Anne Hakkı
Sadullah AYDIN
Yemen ülkesinin Karan köyünde Üveys adlı bir genç yaşardı. Deve çobanlığı yapan, çok yoksul bir gençti. Yaşlı anasından başka kimsesi yoktu. Yoksul olmasına yoksuldu ama, dağ gibi bir imanı vardı. Peygamberimizi görmeden Müslüman olmuştu.
Üveys putlara tapmıyordu. Sürekli çöllerde dolaşıyor, Allah'a ibadet etmekle vakit geçiriyordu. Karan köyünde Üveys ve annesinden başka herkes putlara tapıyordu. Üveys onlarla mücadele ediyor, bıkmadan insanlara İslâm'ı anlatıyordu.
Böylece yıllar geçti. Üveys orta yaşlı bir adam oldu. Annesi ise çok yaşlandı. Üveys'in dindarlığı gittikçe arttı. Sonunda Allah'ın büyük velilerinden oldu. Ünü her tarafa yayıldı. Herkes onu Üveys el-Karanî diye çağırmaya başladı.
Ancak ne yazık ki Üveys mutlu değildi. Çünkü Peygamberimizden çok uzak bir yerde yaşıyordu. Halbuki Peygamberimizi görmek, onunla konuşmak istiyordu. Peygamberimizi çok özlemişti. Ama yaşlı annesini bırakıp Medine'ye Peygamberimizin yanına gidemiyordu. Çünkü yaşlı annesine bakacak kimse yoktu.
Üveys bir gün dayanamadı. Yaşlı annesinin önünde diz çöktü:
- Anneciğim! diye konuştu. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Peygamber efendimizi görmek istiyorum. Lütfen izin ver!
Üveysin annesi duygusal bir sesle:
– Oğlum , diye karşılık verdi. Bu yaşlı, hasta anneni kime bırakıp gideceksin?
– Çabuk gider gelirim. Fazla vaktimi almaz.
Üveys'in annesi hüzünle gülümsedi. Sonra:
– Benim melek evlâdım! diye sözlerini sürdürdü. Peygamber aşkı senin aklını başından almış. Burası ile Medine arasında millerce yol var. Haftalar sürer senin yolculuğun. Ayrıca yayan gitmen lâzım. Ne bineceğin bir deven var, ne de bir atın. O sıcak çöllerde aç, susuz ve bineksiz nasıl günlerce yolculuk yaparsın?
Üveys kararlılıkla:
– Peygamber efendimizi bir kere bile olsa görmek için her türlü sıkıntıya hazırım! dedi. Yeter ki sen izin ver…
Üveys'in annesi çaresizlik içinde:
– Pekâlâ git oğlum, diye konuştu. Madem çok istiyorsun, git… Ancak bir şartım var.
Üveys sevinçle annesinin elini öptü. Gülerek:
– Her şartın başım üstüne! dedi. Şartın ne?
– Medine'ye gidince doğruca Peygamberimizin evine varacaksın. Kapıyı çalacaksın. Eğer Peygamberimiz evde değilse, hemen geri döneceksin. Beklemek yok. Anlaştık mı?
– Anlaştık.
– Söz veriyor musun?
– Evet.
Üveys hazırlığını yaptı ve yola koyuldu. Günlerce ve haftalarca çölde yolculuk yaptı. Yorulmak nedir bilmedi. Aç kaldı, susuz kaldı, terledi ve kum fırtınalarına yakalandı. Ama bunların hiçbirine aldırmadı.
Sonunda bir sabah Medine şehrine vardı. Peygamberimizin evini sora sora buldu. Kapısını heyecanla çaldı. Kapıyı Peygamberimizin hanımı açtı. Üveys heyecanla:
– Resulullah evde mi? diye soru.
Validemiz merakla bu garip adama baktı. Yavaşça:
– Sen kimsin? diyerek soruya soru ile cevap verdi.
– Adım Üveys el-Karanî… Deve çobanıyım. Resulullah'ı görmeye
geldim.
– Yabancısın o hâlde.
– Evet. Yemen'den geldim.
Validemiz hayretle Üveys'e baktı. Şaşkın bir ses tonuyla:
– Yemen'den ta buraya kadar sadece Peygamberi görmeye geldin, öyle mi? diye mırıldandı.
Üveys, mahzunca başını salladı. Kalbi heyecandan yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Biraz sonra sevgili efendisini görecekti çünkü. Canından çok sevdiği Peygamberini görecekti. Yıllardır bu günün özlemiyle yaşamıştı.
– Peygamberimiz Medine dışında, onu görmek istiyorsan, beklemelisin!
Üveys'in yüzü sapsarı kesildi. Titrek bir sesle:
– Resulullah evde değil mi? diye sordu.
– Hayır.
Dünya Üveys'in başına yıkılmıştı âdeta. Kocaman adam hüngür hüngür ağlamaya başladı.
– Niye ağlıyorsun?
Üveys üzgün bir sesle:
– Anneme söz verdim, diye konuştu. Resulullah'ı evde bulamazsam, hemen geri döneceğimi söyledim ona.
Daha sonra Üveys:
– Resulullah'a selâmımı söyleyin lütfen! diye yalvardı. Buluşmamız ahirete kaldı artık! İnşallah Allah cennette bizi buluşturur.
Üveys ağlayarak Medine'den ayrıldı. Peygamberi görmeyi çok istemesine rağmen, annesine verdiği sözü tuttu. Çünkü o anne hakkının İslâm'da ne kadar kutsal olduğunu biliyordu. Annesini üzdüğü zaman, Allah'ı da üzmüş olacağının farkındaydı. Üveys, bunu hiçbir zaman yapmazdı. O gerçek bir Müslümandı…