Göğe Çıkıldıkça Oksijenin Azalması
Soru
Göğe ne kadar çok çıkılsa oksijenin o oranda azaldığı bilimsel bir gerçektir. Kur’an’da bu gerçeğe işaret eden bir âyet var mı?
Kısa Cevap
Kur’an’ın kapsamlılığı hakkında görüş bildiren âlim ve müfessirler arasında, Kur’an’ın pozitif bilimlerin bütün mesele ve ayrıntılarını ele alıp almadığı konusunda görüş birliği yoktur.
Kimileri Kur’an’ın -bir ansiklopedi gibi- bilimsel konuların bütün detaylarını içerdiğini söylemekte, kimileri Kur’an, hiç bir bilimsel konuya değinmemiştir demekte, kimileri ise bu iki görüşü birleştirip “Kur’an, gerçekte bir hidayet ve irşad kitabıdır, bir kimya, fizik veya astronomi kitabı değildir.” diyerek orta bir yol bulmuşlardır.
Kur’an’da bilimsel konulara işaret edilmişse bu, Kur’an-ı Kerim’in güttüğü belli bir hedefe benzetme yapmak içindir. En’am Sûresinin 125. âyeti bu türdendir:
“Allah, kimi doğru yola götürmek isterse Müslümanlığı kabul etmesi için gönlünü açar ve kimi sapıtmak isterse gönlünü öyle bir daraltır, sıkar ki sanki göğe yükseliyormuş da imkân bulamıyor sanır kendisini. İşte Allah, inanmayanlara böyle azap verir”
Ayrıntılı Cevap
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
“Allah, kimi doğru yola götürmek isterse Müslümanlığı kabul etmesi için gönlünü açar ve kimi sapıtmak isterse gönlünü öyle bir daraltır, sıkar ki sanki göğe yükseliyormuş da imkân bulamıyor sanır kendisini. İşte Allah, inanmayanlara böyle azap verir.”[1]
Müfessirlerin bu âyet için yaptıkları tefsirlerden bazılarını aşağıda getiriyoruz:
1-“Gönül (Sadr)“den kasıt ruhun açılıp gelişmesi, düşüncenin yükselmesi ve aklın ufkunun genişlemesidir. Zira hakkı kabul etmek, birçok şahsî isteklerden geçmek ve onlara gözyummaktır. Bunu da ancak ruhları dürüst ve temiz, düşünceleri açık ve aydın kimseler yapabilir.
2-“Sıkmak (Hareç)“ darlık demektir. Bu, muhaliflerin, inatçıların ve imansız insanların vasfıdır. Böylelerinin düşünceleri dar ve alçak, ruhları küçük ve zayıftır. Bunlar yaşamda hiç bir şeye gözyummayan kimselerdir!
3-Kur’an’ın Bilimsel Mucizesi: Böyle kimseleri göğe yükselmek isteyen insanlara benzetmenin nedeni, göğe yükselmenin zor olmasından dolayıdır. Onların hakkı kabul etmeleri de böyledir.
Günlük konuşmalarımızda benzer örnekler çoktur. Herhangi bir işe veya şeye ulaşmanın zorluğunu anlatmak istediğimizde diyoruz ki: “Göğe çıkmak o şeye ulaşmaktan daha kolaydır.” Yakın geçmişte gökte uçmak ve gök cisimlerini keşfetmek hayalden başka bir şey değildi. Günümüzde ise bu alanda önemli ilerlemeler kaydedilmesine rağmen zorluklar aynı şekilde devam etmektedir. Sistemlerde, üslerde ve uçuş araçlarında arızalar ve sorunlar hala devam etmektedir. Bu arada konuyla ilgili şu da söylenebilir: Bugün bilimsel olarak yerküreyi çevreleyen havanın, insanın rahatlıkla soluyacağı şekilde olduğu ispat edilmiştir. Ama insan yerden yükseldiği ölçüde havadaki oksijen azalmaktadır. Birkaç kilometre yükseğe çıkıldığında artık nefes almak zorlaşır. Hatta daha yukarı çıkıldıkça nefes almak o kadar çok zorlaşır ki baygınlığa ya da ölüme yol açar (ama oksijen tüpü olursa böyle bir sorun yaşanmaz). Kur’an’ın böyle bir benzetmeyi, geçmişte ve bu bilimsel gerçek ispatlanmadan önce söylemesi onun mucizelerinden sayılmaktadır.[2]
Tefsir-i Meraği’de ise bu âyet şöyle tefsir edilmiştir: “Âyetin maksadı, şirkten dolayı temiz fıtratı bozulan, ruhu günahlardan dolayı alçalan, kalbi ve göğsünde bir çeşit daralma hisseden kimsedir. Ondan tevhidin delilleri, gökler ve nefsinin üzerinde tefekkür etmesi istendiğinde, körü körüne taklitler, tekebbür vb. gibi batıl şeyler kalbini doldurduğu için ve -içinde bulunduğu batıl ve yanlış yoldan dönme konusunda- iradesinin zayıflığından dolayı hak dine davet edenlere icabet etmek ona ağır gelmektedir. Böyle biri, gökte uçup şiddetli bir nefes darlığına kapılan kimseye benzer. Yükseldikçe nefes almakta daha çok zorlanacaktır. Bir noktada da hava ve oksijenin azlığından ölür. Kısacası Allah, bu âyeti örnek vererek batıla giden ve batılla kaynaşan kimseyi, hakka davet edildiği zaman, göğe yükseldiğinde nefes alamadığından ölüme giden kimsenin manevî nefes darlığına benzetmiştir. Göğe yükselen kimse kendisi için oksijen temin etmezse veya aşağı doğru inmezse ölecektir. Pak ve münezzeh olan Allah, kitabı Kur’an-ı Kerim’de 1400 yıl sonra insanoğlunun sırrını çözeceği bir meseleye işaret etmiştir.
Uzay biliminin gelişmesiyle biliminsanlarının uzaya gidip yaptıkları araştırmaların sonucunu Kur’an 1400 yıl önce beyan etmiştir. Atmosferin çeşitli tabakalarında hava basıncının değiştiğini bilim doğrulamıştır ve bugün bilim, atmosferin üst tabakalarında havanın alt tabakalara göre daha az olduğunu ispatlamıştır. İnsan yükseldikçe daha fazla oksijene ihtiyacı olduğunu hissetmekte, nefes darlığı yaşamaktadır. Bu yüzden uzayda kalabilmek için yanında oksijen tüpleri götürmektedir. Geçmişteki âlim ve müfessirler bu âyetleri gerektiği şekilde yorumlayamamışlardı. Çünkü bu âyetlerin sırrını çözecek imkânları yoktu. Oysa bugün bilimsel gelişmelerin neticesinde bu gibi âyetlerin maksadını anlama imkânı doğmuştur. Bu yüzden “Bilim ve din birbirlerinin zıddı değildir.” diyenler doğru söylemişlerdir. Dolayısıyla bilim ne kadar çok ilerlerse geçmişte âlimlerin ve müfessirlerin halledemediği meseleler de hallolacaktır.[3]
Batılıların bazı kitaplarında şöyle yazılıdır: Kur’an’ın “Sanki göğe yükselir” ifadesi onun mucizesini göstermektedir. Çünkü uzayda oksijenin eksikliğinden dolayı insanın nefesinin daraldığı ve boğulma durumuna geldiği Peygamber’in (s.a.a) zamanında keşfedilmemişti. O zamanlar insanoğlu böyle bir meseleyi ve bilimsel gerçeği anlayamamıştı.
Bu hakikat Peygamber’in (s.a.a) zamanında ortaya çıkmamıştı. O dönemde insan uzaya gitmemişti ki böyle bir şeyin farkına varabilsin. Peygamber’in (s.a.a) zamanında ve sonrasında insanların çıkabildiği en yüksek yerler dağlardı, oralarda da oksijenin azlığı ve sonuçta boğulma ve nefes alma sorunu diye bir şey yoktur.
Batılı biliminsanları insanın uzayda nefes almasının zorluğu hakkında kitaplarında şöyle yazarlar: “İnsanın nefes alabilmesi için dünyanın etrafını hava tabakası çevrelemiştir. İnsan dünyadan uzaklaşıp uzaya doğru çıktıkça havadaki oksijen azalır. Dünyadan uzaklaştığında oksijen tüpü olmazsa nefes almak gittikçe zorlaşır, ardından baygınlık geçirir ve sonra da ölür.”[4]
[1] En’am, 125.
[2] Mekarim Şirazî, Tefsir-i Numûne, c. 5, s. 435-436.
[3] Tefsir-i Meraği, c. 8, s. 25-26.
[4] Min Vahyi’l-Kur’an Tefsiri, c. 9, s. 321; Min Huda’l-Kur’an Tefsiri, c. 3, s. 186.