Bazı Amellerin Değeri
Ali ÇİÇEK
İslâm’da birtakım ameller vardır ki, görünüşte insana çok kolay gelir. Kolay oldukları için de birçokları bu amellerin önemine vâkıf olmadıklarından onları yapmaya muvaffak olmazlar. Zahirde küçük görünen bu ameller, gerçekte oldukça büyüktür. Çünkü bu amelleri yapmaya gayret gösteren ve muvaffak olanlar, büyük amelleri de yapmaya muvaffak olurlar. Ama zahirde küçük görünen bu amelleri önemsemeyen, onları yapmakta ihmalkârlık eden kimseler, büyük amelleri yapmaktan da âciz kalırlar.
Burada zahirde basit görünen, fakat gerçekte çok da büyük olan amellerden birkaç tanesini sizlere aktaracağız. Umulur ki, din kardeşlerimiz onları yapmaya gayret eder ve ahiretleri için azık toplamaya çalışırlar inşallah.
Her Gün Oruç Tutmak, Geceleri İbadetle Geçirmek ve Her Gün Kur’an Hatmetmek
İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:
Bir gün Resulullah (s.a.a) ashabına: “Hanginiz ömrü boyunca bütün günlerini oruç tutmakla geçiriyor?” diye sordular.
Selman: “Ben, ya Resulullah!” dedi.
Resulullah (s.a.a): “Hanginiz bütün geceyi ibadetle geçiriyor?” diye sordular.
Selman yine: “Ben, ya Resulullah!” dedi.
Resulullah (s.a.a): “Hanginiz her gün Kur’an’ı hatmediyor?” diye sordular.
Selman yine: “Ben, ya Resulullah!” dedi.
Ashaptan biri, Selman’ın bu şekilde cevap vermesine tahammül edemeyip şöyle dedi: “Ya Resulullah! Selman Fars kavmindendir; ve biz Kureyşlilere üstünlük taslamak istiyor. Siz; “Hanginiz bütün günlerini oruç tutmakla geçiriyor?” diye sordunuz, Selman; “Ben.” dedi. Oysa biz, onun çoğu günler yemek yediğine şahit oluyoruz. Siz; “Hanginiz bütün geceyi ibadetle geçiriyor?” diye sordunuz, Selman; “Ben.” dedi. Oysa o gecenin çoğunu uyumakla geçiriyor. Siz; “Hanginiz her gün Kur’an’ı hatmediyorsunuz?” diye sordunuz, Selman yine; “Ben.” dedi. Oysa o, gününün çoğunu Kur’an okumadan ve hatta susarak geçiriyor.”
Resulullah (s.a.a) onun bu sözleri üzerine şöyle buyurdular: “Biraz sabırlı ol, karşındaki Lukman-i Hekim gibidir, sözlerinin anlamını ona sor, seni aydınlatır.”
Bunun üzerine o adam Selman’a yönelerek: “Sen bütün günleri oruçlu geçirdiğini mi iddia ediyorsun?” dedi.
Selman: “Evet.” diye cevap verdi.
O adam: “Oysa ben senin çoğu günler yemek yediğine şahit oluyorum.” dedi.
Selman şöyle dedi: “Sandığın gibi değildir; ben her ay üç gün oruç tutuyorum; Allah-u Teala da buyurmuştur ki: “Kim bir iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır.” (En’âm/160) Ayrıca ben Şaban ayının orucunu Ramazan ayına katıyorum. Bu da, ömür boyu oruç tutmak kadar değerlidir.”
Daha sonra o adam: “Sen bütün geceleri ibadetle geçirdiğini iddia ettin.” dedi.
Selman: “Evet.” cevabını verdi.
O adam: “Oysa sen gecenin çoğunu uyuyorsun.” dedi.
Selman: “Senin düşündüğün gibi değildir; ben Habibim Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydum: “Kim abdestli uyursa, bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibidir.” Bundan dolayı da ben daima abdestli uyuyorum.”[1] dedi.
Sonra o adam: “Peki sen her gün Kur’an’ı hatmettiğini söyledin. Oysa sen günlerinin çoğunu bir şey okumadan geçiriyorsun” dedi.
Selman şöyle dedi: “Evet; ama olay senin sandığın gibi değildir. Ben Habibim Resulullah (s.a.a)’den Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurduklarını duydum: “Ey Eb-ul Hasan! Ümmetim arasında senin misalin, “Kul huve’llahu ehad” (İhlâs Suresi) gibidir. Kim onu bir defa okursa, Kur’an’ın üçte birini okumuş gibidir; kim onu iki defa okursa, Kur’an’nın üçte ikisini okumuş gibidir; kim onu üç defa okursa, Kur’an’ı hatmetmiş gibidir. Ey Ali! Kim de seni diliyle severse, imanın üçte birini kazanır. Kim seni dili ve kalbiyle severse, imanın üçte ikisini elde eder, kim de seni dili ve kalbiyle sever ve eliyle de sana yardım ederse, imanı kâmil olur. Ey Ali! Beni hak olarak mebus kılan (peygamber seçen) Allah’a and olsun ki, eğer yeryüzü ehli, seni gökyüzü ehli gibi sevseydi, kesinlikle hiçbir kimse cehennem ateşiyle azap edilmezdi.”
Daha sonra Selman: “Ben de her gün “Kul huve’llahu ehad” (İhlâs) suresini üç defa okuyorum.” diye ekledi.
O adam artık söyleyecek bir söz bulamadı ve öylesine kalkıp gitti.” [2]
Bu hadisten şu birkaç sonuç elde edilmektedir:
1- Bâzı ameller, zahirde küçük görünseler de, Allah katında oldukça büyük ve değerlidirler.
2- İman, ancak Hz. Ali (a.s)’ı sevmek ve onun takipçisi olmakla kâmil olur. Allah Teala da, bu meseleye Kur’an-ı Kerim’de değinmiş ve Hz. Ali’nin Gadir-i Hum’da imamet ve velayete tayin edilmesi üzerine dinin kemâli ve nimetin tamamlanması unvanıyla şu ayet-i şerifeyi Resulullah (s.a.a.)’e nazil etmiştir: “Bugün dininizi kemâle erdirdim; nimetimi size tamamladım; ve din olarak size İslâm’ı seçip beğendim.”[3]
Her Cece Kur’an Hatmetmek, Bütün Peygamberleri Şefaatçi kılmak, Müminleri Razı Etmek, Hac ve Umre Yapmak
Hz. Fatıma (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:
“Bir gün Resulullah (s.a.a), uyumak için yatağı sermiş olduğum hâlde yanıma geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, şu dört şeyi yapmadıkça uyuma: Kur’an’ı hatmetmedikçe, Peygamberleri kendine şefaatçi kılmadıkça, müminleri razı etmedikçe, hac ve umre yapmadıkça.”
Resulullah (s.a.a) bunları buyurup namaza başladı. Namazını bitirene kadar sabrettim. Namazı bitince: “Ey Resulullah! Dört şeyi yapmadan uyumamı emrettin, oysa ben onları yapmaya kadir değilim.” dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) gülümseyerek şöyle buyurdular:
“Ey kızım, eğer yatmadan önce Kul huve’llah (İhlâs) suresini üç defa okursan, Kur’an’ı hatmetmiş gibi olursun; bana ve benden önceki peygamberlere salavat gönderirsen, kıyamet günü senin şefaatçin oluruz; müminlere mağfiret dilersen, senden razı olurlar; “Subhanellahi velhamdu lillahi vela ilahe illellahu vellahu ekber” dersen, hac ve umre yapmış (gibi) olursun.”[4]
Zahmeti az olup faydası çok olan amellerden biri de Peygamber ve Ehl-i Beyti’ne salavat göndermektir. Ahzab suresinin 56. ayetinde, Allah Teala’nın ve meleklerinin Peygambere salat ettikleri bildirilmekte, müminlere de Peygambere salat ve selam etmeleri emredilmektedir. Bu ayet-i kerimeye muhatap olan ashap Allah Resulüne: “Ey Resulullah! Sana selam vermeği biliyoruz, ama sana salat etmemiz nasıldır?” diye sorduklarında ise Allah Resulü onlara: “Allah’ım, Muhammed’e ve Âline salat eyle, Muhammed’e ve Âline bereketini indir, Muhammed ve Âline rahmet et, nasıl ki, İbrahim’e ve Âline salat ettin, bereketini indirdin ve rahmet ettin” söyleyin” diye buyurarak onlara kendisine salat etmelerini öğretmiş ve bu hususta Ehl-i Beyt’inin de aynı hükme tabi olduğunu bildirmiştir. Velhasıl hadislerde de salavat getirmenin önemine daha geniş bir şekilde yer verilmiştir. Burada o hadislerden ikisini aktarmakla yetiniyoruz:
1- Salavat getirmek, günahların affedilmesine sebep olur.
İmam Rıza (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Günahların kefaretine gücü yetmeyen kimse, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e çok salavat getirsin. Çünkü salavat günahları yok eder.”[5]
2- Salavat, duanın icabete erişmesi için engellerin kalkmasına sebep olur.
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salavat gönderilmeden edilen her dua, göğe yükselmez (icabete erişmez).”[6]
Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt’i sevmek konusunda Peygamber (s.a.a) uzun bir hadiste şöyle buyurmuştur:
“Bilin ki, kim Ali’yi severse, beni sevmiştir; kim de beni severse, Allah Teala ondan razı olur; Allah Teala da kimden razı olursa, onu cennete götürür. Bilin ki, kim Ali’yi severse, Kevser’den su içmedikçe, Tûba ağacından meyve yemedikçe ve cennetteki yerini görmedikçe dünyadan ayrılmaz. Bilin ki, kim Ali’yi severse, cennetin sekiz kapısı onun yüzüne açılır ve sorgu sualsiz istediği kapıdan cennete girer. Kim Ali’yi severse, Allah Teala amel defterini onun sağ eline verir ve peygamberlerin hesabı gibi onu hesaba çeker. Bilin ki, kim Ali’yi severse, Allah Teala ölüm anında kolay can vermesini sağlar ve kabrini cennet bahçelerinden biri kılar… Bilin ki, kim Ali’yi severse, Allah Teala, ölüm meleğini peygamberlere gönderdiği gibi ona gönderir; Nekir ve Münkir’in korkusunu ondan giderir; yüzünü ak eder ve o, şehitler efendisi Hamza ile beraber olur. Bilin ki, kim Ali’yi severse, kıyamet günü yüzü dolunay ay gibi parlar. Bilin ki, kim Ali’yi severse, kıyamet günü padişahlık tacı başına konur ve keramet elbisesi giydirilir. Bilin ki, kim Ali’yi severse, Sırat köprüsünden şimşek gibi geçer. Bilin ki, kim Ali’yi severse, Allah ona cehennem ateşinden berat belgesi verir. Bilin ki, kim Âl-i Muhammed (s.a.a) sevgisi üzerine ölürse, cennette peygamberlerle beraber olması için onun kefili olurum. Bilin ki, kim Âl-i Muhammed’in buğzu (düşmanlığı) üzere ölürse, cennet kokusunu duymayacaktır.”[7]
Açıktır ki, gerçek anlamda bir sevginin etkileri insanın bütün hayatında görülür, bütün hareketleriyle sevdiği şeye daha bir yaklaşmaya çalışır ve ondan uzak olmasına vesile olan tutum ve davranışlardan uzak durur. Buna göre, Hz. Ali (a.s)’ı seven bir kimse, onun bütün hayatı boyunca uğruna mücadele ettiği değer ve inançlara ters düşen işlerden uzak durması gerekir. Kısacası, Ali’yi seven Ali’nin rengini alır. Yoksa dilde Ali sevgisi, renkte ise Ali düşmanının rengiyle boyanan kimse bir yalancıdan öte değildir.
Allah Teala’ya olan iman ve sevgi de böyledir.
Allah Teala buyuruyor ki:
“(Ey Muhammed!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun.”[8]
İmam Muhammed Bâkır (a.s): “Allah’a isyan eden, O’nu tanımamıştır.” buyurup şu manzumeyi okumuşlardır:
“Sevdiğini söyler, isyan edersin O’na
Acayip bir iştir bu, and olsun ki canına
Sevgi gerçek olsaydı, itaat ederdin O’na
Çünkü aşık maşukun, sözünden çıkmaz asla”[9]
Şunu da ekleyelim ki, Ehl-i Beyt’e sevgi duymak, açıklandığı üzere gerçek anlamdaki sevginin özelliklerini taşımasa da, mutlaka insana faydası vardır. Fakat bu fayda fark etmektedir. Bu konuda şu rivayeti nakletmekle yetiniyoruz:
Yusuf isminde bir Hıristiyan, İmam Ali Naki (a.s)’dan birçok keramet görüyor. İmam (a.s): “Ey Yusuf! İslâm’ı seçmen için yeterli miktarda delil görmedin mi?” diye soruyor.
Yusuf: “Yeterince delil gördüm.” diyor.
İmam (a.s) onun bu sözü üzerine şöyle buyuruyorlar:
“Hayır! Sen asla Müslüman olmayacaksın; ama senin oğlun İshak Müslüman ve bizim takipçilerimizden olacak. Ey Yusuf! Bazıları, bizi sevmenin sizin gibilere bir faydası olmayacağını zannediyorlar. Allah’a and olsun ki, onların zannettikleri gibi değil. Sizin gibileri de bize olan sevgilerinin faydalarını mutlaka görürler.”[10]
[1] – Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Kim abdestli uyur, ölüm de o gece ona ulaşırsa, Allah katında şehittir.” Bkz. Bihar’ul-Envar, c. 76, s. 183
[5] – Sefinet’ül-Bihar, c. 2, s. 49