Neden-Sonuç Konusuna Mutezile ile Şia’nın Bakışı Arasındaki Fark
Soru
el-Mizan tefsirinde neden-sonuç konusunda Mutezile’nin bakışına işaret edilmiş ve bu hususta onların bakışıyla Şia’nın bakışı arasında fark olduğu belirtilmiştir. Mutezile’nin görüşünü lütfen açıklar mısınız?
Kısa Cevap
Allâme Tabatabâî insanların fiilleri ve Yüce Allah ile olan irtibatı konusunda Mutezile mensuplarının görüşüne işaret etmiştir. Onlara göre insan muhayyerdir. Bundan ötürü insan fiillerinin öznesi sadece kendidir ve başka bir ilk neden yoktur. Bu gurup, insan fillerinin öznesini Allah bilmemiz durumunda bunun cebri gerektireceğini düşünmüştür. Allâme Tabatabâî bir takım ön açıklamalardan sonra şöyle söylemektedir: İnsan varlığı ilahi iradeye nasıl bağlıysa, filleri de ilahi iradeye bağlıdır. O halde Mutezile’nin insan fiilleri Yüce Allah’a bağlı ve müstenit değildir diye ifade edilen görüşü temelden yanlış ve geçersizdir. Bundan dolayı neden ve sonuç bağlamında Mutezile ile Şia filozofları arasında göze çarpan ihtilaf, Mutezile’nin, Şiilerin aksine nedenlerin ilk nedene bağlı olduğunu inkâr etmesi ve bunu reddetmesidir.
Ayrıntılı Cevap
Allâme Tabatabâî el-Mizan tefsirinde insan fillerinin Allah ile irtibatının niteliği hususunda Mutezile’nin görüşüne işaret etmektedir.[1] Mutezile mensupları, insan fillerinin hiçbir şekilde Allah ile irtibatlı ve O’na müstenit olmadığına inanmaktadır. Çünkü insan mecbur değildir, özgür ve muhayyerdir. Onlar, Allah’ın kendi kullarının filleriyle herhangi bir irtibat kurması halinde, bunun gereği olarak insanın mecbur olacağını düşünmüşlerdir. Bu sebeple de Allah’ın insan fiilleriyle irtibatını inkâr etmişlerdir. Allâme Tabatabâî el-Mizan tefsirinde bu düşüncenin yanlış olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini belirtirken sonucun nedene bağlılık niteliğine işaret etmiş ve bu konuyu irdelerken bu düşünceyi hatalı saymıştır.
Allâme şöyle demektedir: “Her şeyin varlığı, nedene ihtiyaç duyar; çünkü sonuç kendi başına bağımsız değildir. O, evvela, bir sonucun kendi nedenine bağlı olmasının zorunlu varlığa muhtaç olmamaya sebep teşkil etmeyeceği neticesini almıştır. Çünkü her neden, zorunlu bir varlığa ihtiyaç duyar (bundan ötürü her ne kadar ilk etapta insan fiillerinin nedeni insanın kendisi olsa da insan zorunlu bir nedene ihtiyaç duyar ve o neden de Yüce Allah’ın zâtıdır). İkinci olarak, insan varlığı ilahi iradeye nasıl bağlıysa, filleri de varlığı gibi ilahi iradeye bağlıdır. O halde Mutezile’nin insan fiilleri Yüce Allah’a bağlı ve müstenit değildir diye ifade edilen görüşü temelden yanlış ve geçersizdir. O halde her sonuç taşıdığı varlıksal had ile kendi nedenine bağlıdır. Neticede bir insan baba, anne, zaman, mekân, şekil, ölçü, nicelik, nitelik ve diğer maddi özelliklerini de içeren tüm varlıksal hadlerle ilk nedene nasıl bağlıysa, insan fiili de tüm varlıksal özellikleriyle aynı ilk nedene bağlıdır.”[2]
O halde sonucun varlığı sürekli ilk nedenine bağlıdır. Sonucun, nedenlerin nedeniyle irtibatlı olmadığı bir örnek dahi tasavvur etmek makul değildir. Mutezile bazı yerlerde bu bağlantıyı inkâr etmektedir. Onlar neden ve sebeplerin etki etmede tamamıyla bağımsız olduğuna inanmaktadır. “Mutezile Allah’ı tenzih etmek ve zulüm gibi çirkin günah ve fiilleri Allah’a isnat etmemek için, neden ve sebepleri etki etmede bağımsız bilmiş ve mümkün varlıkların sadece zatlarında Allah’a ihtiyaç duyduklarını ve fiillerinde ise bağımsız olduklarını belirtmişlerdir. Böylece Mutezile etkiyi neden ve sebeplere bırakmaktadır. Mutezile gerçekte Allah’ı çirkin fiillerden tenzih etmek için, O’na fiillerde ortak yaratmıştır.”[3]
Şehid Mutahharî de bu hususa işaret etmiş ve Mutezile’nin bazı yerlerde neden-sonuç gerekliliği esasını inkâr ettiğini belirtmiştir: “Nedensellik kaidesini evrenin seyrinden ve en azından insan amel ve fiillerinden dışlamamız mümkün müdür?! Mutezile ve bu ekolün takipçileri bu işi yapmış ve neden-sonuç gerekliliği esasını en azından muhayyer özne bağlamında inkâr etmişlerdir. Avrupalı bir gurup bilgin de Mutezile’nin bu husustaki düşüncesini dile getirmiş ve “özgür irade” yani nedensellik kaidesine tabi olmayan bir iradeden söz etmiştir. Hatta onlar nedensellik kaidesinin sadece atomlardan teşkil olan maddi dünya için geçerli olduğunu, ruhsal dünya ve atomların iç dünyasında ise bunun geçerli olmadığını iddia etmişlerdir.”[4]
Sonuç:
Neden ve sonuç bağlamında Mutezile ile Şia filozofları arasında göze çarpan ihtilaf, Mutezile’nin Şiilerin aksine nedenlerin ilk ve baş nedene bağlı olduğunu inkâr etmesi ve bunu reddetmesidir.
[1] Bu konu el-Mizan tefsirinin şu ciltlerinde yer almaktadır: c. 1, s. 166; c. 9, s. 260. Defter-i İntişarat-ı İslami Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum, 5. baskı, h.ş. 1374.
[2] Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, c. 1, s. 168; Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır; İntişarat-ı İslami Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum, 5. baskı, h.ş. 1374.
[3] Peşuheşkede-i Tahkikat-ı İslami, Ferheng-i Şia, s. 202, Zemzem-i Hidayet, Kum, h.ş. 1385.
[4] Mutahharî, Murtaza, Mecmua-i Âsar-ı Üstad Mutahharî, c. 1, s. 387-388, İntişarat-ı Sadra, 11. baskı, h.ş. 1381.