Tur Dağının İsrailoğullarının Üzerine Kaldırılması
Soru
Bakara Sûresinin 63. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve “Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)” demiştik.” Bu âyete göre Tur dağının kaldırılması İsrailoğullarından söz alındıktan sonradır. Bu âyetin bilimsel gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu açıklamaya gerek yoktur. Eğer Tur dağını kaldırmak yaratılışın başında gerçekleşmişse, İsrailoğullarından söz alındıktan sonra bu cümleyi zikretmek Kur’an’ı yazan kişinin hezeyanından başka bir şeyi göstermez. Bu âyet nasıl açıklanabilir?
Kısa Cevap
Kur’an’ın birkaç âyetinde “وَ رَفَعْنا فَوْقَكُمُ الطُّور / Tûr dağını da tepenize dikmiş” tabiri ve benzerleri İsrailoğulları hakkında beyan edilmiştir. Tefsir kitaplarında yazıldığına göre bu âyetler tarihsel bir gerçeğe işaret etmektedir ve Hz. Musa (a.s) zamanında İsrailoğullarının yüce Allah’ın buyruklarına muhalefet etmesi nedeniyle gerçekleşmiştir. Kadir olan yüce Allah, Tur dağının bir bölümünü İsrailoğullarının başı üzerine getirmiştir. Milyonlarca yıldız, galaksi ve gök cisimleri kümelerini yaratan ve gökte belirli aralıklarla onların hareket etmesini sağlayan ilahi sonsuz kudret göz önünde bulundurulduğunda, Kur’an’da gerçekleştiği bildirilen böyle bir olayın imkânı ve vuku bulmuş olmasının akıl ve bilim açısından muhal olmadığı ve şaşkınlık taşımadığı belirtilmelidir.
Ayrıntılı Cevap
Bakara Sûresinin 63. âyetinde İsrailoğulları ile ilgili iki noktaya işaret edilmiştir:
1. İsrailoğullarından söz almak: Bazı maddeleri Kur’an-ı Kerim[1] ve Tevrat’ta beyan edilen söz, şundan ibarettir: Rabbin birliği, tüm ilahi peygamberlere iman etmek, anneye, babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik etmek, Allah yolunda sadaka vermek ve infak etmek, güzel söz söylemek, namaz kılmak, zekat vermek, kan akıtmaktan sakınmak vb. Maide Sûresi 12. âyetinde bu anlaşmaya sadık kaldıkları takdirde kendilerinin cennet ehli olacağına dair güvence verilmiştir.
2. Tur dağının İsrailoğullarının başı üzerine kaldırılması: Tefsir kitaplarında belirtildiğine göre, Tur dağının İsrailoğullarının başı üzerine kaldırılması gerçek bir olay olup Hz. Musa zamanında gerçekleşmiştir. Bu, yaratılışın başında gerçekleşmiş bir olay değildir. Kur’an’ın bazı âyetlerinde “وَ رَفَعْنا فَوْقَكُمُ الطُّور” tabiri ve benzerleri ile İsrailoğullarıyla ilgili bu hakikate işaret edildiği belirtilmelidir.[2]
Tabersî, İbn Zeyd’den şöyle nakletmektedir: Hz. Musa (a.s) Tur dağından dönünce ve yanında Tevrat’ı getirince, kendi kavmine dinî buyruklar ve helal ile haramı içeren bir semavî kitap getirdiğini ilan etti. Yüce Allah bu kitabı sizin hayat programınız olarak belirlemiştir, onu alın ve hükümleri ile amel edin diye ilan etti. Yahudiler zor yükümlülükler getirdiği bahanesi ile itaatsizlik ve inatçılığa başvurdular. Yüce Allah da melekleri Tur dağının bir bölümünü onların başının üzerine kaldırması için memur kıldı. Bu esnada Hz. Musa (a.s) şöyle dedi: Eğer söz verir, Allah’ın buyrukları ile amel eder ve itaatsizlik ve inatçılıktan vazgeçip Tevbe ederseniz, bu azap sizin üzerinizden kaldırılacaktır. Aksi takdirde hepiniz helak olacaksınız. Onlar teslim oldular ve Tevrat’ı kabul ettiler ve Allah’a secdeye gittiler. Onlar her an dağın başları üzerine düşmesini beklerken, tövbenin bereketi ile bu ilahi azap kendilerinden uzaklaştırıldı.[3]
Bundan dolayı yukarıdaki âyet, peygamberlerin buyruk ve sözlerine karşı itaatsizlik ve inatçılık sergileyenleri cezalandırmak için gerçekleşen tarihî bir olaydır ve yüce Allah’ın azamet ve kudretini göstermektedir. Milyonlarca yıldız, galaksi ve gök cisim kümelerini yaratan ve belirli aralıklarla ve çok hızlı bir şekilde onlara hareket etme kabiliyetini veren ilahi sonsuz kudret göz önüne alındığında, Kur’an’da bildirilen böyle bir şeyin imkânı ve gerçekliği akıl ve bilim açısından muhal değildir ve bunda hayret edilecek bir şey de bulunmamaktadır.
Evet, normal bir bakış açısıyla bu olağanüstü bir olay olabilir ama bu hadisenin de peygamberlerin diğer mucizeleri gibi (Hz. İsa (a.s) tarafından ölülerin diriltilmesi, Hz. Salih (a.s) tarafından devenin dağın arasından çıkartılması) olağanüstü sayıldığını ama Allah’ın izniyle herkesin önünde vuku bulduğunu ve gerçekleştiğini belirtmemiz gerekir. Burada şu noktanın belirtilmesi zorunludur: Tur dağının İsrailoğulları başı üzerine kaldırılmasının niteliğini betimleme bağlamında bir gurup müfessir Allah’ın emri ile dağın yerinden söküldüğüne ve bir gölgelik gibi onların başının üzerinde durduğuna inanmaktadır.[4] Bu görüş şu âyetten iktibas edilmiştir:
“Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık da üzerlerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve onun içindekileri hatırlayın ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız” demiştik.”[5]
Elbette bu hadisenin detayları hakkında başka ihtimaller de dile getirilmiştir; örneğin dağda şiddetli bir depremin olduğu, dağın büyük bir sarsıntı geçirdiği, dağın eteklerinde olan fertlerin, onun yüksek kısımlarının gölgesini başlarının üzerinde gördükleri, her an onun kendi başları üzerine düşeceğini sandıkları ama depremin ilahi lütuf sayesinde dindiği ve dağın kendi yerine oturduğu söylenmiştir.[6]
Şu ihtimal de mevcuttur: Allah’ın emriyle dağın büyük bir parçası şiddetli bir deprem ve sarsıntıyla yerinden sökülmüş ve onların başı üzerinden geçmiş ve onlar bir anlığına onu kendi başları üzerinde görmüş ve onun kendi üzerlerine düşeceğini sanmışlardır.[7] Göründüğü kadarıyla dile getirilen bazı betimleme ve açıklamalar kendi muhataplarına bu ilahi mucizenin o kadar da hayret edilecek ve olağanüstü bir şey olmadığı ve insan aklının ölçüleriyle uyuştuğunu söyleme hedefini gütmektedir. Biz aklen muhal olan bütün konuların hiçbir açıklamaya gerek duymaksızın yüce Allah’ın kudret alanına gireceğine ve bir mucizenin detaylarını betimlemede sadece şer’i deliller veya aklî kesin kriterlerden yararlanılması gerektiğine inanıyoruz.
[1] Maide, 12. âyet.
[2] Bakara, 63, Nisa, 154, Â’raf 171. âyet.
[3] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 1, s. 294, Daru’l-Kitabu’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1374.
[4] Tabersİ, Fazl bin Hasan, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 4, s. 764, (Â’raf Sûresi 171. âyetin bölümünde), İntişarat-ı Nasır Hüsrev, Tahran, h.ş. 1372.
[5] Â’raf, 171. âyet.
[6] Reşit Rıza, Tefsir-i el-Menar, konu olan âyetin bahsinde, Tefsir-i Numûne’den iktibas, c. 1, s. 294.
[7] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 1, s. 294, Daru’l-Kitabu’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1374.