Fakirlere İnfâk Etmenin Felsefesi
Soru
Bakara Sûresinin 254. âyetinde olduğu gibi birçok âyette insanlar infâk etmeye davet edilmiş ve çoğu zaman malından infâk etmeyen kimselerin cezasının cehennem ateşi olduğu söylenmiştir. Ben başkalarına yardım etmenin iyi bir şey olduğunu inkâr etmiyorum ama Allah, bana muhtaç olmaması için niçin ona da mal-mülk vermedi? Allah’ın ondan esirgediğini niçin ben telafi edeyim? Yani benim Allah’tan daha merhametli olmam gerekiyor ve böyle olmaması durumunda yerim ateş mi olacaktır?
Kısa Cevap
Bazen “Falanca fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor. Biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfu kapsamına girmişiz. O halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!“ denilir. Hâlbuki infâk emrinin çeşitli hikmet ve felsefeleri vardır. Bunların bazıları:
1. Servet sahibi kimselerin imtihan edilmesi. 2. İnsanların kalbini şiddetli dünya sevgisinden kurtarmak. 3. İnsanların kalbini yumuşatmak. 4. İlahi nimetlere şükür. 5. Nimetlerin artması. 6. Psikolojik ve ruhi dinginlik. 7. Bela ve kötü ölümün kaldırılması… Elbette infâkın helal ve meşru mallardan olması suretinde bu eserler görülür. Aksi takdirde Allah kabul etmez ve bereket vermez.
Ayrıntılı Cevap
Söz konusu âyette şöyle buyurulur:
“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.”[1]
Bu âyet Müslümanlara hitap etmektedir ve toplumun vahdetinin, idare ve savunma kurumlarının güçlenmesini sağlayacak vazifelerden birine değinmektedir.
Daha sonra kıyamet gününde insanın kurtuluşunu sağlayacak ve terk edilmesi durumunda mal biriktirip başkalarına cimrilik ettiği için zor duruma düşmesine sebep olacak olan infâkın uhrevî eserlerine işaret edilmektedir.[2]
Söz konusu ettiğiniz soru hakkında şöyle denilmesi gerekiyor: Kur’an böyle bir soruyu kâfirlerin dilinden nakletmiş ve onların inatçılıkları ve yüz çevirmeleri gibi önemli konulardan birinin üzerine parmak basarak müminlere şöyle buyurmuştur:
“Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.”[3]
Sıradan ve dar görüşlü cimri kimselerin mantığı şöyledir: Kendilerince daha çok mal biriktirmek ve cimriliklerini yorumlamak için derler ki: “Falanca fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor. Biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfu kapsamına girmişiz. O halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!”
Eğer rızık veren Yüce Allah ise siz niçin bizden fakirlere rızık vermemizi istiyorsunuz? Allah onların mahrum olmasını istediyse o halde biz niçin Allah’ın mahrum bıraktığını rızıklandıralım?
Bu kimseler Allah’ın çeşitli hikmet ve felsefeler içermesinden dolayı infâkı emrettiğinden gafildirler. Bu hikmet ve felsefelerin bazıları şunlardır:
1. Servet sahibi kişilerin imtihan edilmesi: Dünya denenme ve imtihan sahasıdır. Yüce Allah kimini yoklukla ve kimini de zenginlik ve servetle imtihan ederken bazen de bir insanı farklı iki zamanda, her ikisiyle imtihan eder. Kul, fakirlik anındaki şükrü ve zenginlik anında kendisine verilenden infâk edip etmeyeceği bakımından sınanır.
2. İnsan kalbinin şiddetli dünya sevgisinden kurtarılması: İmamların hadislerinde dünya sevgisi, her türlü hata ve günahın sebebi sayılmıştır.[4] İnfâk, yerilen bu sevginin ortadan kalkmasını sağlar.
3. İnsanın kalbini yumuşatır: Kalp yumuşaklığı, taş kalpli olmanın tersidir. Kalbin kasaveti, insanı insanlıktan çıkarır ve çoğunlukla bu haldeki insanın günah ve cinayet işlemesi kolaylaşır ama insan ne zaman başka kişilerin ihtiyaçlarının temin edilmesine teveccüh eder ve onların rahat yaşamalarından kendini sorumlu bilirse, yumuşak bir kalbe sahip olacaktır.
4. İnfâk, ilahi nimetlerin şükrüdür: İlahi nimetlere şükür, çeşitli yollarla olur ve en iyi şükür, amelî şükürdür.
5. Nimetin artması: Yüce Allah infâk eden mümin ve takvalı insanlara misliyle, hatta bazen binlerce -en azından on misli- maddî ve manevî bağışta bulunarak infâklarının yerini doldurma güvencesi vermiştir.[5] Böylelikle infâk edenlerde, böyle bir ruhiye ve inanç meydana gelecek ve bu doğrultuda elleri ve kalpleri daha bir açık olacaktır. İnfâk eden kimseler hiçbir zaman eksiklik ve fakirlik hissine kapılmazlar, aksine böyle kârlı bir ticarette bulunduklarından dolayı Allah’a şükür ederler.
Mümin insan malının azalması, fakirliğe düşmek vb. şeylerden korkmadığı gibi yaptığı bu işin, kârlı bir alışveriş olduğundan, sermayesinin korunduğundan ve malının artacağından emindir.
6. İnfâk, imanın sağlamasıdır: İmanın ölçüsü, sağlaması yapıldığında belli olur. Sağlaması yapılmayan iman ise sadece söz mesabesindedir. Amelen kendini göstermezse bir değeri olmayacaktır. Kur’an bu konuda şöyle buyurur:
“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.”[6]
7. Psikolojik ve ruhi dinginlik: Genel olarak amellerin ve özel olarak infâkın eserlerinden bir tanesi psikolojik ve ruhi dinginliğe ulaşmaktır. Dinginliğe ulaşmada infâkın rolüyle ilgili şu âyet gösterilebilir:
“Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”[7]
8. Beladan ve kötü ölümden korur: Beladan ve kötü ölümden korunmak, infâkın eserlerindendir ve rivayetlerde de buna işaret edilmiştir. İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurur:
“Sadaka yetmiş belayı ve kötü ölümü insandan uzaklaştırır, çünkü sadaka veren kimse hiçbir zaman kötü ölümle dünyadan gitmez.” [8]
Buna binaen her ne kadar yaratılış düzeni Allah-u Teâlâ’nın yeryüzünü tüm bahşettikleriyle insanın ihtiyarına bırakması, insanın kendi ameliyle tekâmül yolunu kat etmesi için özgür kılınması ve insanı türlü taraflara çeken içgüdülerle yaratması üzerine kurulu olsa da Yüce Allah kendi şeriat düzeninde, içgüdülerin kontrol edilmesi, nefislerin süslenmesi ve insanların eğitilmesi için cömertlik, fedakârlık, bağış ve infâk yolunu çizmiştir. Allah’ın yüce halifelik makamına ulaşma yetisine sahip olan insan, bu yollarla o yüce makama ulaşacaktır. Aynı şekilde Yüce Allah zekât yoluyla nefisleri temizleyecek, infak yoluyla kalpten cimriliği arındıracak ve insan yaşamında binlerce fesadın kaynağı olan toplumsal tabakalar arasındaki mesafeyi ortadan kaldıracaktır. Başka bir ifadeyle Yüce Allah, hem bu dünyanın, hem de insanın tekâmüle ulaşması için dünya işlerini düzeltme rolünü insana bırakmıştır. Bu eserlerin tamamının, sadece helal ve meşru mallardan infâk edilmesi suretinde olması ve Allah’ın bunun dışındaki infâkı kabul etmeyeceği ve bereket vermeyeceği konusu da son derece önemli bir noktadır.
[1] Bakara, 254.
[2] Tefsir-i Numûne, c. 2, s. 258.
[3] Yâsin, 47.
[4] Kuleynî, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, Tahran, h.ş. 1365, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, c. 2, s. 131.
[5] “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.” (Hadid, 18.)
[6] Hucûrat, 15.
[7] Bakara, 274.
[8] el-Kâfi, c. 4, s. 3 ve 7.