“Ey Ademoğlu! Sen isyan ettiğin halde münezzeh olan Allah sana birbiri ardınca nimet verirse artık (Allah’ın azabından) sakın. Nehc’ul-Belağa, 25. hikmet İmam Ali (a.s)

Abdullah bin Mesud

Abdullah bin Mesud

Soru

Mümkünse Abdullah b. Mesud hakkında bilgi veriniz. Acaba Ehl-i Beyt’e muhabbeti var mıydı? Hz. Ali’nin (a.s) imametini kabul eden ve savunanlardan mıydı?

Kısa Cevap

Abdullah b. Mesud, Peygamber’in (s.a.a) ashabındandır ve İslâm’ın ilk dönem savaşlarından birçoğuna katılmıştır. Abdullah Peygamber’e çok yakındı ve daima onun yanındaydı. O Kur’ân karisiydi, aynı zamanda mushaf sahibiydi (yani kendi yazdığı mushafı vardı). Peygamber (s.a.a) Efendimiz ve Hz. Ali onu iyilikle yâd etmişlerdir, onun Ehl-i Beyt’e muhabbet ve sevgi beslediğini ispatlamak rahatlıkla mümkündür. O’nun Hz. Ali’nin Peygamber’den (s.a.a) sonraki halifesi olduğunu kabul edip etmediği konusuna gelince bu konu rical âlimleri arasında ihtilaflı bir konu olmasına rağmen bize göre Peygamber’e (s.a.a) olan yakınlığını, Hz. Ali’nin (a.s) onu iyilikle yâd etmesini, Seyyid Murtaza’nın onu övgüyle anmasını ve Merhum Tusterî’nin onunla ilgili olarak naklettiği rivayeti dikkate alarak, onun Hz. Ali’nin (a.s) imametini kabul edip savunduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıntılı Cevap

Abdullah b. Mesud Peygamber Efendimizin (s.a.a) ashabındandı. İbn Mesud veya İbn Ümm-i Abd künyeleri ile meşhurdur. O Peygamber’in (s.a.a) davetinin ilk yıllarında Müslüman oldu ve Kur’ân’ı Mekke’de Kureyş kabilesinin başkanlarının yanında yüksek sesle okudu. Habeşe’ye hicret eden muhacirler arasında yer alan İbn Mesud İslâm’ın ilk yıllarında çıkan Uhud, Bedir, Hendek gibi bütün savaşlara katıldı. Vaktinin çoğunu Peygamber’le (s.a.a) geçirir ve ona hizmet ederdi. Peygamber’in (s.a.a) bastonunu kendisine verir ayakkabılarını hazırlardı. Sürekli Peygamber’in (s.a.a) evine gidip gelirdi. Bir gün Peygamber’in (s.a.a) huzurunda ağaca çıktı ve ashap zayıflığından dolayı ona güldüler Peygamber (s.a.a) bunu görünce şöyle buyurdu:

“Bu adımlar amel terazisinde (ağırlık yönünden) Uhud dağı gibidirler.”

Başka bir yerde Peygamber Efendimiz Hz. Ali’ye şöyle buyurdu:

“Eğer kimseyle meşveret etmeden birisini diğerlerine emir ve komutan olarak atamak istersem o İbn Mesud’dur.”

Hz. Ali de (a.s) İbn Mesud anıldığında onu övgüyle yâd ederdi. Hz. Ali Kûfe’ye geldiği zaman İbn Mesud hakkında halka sordu onlar dediler ki:

“Çok güzel ahlâklıydı, öğretme konusunda ondan daha yumuşak kimseyi görmedik.” Sonra Hz. Ali söylenenlere ek olarak şöyle buyurdu: “O Kur’ân’ı çok güzel okurdu, onun helâline ve haramına uyardı ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetini çok iyi bilirdi.”

İbn Mesud, Ömer İbn Hattab zamanında Kûfe’nin valisi oldu ama Osman’ın onunla arası iyi değildi. O hicrî 32. yılda altmış küsur yaşında Medine’de vefat etti ve Cennetu’l-Baki mezarlığında toprağa verildi.[1]

Yukarıda İbn Mesud’un biyografisinden kısa bir bölüm sunduk. Onun Ehl-i Beyt’in imametini kabul etmesi ve Şia olup olmadığı hakkında şöyle diyebiliriz:

Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Ama büyük şahsiyetlerden olan Seyyid Murtaza el-Şafi fi’l-İmamet kitabında onu övüp yücelterek şöyle söylemiştir: “Hiç şüphesiz İbn Mesud sahabenin ileri gelenlerinden ve taharet, fazilet ve iman ehliydi. O daima Peygamber’i över ve Peygamber (s.a.a) de onu överdi.”[2]

Değerli araştırmacı Allâme Mamakanî “Tenkihu’l-Makal” kitabında onu iyilikle anmış ve şöyle demiştir: “İbn Mesud’un Ehl-i Beyt dostu olduğuna ve diğerlerinin hilafetini kabul etmediğine delalet eden çeşitli deliller vardır. Onlardan bazıları şunlardır:

1. İbn Mesud, Ebu Bekir’in hilafetine karşı çıkan on iki kişiden birsiydi ve muhalefetinde Peygamber’in Ehl-i Beyti’nin hilafete daha layık olduklarını, Ali b. Ebi Talib’in hakkı olan ve Allah’ın ona has kıldığı hilafetin ona iade edilmesi gerektiğini söylemiştir.

2. İbn Mesud Hz. Fatıma Zehra’nın cenaze törenine katılan kimseler arasındaydı. Oysa bu olay Şia’ya mahsus sırlardandı, o Peygamber’in değerli kızına namaz kılanlardan biriydi. Bu onun Şia olduğunu ve Ehl-i Beyt’in ona teveccüh ettiğini gösterir.

3. O Ebuzer’in cenazesine namaz kılanlar arasındaydı. Ona gusül verdi ve kefenledi. Peygamber Ebuzer’e, mümin kimseler tarafından gusül verilip kefenlenip defnedileceğini haber vermişti.

4. İbn Mesud Peygamber’den doğrudan hadis nakletmiştir. Bu hadislerde Peygamber’den sonra gelecek halifelerin on iki kişi olduklarını ve onlarında Hz. Ali ve çocukları olduklarını açıkça beyan eder. Elbette kendi naklettiği rivayeti kabul etmemesi ve ona inanmaması mümkün değildir.[3]

Tabi bunun yanında bazı rical âlimleri onun Ehl-i Sünnet’ten olduğunu iddia etmişler ve onun Hz. Ali (a.s) ile olan ihtilaflarını buna delil göstermişlerdir. Örneğin onun, miras babında verdiği fetvalar Hz. Ali’nin görüşlerine karşıydı. Yine Kur’ân kıraatinde onun kıraati ile Ehl-i Beyt’in kıraati arasında ihtilaflar vardır, yani Ehl-i Beyt onun kıraatini onaylamamıştır. Bunun yanı sıra İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) nakledildiğine göre şöyle buyurmuştur:

“İbn Mesud muevezeteyn (Nas ve Felak) sûrelerini Kur’ân’dan çıkardı. Oysa babam (İmam Seccad) şöyle buyurdu: İbn Mesud bu konuda sadece kendi görüşüyle hareket etmiştir.” [4]

Merhum Allâme Tusterî, İbn Mesud’un Şia olduğuna işaret eden delilleri reddederek şöyle der:

Ebu Bekir’in hilafetini kabul etmeyen on iki kişinin adı “İhticac-ı Tabersî” gibi kaynaklarda da gelmiştir ama İbn Mesud onlar arasında yer almamıştır. Diğer taraftan onun Hz. Ali ile muhalefet ettiği kaynaklarda sabittir ve İbn Mesud’un, ben yaptığım işlerde Selman ve Ebuzer gibi imamımdan izin almıyordum ama şimdi tövbe ediyorum” sözü haber-i ahaddır ve ona istinat etmek mümkün değildir.[5]

Merhum Ayetullah Hoî, Mu’cem kitabında onu Hz. Ali’nin (a.s) dostlarından biri olarak görmüyor ve şöyle diyor: Hz. Ali’nin takipçilerinden değildi ama Kamilu’z-Ziyarat kitabının senedinde o da yer aldığı için vesakatine (doğru sözlü olduğuna) hüküm vermek mümkündür.[6]

Sonuç olarak İbn Mesud’un faziletlerini ve onun Peygamber’le (s.a.a) olan yakınlığını göz önüne alarak Ehl-i Beyt’in muhabbet ve sevgisini taşıdığını rahatlıkla ispat etmek mümkündür ama onun Hz. Ali’nin Peygamber’den (s.a.a) sonraki nass gereği Peygamber’in halifesi olup olmadığına inandığı konusu her ne kadar rical âlimleri arasında ihtilaflı bir konu olsa da, Peygamber’e (s.a.a) olan yakınlığını, Hz. Ali’nin onu iyilikle yâd etmesini, Seyyid Murtaza’nın onu övgüyle anmasını ve merhum Tusterî’nin onunla ilgili olarak naklettiği rivayeti dikkate alarak, Hz. Ali’nin imametini kabul edip savunduğunu söyleyebiliriz.

–—


[1]     İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, c. 3, s. 112-119, Beyrut,1. baskı, 1410, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye.

[2]     Seyyid Murtaza, eş-Şafi fi’l-İmame, c. 4, s. 283,Tusterî’nin Kamusu’r-Rical kitabından alıntı, c. 6, s. 600.

[3]     Mamakanî, Tenkihu’l-Makal fi İlmi’r-Rical, c. 2, s. 216, Tahran.

[4]     Ali b. İbrahim Kummî, Tefsir-i Kummî, c. 2,s.450.

[5]     Muhammet Taki, Tusterî, Kamusu’r-Rical, s. 600-608, c. 6, Kum.

[6]     Hoî, Ebu’l-Kasım, Mucemu Ricali’l-Hadis, c. 10, s. 322, 1. baskı, 1398, Kum.