Eyyam-ı Fatımiyye
Rıdvan Murat Altun
Bugünler "Fatımî Günler" diye adlandırdığımız günlerdir.
Üç günlük dünyanın beş para etmez metaına, makamına düşkün kimselerin dünya sevgisi, bugünlerden bir günde Hz. Fatıma-i Zehra'nın (selamullahi aleyha) şahadetine sebep oldu. Elbette bu yüce semavî hanımın kalpleri yakan mazlumiyetini aktarmak bu kalemin gücünü aşar. Ancak, Ehl-i Beyt'in dertlerine ortak olup, onlarla birlikte gözyaşı dökmek üzere, gelmiş ve geçmiş kadınların en yücesi Hz. Fatıma-i Zehra (selamullahi aleyha) hakkında elimize ulaşan hadisleri kısaca gözden geçirecek ve Hz. Peygamber'in mübarek vücudunun parçasına reva görülen zulümleri hülasa olarak nakledeceğiz.
Rabbulâlemin'den bugünlerin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı bağışlamasını ve bizleri, bu pak-u pakize hanımın yolunda yürüyen halis dostlarından karar kılmasını niyaz ederiz.
Ümmü Ebiha'nın[1] Fazileti
Hz. Zehra Betül'ün üstünlüğü ve fazileti hakkında Sünnî ve Şiî kaynaklarda nakledilen rivayetler, ciltler dolduracak kadar çoktur. Ancak biz şimdilik Sünnî kaynaklardan maksadımıza ulaştıracak kadarını alıp, yine Ehl-i Sünnet âlimlerinin Hz. Fatıma-i Zehra hakkındaki görüşlerini naklederek Hz. Zehra-i Merziyye'nin yaratılışında var olan faziletlerin küçük bir kısmını idrak etmeye çalışalım.
Hz. Peygamber (s.a.a) bir hadisinde "Dünya kadınlarının en faziletlileri Hatice, Fatıma, Meryem ve Firavun'un karısı Asiye'dir."[2] buyurmaktadır.
Diğer bir hadis-i şerifte "Erkeklerin birçoğu kemale ulaşmışlardır. Kadınlardan da İmran kızı Meryem, Muzahim kızı Asiye (Firavun'un karısı), Huveylid kızı Hatice ve Fatıma kemale ulaşmışlardır."[3] buyurmakta Resulullah (s.a.a).
Bir diğer hadiste Peygamberimiz "Ey Fatıma! Dünya kadınlarının efendisi olmaktan, bu ümmetin kadınlarının efendisi olmaktan ve mümin kadınların efendisi olmaktan hoşnut değil misin?"[4] buyuruyor.
Benzer hadislerde "Dünya kadınlarının en hayırlıları dört kadındır; onlardan biri de Fatıma'dır. Cennet kadınlarının en faziletlisi dört kadındır; onlardan bir de Fatıma'dır. Cennet kadınlarının efendisi dört kadındır; bunlardan bir de Fatıma'dır." ibareleri vardır. Bunlar genelde aynı konu içerikli hadislerde geçen ibarelerdir.
İslâm âlimleri Kur'ân'da övülen Hz. Meryem (selamullahi aleyha) ile Hz. Fatıma-i Zehra'yı (selamullahi aleyha) kıyaslayarak, hangisinin daha faziletli olduğu hakkında deliller ileri sürerek görüş belirtmişlerdir. Bu görüşleri ve hadisleri kısaca ele alalım.
1- Alusî, Âl-i İmrân suresinin 42. ayetinde şöyle diyor: "Melekler demişti ki: "Ey Meryem, Allah seni seçti, temizledi ve seni dünyaların kadınlarına üstün kıldı." Bu ayetin zahirinden, Meryem'in Fatıma'dan üstün ve faziletli olduğu anlaşılmaktadır. Şunu belirtelim ki, eğer ayette geçen "dünyaların kadınlarına" cümlesinden kasıt Hz. Meryem'in kendi zamanının kadınları ise, bu sözümüz doğrudur. Ancak âlimler, bu ayet hakkında "Meryem, kendi zamanının kadınları içinde en üstünü ve faziletlisidir." dediğinden, Fatıma'nın Meryem'den üstün olduğu ortaya çıkar. Zira Hz. Peygamber "Fatıma geçmiş ve gelecek tüm kadınların en faziletlisidir." buyurmaktadır. Bu hadis ile, Fatıma'nın tüm kadınların en faziletlisi olduğu görüşü doğrulanır. Zira o, Resulullah'ın ruhudur. Bundan dolayı o, Aişe'den de üstündür.[5]
2- Suheylî, Resulullah'ın (s.a.a) "Fatıma, benim bedenimden bir parçadır." hadisini naklettikten sonra şöyle diyor: Hiç kimseyi, Resulullah'ın parçası olan Fatıma ile eşit görmüyorum.[6]
3- Zerkanî diyor ki: Makrizî, Kutbu'l-Huzeyr'i ve İmam Suyutî'nin açık delillerle kabul ettikleri görüş, Fatıma'nın dünya kadınlarının tümünden, hatta Meryem'den daha faziletli olduğu görüşüdür.[7]
4- Sefarinî şöyle diyor: Fatıma, Hatice'den ve hatta Meryem'den daha üstündür.[8]
5- İbn Cukenî de diyor ki: Daha doğru olan görüş, "Fatıma, tüm kadınlardan daha faziletlidir." görüşüdür.[9]
6- Şeyh Rufaî ise şöyle diyor: “Geçmişteki ve günümüzdeki âlimlerin birçoğu, Fatıma'nın tüm kadınlardan daha üstün olduğunu kabul etmişlerdir.”[10]
7- Dr. Muhammed Tahir el-Kadirî dört kadının üstünlük ve faziletleri hakkındaki hadisleri zikrettikten sonra şöyle demektedir: Bu hadislerin arasında çelişki yoktur. Zira Meryem, Asiye ve Hatice, kendi zamanlarında yaşayan tüm dünya kadınlarına üstündürler. Lakin Hz. Fatıma'nın üstünlüğü ve fazileti genel ve mutlaktır; tüm dünyayı ve tüm zamanları kapsar.[11]
8- Cuveynî Resulullah'tan (s.a.a) şöyle naklediyor: "Kızım Fatıma, gerçekten ilkinden sonuncusuna kadar tüm dünya kadınlarının efendisidir."[12]
9- Kunduzî Resulullah'ın uzun bir hadisin sonunda şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Allah, dördüncü defa (yarattığı kullarına) baktığında aralarından Fatıma'yı seçti ve onu tüm dünya kadınlarına üstün kıldı."[13]
10- Suyutî Resulullah'tan şöyle nakleder: "Dört kadın, dünya kadınlarının efendisidir; İmran kızı Meryem, Muzahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed kızı Fatıma. Bunlar arasında en üstünü ise Fatıma'dır."[14]
Okyanustan küçücük bir damlayı sizlere sunduk. Bunlara benzer hadisler bir hayli fazladır. Yazının hacmine dikkat etmek zorunda olduğumuzdan şimdilik bu kadarla yetiniyoruz.
Hz. Peygamber'den Sonra Sıddikatu'ş-Şehide[15]
Resulullah'ın (tüm varlığımız ayaklarının tozuna feda olsun) kalpleri yakan vefatı ile birlikte, Hz. Fatıma-i Zehra'nın (s.a) kısa hayatında yeni bir sayfa açıldı. Her şey o gün başlamıştı. İmam Ali (a.s) ve çok az olan yaranları Resulullah'ın gusül, kefen ve defin işleri ile meşguldüler. Sakife'de ise, halifelik makamını ele geçirmek için, bağrışıp çağrışmaya, küfürleşmeye ve hatta kavgaya varan çok ciddi tartışmalar yaşanıyordu. İkinci halife Ömer'in sözüyle bir oldubitti! olan ve güya Allah'ın ümmeti şerrinden koruduğu! biatleşme gerçekleşti ve Medine sokaklarında insanlar hurma dalları ile biate zorlandı. Biat sırası Haşimoğulları'na geldi. Haşimoğulları İmam Ali'nin evinde toplanmıştı. Biate yanaşmıyorlardı, hatta biri bile. Resulullah'ın döneminde cesareti "İzin ver boynunu vurayım ya Resulullah"ı geçmeyen Ömer'in önderliğindeki güruh, ellerinde kılıçları ve meşaleleri ile Fatıma-i Zehra'nın (s.a) gam, keder, hüzün dolu evine doğru hareket etti. Kapı ağzında biriken insanlar şaşkınlıkla Ömer'i ve yanındakileri izliyorlardı. Ömer kapının yakılmasını emrettiğinde insanlar "Bu evde Fatıma var; burayı mı yakmayı istiyorsun?!" dediler. Ömer, Fatıma'nın faziletlerini tanımazlığın verdiği cüretle "Evet, her kim olursa olsun!" yanıtını verdi.
Kapının arkasındaki Fatıma idi. Tüm dünya kadınlarının en faziletlisi, en üstünü, Peygamberin ciğerparesi. Kur'ân'da övülen Meryem ve Asiye'den daha üstün olan Fatıma. Öfkesi, Allah'ın ve Resulü'nün öfkesi olan; hoşnutluğu, Allah'ın ve Resulü'nün hoşnutluğu olan Fatıma. Gel gör ki dünya sevgisi, sevilmesi emredilen Fatıma'ya üstün gelmişti.
Resulullah'ın vefat etmeden önce adını koyduğu karnındaki Muhsin'i ile birlikte Fatıma, kapının arkasında durmuş hâlâ Ömer'i yaptığı işten men etmeye çalışıyordu. Gözler ne bebek, ne hamile ve ne de dünyanın gelmiş geçmiş en faziletli hanımını görüyordu. Kunfuz efendisinin emriyle kapıya yöneldi. Kapı kırıldı ve meleklerin kendisi ile sohbet ettiği Fatıma, kapı ile duvar arasında sıkıştı. Gülüşüyle Peygamberin güldüğü, gelişiyle Peygamberin ayağa kalktığı, hüznüyle Peygamberin hüzünlendiği, öfkesiyle Peygamberin öfkelendiği, Peygamber neslinin kendisiyle devam edeceği Fatıma yere yığıldı.
Karnına çarpıp Peygamber neslinden Muhsin'in düşmesine sebep olan kapı değildi, dünya, makam, mevki sevgisi idi. Fatıma'nın şahadetine sebep olan Peygamber torunu Muhsin'in düşmesi değil, ilahî erdemlerin, faziletlerin ve insanlığın çökmesi idi.
Olan oldu, geçen geçti. Fatıma devası olmayan bir hastalığa duçar oldu. O artık yataktadır; gelmiş geçmiş en faziletli, en üstün kadın, meleklerin kendisiyle sohbet edip ilahî lütuflara mazhar kıldığı insan, hakkında âlimlerin "onu kimseyle kıyaslamam" dediği, Meryem'den, Asiye'den ve kendi annesi Hatice'den daha üstün olan kadın. Fatıma, tüm temizliği, tüm faziletleri, tüm erdemleri kendinde toplayan hanımefendi. Babasına annelik yapmış en latif ve en zarif ruha sahip varlık.
Son günleridir Fatıma'nın; kendilerinden yardım istendiğinde "Biz artık Ebubekr'e biat ettik, geri dönemeyiz" diyen Medineliler, Fatıma'nın ziyaretine geliyorlar. Fatıma tüm hüzünler, kederler, dertler boğazında düğümlenmiş hâlde, hâlâ nasihat etmeye çalışıyor. Belki akıllarını başlarına toplarlar da Muttakilerin Mevlası İmam Ali'ye destek olurlar, şayet dünya ve ahiretlerini kurtarırlar ümidiyle nasihat ediyor onlara. "gelecektekiler, geçmiştekilerin yaptıkları hataların neticesini görecekler" diyerek onları uyarıyor.
Ama nafile. Artık ümitsizce yüzünü çeviriyor Fatıma. Tek tesellisi biraz sonra kavuşacağı babası. Yavrularına sarılıyor Fatıma son bir defa, onları geleceğin belirsizliğine bırakarak.
Mazlumların İmamı Ali'ye, kendisine zulmedenlerin mezarına dahi gelmemesi için vasiyet ediyor. Gece gusül verilmesini, gece kefenlenmesini, gece namazının kılınmasını ve gece defnedilmesini istiyor. Faziletlerini tanımadıkları gibi, mezarını da tanımamalarını istiyor Fatıma. Peygamberden sonra hayatı zifiri karanlık olan Fatıma istiyor bunu, tüm dünya kadınlarının en üstünü, en şereflisi, en izzetlisi, en faziletlisi.
Son anlarıdır Fatıma'nın; yardımcısı Fizze'den üstünü örtmesini isteyip uzanıyor yatağına. Çok yorgundur Fatıma. Kısacık ömründe çok şeyler yaşattılar ona. Artık babasının yanına gidip şefkatli kollarında huzur bulmak, ümmetin kendisinden sonra neler yaptığını şikâyet etmek istiyor.
Son anlarıdır Fatıma'nın; yeryüzünün üzerinde şimdiye kadar adım atmış, nefes almış, secde etmiş en faziletli kadın, son nefeslerini vermek üzere.
Son anlarıdır Fatıma'nın; hüzünlenmemesi, tek bir gözyaşı dökmemesi için dünyaları verebileceğimiz Fatıma, bitkin, yaralı, morarmış vücudunu örten bezin altında sevgili eşi Ali'yi yalnız bırakıp gözlerini kapıyor; son nefesini veriyor.
Yalnız koyup gitti Emirü'l-Müminin'i.
Ah! Zehra'nın firakı yaktı, yıktı Ali'yi.
Zeynep 'annem' diye ağlar sarılmış babasına,
Eli gezer sıcak anne eli, heyhat boşlukta.
Hasan, Hüseyin, sızlar mezar başında,
Ram olur kalpleri, Haydar'ın kollarında.
Ali yalnızdır artık, dertleşir kuyularla.
[1] Ümmü Ebiha, Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Fatıma-i Zehra'ya takmış olduğu "babasının annesi" manasındaki lakaptır.
[2] Celaluddin Suyutî, Durru'l-Mensur, c. 2. s. 193, Beyrut, Daru'l-Kutubi'l-Alemiyye baskısı.
[3] Ahmed İbn Hanbel, el-Musned, c. 2. s. 511, Beyrut, Daru Sadir baskısı. İbn Sabbağ Malikî, el-Fusulu'l-Muhimme, s. 127, Beyrut, Muessesetu'l-Alemiyyi li'l-Matbuat baskısı.
[4] Hâkim Nişaburî, el-Mustedrek, c. 3. s. 156, Beyrut, Daru'l-Ma'rife baskısı.
[5] Mahmud Alusî, Ruhu'l-Meani, c. 1. s. 255.
[6] Ravzu'l-Unuf, c. 1. s. 279, Mısır, Mektebetu'l-Kulliyyati'l-Ezheriyye baskısı.
[7] A.g.e. s. 178.
[8] A.g.e.
[9] A.g.e.
[10] A.g.e.
[11] ed-Durretu'l-Beyza fi Menakıbı Fatımati'z-Zehra, s. 33, Lahor basımı, kitabın haşiyesinde.
[12] İbrahim Cuveynî, Feraidu's-Simteyn, c. 2. s. 35.
[13] Süleyman Kunduzî, Yenabiu'l-Mevedde, s. 247, 56. bab.
[14] el-Menakıbu'l-Murtezeviyye, s. 113; Menakıbu'z-Zehra, s. 62'den naklen.
[15] Sıddikatu'ş-Şehide, Hz. Fatıma-i Zehra'nın "en doğru sözlü, şehit hanım" anlamındaki lakabıdır.