Ehl-i Beyt Şia’sının Özellikleri
Tek bir cümle ile şia, bu mektebin tüm hedeflerinin bütün boyutlarıyla varlığında tecelli ettiği İslami kamil bir insan mesabesindedir. Şia; doğru düşünmek, temizlik ve iyi davranmaktır. Bu da dini önderlerin peşinde oldukları hedefin bizzat kendisidir. Ehl-i Beyt imamları tüm güçleriyle kendi taraftarlarını kötülüklerden uzak tutmaya ve iyi terbiye etmeye çalışmışlardır. Onlar bütün güçleriyle güvenilir ve emin dostlarına şer’i hüküm, adap ve ilahi öğretileri öğretmeye çalışıyorlardır. O büyük insanlar asla vasıfsız ve niteliksiz taraftarlar toplamak peşinde olmamışlardır. Onlar sürekli kendi dostlarına, fazilet ve ilahi erdemlerde tüm insanlardan önde olmaya çalışmalarını tavsiye ediyorlardı. Kendi davranışlarınızla insanları Ehl-i Beyt mektebine çağıranlardan olun diye tavsiye ediyorlardı.
Özetle Ehl-i Beyt’e karşı sevgi ve muhabbetlerinde samimi olan gerçek manada her şeyde onlara bağlı olan şialarına karşı en üstün şefkati göstererek onları eğitmeye çalışırken yalan olarak Ehl-i Beyt’i sevdiklerini iddia edip bu mektebi kendi hevesleri doğrultusunda yorumlamaya kalkışanları da kendilerinden itmişlerdir.
İbn-i Hacer Savaik’ul-Muhrika adlı kitabında şöyle rivayet etmektedir: “ Hz. Ali (a.s) bir grubun yanından geçiyordu, onlar Hz. Ali’yi görünce hemen ayağa kalktılar. Hz. Ali, “Bunlar kimdir?” diye sordu. “Bunlar senin Şiilerindir.” diye cevap verilince de Hz. Ali onlara şöyle buyurdu “Güzel de neden dostlarımızın ziynetini ve Şiilerin nişanesini sizlerde göremiyorum?” Onlar utanarak sessizliğe büründüler. O esnada Hz. Ali ile birlikte olanlardan biri şöyle sordu: “Siz Ehl-i Beyt’i saygın kılan ve bir çok özellikler veren Allah aşkına lütfen şiilerinizin niteliklerini beyan eder misiniz?” Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Bizim Şiilerimiz Allah’ı tanıyanlar ve Allah’ın emriyle amel edenlerdir.”[1]
İnsanlardan bazısı günah ve şehvet bataklıklarında yüzdüğü halde Allah’ın emirlerine ve buyruklarına isyan noktasında Ehl-i Beyt’in muhabbetini kendilerine bir özür ve bahane olarak ileri sürüyorlardı. Oysa Ehl-i Beyt bu sevgi ve dostluğu sadece salih amel ve doğruluk, emanet, takva ve zühd olduğu takdirde makbul görüyordu. Nitekim İmam Sadık ( .s) ashabından birine hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Ey Huzeyme, onlara şu mesajımızı ilet ki bizim salih ameller dışında hiçbir hususta Allah’tan kendilerine bir kifayetimiz ve yeterliliğimiz olmayacaktır. Onlar takva ve zühd dışında hiçbir şeyle velayetimize erişemezler. Kıyamet gününde de hasret çekenlerin en şiddetlisi adalet üzere konuşan, ama amelleriyle adalete muhalif davranan kimsedir.”[2]
Ehl-i Beyt İmamlarının görüşüne göre gerçek şiiler, tıpkı kendileri gibi tabiat ve davranışlarında, dini ve insani kemal ve değerler ile donanmış bir örnek ve başkaları için doğruluk ve dürüstlük örneği olabilen bir mesaj olabilenlerdir. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“İnsanları dillerinizden başkasıyla (amellerinizle) davet edenlerden olun; öyle ki insanlar sizden sadece çaba, doğruluk ve takva görsünler.”[3]
İmam Bakır (a.s) Cabir-i Cui’fi ile yaptığı konuşmasında şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, bizim şiimiz olduğunu iddia edenlerin sadece Ehl-i Beyt’in muhipleri (sevenleri) olduğunu söylemesi yeterli midir? Allah’a and olsun ki bizim Şiilerimiz sadece Allah’tan sakınanlar ve Allah’a itaat edenlerdir.”[4]
Başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur:
“Şiilerimiz sadece tevazu, huşu, emanete riayet, Allah’ı çok zikr etmek, namaz, oruç, anne babaya iyilik; fakir ve düşkün komşular, yetimler ve borçlular karşısında sorumluluk, doğruluk, Kur’an tilavet etmek, insanları sadece hayırla anmak ve akrabalar ile tanıdıklar arasında emin olmakla tanınırlar.”
Devamında ise şöyle buyurdu: “Allah’tan korkun ve bilin ki Allah indinde olanlar için Allah ile insanlardan hiç kimse arasında bir yakınlık yoktur. Allah Azze ve Celleye kullarından en sevimli olanı, en takvalı ve itaatine en çok koşanlardır.”[5]
Yine şöyle dedi: “Ey Cabir, Allah’a and olsun ki Allah Tebarek ve Telaya sadece itaati ile yaklaşmak mümkündür. Bizim elimizde ateşten beraat yoktur. Allah üzerinde hiçbir kul için hüccet söz konusu değildir. Kim Allah’a itaat ederse o bizim dostumuzdur. Her kim de Allah’a isyan ederse o bizim düşmanımızdır. Bizim velayetimize sadece amel ve takvayla nail olmak mümkündür.”[6]
İmam Sadık ( a.s )da Ebu’s-Salah Kenani ile yaptığı konuşmasında taraftarlık iddiasında bulunan yalancılar hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’a and olsun ki aranızda Ca’fer’e (bana) uyanlar çok azdır. Şüphesiz ki benim ashabım en çok takvalı olan Allah için amel eden ve sevabını ümit edenlerdir. Evet benim ashabım sadece bunlardır.
Gerçek takipçilerin en önemli görevlerinden biri de insanların işlerini önemsemek ve kardeşlerin haklarını ödemektir. En acı mesele de bu konuda bir hataya düşmektir.
İmam Sadık (a.s) kendisine kardeş haklarını soran Mualla b. Hasin’e şu yedi önemli ilkeyi beyan etmiştir:
1- Kendin için istediğini kardeşin için de istemen ve kendin için istemediğini onun için de istememen.
2- Onun gazabına uğramaman, hoşnutluğunu taleb etmen ve emirlerine itaat etmen.
3- Ona can, mal, dil el ve ayaklarınla yardıma koşman.
4- Sürekli onun için bir önder ve ayna olman.
5- O aç olduğunda asla doymaman, o susuzken asla suya kanmaman ve o çıplakken asla giyinmemen.
6- Eğer bir hizmetçin varsa elbiselerini yıkaman, yemeklerini pişirmek ve yatağını kurmak için onun yanına göndermen.
7- yeminine sadık kalman, davetine icabet etmen, hastasını ziyaret etmen, cenazesinde hazır bulunman ve bir ihtiyacı olduğunu anladığında o senden bir şey istemeden o ihtiyacını gidermendir.”[7]
Bazıları buradaki kardeşlerden maksadın sadece Ehl-i Beyt’in Şiileri olduğunu sanabilir. Ama diğer rivayetlere de baş vurulduğunda bu düşüncenin yanlış olduğu açıkça anlaşılmaktadır ve Ehl-i Beyt’in merhamet, samimiyet ve insan severlik rüzgarının bütün dindaş kardeşlere ve hatta insanlara doğru estiği görülmektedir.”[8]
Evet, Ehl-i Beyt şiası işte böylece dostluk, anlaşma, insanların haklarına dikkat etme, iman, fazilet, hak yolda çaba, fedakarlık ve diğer bir çok keramet ve yüceliklerin bütünü anlamındadır. Beceriksiz ve vasıfsız iddiacıların kendilerini aldatması ve bütün insanlar arasında Firdevs cennetlerinin varisi olduğunu zan etmesi bu gerçeği asla değiştiremez.”[9]
________________________________________
[1]- es-Savaik’ul-Muhrika/161.
[2]- Usul-i Kafi-Kitab’ul-İman-Bab-u Ziyaret’il-İhvan.
[3]- a.g.e. Bab’ul-Vera’.
[4]- a.g.e. Bab’ut-Taati ve’t-Takva.
[5]- a.g.e.
[6] -a.g.e.
[7]- a.g.e. Bab-u Ziyaret’il-İhvan
[8]- Bu hususta Usul-i Kafi, Kitab’ul-Aşere, 1. Bab’daki rivayetlere müracaat ediniz.
[9]- Bu bölümün konuları da el-Akaid’ul-İmamiye, muzaffer, 4. Bölüm’den alınmıştır.