Cafer-i Kezzab ve İmamet İddiası
Soru
Cafer b. Ali (Kezzab) niçin imamet iddia etti? Onun geçmişi nasıldı ve kimler ona bağlandılar?
Kısa Cevap
Cafer-i Kezzab olarak meşhur olan Cafer b. Ali, Hz. İmam Ali Naki’nin oğludur. 226 yılında dünyaya geldi. O ayyaş ve içkici birisiydi. İmam Ali Naki (a.s) onun hakkında şöyle demiştir: “Oğlum Cafer’den uzak durun, onun bana nispeti Kenan’ın Hz. Nuh’a olan konumu gibidir.” Cafer babasının şehit olmasından sonra imamet iddiasında bulundu. Ancak İmam Hasan Askeri (a.s) ona ortaya çıkma ve faaliyet fırsatı vermedi. Fakat İmam Hasan Askeri’nin (a.s) şahadetinden ve gaybet-i suğra’nın başlamasından sonra tekrar imamlık iddiasında bulunmak fırsatını ele geçirdi ve bir gurup insanı kendi etrafında toplayarak saptırdı. Bu yüzden Şia arasında Kezzab lakabını aldı. Tarihçiler onun akıbeti hakkında iki görüşe sahiptirler. Bazıları onun ömrünün sonuna kadar kendi yalan iddiası üzerinde ısrarlı olduğunu söylerken diğer bir gurup araştırmacı, onun kendi iddiasından vazgeçtiğini ve tövbe ettiğini, bunu bilen Şiilerin de ona Cafer-i Kezzab yerine Cafer-i Taib (Tevbe eden Cafer) lakabını verdiğini yazarlar.
Ayrıntılı Cevap
Cafer-i Kezzab olarak meşhur olan Cafer b. Ali Hz. İmam Ali Naki’nin oğludur. 226 yılında dünyaya geldi, o ayyaş ve içkici birisiydi. İmam Ali Naki (a.s) onun hakkında şöyle demiştir:
“Oğlum Cafer’den uzak durun, onun bana nispeti Kenan’ın Hz. Nuh’a olan konumu gibidir.”[1]
İmam Hasan Askeri’nin yaranından biri olan Ebu’l-Edyan Cafer-i Kezzab hakkında şöyle diyor: “O şarap içen, kumar oynayan ve çalgı çalan biriydi.”[2]
Cafer babasının şehit düşmesi üzerine imamlık iddiasında bulundu. O: “Halkın İmam’ı, kardeşim Hasan değil benim” diyordu. Bu yüzden dönemin halifesinin yanına giderek ona şöyle demiştir: “Sana yirmi bin altın sikke vereceğim, kardeşimin değil de benim imam olduğumu dair emir yayınlayasın.”[3] Ancak İmam Hasan Askerî (a.s) ona ortaya çıkma fırsatı vermedi. Fakat İmam Hasan Askeri (a.s) şehit düşüp gaybet-i suğra dönemi başlayınca o tekrar imamlık iddiası için fırsat buldu ve böylece halktan bir grubu saptırmayı başardı. İşte bu yüzden ona Cafer-i Kezzab (yalancı Cafer) ismini verdiler. İmam Zeynelabidin altıncı İmam olan Cafer-i Sadık’ın (a.s) Sâdık lakabını alması hakkında şöyle demiştir.
“Bunun sebebi onun beşinci soyundan Cafer isimli bir kişinin dünyaya geleceği ve onun yalan olarak imamlık iddiasında bulunacağıdır.”[4]
İbn Babeveyh muteber bir senetle Ebu’l-Edyan’dan şöyle nakleder: Ben İmam Hasan Askeri’nin huzuruna gelir ve onun mektuplarını şehirlere ulaştırırdım. Şahadetiyle sonuçlanan rahatsızlığı döneminde İmam beni çağırdılar ve Medain’e birkaç mektup yazdılar, mektupları Medain şehrine götürmemi emrettiler ve şöyle buyurdu: “On beş gün sonra sen tekrar bu şehre (Samerra’ya) döneceksin. O zaman benim evimden ağlama sesinin duyulduğunu göreceksin.” Ebu’l-Edyan diyor ki, ben böyle bir olay olursa imamlık görevini kim üstlenecek, diye sordum İmam şöyle buyurdu: “Mektupların cevabını senden isteyen kişi benden sonra İmam’dır.” Ben: “Başka bir işaret daha buyurun” dedim. İmam şöyle buyurdu: “Kim bana namaz kılarsa o benim halifemdir.” Ben: Başka bir işaret daha buyurun, dedim. İmam: “Kim keselerde ne olduğunu derse o sizin İmam’ınızdır” dedi. Ebu’l-Edyan diyor ki İmam’ın heybeti hangi keselerden söz ettiğini sormama engel oldu. Oradan dışarı çıktım ve mektupları Medain’deki adamlara ulaştırdım ve cevaplarını aldım İmam’ın dediği üzere geri döndüm. On beşinci gün Samerra’ya vardım. İmam’ın evinden ağlama ve figan sesleri duyuluyordu. Oraya varınca Cafer-i Kezzab’ın evin kapısında oturduğunu ve Şiilerin onun etrafına toplanıp ona taziyede bulunduklarını ve imametini tebrik ettiklerini gördüm. Ben kendi kendime, eğer bu adam imam ise artık imamlık da değişmiş demektir, dedim. Çünkü ben bu adamı tanıyordum; o şarap içer, kumar oynar ve çalgı çalardı. Ben ileri gidip ona taziyede bulundum. Bu esnada Akid isimli hizmetçi dışarıya çıktı ve Cafer-i Kezzab’a “Kardeşini kefenlediler gel ona namaz kıl” dedi. Cafer kalktı ve Şiiler de onunla birlikte kalktılar, evin avlusuna varınca İmam Hasan Askeri’nin mübarek bedenini kefene sardıklarını ve tabuta bırakmış olduklarını gördüm. Cafer öne geçip cenaze namaz kılmak istedi, tekbir almak istediğinde buğday tenli, saçları kıvırcık ve dişleri hafif aralı bir çocuk çıka geldi. Yüzü ay gibi parlıyordu. Cafer’in abasından tutup çekti ve şöyle dedi:
“Ey amca! Arkaya çekil, ben babamın cenazesine namaz kılmada senden daha evlayım.”
Bunu üzerine Cafer geri çekildi ve yüzünün rengi değişti. O çocuk önde durup babasının cenaze namazı kıldırdı. Sonra bana dönerek “Ey Basralı! Yanındaki mektupları ver.” dedi. Ben de ona teslim ettim. Kendi kendime, bu iki alamet, kaldı keseler” dedim…
Ebu’l-Edyan yine şöyle diyor: “Ertesi gün Kum’lulardan bir grubun İmam Hasan Askeri’yle görüşmek için Samerra’ya geldiklerini gördüm. Onlar İmam’ın dünyadan gittiğini öğrenince “Bugün yeryüzünün İmam’ı ve hücceti kimdir?” diye sordular. Bir gurup Cafer-i Kezzab’ı gösterdiler. Kumlular Cafer’in yanına gelip ona selam verdiler ve “Yanımızda İmam’a vermek için getirdiğimiz büyük bir meblağ vardır, dediler onu size getirdik.” Cafer paraların alınması için emir verdi. Onlar şöyle dediler: “Biz İmam Askerî’ye nakit para getirdiğimizde o paraların sahiplerinin ismini ve meblağın ne kadar dirhem ve dinar olduğunu bize söylerdi. Sen de İmam ve kardeşinin halifesi isen paraların miktarını ve sahiplerinin isimlerini söyle, dediler.” Cafer (sinirlenerek) “Halk bizden gayb ilmini istiyor, kardeşim gayb ilmini mi biliyordu” dedi. Kumlular “O zaman biz paraları sana veremeyiz, dediler. Onlar şehirden ayrılmak istediklerinde on ikinci İmam’ın hizmetçisi onlarla görüşüp onları İmam Mehdi’nin huzuruna çıkmaları için davet etti…[5]
İmam Hasan Askeri’nin şahadetinden sonra Cafer, zalim Abbasi devletinin memurlarını İmam Mehdi’yi bulup yakalamaları için İmam’ın evine getirtmiş ama Allah’ın iradesiyle İmam’ı bulamamışlardır.
Tarihçiler Cafer b. Ali’nin sonu hakkında farklı görüşler ortaya atmışlardır. Bazıları onun ömrünün sonuna kadar kendi yalan iddiası üzerinde ısrarlı olduğunu söylerken, diğer bir gurup onun iddiasından vazgeçtiğini, tövbe ettiğini ve bunu bilen Şiilerin ona Cafer-i Kezzab yerine Cafer-i Taib (Tevbe eden Cafer) lakabını verdiğini yazmışlardır.
Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) özel naiplerinden olan Muhammed b. Osman’ın naklettiği bir rivayet göre, Hz. Mehdi bir mektubunda onun tövbe ettiğine işaret ederek şöyle buyurmuştur:
“Cafer’in durumu Yusuf’un kardeşlerinin durumu gibidir. O sonunda tövbe etmiştir.”
Cafer’in yaşamı kısa sürmüş ve 271 yılında Samerra’da dünyadan göçmüştür.[6]
[1] Muhammedî İştihardi, Muhammed, Hz. Mehdi, Furuğ-i Tavan-i Velayet, Mescid-i Mukaddes-i Cemkeran yay. 2. Baskı.
[2] Kemalu’d-Din ve Tamau’n-Nime, tashih Ali Ekber Gaffari, s. 476.
[3] Kummî, H. Şeyh Abbas, Muntehu’l-A’mal, c. 2, s. 261.
[4] Dairetu’l-Mearif-i Teşeyyu, c. 5.
[5] Kemalu’d-Din ve Tamau’n-Nime, tashih Ali Ekber Gaffari, s. 476.
[6] Dairetu’l-Mearif-i Teşeyyu, c. 5; Kamusu’r-Rical, c. 2; el-Maarif ve Maariif c. 2; Dairetu’l-Maarif eş-Şia el-Amme c. 7.