İbretler ne de çok, ibret almalar ise ne de azdır. Nehc’ul Belağa, 297. hikmet İmam Ali (a.s)

Bilginlerin Gözüyle İmam Ali (a.s)

Bilginlerin Gözüyle İmam Ali (a.s)

İlahi Peygamberlerden sonra belki de hiç kimse Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) kadar dünya bilginlerinin dikkatini kendine çekememiş, ilgi odağı haline gelememiştir.

Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) Mekke’de dünyaya gelmiş; sınırları, zamanları, mekânları, dilleri, mezhepleri ve hatta dinleri açmış bir şahsiyettir. Bütün asırlarda derin düşünceli bilginler Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) çok çeşitli boyutları ve üstünlükleri hakkında sayısız eserler kaleme almışlardır. Şii ve Sünni, hatta Hıristiyan düşünürleri örnek bir insan olarak Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) şahsiyeti hakkında araştırmalarda bulunmuş, eserler kaleme almış ve kafa yormuştur. Bu yolla hakikat ve kemali arayan vicdanlarını bir nebze de olsa rahatlatmış, görevini yapmakla övünmüşlerdir.

Sonsuz Okyanus

Bütün bu çeşitli ve sınırsız araştırmalara rağmen açık söylemek gerekirse Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) şahsiyeti yine de meçhul kalmış, daha fazla düşünme ve araştırmayı gerektirmektedir. Peygamber-i Ekrem de (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sonsuz faziletlerini ve sınırsız kemallerini övmüş; alimler ve bilginler de uzun araştırmalarıyla bu gerçekleri itiraf etmişlerdir. Nitekim Lübnanlı bir araştırmacı, “Ali Mecme’ul-Fezail”‌ (Hz. Ali bütün faziletlerin sahibidir) başlığı altında şöyle yazmaktadır. Dünya, Resul-i Ekrem’den (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sonra  Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) gibi sonsuz faziletleri ve ahlaki üstünlükleri kendinde toplayabilmiş birine şahit olmamıştır. Hz. Ali herkesten öne geçmiş, sonradan gelenleri bu konuda aciz bırakmıştır. Faziletleri sayılamayacak kadar çok, üstünlükleri sınırlandırılamayacak kadar yücedir. Resul-i Ekrem’in (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun), Amr bin Abdud el-Amiri ile karşılaştığı gün, hakkında “Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) Hendek günü Amr’a vurduğu darbe insan ve cinlerin ibadetine denktir.”‌ diye buyurduğu kimsenin faziletleri ve üstünlükleri nasıl sayılabilir ki?

İranlı bir araştırmacı da Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hayatı hakkında şöyle demiştir: “Biz müminlerin emiri Ali Bin Ebi Talib (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkında fazla bir bilgiye sahip olduğumuzu iddia ediyoruz.  Hatta Hz. Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) diğer imamlardan daha çok tanıdığımızı sanıyoruz. Oysa Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) gerçek hayatı hakkında çok az bir bilgiye sahibiz.

Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hayatı o kadar çok boyutlu ve geniş bir anlama sahiptir ki sabit ve tümel bir betimlemede bulunmak çok zordur.

Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakikati, teklik formatında çokluk ve çokluk formatında teklik hakikati olduğundan dağınık bilgilerde ortaya çıkışı, tecelli edişi mümkün değildir. Dolayısıyla oldukça geniş ve derin anlamda tüm hareketlerini, hasletlerini, sıfatlarını, hedeflerini, sözlerini ve davranışlarını etüt etmemiz gerekir. Neticede şimdiye kadar elde ettiğimiz bilgilerin Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sadece şahsiyetinin bir bölümünü kapsadığını ve bunun da eksik bir şekilde olduğunu rahatlıkla anlayabilir ve ifade edebiliriz. Dolayısıyla onu tanıma noktasında henüz sadece bir kaç adım atabilmiş, bir kaç sokak yürüyebilmişiz demek daha doğrudur. [1]

Ayetullah Cafer Sübhani’de Furuğ-i Velayet adlı kitabında İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkında şöyle demektedir: Söylemem gerekir ki bu kitapta Hz. Ali’nin (a.s.) nurlu yüzünü hakkıyla gösterebilmiş değilim. Ama her ne kadar bu az değer ile zamanının Yusuf’unun bir tek saç telini bile elde edememiş olsa da, Yusuf’u alıcılar safına katılmış olduğuna inanıyorum. Ama ne yazık ki:

“İnsan arzu ettiği her şeye ulaşamaz.

Rüzgarlar bazen gemiyi istemedikleri yöne sürükler.”‌ durur.”‌[2]

Hakeza Hıristiyan yazar Süleyman Kettani de bu dalda ödül alan ünlü “İmam Ali”‌ adlı eserinde Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) azameti karşısında şöyle demektedir: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) büyük adı karşısında tevazu ile eğiliyorum, onun hakkında yaptığım yanlış değerlendirmeler için kendisinden özür diliyorum, çünkü onu bundan daha fazla yazmaya gücüm yetmedi.

Zira dünyanın eşsiz dahisi olan bu büyük insanın ruhu sürekli uçmakta, ele geçmemektedir. Ben sadece onun sonsuz gülistanından sadece bir demet gül toplamaya çalıştım. Böylece o büyük insanın dergahından bağışlanmayı ve temiz niyetimin kabulünü ümit ediyorum. [3]

Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden ve Nehc’ul Belağa’nın şarihi olan (şerhini yazan)  İbni-i Ebil Hadid Mutezili söz konusu eserinde İmam Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) bütün “faziletlerin sahibi”‌ ve “asrın yegane insanı”‌ saymakta ve Nehc’ul Belağa’yı “kitapların efendisi”‌ kabul etmektedir.

 Ardından bir çok Ehl-i Sünnet alimlerinin de İmam Ali’nin  (Allah’ın selamı üzerine olsun) de diğer halifelerden üstün bildiğini nakletmektedir. [4]

Okyanustan Bir Damla

Bizim Hz. Ali  (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkındaki bilgimiz her ne kadar sınırlı da olsa; hayatı, şahsiyeti, mücadelesi, düşünceleri ve inançları hakkında yazılan sayısız eserler okyanustan bir damla da olsa netice de o büyük insanın hayatından bizlere dersler sunmakta, faydalı bir kesit sunmaktadır.

Bu yüzden bu konuda uzman olanlar sahip oldukları ilmi uzmanlıkları esasınca Hz. Ali’nin hayatının boyutlarından sadece birini ele almış ve incelemeye çalışmıştır.

Beşeri ilimler ve ilim tarihi hakkında araştırma yapan bilginler Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) Arabistan yarımadasında o günkü koşullarda sahip olduğu derin ilmi karşısında şaşkınlığa düşmekteler.

Feodal ve diktatör düzenlerin, özellikle de toplumsal adalet hususunda toplumda yarattığı zarar ve ziyanları detaylıca etüt eden araştırmacılar, Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) çok çeşitli boyutlarda, toplumsal adaletin hakimiyeti için verdiği mücadele karşısında adeta parmak ısırmakta, şaşırıp kalmaktalar.

Ayrıca sadece bu değil; Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) takvası, hutbeleri, idareciliği, terbiyesi, mustaz’af insanları himayesi, insan severliği, övülen cesareti, ilginç hükümleri, erişilmez imanı, sonsuz aşkı, hak ve hakikat savunuculuğu, tahammülü, sabrı, genişliği… de bilgin ve araştırmacıların dikkatini çekmiş, incelemelerine konu teşkil etmiştir.  Şimdi de bazı uzmanların konu ile ilgili görüşlerini aktarmak istiyoruz.


 

 Resul Caferiyan, hayat-i fikri ve siyasi-i imaman-i Şia, c. 1, Tahran, Merkez-i çap ve neşr-i sazuman-i tebligat-İslami, 1369, s. 41

[2] Cafer Sübhani, Furuğ-i Velayet, intişarat-i sahife, 1368, s. 7–26

[3] Süleyman Kettani, İmam Ali, intişarat-i burhan, s. 4, -62 Celalüddin Farisi’nin tercümesi

[4] Murteza Mutahhari’nin Bist Goftar kitabından naklen