Bilin ki şüphesiz dünya aldatıcı ve hilekardır. Her gün bir koca edinir, her gece bir aileyi öldürür ve her an bir topluluğu dağıtır. Nehc’us-Saade, 3/174 İmam Ali (a.s)

Dağların Çiviye Benzetilmesi

Dağların Çiviye Benzetilmesi

Soru

Kur’an-ı Kerim dağları yeryüzünün çivileri şeklinde tanımlamıştır. Kur’an-ı Kerim’in bundan maksadı nedir?

Kısa Cevap

İslami kaynaklarda dağlar için değişik faydalar ve nitelikler dikkate alınmıştır. Yeryüzüne çakılmış çiviler misalinde olmaları bu niteliklerden bir tanesidir. Dağlar yeryüzü için ölçü aletleri gibi çalışmaktadırlar. Yeryüzü küresinin dağılmasını, dolayısıyla yeryüzünün üzerinde yaşanılamayacak bir âlem konumuna gelmesini engellemektedir. Çağdaş bazı düşünürler de yeryüzünde yaşanılabilmesi için dağlar tarafından sağlanılmış itidalin zorunlu olduğunu belirtmişlerdir. Buna binaen şunu kabul etmek gerekir ki Kur’an-ı Kerim’in dağları çivilere benzetmesi, dağların şekil bakımından çivilere benzemesi anlamında değildir. Zira kendi gözlerimizle dağların böyle olmadığını müşahede etmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’in dağları çivilere benzetmesi, dağların da çivilerin işini yaptığını beyan etmek içindir. Birbiriyle ilintilendirilmiş parçaların çiviler vesilesiyle kenetlenip dağılmaları engellendiği gibi, dağlar vesilesiyle de yeryüzü bir anlamda ayakta tutulup dağılmaları engellenmektedir.

Ayrıntılı Cevap

İlk olarak dağların yeryüzünde üstlenmiş oldukları rolü anlatan âyetleri gözden geçirmeliyiz. Bu âyetlerde hangi özelliklere ve niteliklere işaret edildiğine bakalım. Daha sonra dinî öğretileri ve günümüz dünyasında kabul görülmüş gerçekleri dikkate alarak bu rolü incelemeye tabi tutacağız.

Kur’an-ı Kerim’de yeryüzünde dağların üstlenmiş oldukları rolden bahseden âyetler ve sahip oldukları faydaları ve nitelikleri anlatan birçok âyet vardır:

1- Dağlar sığınak ve ev şeklinde hem insanlar[1] hem diğer hayvanlar[2] tarafından kullanılabilir.

2- Farklı renklerdeki dağlarda değişik türlerde taşlar ve topraklar vardır.[3]

3- Dağlar, zâhirî görünüşlerindeki sebatın tam tersine hareket halindedirler.[4]

4- Dağlar Allah’ı tespih ve Ona hamd-u sena etmekle meşguldürler.[5]

5- Dağlar yeryüzünde çiviler misali görev yapmaktadırlar.[6]

6- Dağlar yeryüzünü dağılmaktan koruyarak itidalini sağlamaktadırlar.[7]

7- Son olarak birçok âyette dağların kıyametin gerçekleşeceği günde hangi duruma gireceği ve yerle bir olacağı anlatılmaktadır.[8]

İnsanların ve diğer hayvanların içinde barındığına ve farklı ve türlü madenlerin dağlarda saklı olduğuna işaret eden âyetlerin birinci ve ikinci bölümü ispatlanmaya gerek duyulmayacak kadar çok açık şeylerdir. Âyetlerin işaret ettiği üçüncü nokta yani dağların hareket halinde olduğunu söyleyen âyetlerin bu iddiası, her ne kadar geçmişte çok acayip sayılabilse de günümüz dünyasında çok da acayip görülmemektedir. Zira kıtaların hareket halinde olduğunu, birbirinden tedricî bir şekilde ayrıldığını söyleyen varsayıma bakıldığında bu durumun garipsenecek bir durum olmadığı açıktır. Hakeza daha küçük çapta dağların yerinden kaydığını ve aralarında çatlakların gerçekleştiğini müşahede ediyoruz. Dolayısıyla dağların hareket halinde olduğu iddiasını ispatlamak zor değildir. Dağların Allah’a hamd-u sena ettiği iddiası, Kur’an’ın nassına göre diğer varlıkların ibadeti gibi birçok insan tarafından idrak edilemiyor.[9] Yedinci bölümde işaret edilen ise Allah katındaki ilimdir ve bir bölümüne değinilmektedir. Bu nedenle maddî ve fiziksel yollarla ispatlayamayız.

Ama beşinci ve altıncı bölümde işaret edilen konularla ilgili âyetleri anlayabiliriz. Sizin sorunuz da bunlarla irtibatlıdır. Bu bağlamda şunu söylemek mümkün: Kur’an’ın nüzul döneminde insanlar, dağlarla ilgili pek bilgi sahibi olmasalar da bazı âyetlerde bazı konulara işaret edilmiş ve daha sonra bu konuların doğru olduğu tespit edilmiştir. Dağların yeryüzünde çiviler misalinde olması da bu konulardan bir tanesidir.

“Dağları da birer kazık yapmadık mı?” (Nebe/7)

Kur’an-ı Kerim’in maksadının dağların çiviye benzediği anlamında olmadığı çok açıktır. Zira insanlar tarafından görülen dağların çiviler gibi olmadığı rahatlıkla anlaşılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, dağların çivilerin rolünü üstlendiğini anlatmaktadır. Bu konu dağların yeryüzünde dikildiğini[10] ve sağlam (muhkem)[11] olduğunu açık bir şekilde dile getiren diğer âyetlerden de anlaşılıyor.

Kur’an’ın nüzul dönemindeki insanlar dağları görüyorlardı ama köklerinin çakılmış çiviler gibi sağlam ve kilometrelerce yerin dibine uzandığından habersizdiler. Ama günümüz insanı bugün bunu bilmektedir. Dolayısıyla çiviler misali yeryüzüne çakılmış dağların bu durumunun, insanlar için abes, faydasız ve anlamsız olduğu düşüncesine kapılmamak gerekir. Zira günümüz bilimine göre dağların; rüzgârların, suların ve genel anlamda yeryüzü düzenini koruma ve hidayet etme noktasında üstlenmiş oldukları rol çok kolay anlaşılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de işaret edilen bir diğer nokta daha vardır ve o da şudur: Yeryüzüne çiviler misali çakılmış olan dağlar olmasaydı, yeryüzü itidalden çıkardı. Dolayısıyla üzerinde yaşam imkânsızlaşırdı.

Âyetlerdeki “en temide bikum” ve “en temide bihim” ifadelerden itidalsizlik anlaşılmaktadır ama itidalsizliğin anlamı nedir? Acaba yerin itidalsiz oluşu, varoluşun (mevcut) istikametinden sapması anlamında mıdır? Yoksa çok şiddetli tufanların esmesiyle bu kürenin üzerindekilerin sarsılması anlamında mıdır? Yoksa…? Her halükârda Kur’an-ı Kerim’de ve rivayetlerde görülen ve açık bir şekilde[12] kendisine işaret edilen şey şudur: Yeryüzüne çiviler misali dağların çakılması, yeryüzündeki yaşamın sistemli ve bir düzen içinde yürümesini sağlamıştır. Değişik kitaplar[13] ve siteler bu konuyla alakalı daha fazla bilgiler sunmaktadırlar. İsterseniz bu kaynaklara müracaat edebilirsiniz.

–—


[1]     “Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti.” (Nahl/81)

[2]     “Rabbin, bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.” (Nahl/68)

[3]     “Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var.” (Fatır/27)

[4]     “Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler.”

[5]     “Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik.” (Enbiya/79); “Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.” (Sâd/18); “Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir.” (Hac/18); “Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik. “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik.” (Sebe/10) vd.

[6]     Nebe, 7.

[7]     “Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.” (Nahl/15); “Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik.” (Enbiya/31); “Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı.” (Lokman/10)

[8]     “Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla.” (Kehf/47); “(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” (Taha/105); “Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.” (Vakıa/5); “Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.” (Mearic/9) vd.

[9]     “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız.” (İsra/44)

[10]    “Devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?” (Gaşiye/19)

[11]    “Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.” (Naziat/32)

[12]    Nehcül-Belağa, 1. hutbe, Kum, İntişarat-ı Daru’l-Hicret, s. 39.

[13]    Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 11, s. 183.