İyilik edenle kötülükte bulunanı, katında bir görme sakın, çünkü onları aynı görmen, iyilik edenleri iyilikten vazgeçirir, kötülük edenleri kötülüğe alıştırır. Nehcu’l-Belağa, s. 328. İmam Ali (a.s)

Mütevatir ve Vahid Hadis

Mütevatir ve Vahid Hadis

Soru

Hadis kitaplarını okuduğumuz zaman iki kavram ile çokça karşılaşıyoruz;1. Mütevatir haber yahut hadis.2. Vahit haber yahut hadis. Bu kavramları tarif ediniz.

Cevap

Mütevatir Haber

Mütevatir, sözcükte Ardışık ve Ardından gelmek gibi manaları barındıran “Tevatür”[1] kökündendir. Kuran-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

 ثم ارسلنا رسلنا تتراكلما جاء امه رسولها كذبوه فاتبعنا بعضهم بعضا [2]
“Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik).”
Bu ayet-i kerimede geçen “tetra-تترا” sözcüğü mastar olup ardarda manasına gelmektedir. Yani peygamberler, Allah tarafından ardarda ve boşluk olmaksızın gönderilmişlerdir.[3]

Mütevatir hadis, her dönemdeki râvilerin sayısı yalana yer vermeyecek ve yalanı imkânsız kılacak kadar çok olan hadis türüdür.[4]

Ehl-i Sünnet ve Şii muhaddislerinin geneli hadisin mütevatır olması için râvilere bir sayı belirlemenin mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Tevatürün gerçekleşmesi için önemli olan her tabaka ve nesilde yalan söylemenin mümkün olmayacağı kadar yeterli râvinin bulunmasıdır.

Şehid-i Sani’nin bu konudaki görüşü şöyledir: “Doğru olan, râvilerin sayısı hakkında belirli bir sayı aramak değil, mütevatir olma şartını (râvilerin yalan söylemesinin imkânsız olması) yerine getirmektir. Bazen bu şart on veya daha az sayıdaki râviyle gerçekleşirken bazen ise 100 râviyle de gerçekleşmeyebilir. Bu mesele râvilerin sadık olma seviyelerine bağlıdır.”[5]

İbn Hacer Askalani de şöyle der:“Doğru görüşe göre, râvilerin sayısını belirlemek anlamsızdır.”[6]

Bu görüşlerin yanı sıra bazı muhaddisler tarafından hadisin mutevatir sayılması için râvilerin en az 4, 12, 20 vb. olmaları gerektiğine dair bazı öneriler sunulmuştur.

Haberin Tevatür Seviyesine Ulaşması İçin Gerekli Şartlar

1- Muhbirlerin Duyularına Dair Bilgi: Maksat, râvinin görme ve işitme gibi duyularla bir olaya vakıf olması veya bir haber almasıdır. Yani duyduklarından yola çıkarak bir kanıya varması, tahmin veya akıl yürütmesi değildir. Örneğin Zeyd’in öldürülmesine bizzat şahit olan kimselerin rivayeti, tevatür haber olarak değerlendirilebilir. Ama aynı olayı, halkın Zeyd’in evinde toplanmasından ve oluşan izdihamdan yola çıkarak nakledilmesi her nekadar bu izdihama şahit olan kimse bunun ölümle ilgili olduğu konusunda emin olsa da bu haber onun tahminleriyle olup duyularına dayanmadığı gerekçesiyle başkaları için mütevatir haber sayılmaz.

2- Tevatürün Tüm Tabaka ve Nesillerde Olması: Şayet râvilerin sayısı tabakaların herhangi birinde tevatür seviyesinde olmaz ise bu haber mütevatir sayılmaz. Gerçi mütevatir olmaması ilmi mevzularda faydalı olmadığı manasına da gelmemektedir.

Yukarıda zikrettiğimiz şartların dışında muhaddislerden bazıları, ihtilaf-i nesep, haberin ilim içermesi gibi bazı şartları da tevatür için gerekli görmüşlerdir.[7]

Haber-i Vahid

Mütevatir derecesine yükselemeyen hadislere Haber-i Vahid denir. Diğer bir ifadeyle nesillerin yani tabakaların biri veya bir kaçında râvilerin sayısı onların yalan söylemelerini imkansız kılacak kadar çok olmaz ise gelen haber vahid olur. Bu tür hadisler tek başlarına ilim için faydalı sayılmazlar. Haber-i Mütevatirdeki râvilerin sayısı için bir sayı belirlenemediği gibi haberin vahid olması için râvi sayısının ne olacağı hakkında da kesin bir kanı yoktur. Dolayısıyla tek râviden nakledilen bir hadis gibi tüm tabakalarda on râvisi olan bir hadis de râvilerin zayıf olmasıyla haber-i vahid olabilir. Burada şu noktayı da hatırlatmakta yarar var; Masum İmamlar’dan (a.s) naledilen hadislerin %95’lik bölümü haber-i ahad türündendir. Bu açıdan haber-i vahidin hüccet olma durumlarını ve çeşitlerini incelemek zaruriyyet arzetmektedir.[8]

–—


[1]              تواتر

[2]     Müminun/44

[3]     Mikbasu’l Hidaye, c. 1, s. 87-89, Usul-i Hadis ve Ahkamuhu, s. 23-24

[4]     age, c. 1, s. 89-90

[5]     el-Bidaye fi İlmu’d-Diraye, s. 13

[6]     Ulumu’ul Hadis ve Mustalahu, s. 148

[7]     Daha fazla bilgi için bkz. Mikbasu’l Hidaye, c. 1, s. 103-111

[8]     Daha fazla bilgi için bkz. Mikbasu’l Hidaye, c. 1, s. 125