Bilin ki, insanların size olan ihtiyaçları, Allah’ın size verdiği nimetlerdendir. Öyleyse o nimetlerden bıkmayın, yoksa belaya dönüşür.Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 121. İmam Hüseyin (a.s)

Ehl-i Sünnet Kaynaklarında Kur’an Âyetlerinin Tahrifi Konusu

Ehl-i Sünnet Kaynaklarında Kur’an Âyetlerinin Tahrifi Konusu

Soru

Kur’an’da tahriflerin yapıldığına dair Sünnî âlimlerin açıklamalarının bulunduğu kaynakları belirtebilir misiniz? Lütfen cevabınızı detaylarıyla ve tam bir şekilde beyan ediniz.

Kısa Cevap

Ehl-i Sünnet kardeşlerin, aralarında en muteber kitapları sayılan altı sahih kitabın da bulunduğu birçok kitabında Kur’an-ı Kerim âyetlerinin kaybolduğunu söyleyen birçok rivayet mevcuttur. Recm âyeti veya onların okuyuşlarında bulunan ve meşhur okuyucuların da tilavet ederken dikkat gösterdiği değişiklikler bu kabildendir. Ancak böyle rivayetler farzen kabul edilse dahi, hem onlar, hem de Şiîler, şu an tüm Müslümanların elinde mevcut olan yaygın kıraatle bu Kur’an’a göre amel etmeyi yol açıcı ve hidayet edici bilmekte ve iddia edilen değişme veya eksilme hususlarını şimdi mevcut olan nüsha ile çelişik görmemektedir. Zira söz konusu hususlar ya bir tabir değişikliği ile eldeki nüshada bulunmakta ya da benzerleri Kur’an ve nebevî sünnetin bir yerinde yer almaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Ehl-i Sünnet kitaplarındaki böyle rivayetlerin varlığının, onların bu mukaddes kitaba güvenmediğinin bir delili sayılamayacağını baştan belirtmek gerekir. Ama Ehl-i Sünnet kitapları ve Şiîlerin kitaplarında bu hususta bulunan rivayetler değişik bölümlere ayrılmaktadır. Bunların bir bölümü tahrif değil, açıklamadır ve kendi yerinde incelenmesi gerekmektedir. Şimdi sorunuzu incelememizin tek nedeni ise şudur:

Maalesef bazı Ehl-i Sünnet kardeşler İslamî vahdet ilkesini görmezlikten gelerek, sözde Şiîlerin başka bir Kur’an’a inandıklarını, sadece Ehl-i Sünnet’in Kur’an’ı savunduğunu ve ona saygı duyduğunu lanse ederek tebliğ yapmaktadırlar. İsteyerek veya istemeyerek bu konuyu İslam toplumuna ihtilaf tohumları atmak ve inançlarını zedelemek için bir araç haline dönüştürmektedirler! Bu tür şahıslar tarafından ısrarla tebliğ edilen şüphe, Şiîlerin bazı Kur’an âyetlerinin tahrif edildiğine ve değiştirildiğine inandıklarıdır. Bununla bağlantılı olarak da Şiîlerin bazı kitaplarında bulunan birkaç rivayete atıfta bulunmaktadırlar. Bu şüphenin çözümleyici ve zedeleyici olmak üzere iki yanıtı olduğunu bilmemiz gerekir[1]:

Şüphenin çözümleyici yanıtı, Şiî âlimlerinin Kur’an’ın tahrifi hakkındaki inançlarını bilmemizdir. Görünüşte böyle bir yanıt sizin sorunuzun konusu değildir. Elbette kendi yerinde buna değinilmiştir. Şiî âlimlerinin ekseriyetinin görüşü, böyle rivayetlerin kabul edilmemesi ve Kur’an’ın tahrif olmadığının vurgulanmasıdır.[2]

Şüphenin zedeleyici yanıtı ise sizin aradığınız şeydir ve bu şudur: Şia kitaplarında böyle rivayetlerin olduğunu kabul etsek bile, Ehl-i Sünnet kitapları bu hususta böyle rivayetlerden arı mıdır ve netice itibariyle tahrife inanmak hakkında onlara hiçbir eleştiri yapılamaz mı?

Bizim yanıtımız şudur: Şiî âlimlerinin tahrife inanma konusunda diğer mezhepleri itham etmemesi, bu hususta onların kitaplarında hiçbir senet bulunamayacağının delili değildir. Biz bu hususta Ehl-i Sünnet’in en muteber kitabı olan ve onların bu kitaptan “Kur’an’ın kız kardeşi” diye söz ettiği Sahih-i Buharî’den beş rivayet nakledecek ve bu konuda onlarla daha fazla tartışmamanızı tavsiye edeceğiz. Çünkü bunun ihtilaftan başka bir getirisi olmayacaktır. Eğer karşı taraf insaflıysa, aşağıdaki rivayetlerden biriyle de ikna olacak ve beyhude bir şekilde Şiîlere tahrif ithamında bulunma ve kendilerini böyle ithamlardan arı bilme çabasını sürdürmeyecektir. Şimdi bu rivayetlere dikkat ediniz:

1. İkinci halife şöyle demektedir: “Eğer halkın Ömer Kur’an’a müdahale etti, onda değişiklik yaptı ve ona bir şey ekledi diye söylemesinden korkmasaydım, kesinlikle recm âyetini kendi ellerimle Kur’an’a koyardım.”[3]

2. Başka bir yerde de ikinci halifenin minbere çıktığı ve sonra bir takım konulara değindikten sonra şöyle dediği belirtilmiştir: “Allah Kur’an’ı elçisine indirdi ve onun âyetlerinden biri de recm âyetiydi. Biz bu âyeti okuyor, anlamına dikkat ediyor ve ezberliyorduk. Bu âyet esasınca Allah Resulü (s.a.a) zina edenleri recm ediyor ve biz de ondan sonra bu şekilde amel ediyorduk! Ben, bir müddet geçmesi, bazı şahısların Kur’an’da böyle bir âyet mevcut değildi diye söylemesi ve bu vesileyle Allah tarafından nazil olan hükmün icra edilmesinden geri kalacağımızdan korkuyorum.” İkinci halife devam ederek şöyle demektedir: “(Recm âyetine ek olarak) Peygamber (s.a.a) zamanında okuduğumuz ve şimdi okunmayan âyetlerden birisi de şu âyettir[4]:

 ان لا ترغبوا عن آبائکم فانه کفر بکم ان ترغبوا عن آبائکم 

İlginç olan, bazı Ehl-i Sünnet kitaplarında recm âyetinin elde mevcut olmamasının nedeni olarak şöyle denmesidir: “Bu âyet Ahzab Sûresinin âyetlerinden olup bir kâğıda yazılmıştı ve Peygamber’in eşi Ayşe’nin evinde bulunmaktaydı. Hz. Ayşe’nin koyunu (başka bir kâğıdı bulamadığından) onu yedi!”[5]

3. Bir başka yerde ise şöyle denmektedir: “Beirmaune” vakıası şehitleriyle ilgili bir âyet nazil oldu ve biz onu

 ان بلغوا قومنا ان قد لقینا ربنا فرضی عنا و ارضانا 

(Kavmimize ilan edin ki bizden razı olarak ve bizi de kendisinden razı kılarak Rabbimiz ile mülakat ettik) şeklinde okuyorduk. Ama bir süre sonra bu âyet neshedildi.“[6]

4. Ömer bin Hattab’ın şöyle dediğini duydum: “Bir gün Hişam b. Hekim b. Hizam’ı Furkan Sûresini benim okuduğum tarz dışında okurken gördüm. Oysaki ben bu sûreyi Peygamber’in (s.a.a) yanında öğrenmiştim. Bu yüzden çok sinirlendim ve az kalsın başına bir bela getiriyordum. Sonra yola gelmesi için ona mühlet verdim. Sonra onu elbisesine sardım ve bu halde Peygamber’in (s.a.a) yanına götürdüm ve bana öğrettiğinizin aksi bir şekilde kendisi bu sûreyi okumaktadır diye Peygamber’e (s.a.a) durumu ilettim. Peygamber (s.a.a) bana hitaben şöyle buyurdu: “Bırak onu.” Sonra ona şöyle buyurdu: “Sûreyi oku.” O da okudu. Peygamber (s.a.a) “Bu şekilde nazil olmuştur” dedi. Sonra bana “Şimdi sen oku” diye buyurdu. Ben de okudum. Peygamber (s.a.a) bana da “Bu şekilde nazil olmuştur” dedi ve şöyle devam etti: “Kur’an yedi şekilde nazil olmuştur ve siz elinizden geldiğince onu okuyun.”[7]

5. Sahih-i Buharî İbn Abbas’ın şöyle dediğini nakletmektedir: “Ben Peygamber’in (s.a.a) şu metni okuduğunu duydum:

“لو ان لابن آدم مثل واد مالاً لاحبّ ان له الیه مثله و لا یملأ عین ابن آدم الا التراب و یتوب اللّٰه علی من تاب”

“Eğer insan bir vadi kadar mal sahibi olursa, yine de malının iki katı olmasını ister. Âdemoğlunun hırsını sadece toprak dindirebilir ve Allah tövbelerinizi kabul edecektir.“ İbn Abbas, bu okunan metin Kur’an’ın bir parçası mıydı, değil miydi bilmiyorum demektedir.[8]

Yukarıdaki beş rivayeti Ehl-i Sünnet’in en muteber kitaplarından seçtik. Yoksa onların diğer kitaplarında bu kabilden yüzlerce örnek bulmak mümkündür.[9] Ehl-i Sünnet’in muteber ve muhterem kârilerinin tilavetine dikkat ederseniz, Kur’an’ın azaltılması veya çoğaltılmasıyla ilgili olmayan ve sadece bir kelimenin değiştirildiği yerlerde, onların değişik tilavetleri icra ettiklerini göreceksiniz. Örneğin Ankebut Sûresinin elli sekizinci âyetinde birçok Ehl-i Sünnet kârisi “لنبوئنهم” kelimesi yerine, “لنثوینهم” tabirini tilavet etmektedir. Bu rivayetlerin tam anlamıyla tahrifle ilgili olduğunu anlayan bazı Ehl-i Sünnet âlimleri, bunlardan tahrif adını kaldırmaya ve bu yerlerde “tilavet neshi” veya “hüküm neshi” gibi adları kullanmaya çalışmışlardır. Ama örnek sıfatıyla sorumuz şudur:

Yukarıdaki rivayetlerdeki üçüncü örneğin tilavetinin neshedilmesinin nedeni nedir? Çünkü bunun hükmü neshedilmemiştir ve onun içeriğinin benzeri[10] “ارجعی الی ربک راضیة مرضیة” âyetinde mevcuttur. Bunun silinmesine tahriften başka bir ad konulabilir mi? Yahut ikinci halifenin recm hükmünün ve onun tilavetinin bekası hakkındaki inancı, kendi hilafeti zamanında bu âyeti yeniden yazma kararı alması ve sonra da sadece halktan korkması nedeniyle bundan vazgeçmesi, kendisinin Kur’an’ın tahrif edildiğine inandığına bir delil sayılamaz mı?! Şia’nın kitaplarında buldukları ve insafsızca bu mektebe saldırmalarına sebep olan şey, bu rivayetlere benzer örneklerden başka bir şey midir!? Bu çelişki nasıl açıklanabilir?

Sonuç olarak aldığımız netice şudur: Hem Ehl-i Sünnet kitaplarında ve hem de Şia’nın kitaplarında tahrif ile ilgili rivayetler mevcuttur. Ama bununla birlikte her iki mektep de kesin olarak Müslümanlar arasında yaygın olan ve Şiî-Sünnî her Müslümanın evinde bulunan mevcut Kur’an ile amel etmenin hidayet ve saadete ermek için en güzel kılavuz olduğu, onu Müslümanların vahdeti için bir etken bilip onların tefrika ve ayrılığına araç kılmamamız ve ilgili konuları siyasal ve mezhepsel olarak değil de ilmî bir şekilde dile getirmemiz gerektiği hususunda hemfikirdir. Bu konuda biri Şia kitaplarında ve diğeri de Ehl-i Sünnet kitaplarında yer alan ve bu hususa işaret eden iki rivayete dikkat ediniz:

1. Süfyan b. Semet İmam Sâdık’a (a.s) Kur’an’ın kıraatinde bulunan ihtilaflar ile ilgili bir soru sorduğunu belirtmekte ve İmam’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“(Diğer insanlar gibi) size öğrettikleri gibi Kur’an’ı tilavet edin.” [11]

2. Resulullah’ın (s.a.a) sahabelerinden olan İbn Mesud şöyle demektedir: “Ben Kur’an’ı değişik kârilerden duydum ve onların tümünü (taşıdıkları ihtilaflara rağmen) birbirine yakın ve bir manada değerlendirdim. Bundan dolayı, bu hususta ihtilaf ve çekişmeden sakının. Kur’an’ın lafızlarının naklinde bulunan bazı ihtilaflar sizden birinin “helum”, “taal” ve “ikbel” gibi değişik lafızları bir mefhum için kullanması gibidir.”[12] Bu meselenin benzeri diğer dillerde de mevcuttur. Örneğin bir şahsı davet etmek için “şereflendirin”, “buyurun”, “hizmetinizde olalım” ve benzeri onlarca lafız kullanılmaktadır ama bununla birlikte biz bunların hepsinin bir mana ve mefhumu yansıttığını kesinlikle biliyoruz.

Bu esas uyarınca, Kur’an-ı Kerim âyetleri âlimlerin ekseriyetinin görüşüne göre azalmamış ve çoğalmamıştır. Bununla birlikte eğer iki fırka içinden bazı şahıslar az bir değişikliğe inanıyorsa, onların bu inancı Kur’an’ın bütünlüğüne ve elimizde olan şeye bir zarar vermeyecektir.

–—


[1]     Çözümleyici yanıt, karşı tarafın görüşüne bakmaksızın verilen esas yanıttır. Zedeleyici yanıt ise karşı tarafa bizi eleştirdiğiniz hususun onlarda da olduğunu söylemektir.

[2]     Şia tefsirlerinin çoğu, Kur’an’ın tahrif edilmediği hakkında müstakil bâblar tedvin etmiştir. Örnek sıfatıyla aşağıdaki tefsirlere müracaat edebilirsiniz:

a) el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, Allâme Tabatabâî, c. 12, s. 104.

b) el-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Ayetullah Hoî, s. 195.

c) Tefsir-i Numûne, Nâsır Mekarim Şirazi, c. 11, s. 18 ve …

[3]     Sahih-i Buharî, c. 8, s. 113, Daru’l-Fikir, Beyrut.

[4]     a.g.e., c. 8, s. 26.

[5]     İbn Esîr, en-Nihaye fi Garibi’l-Hadis, c. 2, Müessese-i İsmailiyan, Kum; İbn

Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 7, s. 33, Dar-u İhyai’t-Turasi’l-i Arabi, Beyrut, h.k. 1405.

[6]     Sahih-i Buharî, c. 3, s. 204 ve 208; c. 5, s. 44.

[7]     a.g.e., c. 3, s. 90.

[8]     a.g.e., c. 7, s. 175.

[9]     Örneğin Merhum Ayetullah Hoî kendi yazdığı el-Beyan Tefsiri’nin 202-205 sayfalarında tahrif hakkında Şiî âlimlerinin inancını beyan ettikten sonra, tahrif ile ilgili Ehl-i Sünnet kitaplarında yer alan rivayetlerden on iki örneği zikretmektedir.

[10]    Fecr, 28.

[11]    Kuleynî, Muhammed b. Yakub, el-Kâfi, c. 2, s. 631, h. 15, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye,

Tahran, h.k. 1365.

[12]    Beyhâkî, Sünen-i Kübra, c. 2, s. 385, Daru’l-Fikir, Beyrut.