Bazı kimselerin duası müstecap olmaz. Onlardan biri de vadeli borç verdiği halde onu yazmayan veya bir kaç şahit tutmayan kimsedir. el-Bihar 104/301/1 Hz. Muhammed (s.a.a)

Adalet Mazharı Ali (as)

Adalet Mazharı Ali (as)

Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra İmare’nin kızı “Sude”, Muaviye’nin kendilerine tayin etmiş olduğu zalim bir validen şikayet etmek için onun yanına gitti.

Sude, Siffin savaşında Hz. Ali (a.s)’ın ordusuyla birlikte idi ve halkı Muaviye’nin ordusu aleyhine kışkırtıyordu.

Muaviye onun kim olduğunu öğrenince onun şikayetini dinlemedi ve onu kınayarak şöyle dedi:

“Sıffin savaşında Ali’nin ordusunu aleyhimize kışkırtmış olduğunu unutmuş musun?” Nihayet şöyle dedi: “İsteğin nedir?”

Sude cevaben şöyle dedi:

“Allah-u Teala, bizim işimiz ve sana farz kıldığı hakkımız hakkında seni sorgulayacaktır. Sürekli senden taraf bazı kimseler (vali olarak) bize geliyor, senin onlara vermiş olduğun saltanat gücüyle bizlere baskı ve zulüm yapıyor, buğday sümbülü gibi bizi biçiyor, üzerlik gibi bizi çiğniyor, bizi hor-hakir ediyor ve ölümü bize tattırıyor. İşte bu “Buşr b. Ertat” sizden taraf gelerek erkeklerimizi öldürdü, mallarımızı yağmaladı. Eğer senin itaatini gözetmeseydik, ona karşı çıkabilirdik, zulmünün önünü alabilirdik. Onu azledersen teşekkür ederiz, aksi takdirde size karşı düşman kesiliriz. Muaviye onun bu sözlerine karşı şöyle dedi:

“Ey Sûde, beni kavminle mi tehdit ediyorsun? Seni serkeş deveye bindirterek Buşr b. Ertat’ın yanına döndürmeği ve senin hakkında onun hüküm vermesini karar aldım!”

Sûde, (Muaviye’nin bu tavrına karşı) başını önüne eğip biraz düşündükten sonra şu iki beyt şiiri okudu:

“Allah rahmet etsin o ruha ki, kabrin onu kuşatmasıyla adalet de onunla defnedildi.

O, hakkın dışında bir şey aramayacağına dair onunla ahitleşmişti; derken hakla iman (onun imanıyla hak) birleşmiş oluverdi.”

Muaviye: “Ey Sude! Bu sözden kimi kastediyorsun? diye sorduğunda, Sude cevaben şöyle dedi:

“Allah’a andolsun ki, o şahıs Emir’ul-Müminin Ali b. Ebi Talib’dir. Onun hükümeti döneminde memurlardan biri sadaka toplamak için bizim bölgeye geldi. Bize zulmedince onu şikayet etmek için Hz. Ali’nin yanına gittim. Onun yanına vardığımda o namaz kılmak için ayağa kalkmıştı. Beni görünce namazdan vazgeçip şefkat ve merhametle benim yanıma gelerek: “Bir işin mi vardır?” diye sordu. Ben de “Evet” dedim. Sonra memurun bize yaptığı zulmü ona anlattım. Sözlerimi duyunca ağladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım, sen şahitsin ki ben onlara, yaratıklarına zulüm yapmaları için emretmedim.”

Sonra bir deri çıkararak şöyle yazdı:

“Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Rabbinizden taraf size bir delil ve burhan (Kur’an) gelmiştir. O halde muamelelerde ölçü ve terazileri doğru ve tam tutun; halkın eşyalarından bir şey azaltmayın, onları eksik ölçmeyin; yeryüzünde onu ıslah ettikten sonra bozgunculuk yapmayın; inanmış iseniz bu sizin için daha hayırladır. Mektubumu okuduğunda, emrimiz doğrultusunda toplamış olduğun malları, onları senden alacak birisi yanına gelene dek koru. Vesselam.”

Sonra o mektubu, o şahısa ulaştırmam için bana verdi. Ben de o mektubu sahibine ulaştırdım. Derken o memur, mezkur mektupla azledilmiş olduğu halde bizden uzaklaşmış oldu.”

Muaviye bu sözleri duyunca şöyle dedi: “Bu kadına, istediği şekilde bir mektup yazın ve onu bir şikayeti olmaksızın razı olduğu halde kendi şehrine geri döndürün.”[1]

 


 

[1]- Bihar, c. 41, s. 119.