Cüveybir İle Zülfa
MURTAZA MUTAHHARÎ
— Ey Cüveybir! Ne iyi olurdu evlenseydin ve bu yalnız hayattan kurtulsaydın! Belki isteklerin evleneceğin kadın vasıtasıyla yerine gelir, Allah dualarını kabul eder ve o kadın sana dünya ve ahirette yardımcı olur.
— Ya Resulallah! Ne servetim, ne güzelliğim, ne akrabam ve ne de dengim var; kim bana kızını verir?! Hangi kadın benim gibi bir garibanla evlenmeye razı olur?!
— Ey Cüveybir! Allah, İslâm vasıtasıyla değer ölçülerini değiştirdi. Cahiliye döneminde nice aziz ve saygın kişiler vardı ki İslâm onları alçalttı, zelil etti. Ve nice zelil ve değersiz kişiler vardı ki İslâm onları yüceltti, aziz kıldı. Allah, İslâm vasıtasıyla cahiliye kinlerini, akraba ve neseple övünmeyi ortadan kaldırdı. İslâm'da beyazın siyaha, Kureyşlinin Kureyş'ten olmayana, Arab'ın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Tek üstünlük sebebi, takvadır. Allah katında ancak amel ve takva bakımından ileride olan, senden üstün ve değerli sayılır. Şimdi sana ne söylediysem, onu yap!
Resul-i Ekrem (s.a.a), Suffe Ashabı'nı görmeye geldiğinde, işte böyle konuşmuştu Cüveybir ile.
Cüveybir, Yemame ahalîsindendi. İslâm’ın şan ve şöhretini, son peygamberin bi’setini duyunca gelip İslâm’ı kabul etmişti. Kısa boylu ve siyah birisiydi. Ancak akıllı ve hakkı arayan biriydi. Ne parası vardı, ne de kalacak bir evi. Geçici olarak Resul-i Ekrem’in emriyle camide yatıp kalkıyordu. İslâm’ı kabul edip, evi barkı olmadığından camide yatıp kalkan başka sahabîler de vardı, onunla birlikte.
Resul-i Ekrem'e vahiyle şöyle emredildi:
“Cami ibadet yeridir, orada yatılıp kalkılmaz. Bundan sonra onların başka yerde yaşamaları gerekir.”
Bu ilâhi emir üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) caminin hemen yanında bir gölgelik yaptırıp onları oraya aldı. Oraya Suffe dediler ve orada yaşayanlara da Ashab-ı Suffe. Bazen Peygamber ve ashap onları ziyarete gelir, bir ihtiyaçları varsa giderirlerdi.
İşte bu ziyaretlerinin birinde Allah Resulü (s.a.a), Cüveybir ile konuştu. Yaşantısına bir düzen vermesi için evlenmesini buyurdu. Fakat Cüveybir öyle bir durumdaydı ki evlenip çoluk çocuk sahibi olmayı aklının ucundan bile geçmiyordu. Bu yüzden de Resul-i Ekrem'in teklifine karşı şaşkınlığını gizleyemeyip; "Kim bana kız verir?! Hangi kadın benimle evlenmeye razı olur?!" dedi.
Ancak Resulullah (s.a.a) onu bu yanlışlıktan kurtarıp İslâm’ın getirdiği muazzam değişikliği hatırlattı. Sonra da ona, Ensar’dan ve Medine’nin zengin ve saygın kişilerinden biri olan Ziyad bin Lübeyd'e gidip kızına talip olmasını emretti.
Resul-i Ekrem'in emriyle Cüveybir Ziyad'ın evine gitti. Halktan bir kısım insanlar da o sırada orada hazır bulunuyorlardı. Cüveybir biraz oturduktan sonra ziyaretinin sebebini anlattı:
— Ben Peygamber’in emriyle sana bir mesaj getirdim, açık mı arz edeyim, kapalı mı?
— Peygamber’in buyruğu benim için bir şereftir, açık söyle!
¾ Peygamber (s.a.a) kızın Zülfa’yı benimle evlendirmeni emir buyurdu.
¾ Peygamber’in kendisi mi bunu sana buyurdu?
¾ Evet, ben kendi yanımdan bir söz söylemem; herkes şahittir ki ben yalancı değilim.
¾ Hayret! Doğrusu Peygamber-i Zişân biliyor ki, biz kendi kabilemizden ve zengin olmayan birine kız vermeyiz. Sen git, ben şahsen gelip Resulullah’la konuşacağım.
Cüveybir yerinden doğrularak kalkıp dışarı çıktı. Çıkarken de kendi kendine; “Allah’a yemin ederim ki, Ziyad’ın söyledikleri Kur’ân ve sünnete aykırıdır.” mırıldanıyordu.
Duyan, Cüveybir’in ne dediğini anlamazdı; ama güzelliği ve akıllılığıyla meşhur olan Ziyad’ın kızı Zülfa, Cüveybir’in çıkarken mırıldandığını duydu. Hemen olayı anladı. Fakat emin olmak için babasının huzuruna çıktı:
— Baba, olay nedir? Evden çıkıp giden adam kimdi? Kendi kendine bir şey söylüyordu. Neydi derdi? diye sordu.
— Kızım, o adam Cüveybir'di; Peygamber’in emriyle seni kendisine istemeye gelmişti. Ama aslı var mı, yok mu, gerçeği kendim gidip öğreneceğim.
¾ Babacığım, gerçekten Peygamber onu göndermiş olmasın?! Eğer doğru söylüyorsa, o zaman sen Peygamber’in emrini reddetmiş oluyorsun!
¾ Sana göre benim ne yapmam gerekir? Sen söyle kızım.
¾ Bana kalırsa, o gidip Peygamber'e ulaşmadan önce onu geri döndür. Sonra yalnız olarak Peygamber'e git, bak olay nedir?
Ziyad koşarak Cüveybir’i yoldan geri döndürdü. Sonra da kendisi Peygamber'in huzuruna çıktı:
— Ya Resulallah! Cüveybir bize gelip, senin böyle bir emir buyurduğunu söylüyor. Sen bizim anane ve usullerimizi bilirsin; biz kızlarımızı ancak kendi ayarımızdaki ve kendi kabilemizden birine eririz.
— Ey Ziyad! Cüveybir mümin biridir; senin değer verdiğin şeyleri İslâm ortadan kaldırmıştır. Mümin kadın, mümin erkeğe lâyıktır ancak.
Ziyad eve döndükten sonra kızı Zülfa’ya, bunun Peygamber’in emri olduğunu söyledi ve bu evliliğe razı olup olmadığını sordu.
Kalbi imanla dolu olan Zülfa şöyle dedi:
— Bana sorarsan, Peygamber'in isteğini geri çevirme. Cüveybir nasıl bir adam olursa olsun, ben kabul ediyorum. Zira Allah Resulü (s.a.a) bu işe razıysa, benim de razı olmam gerekiyor.
Ziyad, Zülfa ile Cüveybir’i evlendirip, mehrini de kendi mülkünden tayin etti.
Cüveybir’e sordular:
— Gelini götürecek bir evin var mı?
— Bunu ne düşünmüştüm, ne de buna gücüm yeter. Resulullah (s.a.a) beni gönderdi, ben de gelip söyledim.
Ziyad, kendi mülkünden ona bir ev verdi. İçini de dayayıp döşetti. Ayrıca damat için de iki kat elbise hazırlattı. Gelini süsleyip eve götürdüler. Karanlık çöktü. Cüveybir hangi eve gideceğini bilemiyordu. Onu kendi evine gönderdiler. Eve girdiğinde, evin içindekilerle birlikte bir de kadın görünce, geçmişteki zorlu ve dayanılmaz fakirlik günlerini hatırladı. Kendi kendine şöyle söylendi:
“Ben garip ve kimsesizdim, Allah bana bir lütufta bulundu. Benim ilk önce Allah’a şükretmem gerekiyor; zira garip ve yoksul olarak bu şehre geldim, aziz İslâm sayesinde bu nimetlere kavuştum.”
Odanın bir köşesine çekilip, Kur’ân okuyarak sabaha kadar ibadetle meşgul oldu. Sabah olunca kadınlar Zülfa’yı görmeye geldiklerinde onu yalnız buldular. Cüveybir, gündüzü de şükür niyetiyle oruçlu geçirmeye karar vermişti. İki gece ve iki gündüz böyle geçti. Cüveybir, geceleri Kur’ân okuyup namaz kılıyor, gündüzleri de oruç tutuyordu.
Gelinin ailesi şüphelenmeye başladı. Cüveybir iktidarsız ve kadına ihtiyaç duymayan birisi mi acaba?! Mecburen konuyu Ziyad’a açıklamak zorunda kaldılar. Ziyad da olayı Peygamber’e iletti. Peygamber (s.a.a) Cüveybir’i çağırtıp sordu:
— Senin kadına karşı bir isteğin yok mu ey Cüveybir?
— Hayır, ya Resulallah! Aksine, çoktur.
— O hâlde, neden karınla ilgilenmiyorsun?
— Ya Resulallah! Eve girdiğim zaman o kadar çok nimetle karşılaştım ki Allah’a şükretmem gerektiğini anladım ve ibadetle geçirdim o güzel günleri. Yalnız bugün son günümdür.
Resul-i Ekrem (s.a.a) olayı aynen Ziyad’a aktardı.
Cüveybir ile Zülfa böylece evlendiler ve ömürleri boyunca mutlu bir birliktelikleri oldu. Nihayet, savaşların birinde Cüveybir İslâm sancağı altında şehit oldu.