Gaybet Dönemİnde Mümİnlerİn Vazİfelerİ
Bütün insanlık tarihinin genel akışını nazara alırsak, insanın fikir ve düşünce alanında bir medine-i fazile peşinde olduğu gibi, pratik hayatında da böyle bir arzunun gerçekleşmesi için çırpındığını görürüz.
İnsan toplumsal ve ferdi hayatında seçtiği bazı prensiplerin doğruluk ve yanlışlığını aklen keşfedebilse de bunu bizzat yaşayarak, tecrübe ederek ve deneyerek de görmek ve ikna olmak ister. Bu yüzden dinde zorlama, yani insanların kalben doğruluk yolunu seçmeleri zorlamayla mümkün olmadığına göre, tüm insanlığın hakka yönelip kalben İslam’ı benimseyebilmesi için zamana ihtiyaç vardır. İnsan toplulukları çeşitli sistemleri ve hayat yöntemlerini bizzat deneyip onların çıkmaz yol olduğuna, insanlık adına bir hayat tecrübesi olarak da kanaat getirmelidir.
Bir açıdan gaybet dönemi insanlık için Allah tarafından verilen böyle bir fırsattır. Çünkü bilgilerin yazılı olarak çoğaltılmasının yaygınlaştığı Hicri 300 yılından sonra ve hele günümüzde iletişim araçlarının sağladığı kolaylık neticesinde, artık hak mektebin Ehl-i Beyt mektebi olduğunu teorik olarak anlamada önemli bir engel ortadan kalkmıştır. Bu yönde bir eksiklik var, bu imkanlardan yararlanmama hususundadır. Başka bir ifadeyle, artık teori ve fikir alanında toplumlara hüccet tamamlanmıştır. Hakkı öğrenmek isteyen onu kolaylıkla öğrenebilir ve aklı onun doğruluğuna kanaat getirebilir. Şimdilik insanlığın eksik kaldığı yan onun pratikteki tecrübe yetersizliğidir.
İnsan toplumları bizzat tekniksel ilerlemelerle birlikte tekrar gün-deme gelen çeşitli cahili sistemleri yaşamalı ve onların çıkmaz yol ol-duğuna şahit olmalı ki, Allah’ın hücceti insanlara tamamlansın ve top-lumlar hakkı kabul edip yaşamaya, yani Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur edip bütün dünyada İslam’ın özü olan Ehl-i Beyt mektebini hakim kıl-maya hazrılanmış olsunlar.
Ama uzun süren bu gaybet döneminde ve bizim tabirimizle insanlığın tecrübe döneminde, her fert ve toplum kendilerine verilen bilgi ve yaşadığı veya şahit olduğu tecrübeler çerçevesinde sorumludur. Bildiği hakkı yaşamalı ve onu savunmalıdır. Özellikle Ehl-i Beyt mektebini tanımak bahtiyarlığına ulaşan ve zamanın imamının kim olduğunu bilen kimse, kendisine verilen bu paha biçilmez bilgi ve marifetten dolayı mesuliyeti herkesten daha çoktur.
Biz bu makalede gaybet döneminde Ehl-i Beyt mektebini tanıma şerefine nail olmuş ve zamanın İmamı olan Hz. Mehdi’yi tanıyarak ca-hiliye hayatından kurtulmuş olanların bu dönemdeki ağır yükümlülüklerinden bir kısmını büyük alimlerin eserlerinden yararlanarak derlemeye çalıştık ve bu alanda özellikle takvalı büyük alim Seyyid Muhammed Taki Musevi’nin “Mikyal-ul Mekarim” (Erdemlerin Ölçeği) adlı değerli eserinden yararlandık.
Umarız ki, Allah bizleri ve mümin kardeşlerimizi bu yolda muavaffak kılar.
Ayetullah Seyyid Muhammed Taki Musevi, adı geçen eserinde gaybet döneminde yapılması ve uyulması gereken 80 noktaya işaret et-miştir ki, biz bunlardan birkaçının aşağıda aktarılmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Müminler bu noktalara riayetle, hayatlarına yeni bir çekidüzen vererek yaşamlarını o hazretin rıza ve hoşnutluğu doğrultusunda tanzim eder ve zuhur hazırlığına hız kazandırmış olurlar, inşaallah:
1- Hazret-i Mehdi aleyhi’s-selâm’ın özelliklerini, vasıflarını bilmeli ve zuhur edeceği sıradaki alamet ve olaylardan da haberdar olmalıdır.
Bu, aklen ve naklen her müminin üzerine düşen bir vazifedir.
Akli delili şudur: Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm kendisine itaatin farz olduğu bir İmam olduğundan, bu makamı haksız iddia edenlerin karşısına çıkabilmek için onun özel sıfatlarını bilmek kaçınılmazdır. Çünkü ancak bu sıfatları bilmekle, yalan yere Mehdilik iddiasında bulunacak olanları tanımak mümkün olacaktır.
Nakli delillere gelince: Çağın İmamının tanınmasını sağlayacak özellik ve hususiyetleri bilmenin her mümine farz olduğuna dair çok sayıda hadis ve rivayet vardır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Çağının imamını tanımadan ölen biri, cehalet ölümü üzere ölür.”[1]
2- Hazret-i Mehdi’ye sevgi beslemek:
Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın da aralarında bulunduğu Ehl-i Beyt aleyhum’us-selâm’ı sevmek bütün Müslümanlara farzdır. Bu husus birçok ayet ve hadiste tasrih edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala şöyle buyur-maktadır: “…De ki, peygamberliğim karşılığında yakınlarımı sev-meniz dışında sizden hiçbir ücret ve karşılık istemiyorum.”[2]
Âl-i Muhammed’den (Ehl-i Beyt’ten) olan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı sevme hakkında da özellikle hadisler nakledilmiştir. İlgili kaynaklarda bu nakillere sıkça rastlamak mümkündür.[3]
3- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhurunun bekleyişi içinde olmak:
Gaybet çağında müminlere düşen en önemli şer’i vazifelerden biri de Hz. Mehdi’nin (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) zuhurunun bekleyişi içinde bulunmak, kalben, fikren ve amelen buna mutabık bir hayat sürdürmektir.
Rivayetlerde Zuhuru Beklemenin Önemi
İmam Rıza aleyhi’s-selâm’dan rivayet edilen bir hadiste Peygamber salla’llâhu aleyhi ve alih’in şöyle buyurduğu geçer: “Ümmetimin en üstün ameli, bekleyiş içinde olmak ve Allah (c.c)’dan gelecek olan zaferi dilemek-tir.”[4]
Hz. Ali aleyhi’s-selâm’a “Amellerin en üstünü nedir?” diye sorulduğunda “(Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuruyla) aydınlığa çıkmayı beklemektir” buyurdular.
Yine Emir’ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğu nakledil-miştir:
“Hz. Mehdi’nin zuhuruyla aydınlığa çıkmanın bekleyişi içinde olun ve Allah Teala’nın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; zira Allah (c.c)’ın nezdinde ibadetlerin en makbulü “aydınlığa çıkma”yı beklemektir.”[5]
İmam Sadık aleyhi’s-selâm şöyle buyururlar:
“Bizi beklemek, Allah yolunda kanlar içinde kalmakla eşanlamlıdır.”[6]
Bir başka rivayette de şöyle buyurmaktadır:
“Bizden kıyam edecek olan İmam’ın şiilerine ne mutlu! Onlar gaybet döneminde onun zuhurunu beklerler, zuhur ettiğinde de onun emrine girer, itaat ederler; Allah’ın dostlarıdır onlar, ne bir korku söz konusudur onlar için, ne de zerrece hüzün ve gam!”[7]
Ferec’i, (Aydınlığa Çıkmayı) Beklemek
Hadislerde “Ferec” olarak geçen bu terim “kolaylık, zafer, nusret ve aydınlığa çıkma” anlamlarını taşır. “Ferec”i beklemek, işlerin düzeleceğine, Allah’ın hüküm ve hakimiyetinin gerçekleşeceğine ümitli olup bunu istemek demektir. Böyle bir istek ve bekleyiş içinde olanın ise, bunu sağlayacak bir ortamı geliştirmek için elinden geleni yapmaya çalışacağı ortadadır; böyle birisi kendisini mezkur mefkureye adayacak ve dinle siyaseti ayıran küfür, şirk ve nifak düzenlerine karşı hakkın zaferi ve galebesi yolunda çaba sarf edecektir.
Buna göre, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın bekleyişi içinde olan kimse, ahir zamanda zuhuru için gerekli ortamı sağlama, zuhuru kolaylaş-tırabilme yolunda bilfiil ve bizzat elinden geleni yapan ve kendisini bu gayeye adayan kimsedir. Nitekim birçok rivayette de geçtiği üzere; “Mehdi aleyhi’s-selâm’a ortam hazırlama hareketi” doğudan başlayacaktır, başında da Hz. Fatıma Zehra selam’ullahi aleyha’nın soyundan gelen seyyidler olacak ve Ehl-i Beyt’in aleyhum’us-selâm kanını istemek için kıyam edecek-lerdir.”
Hadislerde müminlerden bu harekete katılmaları istenmiştir. Zira “bu hareket İmam Mehdi hazretlerinin (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) zuhur ve kıyamını çabuklaştıracak, gerekli ortamı hazırlamış olacak ve nihayetinde İmam zuhur edince bayrağı ve devleti -ellerindeki iktidarı- ona teslim edeceklerdir.”
Buna göre, gerçek anlamda Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı bekleyen kimse, bütün dünyaya adaleti yayacak bir devletin kurulmasına çalışan kimse demektir. Böyle biri bıkıp usanmadan ve ara vermeksizin, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhurunun ön hazırlıklarını ve mukaddimelerini hazır-lamaya adayacak kendisini. Böyle birisi zaten zulümden bizzat bizar ve adalet için bilfiil çalışıp çaba gösteren biri olacaktır. Aksi takdirde Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı bekleme olayı kof bir iddia ve asılsız bir slogan ol-maktan öteye geçemeyecektir. Bu nedenledir ki, bir hadis-i şerifte “Fereci beklemek, bizzat ferectir” buyurulmaktadır.[8] Zira gerçekten Fereci bekleyip Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın yeryüzünde adaleti yaymak üzere zuhur etmesini gözleyen biri, her şeyden önce kendi günlük yaşa-mını adalet ve doğruluk prensipleri üzerine bina ve tanzim edecektir. Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur veya gaybetinin, böyle birinin yaşam tarzı üzerinde herhangi bir değişiklik yaratmayacağı ise apaçık orta-dadır.
Allah’ın dininin zaferi ve Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuru demek olan “Ferec”i beklemek; hakkı, adaleti ve imanı kendi benliğine kazan-dırmış olmakla mümkündür. Bunun izleri de bireyin amel ve davranış-larına yansıyacaktır zaten.
Böylesine büyük ve derin bir hakikate sırf lafla ulaşılamaz. Fereci (yani işlerin Allah’ı razı edecek bir şekilde yoluna girmesini) beklemek nice sorumlulukları da beraberinde getirir. Kendi kaderi gibi toplumun, bütün insanlığın, hak, hakikat, fazilet ve erdemin kaderine karşı kayıtsız kalan birinin böyle bir sorumluluğu üstlenmesi düşünülemez. Öyleyse çevresinde olup bitenlere seyirci kalmak ve mevcut yanlışlık, zulüm ve haksızlıklara hiç sesini çıkarmayıp Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın gelip her şeyi düzeltmesini beklemek, “Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın bekleyişi içinde olmak” değildir.
Hz. Mehdi’yi (a.s) beklemenin Hususiyetleri
Hz. Mehdi’yi beklemek;
a) Masum, adil ve fazilet sahibi İmam’ı tanımak ve ona inanmak,
b) Bu İmamın bütün dünyaya adaleti yayacağına inanmak,
c) Ferdi planda adalet ve insani değerlere tutkun olmak,
d) Toplumsal alanda adalet inancına dayalı ve adaleti yayacak bir devletin kurulmasına çalışmak,
e) Dini ve ahlaki emir ve kurallara ciddiyetle uymak, sorumluluk ve görev bilinci taşımak, demektir.
Bu anlamda onu beklemek, Allah’ın dininin zafer ve galebesini bek-lekem demektir. Böyle bir “bekleyiş”in en büyük ibadet olacağı apaçık ortadadır. Böyle bir bekleyiş içinde olan gaybet çağında ölse bile, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhurunda onun saflarına katılıp Allah yolunda ci-had etmiş kimse gibi olur. Hadis-i şerifte de buyurulduğu üzere: “Hz. Kaim Mehdi aleyhi’s-selâm’ı bekleyerek ölen kimse, onun ordugâhında bulunan kimse gibidir”[9]
4- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm için kesintisiz duada bulunmak:
Zaman İmamı Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm: “Kurtuluş için çok duada bulunun çünkü bu sizin kurtuluşunuza bir vesiledir” buyurmuşlardır.[10]
Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın işlerinin kolaylaşması ve zuhurunun çabuklaşması için sık sık dua etmek İmam aleyhi’s-selâm’a bizzat yardımcı olmakla eşdeğerdedir. Bu nedenledir ki, bizzat Ehl-i Beyt’ten aleyhum’us-selâm ulaşan birçok sahih hadiste, salavatın -özellikle günlük farz ibadet-lerden sonra- şöyle getirilmesi tavsiye edilmiştir: “Allahumme salli ala Muhammedin ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum” Yani “Ey Allah’ım Muhammed ve onun Ehl-i Beyt’ine salat eyle ve onlarla gerçekleşecek kurtuluşu yakınlaştır.”
Aynı şekilde Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm için okunan ve Ferec Duası diye bilinen duayı devamlı okumak, hiç terk etmemek, bilhassa secde halin-de, hatta ne zaman ve nasıl mümkün olursa bu duayı terennüm etmek önemle tavsiye edilmiştir. Mezkur dua şöyledir: Allah’a hamd ve Resu-lüne salla’llâhu aleyhi ve alih salat ve selamdan sonra şöyle denilir:
“Allahumme kun li veliyyike’l Hücceti’bn’il Hasan’il Askeri, salava-tuke aleyhi ve ala abaih, fi hazihi’s sâeti ve fi kulli sâeh, veliyyen ve ha-fiza, ve kaiden ve nasira, ve deliylen ve ayna, hatta tuskinehu arzake tav’a, ve tumettiahu fiyha tavila; birahmetike ya Erhamer-rahimin.”[11]
5- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın ayrılığına üzülmek ve faziletlerini anlata-rak o İmamı hatırlamak.[12]
6- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın (Allah onun zuhurunu çabuklaştırsın) adını veya lakaplarından birini duyunca saygı için ayağa kalkıp ve sonra oturmak.
On iki İmam Şia’sı bunu öteden beri yapagelmişlerdir. Bizzat Ehl-i Beyt İmamları aleyhum’us-selâm bu davranışı sergilemiş ve Hazretin adı gel-diğinde saygıyla yerlerinden doğrulup edeple oturmuşlardır. Bu konuda ulaşan sahih bir rivayette şöyle geçer:
“Bir gün, İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın yanında Sahib’uz Zaman Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın adı anıldı; İmam Sadık aleyhi’s-selâm O Hazrete saygı gayesiyle hemen yerlerinden doğruldular.”[13]
Mişkat’ul Envar’da şöyle nakledilir: Di’bil, meşhur şiirini Hz. İmam Rıza aleyhi’s-selâm’a okuyup da bu arada Hz. Kaim (Mehdi) aleyhi’s-selâm’ın adını getirince, İmam Rıza hazretleri aleyhi’s-selâm bir elini başının üze-rine koyarak saygıyla yerlerinden kalkıp o Hazretin işlerinin kolaylaş-ması için duada bulundular.”[14]
7- Hazret-i Mehdi aleyhi’s-selâm zuhur ettiğinde ona yardımcı olmaya ahdetmek:
Bu ahitleşme ve müminin kalben aldığı bu büyük karar, aslında iman ve yakin etmiş olmanın alametlerindendir. Ayrıca İmam aleyhi’s-selâm’a yardımcı olacağına dair kendi kedine söz verip ahitte bulunmak, bireyin kendini alakadar eden işlerde de adil ve dürüst olma yolunda aldığı bir karardır ki, bu da hayırlı işe niyetlenmenin sevabını ona kazandırır. Nitekim insanlar niyetleriyle değerlenirler.
Abdulhamid Vasıtî, İmam Bakır aleyhi’s-selâm’dan “Kaim aleyhi’s-selâm’ı göremeden ölürsek ne olur?” diye sorduğunda, İmam şöyle buyurdular: “Sizden biri, Âl-i Muhammed’in Kâim’ini -Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı gördüğü takdirde ona yardımcı olacağına karar verirse, tıpkı onun saflarında kılıcıyla cihad etmiş gibi olur.”[15]
8- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı ziyaret:
Allah’ın yeryüzündeki son hücceti olan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı ziyaret etmek, muvahhid müminin üzerine düşen vazifelerden biridir. Ne zaman ve nerede olursa olsun İmamını anıp kendisine selamda bu-lunmak, bilhassa bazı özel zaman ve durumlarda Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı hatırlayıp saygı gösterisinde bulunmak, imanın nişanelerindendir ki, bu tür amellerin tafsilatı, ilgili dua ve ziyaret kitaplarında mevcuttur.
9- Allah Teala’dan (c.c) İmam vasıtasıyla şefaat istemek ve ona tevessülde bulunmak:
Hadislerde, Allah’ın has velilerine (evliyaullaha) tevessülde bulun-mak ve onların yüzü suyu hürmetine Hak Teala’ya yönelinmek tavsiye olunmuştur. Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’a tevessül hususunda da şu rivayet yeterlidir sanırız:
“Allah’ım! Zamanın velisi ve hücceti kıldığın Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın yüzü suyu hürmetine ve onun hakkı için senden hacetimi dile-mekte ve istemekteyim….”[16]
Hz. Selman’dan (r.a) şöyle rivayet edilir:
Hz. Muhammed salla’llâhu aleyhi ve alih’in şöyle buyurduğunu duydum: “Allah Teala buyuruyor ki: “Benim nezdimde mahlukatın en üstünü Muhammed ile kardeşi Ali’dir, sonra da Allah’a doğru vesile olan İmamlar gelirler. Benden bir şey dileyen, Muhammed ve onun masum soyu (Ehl-i Beyt’i) vasıtasıyla dilesin….”
10- Kâim aleyhi’s-selâm’ın gaybeti döneminde müminlerin birbirini sabra davet etmesi:
Müminlerin önemli vazifelerinden biri de, gaybet çağında gerçek an-lamda “sabırlı olmak ve sabra davet etmek”tir. Bunun da birkaç ölçüsü vardır:
“Birbirlerine sabrı tavsiye”den maksat, müminin evlatlarına, yakın-larına, dostlarına, akrabalarına ve mümin kardeşlerine, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’a inanmayı, gaybet süresinin uzaması karşısında sabırlı ol-mayı, bu süreçte kendilerine ulaşan bela, fitne ve zorluklara tahammül etmeyi, zorluklar karşısında inancından dönmeyip azim, sebat ve karar-lılıkla, hak bildiği yolda yürümeyi tavsiye etmesidir. Burada şu noktayı önemle vurgulamak gerekir ki, sabır zulmü kabullenmek demek olma-yıp, azim ve iradenin gevşememesi anlamına gelir. Gerçekte sabrın hak yolunda sebat göstermek anlamına geldiğini Kur’an-ı Kerim’den de anlamak mümkündür.
Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki:
“Şüphesiz, “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra (bu söz üzerinde) sebat edenler -yok mu- onların üzerlerine melekler iner ve -derler ki- “korkmayın, hüzne kapılmayın, size vaad olunan cennetle sevinin.”[17]
Bu ayette de belirtildiği gibi “sabır”, inandıktan sonra şu veya bu sebeple inancında gevşememek, doğruluğuna inandığı yolu azim ve kararla sürdürmektir.
11- Nefsin tehzibi ve arıtılması:
Çirkin sıfatlardan nefsin arıtılması ve güzel ahlakla süslenilmesi her zaman ve her dönem için gerekli amellerdendir: Ancak, gaybet devrin-de bunun bilhassa vurgulanmış olmasının nedeni, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ile birliktelik şerefine nail olma ve onun ashabına katılabilmenin ancak bu yolla -nefsin kötülük ve çirkinliklerden arıtılmasıyla- mümkün ola-bildiği içindir.
Nitekim Nu’mani kendi senediyle İmam Sadık aleyhi’s-selâm’dan şöyle rivayette bulunur: “Kaim aleyhi’s-selâm’ın ashabından olmak isteyen kimse nefsini kötü hal, alışkanlık ve davranışlardan temizleyip iyi ahlakla ahlaklanmalı ve bu haliyle zuhurunu beklemelidir. O kendisini bu şekilde temizler, yetiştirir ve bu halde ölür de onun ölümünden sonra zuhur gerçekleşirse, İmamı görüp ona ulaşanların sevabını kazanır. O halde gayretli olun ve onu bekleyin, ne mutlu size ey Allah’ın rahme-tine muhatap olanlar!”[18]
12- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı desteklemek ve ona yardımcı olabilmek için bir araya gelme ve toplanma:
Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın ashabından olma şerefine nail olmak iste-yen kimseler, İslam’ın önem verdiği birlik ve beraberliğe ve gerçek an-lamda kalplerinin birbirine ısınmasına önem vermelidirler. Bu noktaya riayet etmemek, onların Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’dan uzak kalmaları ve onu ziyaret etmekten mahrum olmalarının başlıca nedenlerinden biri sayılır. Nitekim Şeyh Mufid (r.a)’e hitaben Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın gönderdiği mektupta bu noktaya açıkça işaret olunmuştur. Söz konusu mektuptaki cümle şöyledir: “Bizi izleyenler, kendilerinden alınan söze sadık kalır ve elele vererek kararlılıkla ahitlerine vefa gösterirlerse, bize ulaşma ve bizi görebilme nimeti onlar hakkında ertelenmez.”[19]
13- İmam aleyhi’s-selâm’ın yakınlarına ve dostlarına saygı duymak:
İster Hz. Ali ve Hz. Fatıma aleyhum’us-selâm’ın soyundan gelen seyyidler gibi kan bağıyla, ister ulama ve müminler gibi manevi bağla Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’a yakınlıkları olan herkese hürmette bulunmak gerekir. Bu durumda, bizzat Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kendisine hürmette bulunul-muş demektir. Bu hususta da sahih rivayetler vardır.[20]
14- Her yönüyle İmamın amel ve ahlakını örnek alarak ona benzemeye çalışıp ona uymak:
İmanın kemali ve kıyamette o Hazretle birlikte olup cennette onun yanında bulunmak ancak İmamın amel ve ahlakını örnek alarak, hayatını o yönde düzenlemek ve kendisini o doğrultuda yetiştirmekle mümkün olur.
Gurer’ul Hikem’de Hz. Ali aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Bizi seven, bizim yaptığımızı yapmalı ve takvayı kuşanmalıdır.[21]
Usul-u Kâfi’de İmam Bâkır aleyhi’s-selâm’dan şöyle nakilde bulunulur: “Allah’a itaat eden, bizim dostumuzdur; O’na isyan eden bizim düşma-nımızdır. Bizim dostluğumuza, ancak amel ve takvayla ulaşılır.”[22]
Bu nedenledir ki, İmam Cafer Sadık aleyhi’s-selâm: “Bizim için iftihar vesilesi olun, yüzkarası olmayın!” diye buyurmaktadır.[23]
15- Din kardeşlerinin haklarına özenle riayet:
Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın rıza ve hoşnutluğuna vesile olacak işlerden biri de, din kardeşlerinin birbirlerinin haklarına özenle riayet etmeleri-dir. Bu da velayet ipine sımsıkı sarılmakla olur. Kitaplarda buna delalet eden pek çok hadis mevcuttur.
Bazı rivayetlerde İmam aleyhi’s-selâm’ın müminlerin babası sayıldığı ve müminlerin de onun evlatları mesabesinde olduğu geçer. Bir babanın evlatlarına iyilikte bulunmak ve onları kollayıp gözetmek, elbette ki biz-zat o babaya karşı da işlenmiş bir iyilik demektir.
Usul-i Kafi’de Mualla bin Huneys’ten şu hadis rivayet edilir:
“İmam Sadık aleyhi’s-selâm’a mü’minin mü’min üzerindeki hakkını sor-dum “Mü’minin yetmiş hakkı vardır” buyurdular ve bunlardan sade-ce yedisini bana bildireceklerini söylediler:
“O aç oldukça, sen doymamalısın.
Onun giyeceği olmadıkça, sen giyinmemelisin.
Onun kılavuzu olup kendisine yol göstermelisin.
Onun elbisesi olmalısın (kusurlarını örtmelisin).
Onun dili olmalısın (hakkını savunmalısın)
Eğer senin hizmetçin varsa (ve onun hizmetcisi yoksa) kendi hizmetçini onun yatağını sermek ve işlerini görmek için göndermelisin.
Kendin için istediğin şeyi onun için de istemelisin.
Böyle yapabilirsen, kendi velayetini bizim velayetimize, bizim velayetimizi de Allah’ın velayetine bağlamış olursun.”[24]
Yine İmam Sadık aleyhi’s-selâm’dan şöyle rivayet edilmektedir:
“Bir Mü’mini memnun ve mesut eden, sadece onu memnun ettiğini zannetmesin. Allah’a andolsun ki, bu işiyle bizi ve Allah’ın Resulünü salla’llâhu aleyhi ve alih memnun ve mesut eder.”[25]
İmam Musa Kâzım aleyhi’s-selâm şöyle buyururlar:
“Bizim dostlarımızdan birinin bir dileğini yerine getiren, o dileği hepimiz (bütün Ehl-i Beyt İmamları) için yerine getirmiş olduğunu bilsin!”[26]
İmam Rıza aleyhi’s-selâm’ın da şöyle buyurduğu bilinmektedir:
“Bizi ziyaret edemeyenler, dostlarımızdan salih olanları ziyaret etsinler, böylelikle onlara, bizi ziyaret etmenin sevabı yazılmış olur.”[27]
Bu hususta daha birçok rivayet vardır; fakat konumuzun fazla uzamaması için bu kadarıyla yetiniyoruz.
Kısacası bu dönemde mümine düşen en büyük görev, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın razı olmayacağı iş ve davranışlardan ciddiyetle kaçınmak ve İmam aleyhi’s-selâm’ın beğenisini kazanabilecek bir davranış ve hayat tarzı benimseyerek sürdürmektir. Bunun nasıl olacağıysa apaçık ortada-dır. O İmam’ın rızası, Allah’ın rızasından başka bir şey olmadığına ve Allah’ın rızası da, emretmiş olduğu ferdî ve sosyal dinî vazifelerin ifası olduğuna göre gaybet çağında bize düşen, dinî vazifelerimizi özenle yerine getirmekten ibarettir.
Allah’ın salat ve selamı Resulü’ne salla’llâhu aleyhi ve alih ve onun pak soyundan gelen 12 hak vasisine ve bu cümleden olmak üzere Ehl-i Beyt İmamlarının aleyhum’us-selâm onikincisi ve sonuncusu olan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’a olsun.
Allah’ım! Onun zuhurunu çabuklaştır.
Allah’ım! Onun işlerini kolaylaştır.
Allah’ım! Onun gönlünü daima mesrur eyle.
Bizlere, onun has yardımcılarından olma nimetini nasip eyle!
Bizlere, onun yılgınlık tanımaz askerlerinden olma nimetini nasip eyle!
Bizi onun ashabından, gaybet ve zuhurunda yakın yardımcılarından kıl!