Kendinden daha düşük olanına bak, kendinden daha zengin olanına bakma. Zira bu iş seni sana kısmet olan şeye karşı kanaatkar kılar. el-Kafi, 8/244/338 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

Ulu’l-Azm Peygamberler

Ulu’l-Azm Peygamberler

Soru

Ulu’l-azm peygamberler kimlerdir ve kitaplarının adı nedir? Niçin Zerdüşt ve Davud kitap sahibi olmalarına rağmen ulu’l-azm değillerdir?

Kısa Cevap

Ulu’l-azm ifadesi Ahkaf Sûresinin 35. âyetinde yer alır. Azim hüküm ve şeriat anlamındadır. Ulu’l-azm peygamberler müstakil şeriat ve dini olan peygamberlerdir. Hadislerde ulu’l-azm peygamber için bir takım özellikler zikredilmiştir:

1- Cihanşumul bir davete sahip olmak.

2- Din ve şeriat sahibi olmak.

3- Allah tarafından gönderilen kitaba sahibi olmak.

Sadece 5 peygamber bu özelliklere sahiptir; yani genel bir davet ve misyona sahip olmanın yanı sıra kitap ve şeriat sahibidirler. Bunlar Hz. Nuh (a.s), Hz. İbrahim (a.s), Hz. Musa (a.s), Hz. İsa (a.s), ve Hz. Muhammed’dir (s.a.a). Hadislerde Hz. Nuh (a.s) ve Hz. İbrahim’in (a.s) kitapları suhuf olarak anılır. Hz. Musa’nın (a.s) kitabı Tevrat, Hz. İsa’nın (a.s) kitabı İncil ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.

Ayrıntılı Cevap

Ulu’l-azm kelimesi Kur’an’da bir defa geçer. Yüce Allah buyurmuştur ki: “Ulu’l-azm peygamberler gibi sen de sabret…”[1] Azim, irade ve kararlılık anlamındadır. Ragıp İsfahanî Müfredat’ta şöyle der: “Azm, bir işi yapmaya karar almak anlamındadır.”[2]

Lisanu’l-Arap adlı eserde şöyle geçer: “Ulu’l-azm peygamberler Allah’a yerine getirmesini söz verdikleri işi yapmada kararlı olan peygamberlerdir.”[3] Kur’an-ı Kerim’de ise azm bazen sabır[4] bazen de ahdine vefa anlamında kullanılmıştır.[5]

Tefsir kitaplarında yer alan açıklama ise şöyledir: Şeriat ve yeni din sahibi peygamberler daha fazla zorluklarla karşı karşıya geldikleri ve bu sıkıntı ve zorluklara karşı koyabilmek, daha sağlam irade ve azmi gerektirdiği için bu peygamberlere ulu’l-azm denilmiştir. Bazılarının azim ve azimeti hüküm ve şeriat olarak tefsir etmeleri işte bu noktadan dolayıdır.[6] Yoksa azim lügatte şeriat anlamında değildir.[7]

Bir peygamberin ulu’l-azm oluşu onun şeriat sahibi oluşunun göstergesidir. Buna göre özel bir dine sahip olan bir peygamberden sonra gelen peygamberler yeni bir din sahibi peygamber zuhur edinceye kadar onun dinini yayarlar.[8]

Yüce Allah,Kur’an-ı Kerim’de dinin yasanması ve peygamberler tarafından iletilmesine işaret ederek bu bağlamda dört peygamberin adını zikreder. Bu âyette son dinin getiricisi olan İslam Peygamberi’ne hitap edildiği nazara alındığında beş peygamberin bu özelliğe sahip oldukları ortaya çıkar. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Dinden Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiklerimizi size de din (ve kanun) olarak belirledi. Dini yaşatın ve onda ayrılığa düşmeyin…”[9]

Hadislerde Ulu’l-Azm Peygamberler

Şia olmayan bazı ilk dönem müfessirler ulu’l-azm peygamberleri cihatla yükümlü olan veya mucizelerini açıklamakla görevli olan peygamberler olarak tarif etmiş ve bunun örneklerini açıklarken Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub’u veya İbrahim, Nuh, Hud, ve Muhammed’i zikretmiş olsalar da[10] Ehl-i Beyt İmamlarından gelen hadislerde hem ulu’l-azm peygamberlerin vasıfları, hem niçin bu isimle anıldıkları, hem de kimler oldukları açıklanmıştır.

Bu hadisler uyarınca ulu’l-azm peygamberlerin özellik ve vasıfları şunlardan ibarettir:

1- Bütün insan ve cinlerin kapsayan cihanşümul bir davet sahibi olmak.[11]

2- Yeni bir şeriat ve müstakil bir dine sahip olmak.[12]

3- Kendisine kitap verilmiş olması.[13]

Bazı hadislerde bu özelliklerden sadece ikisi zikredilmiş ancak diğer bazı hadislerde her üç özellik bir arada zikredilmiştir.

İmam Rıza (a.s), bu peygamberler (Hz. Nuh, İbrahim ve…) niçin ulu’l-azm oldular, sorusuna şöyle cevap verir:

“Çünkü bunlar özel bir kitap ve şeriat ile gönderilmişlerdir.” [14]

Buna göre kitap sahibi olmak ulu’l-azm peygamber olmanın şartlarından biridir. Ancak bundan başka iki önemli şart da vardır. Yani bütün insan ve cinleri kapsayacak cihanşümul bir davete sahip olmak ve özel bir şeriatı olmak.

Şu noktayı unutmamak gerekir ki müstakil şeriatı olmak, onun getirdiği şeriatın önceki peygamberlerin şeriatıyla tamamen farklı olduğu anlamına gelmez. Sadece zamanın şartlarına göre şeriatların birbirinden farklı olabileceğini ifade eder.

Hz. Davud (a.s) ilahi bir kitaba sahip olmasına rağmen onun kitabı yeni hükümleri ve müstakil bir şeriatı içermiyordu. Nitekim Hz. Âdem, Şeys ve İdris de kitap sahibi olmalarına rağmen ulu’l-azm peygamber değildiler.[15]

Hadislerde açıkça ulu’l-azm peygamberlerin isimleri açıklanmıştır. Hz. Zeynü’l-Abidin’in (a.s) şöyle dediği nakledilmiştir:

“Ulu’l-azm peygamberler beş kişidirler. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa Hz. Muhammed (s.a.a).”[16]

Aynı manayı içeren bir hadis de İmam Cafer Sâdık[17] ve İmam Rıza’dan[18] nakledilmiştir. Hadislerde Hz. Nuh ve Hz İbrahim’in kitapları Suhuf olarak anılmıştır. Kur’an’da Hz. Musa’nın kitabından Suhuf olarak söz edilmesine rağmen[19] bu sahifelerin tümü Tevrat olarak adlandırılmıştır. Hz. İsa’nın kitabı İncil ve Hz. Muhammed’in kitabı Kur’an’dır.

Ama Avesta Zerdüştlerin kitabıdır. Bu kitabın, onların peygamberi olan Zerdüşt’e Allah tarafından verilen kitap olup olmadığı ise tartışılabilir. Avesta’nın çeşitli bölümlerinde onun sözleri, yaratıcı veya halkla konuşmaları nakledilir.[20] Bkz. Avesta’nın eski bölümü olan Yesna, 46/1-2. Elbette hadislerde Zerdüşt’ün kitap sahibi bir peygamber olduğu kaydedilmiştir.[21]

–—


[1]     Ahkaf, 35.

[2]     Müfredat-i Ragıp, Azm maddesi.

[3]     Bkz. Lisanu’l-Arap, c. 12, s. 399.

[4]     Şura, 43.

[5]     Taha, 115.

[6]     Allâme Tabatabâî, “azm”in şeriat ve hüküm anlamına geldiğinin hadislerce teyit edildiği görüşündedir. Tercüme-i el-Mizan, c. 18, s. 332.

[7]     Tefsir-i Numûne, c. 21, s. 379.

[8]     Misbah Yezdî, Usul-i Akait, s. 339.

[9]     Şura, 13.

[10]    Biharu’l-Envar, c. 11, s. 35, Beyrut Vefa yay.

[11]    A.g.e., s. 32.

[12]    A.g.e., s. 34; İlelu’ş-Şerai, c. 1, s. 149, Bab 101.

[13]    A.g.e., s. 35.

[14]    A.g.e., s. 56.

[15]    el-Mizan, c. 2, s. 142.

[16]    Biharu’l-Envar, c. 11, s. 32.

[17]    A.g.e., c. 11, s. 56.

[18]    İlelu’ş-Şerai, c. 1, s. 149, Bab 101.

[19]    A’la, 19.

[20]    Robert Hume; Edyan-i Zinde-i Cihan, s. 278.

[21]    Men la Yehzuruhu’l-Fakih, c. 2, s. 53, H. 1678; Sefinetu’l-Bihar, c. 4, s. 346.