Allah’ın Sıfatları
Allah Teâlâ’nın zatı, sonu olmayan bir gerçek olduğu, eşi ve benzeri bulunmadığı için insan, Allah’ın zatının künhünü idrak edemez; ancak buna rağmen O’nu cemal ve celâl sıfatlarıyla tanıyabilir.
Cemal sıfatlarından maksat, ilim, hayat ve irade gibi Allah’ın sahip olduğu mükemmellikleri gösteren sıfatlardır.
Celâl sıfatlarından maksat ise, Allah Teâlâ’nın kendileriyle tavsif edilmekten yüce olduğu sıfatlardır. Çünkü bu sıfatlar, sıfatlandırdıkları şeyin eksik, noksan, aciz ve güçsüz olduğunu göstermektedirler; oysa Allah Teâlâ, mutlak ganî olup her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir. Cisim olmak, bir mekânı bulunmak, bir zamanda yer almak ve parçalardan oluşmak gibi şeyler bu sıfatlardandır. Bazen bu sıfatlar subûtî ve selbî sıfatlar diye de ayrılmaktadırlar; ama her iki tabir de aynı şeyi ifade etmektedir.
Tanıma konusunda, gerçekleri tanımanın temel yollarının his, akıl ve vahiy olduğunu söyledik. Allah’ın celâl ve cemal sıfatlarını tanımak için de bu iki yoldan yararlanılabilir.
1- Akıl: Varlık âlemini ve ondaki Allah’ın yaratıkları olan gizli simge ve sırları incelediğimizde, Allah Teâlâ’nın sahip olduğu mükemmelliklere ulaşmaktayız. Acaba bu büyük yaratılış sarayının bilinçsiz, güçsüz ve iradesiz yapıldığı düşünülebilir mi?! Kur’ânı Kerim bu konuda aklın hükmünü teyit etmek için âlemdeki ve canlardaki yaratılış nişanelerini incelemeye davet ederek şöyle buyuruyor:
De ki: Göklerde ve yerde olanlara bakın![1]
Elbette tabiat âlemini incelerken, akıl bu yolu hissin yardımıyla kat etmektedir. Şöyle ki, ilk önce his hayretle objeyi idrak etmekte; sonra da akıl, yaratığın insanı hayrete düşürmesini onun yaratıcısının azamet ve cemalinin nişanesi saymaktadır.
2- Vahiy: Kesin deliller peygamberlik ve vahyi ispatlayıp Kitab ve peygamberin söylediklerinin tümünün Allah Teâlâ tarafından olduğu anlaşıldıktan sonra, doğal olarak Kitab ve sünnette geçenler, Allah’ın sıfatlarını tanımada insanoğluna kılavuzluk edebilir. Bu iki mercide, Allah Teâlâ en üstün sıfatlarla tavsif edilmiştir. Bu konuda Kur’ânı Kerim’de Allah Teâlâ için 135 isim ve sıfat sayıldığını bilmek yeterlidir; bunların en önemlilerinden biri ise şudur.
Öyle Allah ki O’ndan başka ilah yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O çok esirgeyen, çok acıyandır. O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur. Padişahtır, mukaddestir, selam (esenlik veren), mümin (güvenlik veren), müheymin (gözetip koruyan), aziz (üstün, galip), cebbar (istediğini zorla yaptıran), mütekebbir (çok ulu)dir! Allah (puta tapanların) artık koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, (varlığa getirdiklerine) şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’nun şanının yüceliğini anlar. O, aziz (mutlak galip), hakim (hükümdar, her şeyi hikmetle yapan)dır.[2]
Burada şunu da hatırlatmamız gerekir ki, Allah’ın sıfatlarını tanıma konusundan sakınanlar, gerçekte “muattala” grubundandırlar. Çünkü insanı akıl ve vahyin yönelttiği yüce bilgiden mahrum etmektedirler. Ve eğer böyle bir bilgi hakkında bahsedip konuşmak yasak olsaydı, Kur’ânı Kerim’de bu kadar sıfat sayılmaz ve onların üzerinde düşünmek emredilmezdi.
Allah’ın sıfatları başka bir açıdan da iki kısma ayrılmaktadır:
1- Zatî sıfatlar.
2- Fiilî sıfatlar.
Zatî sıfatlardan maksat, Allah Teâlâ’nın, kendileriyle tavsif edilmesi için O’nun zatının tasavvur edilmesi yeterli olan ve başka bir tabirle ilim, güç ve hayat gibi Allah Teâlâ’nın zatından alınan sıfatlardır.
Fiilî sıfatlarından maksat ise, Allah Teâlâ’nın, fiillerini göz önünde bulundurarak kendisiyle sıfatlandığı sıfatlardır; yaratıcılık, rızık vericilik, affedicilik vb. gibi; bunların tümü fiilin Allah Teâlâ’dan kaynaklanmasını göz önünde bulundurarak O’ndan alınmaktadır. Başka bir tabirle, Allah Teâlâ’dan yaratmak ve rızık vermek gibi bir fiil kaynaklanmadığı sürece, her ne kadar zatı itibariyle yaratma, rızık verme, rahmet ve mağfiret etme gücüne sahip olsa bile, O’nu bilfiil yaratıcı ve rızık verici olarak kabul edemeyiz.
Son olarak şunu da hatırlatalım ki, Allah Teâlâ’nın tüm fiilî sıfatları O’nun zatından ve zatî kemalâtından kaynaklanmaktadır; yani Allah Teâlâ bütün bu fiilî kemalâtın kaynağı olan mutlak bir kemale sahiptir.
[1]– Yûnus, 101
[2]– Haşr, 22-24