا مِنَ الْجاحِدينَ وَالْمُكَذِّبينَ بِيَوْمِ الدِّينِ .
"Bugünle bize ikramda bulunan, bizi, bize bıraktığı ahdine vefa edenlerden ve adaleti ayakta tutacak olan emir sahiplerinin velayeti ko-nusunda bizden aldığı ahde sadık kalanlardan kılan ve bizi kıyamet gününü inkâr eden ve yalanlayanlardan kılmayan Allah'a hamd olsun."
10- Yüz defa şöyle demek:
اَلْحَمْدُ للهِ الّذي جَعَلَ كَمالَ دينِهِ وَتَمامَ نِعْمَتِهِ بِوِلايَةِ اَميرِ الْمُؤمِنينَ عَليِّ بْنِ اَبي طالِبٍ عَلَيْهِ السَّلامُ.
"Dininin kemalini ve nimetinin tamamlanmasını Emirulmüminin Ali b. Ebitalib'in (a.s) velayeti kılan Allah'a hamdolsun."
Bu mübarek günde güzel elbiseler giymek, süslenmek, güzel koku kullanmak, şâd olmak, Hz. Emirulmüminin Ali'nin (a.s) Şiilerini şad etmek, onların kusurlarını affetmek, ihtiyaçlarını gidermek, sıla-i rahim, aile bireylerine geniş tutmak, müminleri yedirmek, oruçlulara iftarlık vermek, müminlerin arasını bulmak, onları ziyaret etmek, yüz-lerine karşı tebessüm etmek, onlara hediye göndermek, büyük velayet nimetinden dolayı Allah'ın şükrünü yerine getirmek, çok salavat gön-dermek, çok fazla ibadet ve itaat etmek; bunların her birinin çok büyük bir fazileti vardır. Bugünde kişinin mümin kardeşine verdiği bir dirmeh diğer günlerde verilen yüz bin dirmehe bedeldir. Bugünde bir mümine yemek vermek, bütün peygamberler ve sıdıklara yemek ver-mek gibidir. Hz. Emirulmüminin Ali'nin (a.s) Gadir-i Hum günündeki hutbesinde şöyle geçer: "Kim akşamleyin iftar vaktinde oruçlu bir mümine iftarlık verirse, on fiama iftarlık vermiş gibi olur." Biri kalkarak, "Ey Emirelmüminin! Fiam nedir?" diye sorunca buyurdu ki: "Yüz bin peygamber, sıdık, şehittir; o halde bir grup mümin erkek ve kadınlara kefalet eden kimse ne kadar çok fazilet elde eder; ben Allah Teala huzurunda böyle birinin küfr ve fakirliğe düşmekten güvende olması için onun kefiliyim…"
Kısacası bu mübarek günün fazileti anlatılmayacak kadar fazladır; bugün Şiilerin amellerinin kabul olma, üzüntü ve kederlerinin giderilme günüdür. Bugünde Hz. Musa (a.s) sihirbazlara galip gelmiş, Allah Teala ateşi Hz. İbrahim'e (a.s) soğuk ve esenlik kılmış, Hz. Musa (a.s) Yuşa' b. Nun'u kendine vasi etmiş, Hz. İsa (a.s) Şem'unu's-Sefa'yı kendisine vasi tayin etmiş, Hz. Süleyman (a.s) emri altında-kileri Asif b. Berhiya'nın hilafetine şahid tutmuş, Resulullah (s.a.a) ashabı arasında kardeşlik oluşturmuştur; dolayısıyla bugünde mümin-ler aralarında kardeşlik akdi okumak yakışık bir iştir. Kardeşlik akdi şeyhimizin "Müstedreku'l-Vesail" kitabında "Zadu'l-Firdevs" kitabın-dan naklettiğine göre şöyle okunur: Kardeşlik akdi okumak için insan sağ elini kardeşinin sağ elini tutup şöyle der:
وَاخَيْتُكَ فِي اللهِ، وَصافَيْتُكَ فِي اللهِ، وَصافَحْتُكَ فِي اللهِ، وَعاهَدْتُ اللهَ وَمَلائِكَتَهُ وَكُتُبَهُ وَرُسُلَهُ وَاَنْبِياءَهُ وَالأَئِمَّةَ الْمَعْصُومينَ عَلَيْهِمُ السَّلامُ عَلى اَنّي اِنْكُنْتُ مِنْ اَهْلِ الْجَنَّةِ وَالشَّفاعَةِ وَاُذِنَ لي بِاَنْ اَدْخُلَ الْجَنَّةَ لا اَدْخُلُها اِلاّ وَاَنْتَ مَعي.
"Allah yolunda seni kardeş ettim, Allah yolunda seninle halis dost oldum ve Allah yolunda senin elini tuttum ve Allah, melekleri, kitapları, elçileri, peygamberleri ve masum İmamlarla -Allah'ın selamı onların üzerine olsun- ahdettim ki, eğer ben cennet ehli ve şefaat ehli olursam ve de cennete girmeme izin verilirse, sen de benimle birlikte olmadıkça cennete girmeyeceğim."
Diğeri de karşılığında der ki:
قَبِلْتُ.
"Kabul ettim."
Ve sonra şöyle devam eder:
اَسْقَطْتُ عَنْكَ جَميعَ حُقُوقِ الاُخُوَّةِ ما خَلاَ الشَّفاعَةَ وَالدُّعاءَ وَالزِّيارَةَ.
"Şefaat, dua ve ziyaret dışında senin üzerinden bütün kardeşlik haklarını düşürdüm."
Muhaddis Feyz de "Hulasatu'l-Ezkar" adlı eserinde kardeşlik akdini buna yakın bir şekilde zikrettikten sonra şöyle demiştir: Sonra karşı taraf kendisi veya müvekkili için kabul ettiğini belirten bir söz-cükle kabul eder ve taraflar dua ve ziyaret dışında birbirleri üzerindeki bütün kardeşlik haklarını düşürürler.
Yirmi Dördüncü Gün:
Meşhur görüşe göre Resulullah'ın (s.a.a) Necran Hıristiyanları ile mübahele yaptığı (lanetleşmeye çıktığı) gündür. Efendimiz mübahele çıkmadan önce abasını mübarek omuzlarına aldı, Hz. Emirulmüminin Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i (Allah'ın selamı onların üzerine ol-sun) abanın altına alarak şöyle dedi: "Allah'ım! Her peygamberin kendisine mahsus olan bir Ehl-i Beyt vardı; bunlar da benim Ehl-i Beyt'imdirler. O halde onlardan şüphe ve günahı gider ve onları terte-miz kıl." Bunun peşinden Cebrail nazil olup Tathir ayetini (Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her türlü çirkinliği giderip sizi tertemiz kılmayı diliyor) getirdi. Resulullah (s.a.a) o dört yüce kişiyi de mübahele için götürdü. Hıristiyanlar onları görünce, o nurlu çehrelerinde hak üzere oluşlarının belirtilerini ve kendilerine azabın inişinin nişanelerini müşahede ederek mübaheleden sakındılar ve anlaşma talebinde bulu-narak cizye vermeye rıza gösterdiler.
Bugünde yine Emirulmüminin Ali (a.s), rüku halinde yüzüğünü saile vermesi üzerine hakkında şu ayet nazil oldu:
"Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve namaz kılıp rüku halinde zekat veren müminlerdir."
Kısacası, bugün mübarek bir gündür; bugünde şu amellerin yapıl-ması müstehaptır:
1- Gusletmek.
2- Oruç tutmak.
3- İki rekat namaz kılmak. Bu namaz, zaman, kılınış şekli ve sevap bakımından Gadir-i Hum gününün namazı gibidir. Ancak mübahele namazında ayete'l-kursi "هُمْ فيها خالِدُونَ" cümlesine kadar okunur.
4- Ramazan ayının Seher duasına benzeyen Mubahale Duasını okumak. Mübahele duasını hem Şeyh Tusî ve hem de Seyyid İbn Tavus rivayet etmişlerdir. Fakat onların rivayetleri arasında çok fazla bir ihtilaf vardır. Ben Şeyh Tusî'nin "Misbah" kitabında naklettiği rivayeti seçtim. Seyh Tusî "Mishab" kitabında şöyle diyor: Mübahele Duası, İmam Sadık'tan (a.s) faziletiyle rivayet edilmektedir; bu dua şöyledir:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ بَهائِكَ بِاَبْهاهُ وَكُلُّ بَهائِكَ بَهِيٌّ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِبَهائِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ جَلالِكَ بِاَجَلِّهِ وَكُلُّ جَلالِكَ جَليلٌ. اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِجَلالِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ جَمالِكَ بِاَجْمَلِهِ وَكُلُّ جَمالِكَ جَميلٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِجَمالِكَ كُلِّهِ.
Allah'ım! Aydınlığının en aydın mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin aydınlığının bütün mertebeleri parlak ve güzeldir. Allah'ım! Aydınlığının bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Celalinin en yüce mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin celalinin bütün mertebeleri yücedir. Allah'ım! Celalinin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Cemalinin en güzel mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin cemalinin bütün mertebeleri güzeldir. Allah'ım! Cemalinin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ عَظَمَتِكَ بِاَعْظَمِها وَكُلُّ عَظَمَتِكَ عَظَيمَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِعَظَمَتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسَأَلُكَ مِنْ نُورِكَ بِاَنْوَرِهِ وَكُلُّ نُورِكَ نَيِّرٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِنُورِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ رَحْمَتِكَ بِاَوْسَعِها وَكُلُّ رَحْمَتِكَ واسِعَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِرَحْمَتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ كَمالِكَ بِاَكْمَلِهِ وَكُلُّ كَمالِكَ كامِلٌ اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِكَمالِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ كَلِماتِكَ بِاَتَمِّها وَكُلُّ كَلِماتِكَ تامَّةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِكَلِماتِكَ كُلِّهَا. اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ اَسمائِكَ بِاَكْبَرِها وَكُلُّ اَسْمائِكَ كَبيرَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِاَسْمائِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
Allah'ım! Bana emrettiğin gibi sana dua ediyorum, o halde bana vaat ettiğin gibi icabet et. Allah'ım! Azametinin en büyük mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin azametinin bütün metre-beleri büyüktür. Allah'ım! Azametinin bütün mertebeleri hakkına -hacetle-rimi- senden diliyorum. Allah'ım! Nurunun en nurlu mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin nurunun bütün mertebeleri nurlu-dur. Allah'ım! Nurunun bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Rahmetinin en geniş mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Muhakkak senin rahmetinin bütün mertebeleri geniştir. Allah'ım! Rahmetinin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
Allah'ım! Kemalinin en kamil mertebesini vasıta kılarak sana el açı-yorum. Elbette senin kemalinin bütün mertebeleri kamildir. Allah'ım! Bütün kemal mertebelerinin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Kelimelerinin en mükemmelini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin kelimelerinin hepsi mükemmeldir. Allah'ım! Bütün kelime-lerin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! İsimlerinin en büyüğünü vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin bütün isimlerin büyüktür. Allah'ım! Bütün isimlerinin hakkına -hacetlerimi- senden diliyo-rum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ عِزَّتِكَ باَعَزِّها وَكُلُّ عِزَّتِكَ عَزيزَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِعِزَّتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ مَشِيَّتِكَ بِاَمْضاها وَكُلُّ مَشِيَّتِكَ ماضِيَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِمَشِيَّتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِقُدْرَتِكَ الَّتي اسْتَطَلْتَ بِها عَلى كُلِّ شَيْءٍ وَكُلُّ قُدْرَتِكَ مُسْتَطيلَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِقُدْرَتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ عِلْمِكَ بِاَنْفَذِهِ وَكُلُّ عِلْمِكَ نافِذٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِعِلْمِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ قَوْلِكَ بِاَرْضاهُ وَكُلُّ قَوْلِكَ رَضِيٌّ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِقَوْلِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ مَسائِلِكَ بِاَحَبِّها وَكُلُّها اِلَيْكَ حَبيبةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِمَسائِلِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّى اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَنى فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
Allah'ım! İzzetinin en yüce mertebesini vasıta kılarak sana el açı-yorum. Elbette senin izzetinin bütün mertebeleri yücedir. Allah'ım! Bütün izzet mertebelerin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Meşiyyetinin en nüfuz edeni mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin meşiyyetinin bütün mertebeleri nüfuzludur. Allah'ım! Meşiy-yetinin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Her şeyi kuşatan kudretini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin bütün kudretin -her şeyi- kuşatıcıdır. Allah'ım! Bütün kudre-tinin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
Allah'ım! İlminin en etkili mertebesini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin ilminin bütün mertebeleri etkilidir. Allah'ım! İlminin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! En beğenil-miş sözünü vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin bütün sözlerin beğenilmiş ve güzeldir. Allah'ım! Bütün sözlerin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Meselelerinin en sevilenini vasıta kılarak sana el açıyorum. Elbette senin bütün mes'elelerin sevilmiştir. Allah'ım! Bütün meselelerin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı ica-bet et.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ شَرَفِكَ بِاَشْرَفِهِ وَكُلُّ شَرَفِكَ شَريفٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِشَرَفِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ سُلْطانِكَ بِاَدْوَمِهِ وَكُلُّ سُلطانِكَ دائِمٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِسُلْطانِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ مُلْكِكَ بِاَفْخَرِهِ وَكُلُّ مُلْكِكَ فاخِرٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِمُلْكِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ عَلائِكَ بِاَعْلاهُ وَكُلُّ عَلائِكَ عالٍ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِعَلائِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّى اَسْأَلُكَ مِنْ آياتِكَ بِاَعْجَبِها وَكُلُّ آياتِكَ عَجيبَةٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِاياتِكَ كُلِّها، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ مَنِّكَ بِاَقْدَمِهِ وَكُلُّ مَنِّكَ قَديمٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِمَنِّكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
Allah'ım! Şerefinin en üstün mertebesini vasıta kılarak sana el açı-yorum. Elbette senin şerefinin bütün mertebeleri şeriftir. Allah'ım! Şere-finin bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! En sürekli saltanat ve hakimiyetin hakkına sana el açıyorum. Elbette senin saltanat ve hakimiyetinin hepsi sürekli ve ebedidir. Allah'ım! Haki-miyet ve saltanatının hepsi hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! En muhteşem mülkünün hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün mülkün muhteşemdir. Allah'ım! Bütün mülkün hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
* Allah'ım! Ululuğunun en yüce mertebesi hakkına sana el açıyorum. Elbette senin ululuğunun bütün mertebeleri yücedir. Allah'ım! Ululuğunun bütün mertebeleri hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Ayet-lerinin en hayret vericisi hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün âyetlerin hayret vericidir. Allah'ım! Bütün âyetlerin hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! İhsanının en kadimi hakkına sana el açıyo-rum. Elbette senin bütün ihsanların kadimdir. Allah'ım! Bütün ihsan ve lü-tufların hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِما اَنْتَ فيهِ مِنَ الشَّأنِ وَالْجَبَرُوتِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِكُلِّ شَأْنٍ وَكُلِّ جَبَرُوتٍ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِما تُجيبُني بِهِ حينَ اَسْأَلُكَ، يا اَللهُ يا لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، اَسْأَلُكَ بِبَهاءِ لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، يا لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ اَسْأَلُكَ بِجَلالِ لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، يا لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ اَسْأَلُكَ بِلا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ رِزْقِكَ باَعَمِّهِ وَكُلُّ رِزْقِكَ عامُّ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِرِزْقِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ عَطائِكَ بِاَهْنَإِهِ وَكُلُّ عَطائِكَ هَنئٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِعَطائِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِكَ باَعْجَلِهِ وَكُلُّ خَيْرِكَ عاجِلُ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِخَيْرِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ بِاَفْضَلِهِ وَكُلُّ فَضْلِكَ فاضِلٌ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِفَضْلِكَ كُلِّهِ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَدْعُوكَ كَما اَمَرْتَني فَاسْتَجِبْ لي كَما وَعَدْتَني.
Allah'ım! Sahip olduğun şan ve ceberutun hakkına sana yalvarıyo-rum. Başlı başına bütün şan ve bütün ceberutlar hakkına senden -hacetlerimi- diliyorum. Allah'ım! Dilediğimde reddetmeyeceğin ve kabul edeceğin şeyleri vasıta kılarak sana el açıyorum. Ey Allah, ey kendisin-den başka ilâh olmayan zat! "La ilâhe illallah"ın yüceliği hakkına senden -hacetlerimi- diliyorum. Ey kendisinden başka ilâh olmayan! "La ilâhe illal-lah"ın hakkı için senden -hacetlerimi- diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
Allah'ım! Rızkının en kapsamlısı hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün rızkların kapsamlıdır. Allah'ım! Bütün rızkının hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bağışının en lezzetlisi hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün bağışların lezzetlidir. Allah'ım! Bütün bağışların hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! En acil hayrın hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün hayırların acildir. Allah'ım! Bütün hayırların hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! En üstün fazlın hakkına sana el açıyorum. Elbette senin bütün fazlın üstündür. Allah'ım! Bütün fazlın hakkına -hacetlerimi- senden diliyorum. Allah'ım! Bana emrettiğin şekilde sana dua ediyorum; o halde vaat ettiğin gibi duamı icabet et.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَابْعَثْني عَلَى الاِيمانِ بِكَ، وَالتَّصْديقِ بِرَسُولِكَ عَلَيْهِ وَآلِهِ السَّلامُ، وَالْوِلايَةِ لِعَلِيِّ بْنِ أبي طالِبٍ، وَالْبَراءَةِ مِنْ عَدُوِّهِ وَالاِيتِمامِ بِالأَئِمَّةِ مِنْ آلِ مُحَمَّدٍ عَلَيْهِمُ السَّلامُ فَإِنّي قَدْ رَضيتُ بِذلِكَ يا رَبِّ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَرَسُولِكَ فِي الاَْوَّلينَ، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ فِي الآخِرِينَ، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ فِي الْمَلأ الأَعْلى، وَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ فِي الْمُرْسَلينَ.
اَللّـهُمَّ اَعْطِ مُحَمَّداً الْوَسيلَةَ وَالشَّرَفَ وَالْفَضيلَةَ وَالدَّرَجَةَ الْكَبيرَةَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَقَنِّعْني بِما رَزَقْتَني، وَبارِكْ لي فيـما آتَيْتَني، وَاحْفَظْني في غَيْبَتي وَكُلِّ غائِب هُوَ لي.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَابْعَثْني عَلَى الاِيمانِ بِكَ، وَالتَّصْديقِ بِرَسُولِكَ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاَسْأَلُكَ خَيْرَ الْخَيْرِ رِضْوانَكَ وَالْجَنَّةَ، وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ الشَرِّ سَخَطِكَ وَالنّارِ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ
مُحَمَّدٍ وَاحْفَظْني مِنْ كُلِّ مُصيبَةٍ، وَمِنْ كُلِّ بَلِيَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عُقُوبَةٍ، وَمِنْ كُلِّ فِتْنَةٍ وَمِنْ كُلِّ بَلاءٍ، وَمِنْ كُلِّ شَرٍّ، وَمِنْ كُلِّ مَكْرُوهٍ، وَمِنْ كُلِّ مُصيبَةٍ، وَمِنْ كُلِّ آفَةٍ، نَزَلَتْ اَوْ تَنْزِلُ مِنَ السَّماءِ اِلَى الأَرْضِ في هذِهِ السّاعَةِ، وَفي هذِهِ اللّيْلَةِ، وَفي هذَا الْيَومِ، وَفي هذَا الشَّهْرِ، وَفي هذِهِ السَّنَةِ.
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاقْسِمْ لى مِنْ كُلِّ سُرُورٍ، وَمِنْ كُلِّ بَهْجَةٍ، وَمِنْ كُلِّ اسْتِقامَةٍ، وَمِنْ كُلِّ فَرَجٍ، وَمِنْ كُلِّ عافِيَةٍ، وَمِنْ كُلِّ سَلامَةٍ، وَمِنْ كُلِّ كَرامَةٍ، وَمِنْ كُلِّ رِزْقٍ واسِعٍ حَلالٍ طَيِّبٍ، وَمِنْ كُلِّ نِعْمَةٍ وِمَنْ كُلِّ سَعَةٍ نَزَلَتُ اَوْ تَنْزِلُ مِنَ السَّماءِ اِلَى الأَرْضِ في هذِهِ السّاعَةِ وَفي هذِهِ اللّيْلَةِ وَفي هذَا الْيَوْمِ وَفي هذَا الشَّهْرِ وَفي هذِهِ السَّنَةِ.
اَللّـهُمَّ اِنْ كانَتْ ذُنُوبي قَدْ اَخْلَقَتْ وَجْهي عِنْدَكَ، وَحالَتْ بَيْني وَبَيْنَكَ، وَغَيَّرَتْ حالي عِنْدَكَ فَاِنّي اَسْأَلُكَ بِنُورِ وَجْهِكَ الَّذي لا يُطْفَأُ وَبِوَجْهِ مُحَمَّدٍ حَبيبِكَ الْمُصْطَفى، وَبِوَجْهِ وَلِيِّكَ عَلِيٍّ الْمُرْتَضى، وَبِحَقِّ اَوْلِيائِكَ الَّذينَ انْتَجَبْتَهُمْ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ، وَاَنْ تَغْفِرَ لي ما مَضى مِنْ ذُنُوبي، وَاَنْ تَعْصِمَني فيما بَقِيَ مِنْ عُمْري.
وَاَعُوذُ بِكَ اَللّـهُمَّ اَنْ اَعُودَ في شَيْءٍ مِنْ مَعاصيكَ اَبَداً ما اَبْقَيْتَني حَتّى تَتَوَفّاني، وَاَنَا لَكَ مُطيعٌ وَاَنْتَ عَنّي راضٍ، وَاَنْ تَخْتِمَ لي عَمَلي بِاَحْسَنِهِ، وَتَجْعَلَ لي ثَوابَهُ الْجَنَّةَ، وَاَنْ تَفْعَلَ بي ما اَنْتَ اَهْلُهُ يا اَهْلَ التَّقْوى وَيا اَهْلَ الْمَغْفِرَةِ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَارْحِمْني بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Beni sana iman etme, Resulünü doğrulama -ona ve Ehl-i Beyt'ine selam olsun-, Ali b. Ebutalib'in velayetine, onun düşmanlarından beraate, Muhammed'in Ehl-i Beyt'inden olan İmamları izlemeye -onlara selam olsun- sevk et. Ey Rabbim! Ben gerçekten buna razı oldum.
Allah'ım! İlkler arasında kulun ve elçin Muhammed'e rahmet eyle, sonlar arasında Muhammed'e rahmet eyle, en yüce makamda Muham-med'e rahmet eyle ve gönderilmiş resuller arasında Muhammed'e rahmet eyle.
Allah'ım! Muhammed'e vesile, şeref, fazilet ve büyük derece ver. Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle, bana verdiğin rızkla yetinme ihsan eyle; bana verdiğin şeyleri benim için mübarek kıl, beni kendi gıyabımda ve benden gayıpta olan şeylerden (benden saklı olan her türlü kötülükten) koru.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Beni sana iman ve Resulünü tasdike sevk et. Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Bana en hayırlı rızvan ve cennet hayrını ver; öfkenin ve cehennem ateşinin kötülüğünün kötülüğünden sana sığınıyorum. Allah'-ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Beni bu anda, bu gecede, bugünde, bu ayda, bu yılda gökten yere inen veya inecek olan bütün musibetlerden ve bütün belalardan, bütün cezalardan, bütün fitnelerden, bütün imtihanlardan, bütün kötülüklerden, bütün hilelerden, bütün felaket-lerden, bütün afetlerden koru.
Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Bana bu anda, bu gecede, bugünde, bu ayda, bu yılda gökten yere inen veya inecek olan bütün sevinçlerden, bütün mutluluklardan, bütün istikametlerden, bütün kurtuluşlardan, bütün afiyetlerden, bütün selametliklerden, bütün kerametlerden, bütün tertemiz helal geniş rızıklardan, bütün nimetlerden ve bütün rahatlıklardan nasip et.
* Allah'ım! Eğer günahlarım senin katında benim çehremi karalayıp benimle senin aranda engel oluşturmuşsa ve halimi senin huzurunda değiştirmişse; bu durumda ben senin veçhinin sönmeyen nurunun hakkı hürmetine, habibin Muhammed Mustafa'ın hakkı için, velin Ali Murtaza'-nın hakkı için ve seçtiğin velilerinin hakları için Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle; benim geçmiş günahlarımı bağışla; ömrümün geri-ye kalan süresinde beni günahlardan koru.
Allah'ım! Beni yaşattığın sürece ebediyen sana karşı günahlardan birine dönmekten sana sığınıyorum; tâ ki sana itaat ettiğim ve sen de benden razı olduğun halde canımı alasın; amellerimi hayırla sonuçlandı-rıp sevabını cennet kılasın ve bana karşı kendine yakışır bir şekilde davranasın. Ey takva ve mağfiret ehli! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet ve bana merhamet et; ey merhametlilerin en merhametlisi."
5- İki rekat namaz ve yetmiş defa istiğfar diledikten sonra Şeyh Tusî ve Seyyid İbn Tavus'un rivayet ettikleri "الْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمين" diye başlayan duayı okumak. Bugünde bütün müminlerin emiri olan Hz. Ali'ye (a.s) uyarak fakirlere sadaka vermek, o hazreti ziyaret et-mek beğenilen amellerdendir. Fakat Camia Ziyaretini okumak daha uygundur.
Yirmi Beşinci Gün:
Münbarek bir gündür; bugünde Ehl-i Beyt (a.s) hakkında "İnsan= Dehr" suresi nazil olmuştur. Ehl-i Beyt üç gün oruç tutmuş, birinci gün iftar vakti yemeklerini miskine, ikinci gün yetime ve üçüncü gün de esire vermiş, kendileri de su ile iftar etmişler, bunun üzerine onla-rın hakkında bu sure nazil olmuştur; dolayısıyla Ehl-i Beyt takipçile-rine onların bu güzel davranışlarını izleyerek bugünlerde ve özellikle yirmi beşinci gecede imkan dahilinde miskinlere ve yetimlere sadaka vermeleri, onları doyurmaya çalışmaları, bugünde oruç tutmaları yakı-şır. Çünkü ulemadan bazıları bugünü Mübahale günü bildikleri için bugünde Camia Ziyaretini ve Mübahale Duasını okumak da uygun olur.
Zilhicce Ayının Son Günü:
Bugün hicri kameri yılının son günüdür. Seyyid İbn Tavus "İk-bal" adlı kitabında bir rivayete dayanarak şöyle demiştir: Bugünde iki rekat namaz kılınır. Her rekatta bir defa Fatiha suresi, on defa İhlas suresi, on defa ayete'l-kursi okunur ve namazdan sonra da şu dua oku-nur:
اَللّـهُمَّ ما عَمِلْتُ في هذِهِ السَّنَةِ مِنْ عَمَلٍ نَهَيْتَني عَنْهُ وَلَمْ تَرْضَهُ وَنَسيتَهُ وَلَمْ تَنْسَهُ وَدَعَوْتَني اِلَى التَّوْبَةِ بَعْدَ اجْتِرائي عَلَيْكَ اَللّـهُمَّ فَاِنّي اَسْتَغْفِرُكَ مِنْهُ فَاغْفِر لي وَما عَمِلْتُ مِنْ عَمَلٍ يُقَرِّبُني اِلَيْكَ فَاقْبَلْهُ مِنّي وَلا تَقْطَعْ رَجائى مِنْكَ يا كَريمُ .
"Allah'ım! Senin beni sakındırdığın ve yapmama razı olmadığın halde benim bu yıl yaptığım ve unuttuğum, fakat senin unutmadığın ve sana karşı bu cüretimden sonra beni tevbe etmeye davet ettiğin amelle-rim var; Allah'ım! Ben o amellerimden dolayı bağışlanma diliyorum; o halde beni bağışla; yaptığım ve beni sana yakınlaştıracak amelimi ben-den kabul et; ümidimi senden kesme ey kerim!"
Bunu söyleyince şeytan der ki: Eyvahlar olsun bana! Bu sözlerle bu yıl onun hakkında çektiğim tüm zahmetleri heder etti ve geçen yıl, onun için, o yılını hayırla geçirdiğine dair şahadet edecektir.