Her kim ölümünün ertelenmesini ve rızkının çoğalmasını dilerse sıla-i rahimde bulunsun. el-Bihar, 91/15 İmam Hüseyin (a.s)

Halkın Cehaleti ve Düşmanın İmam Hüseyin (a.s) Aleyhindeki Propagandaları

Halkın Cehaleti ve Düşmanın İmam Hüseyin (a.s) Aleyhindeki Propagandaları

ALİRIZA ENSARİ

 

Hicrî 61. yılda gerçekleşen İmam Hüseyin’in kıyamı, kendine özgü birtakım özellikleri dolayısıyla önemli bir toplumsal ve siyasî olgu olarak bilinir. Bu yüzden dünyadaki birçok bilim adamı ve teorisyen, bu konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz anlamda birçok görüş ileri sürmüş ve her biri bu konuyu değişik açılardan değerlendirmiştir.

Bu kıyam iki yönden incelenmeye değerdir:

1- İmam Hüseyin’i Kerbelâ’daki destansı kıyamı gerçekleştirmeye hangi sebepler ve etkenler sevk etmiştir ve İmam açısından bu kıyamın sebebi nedir?   

2- Yezid’in istibdat hükümeti İmam’ı şehit edip bu kıyamı zahiren yenilgiye uğratma noktasında hangi etkenlerden yararlanmıştır?

Bu yazı, İmam’a karşı olan düşmanın siyasal kültürünü ve halkın cehaleti olgusunu incelemeye tâbi tutmaktadır. Yezid, İmam’la savaşa girişmeden önce İmam’a karşı propaganda unsurlarından yararlandı. Maalesef bu şeytanî ve zehirli propagandalar, bazı Müslümanların düşünceleri ve inançları üzerinde etkili oldu. Bu girişim, atılacak askerî adım için uygun zemin yarattı. Bazı Müslümanlar, Peygamber’in evlâdının şehadeti karşısında sükût edecek ve o yüce insanın şehadetinin matemi dolayısıyla gündelik işlerini bir kenara bırakmayacak kadar bu propagandaların etkisi altında kaldılar.

Burada şu soru gündeme gelmektedir: Bu büyük cinayet karşısında Müslümanlar niçin sükût ettiler? Halbuki bunlar, önce İmam’ı davet edip, arkasında namaz bile kılmışlardı.

Böylesi bir ortam, düşmanın zehirli propagandalarının ve Müslümanların siyasî idrakten ve kültürden yoksun oluşlarının bir sonucuydu. Düşmanın İmam ve Ehl-i Beyt’e karşı yürüttüğü propagandayı ve halkın cehaletini doğru bir şekilde ortaya koyup değerlendirebilmek için konuyu aşağıdaki esaslar ekseninde incelemek gerekmektedir:

1- Düşmanın İmam Ali Aleyhindeki Propagandaları

İmam Ali’nin şahsiyetine ilişkin boyutlar herkes tarafından bilinmektedir. Benî Ümeyye onu tanımaktadır. Bu açıdan, o yüce insanı siyasî sahneden uzaklaştırmak için uydurma hadisleri ve dinini dünyası için satmış âlimleri kullanmak gibi etkili propaganda araçları genişletilerek kullanıldı.

Bu noktada Merhum Allâme Eminî, şunları belirtmektedir: “Ali’ye ve onun ailesine küfredip lânet etmek, bir gelenek hâline getirilmişti. Emevîler döneminde tüm ülke çapında üstünde İmam Ali’ye lânet edilen yetmiş bin minber tahsis edilmişti.”[i]

Mes’udî şunları söylemektedir: “…Muaviye’ye itaat öyle bir noktaya varmıştı ki, Ali’ye sövmek bir gelenek hâline gelmişti. Çocuklar bu gelenek üzere doğmakta ve büyükler bu hâl üzere ölmekte idiler.”[ii]  Taberî[iii] ve Ebu Hanife[iv] de, Muaviye’nin Ali aleyhindeki propagandalarına işaret etmektedirler. Propagandalar, sadece Ali’ye karşı değildi, tüm risalet ailesinin fertleri, iftira ve töhmet oklarının hedefiydi. İmam Ali’ye yönelik propagandaların İmam Hüseyin’e yönelik iftiralar ile bağlantısı bulunmaktaydı ve İmam Hüseyin’e karşı yapılacak propagandalara zemin hazırlamıştı. İmam Seccad, Ehl-i Beyt makamının yüceliğini ortaya koymak ve Yezid’in İmam Hüseyin’e karşı yürüttüğü, “Haricîlik, güç ve makam peşinde olmak” gibi propagandaları etkisiz kılmak için Yezid’in meclisinde hutbe irat etmişti.

2- İmam Hüseyin’in Şahsiyeti ve Hükümetin Onun Aleyhindeki Propagandaları

Yezid, İmam Hüseyin’i katledip onun devrimini zahiren de olsa mağlup etmenin kolay olmadığını biliyordu. İmam Hüseyin’in Müslümanlar arasında belli bir siyasî ve toplumsal konumu bulunmaktaydı. Peygamber’in: “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir.” [v] diye buyurduğu, yine Peygamber’in Hüseyin hakkında: “Hüseyin bendendir ve ben de ondanım.”[vi] diye buyurduğu Müslümanlar tarafından biliniyordu.

Benî Ümeye de o yüce insanın şahsiyetini bilmekteydi. O kadar ki, Muaviye, İmam Hüseyin hakkında şöyle demekteydi: “Allah’a yemin olsun, Hüseyin’de hiçbir kusur, eksiklik görmüyorum.”[vii] Medine valisi Velid de İmam hakkında şunları söylemektedir: “Dünyanın servetini ve saltanatını bana verseniz de Hüseyin’i öldürmem.”[viii] İmam Hüseyin’in Müslümanlar nezdindeki yüce makamından dolayı düşman, kendi hükümetini sağlamlaştırmak ve onu yasal göstermek için İmam’ın biatini istemekteydi. Zira İmam’ın biatiyle, kıyam ihtimali ortadan kalkacak ve Yezid’in zalim hükümeti meşruluk kazanmış olacaktı. Çünkü İmam Hüseyin’in biati, tüm Müslümanların biati anlamına gelecekti. Hükümetin İmam’ın biati konusundaki hassasiyeti, İmam’ın toplumsal ve siyasî konumundan ve o yüce insanın şahsiyetinden kaynaklanmaktaydı. Düşman, maksadına ulaşmada âciz kalınca,  İmam’ın kıyamını zâhiren de olsa yenmek için çeşitli yöntemlerden ve propaganda araçlarından istifade etti.

3- İhtilâf ve Karışıklık Yaratma

Zorba ve zalim yöneticiler, propaganda yöntem ve araçlarını muhaliflerine karşı etkili kılmak için, onları sultaları altında bulunan topluma egemen olan inanç ve kültür şartlarına göre belirlemekteydi. Bu yüzden düşman, İmam Hüseyin’i fitneci, ümmet arasında tefrika yaratan ve İslâm toplumunun güvenliğini bozan biri olarak tanıtmaktaydı. Onlar, Müslüman kamuoyunu hazırlamak için İslâm Peygamberi’nin buyurduğu: “Kim olursa olsun, İslâm ümmeti arasında ihtilâf yaratmak isteyenleri, kılıçla ezin.”[ix] hadisini kullanıyorlardı. Buna örnek olarak düşman İmam Hüseyin’e karşı şu sloganlardan istifade ediyordu:

a) İmam Hüseyin Mekke’den çıkınca Amr b. Said, İmam’ı Mekke’ye geri döndürmek istedi. İmam, Mekke’ye dönmekten imtina etti. Amr İmam’a: “Ey Hüseyin, Allah’tan korkmuyor musun? Müslüman topluluğundan ayrılıyorsun ve ümmet arasında tefrika yaratıyorsun.”[x] dedi.

b) Müslim b. Akil yakalanınca, Ubeydullah b. Ziyad şöyle dedi: “Ey Akil’in oğlu, sen bir arada bulunan halk arasında tefrika ve ihtilâf yaratmaya mı geldin?”[xi]

c) Yezid, İmam Hüseyin’in Kûfe Şiîleriyle irtibatına karşı çıkar yazdığı mektupta İbn-i Abbas’a şunları söyledi: “Ey İbn-i Abbas, Hüseyin’le konuşman ve onu ihtilâf yaratmaktan alıkoyman gerekmektedir. Ümmet arasında fitne çıkmasını engellemelisin.”[xii]

İmam Hüseyin, düşmanın propagandalarını ve hilelerini çok iyi bir şekilde tanıdığını ortaya koyar tarzda, kıyamının hedeflerini kendi ilâhî-siyasî vasiyetnamesinde şöyle açıklamaktadır:

“Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben, ceddimin ümmetini ıslâh etmek, marufu emr, münkeri nehyetmek, ceddim Resulullah’ın ve babam Ali b. Ebî Talib’in yolunu ihya etmek için kıyam ettim.”[xiii] 

Vasiyetnamesinin bu bölümünde tüm bu suçlamalara cevap vermektedir. Böylesi bir vasiyetnamenin yazılmış olması, Yezid’in arzularının ve hedeflerinin İmam Hüseyin tarafından çok iyi bir şekilde bilindiğini göstermektedir.

Kur’an’ın “nimet” olarak andığı[xiv] İslâmî vahdetin en önemli husus olduğundan hiçbir kuşku yoktur. 

Hz. Ali’nin (a.s): “Halk kitlesinden kopmayın; çünkü Allah'ın rahmeti cemaatle birliktedir.”[xv] şeklindeki sözü, İslâmî kurtuluş ve özgürlük hareketlerini olumsuzlamamaktadır ve İmam Hüseyin (a.s) bu buyruğu kabul ederek, en büyük fesat olan Yezid hükümetine karşı kıyam etmiştir. Zira Yezid’in önderliğini İslâm’ın ortadan kalkmasıyla eşit görmekteydi: “İslâm ümmetinin başına Yezid gibi bir yönetici musallat olduysa, İslâm'ın fatihasını okumak gerek.”[xvi]

Ayrıca, Yezid’in liderliği, ümmetin ittifakla kabul ettiği birşey değildi. Kûfe halkının İmam Hüseyin’i dâvet etmesi ve diğer siyasî şahsiyetlerin Yezid hükümetine olan muhalefetleri bunun bir delilidir.

4- Cebriyecilik Propagandası

Benî Ümeyye, dinî bir çehreyle halka hükmediyordu. Bu açıdan kendi bekaları için halkı iğfal etmeleri ve muhaliflerini zahiren dinî araçları ve şiarları kullanarak sahnenin dışına itmeleri gerekiyordu.

Üstat Şehit Mutahharî, şunları belirtiyor: “Yezid’in sistemi, halkın inançlarını yönlendirecek düşünsel ve itikadî bir dayanak olmaksızın işini yürütememekteydi. Onları açıkça kelleleri mızrak ucuna takıp halkın inançlarına saldıracak kadar aptal sanmayın. Tersine onlar, halkı tamamen iğfal etmeye çalışıyordu.”[xvii] 

Muaviye, Yezid’i kendi yerine veliaht olarak ilân ederken, onun liderliğini ilâhî bir kural olarak ortaya koymuş ve şöyle demişti: “Yezid’in hükümeti, ilâhî bir kaderdir ve halkın bu ilâhî takdire karşı herhangi bir tercihi söz konusu değildir.”[xviii] Düşman, cebriyeyi yayarak, Yezid’in hilâfetinin Allah’ın isteği olduğunu söylüyor, buna karşı olanların ise gerçekte ilâhî iradeye karşı çıkmış olduğu propagandasını yapıyordu.

Yezid’in sistemi bu kirli propaganda tarzıyla İmam Hüseyin’e karşı saldırılarını başlatmıştı. Onu ilâhî kaza ve kadere karşı çıkmakla suçlamakta ve ona karşı savaşın farz olduğunu belirtmekteydi. Aşağıdaki örnekler, düşmanın İmam’a karşı bu hileden yararlanmış olduğunu ortaya koymaktadır:

a) Yezid, İmam Hüseyin’in mübarek başını karşısında görünce, dedi ki: “Ataları ve anası benim atalarımdan ve anamdan daha üstün olduğu hâlde, Hüseyin’in niçin bu hâle düştüğünü biliyor musunuz? Bu, Hüseyin’in; “De ki (ey) mülkün sahibi olan Allah’ım, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Mülk senin elindedir, sen her şeye kadirsin.”(Al-i İmran, 36) ayetini okumamış olmasından dolayıdır.”[xix]

b) Ubeydullah b. Ziyad, Hz. Zeyneb’e hitaben şöyle demektedir: “Allah’a hamdolsun ki, sizi rüsva edip öldürerek yalanınızı ortaya çıkardı.”[xx] Zeynep, buna cevaben şöyle demiştir: “Allah’a hamdolsun ki, bizi peygamberiyle şereflendirdi, günahtan ve kötülüklerden temizledi, sadece fasıklar ve facirler rüsva olurlar ki, onlar da bizim dışımızdadırlar.”[xxi]

5- Dinden Çıkma Propagandası

Hükümetin İmam hakkındaki propaganda yöntemlerinden biri de, İmam’ın dinden çıkmış olduğu suçlamasıydı. Benî Ümeyye dine inanıyor değildi; ama kendi koyduğu ölçülere göre İmam’ı dinden çıkmış sayıyordu. Benî Ümeyye’nin ölçüleri şunlardı:

a) Hükümetin Cebriyeciliği: Onlar, Yezid hükümetinin ilâhî bir kaza ve kader olduğunu söylüyordu.

b) İslâm ümmeti arasında tefrika yaratmak caiz değildir.

c) Veliyy-i Emre karşı çıkmak haramdır.

Üstat Şehit Mutahharî şunları belirtiyor: “Emevî devleti, Allah’tan habersiz muhaddisleri istihdam etmişti. Onlara hadis uydurmaları için para veriyordu. Bir Emevî âliminin: ‘Hüseyin ceddinin kılıcıyla katledildi.’ dediği rivayet edilir. Onun bundan kastı, Hüseyin’in ceddinin dininin hükmüyle öldürülmüş olduğuydu.”[xxii]

Aşağıda sıralanan hususlar da, düşmanın İmam Hüseyin aleyhine sürdürdüğü fiilî propagandalardır:

a) A’yan’uş-Şia adlı eserde şöyle denilmektedir: “Ehl-i Beyt’e, kâfir esirlere yapılan muamele yapıldı.”[xxiii]

b) Yezid, Hz. Zeyneb’e hitaben şöyle demektedir: “O, senin babanın ve kardeşinin dininden çıktı.”[xxiv]

c) Amr b. Haccac Zübeydî, orduya savaşa teşvik etmek için şöyle diyordu: “Ey Kûfeliler, itaat edin ve birliğinizi koruyun, (İmam Hüseyin’i kastederek) dininizi terk eden ve imamınıza karşı kıyam eden bu kişiyi öldürmekte tereddüt etmeyin.”

İmam Hüseyin, düşmanı ve hilelerini tanıdığını ortaya koyduğu vasiyetnamesinde şöyle buyurmaktadır: “Hüseyin, Allah’tan başka ilâh olmadığına, onun ortağı bulunmadığına, Muhammed’in onun resulü olduğuna ve Allah tarafından hak üzere gönderildiğine, cennetin ve ateşin hak olduğuna, kıyamet gününün kaçınılmaz olduğuna ve Allah’ın kabirdekileri tekrar dirilteceğine şehadet eder.”

Mebdei, meadı ve nübüvveti ikrar etmek tüm Müslümanlar için gereklidir. İmam Hüseyin de bunu yerine getirmiştir. Bu cümlelerin, düşmanın propagandalarına ve suçlamalarına işaret etmek için söylenmiş olması mümkündür.

Üstat Mutahharî diyor ki: “Hüseyin, Allah’ın birliğine ve Peygamber’in risaletine şehadet etmektedir; çünkü İmam, bazılarının daha sonra Hüseyin, ceddinin dininden çıktı diyeceklerini biliyordu.” [xxv]

Düşmanın bu propagandalarına cevaben şunun söylenmesi gerekmektedir: Yezid’in herhangi bir velâyeti yoktu ki,  ona karşı çıkmak, caiz olmasın. Zira Yezid’in başa getirilişi veraset yoluyla oldu. Veraset yoluyla hilâfete gelmek, hem Şia, hem de Ehl-i Sünnet ölçülerine aykırıdır. Corci Zeydan şöyle demektedir: “İslâmî hilâfeti, verasete göre yapan ilk kişi Muaviye’dir.”[xxvi]

Yezid, İslâm’da siyasî liderlik için öngörülen şartlardan hiçbirini taşımıyordu ve her türlü günahı işliyordu. İmam Hüseyin, onun işlediği haramlara dayanarak onu liderlik salâhiyetinden yoksun görmekte ve şöyle buyurmaktaydı: “Yezid, içki içen, suçsuz insanları öldüren, fasıklığı bilinen biridir. Benim gibi biri ona asla biat etmez.”[xxvii]

Bu mesajla onu, velâyet ve yönetimi gasp eden bir kişi olarak niteledi ve ona karşı kıyamı farz gördü.

İslâm açısından ehil olmayan zalim hükümdarlara karşı kıyam etmek, dinden çıkmak ve ilâhî iradeye karşı çıkmak demek değildir; tersine onlara karşı kıyam etmek, tüm Müslümanların görevidir. Bu yüzden İmam Hüseyin kendi kıyamı konusunda zalim egemenlere karşı kıyamı gerekli gören Allah Resulü’nü; “Ey insanlar! Kim Allah'ın haramlarını helâl sayan, Allah'ın yasalarını çiğneyen, Allah'ın malını gasp eden, Allah'ın koyduğu sınırları aşan zalim bir hükümdar görür de sözüyle ve ameliyle ona karşı gelmezse, Allah onu da o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokmayı kendine gerekli kılmıştır.”[xxviii] şeklindeki sözünü kendine dayanak kılarak: “Bilin ki, sizin başınızdaki bu insanlar, Allah’ın haramlarını helâl, helâllerini haram etmişlerdir.”

Şia inancında insanlar kendi fiillerinde ihtiyar sahibidirler: “Ne cebir doğrudur, ne de tam serbestlik inancı. Doğru olan, ikisinin arasındaki orta yoldur.”[xxix] inancı, kabul edilmiş ilkelerden biridir. Acaba Allah’ın Yezid gibi birini Müslümanların malları ve canları üzerine musallat edip Peygamberinin yerine halife kılması mümkün müdür?!! Ayrıca vahiy kaynağından beslenen ve ilâhî iradeye tâbi olan Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Hilâfet, Ebu Süfyan soyuna haram kılınmıştır.”[xxx]

6- Halkın Cehaleti

İslâm’ın iniş çıkışlarla dolu tarihi göstermektedir ki, Müslümanlar en kutsal ve en aziz unsur olarak gördükleri İslâm konusunda herhangi bir tehlike sezdiklerinde  onu savunmuşlardır. Bir bakıma İslâm, onların tüm varlıklarında kök salmıştır. İslâm’ın ve Müslümanların başına her ne gelmişse, Müslümanların bilgisizliğinden, cehaletinden ve siyasî gelişmeleri dikkatli bir şekilde değerlendirememelerinden gelmiştir. Siyaset cambazlarının kendi uğursuz siyasî hedeflerine ulaşma noktasında daima halkın bilgisizliğinden yararlandığına tarih tanıklık etmektedir.

Şüphesiz, Peygamber’in rıhletinden sonra Ali’nin (a.s) bir kenara bırakılması, ve siyasî alanda İmam’a Cemel ve Sıffîn gibi savaşların dayatılması, halkın siyasî ve toplumsal meseleleri analiz etme gücünden yoksun oluşlarından kaynaklanmaktaydı. Ali’nin (a.s)  şahsiyetiyle Muaviye ve benzerlerini kıyaslayan halk, İmam Hasan’ı müminlerin yüzkarası olarak görüyordu. Halkın bilgisizliği, Yezid hükümetinin İmam Hüseyin aleyhindeki propagandalarının halk üzerinde etkili olmasına sebep oldu. Ehl-i Beyt düşmanlarının geniş çaplı propagandaları, İslâm şehirleri üzerinde öyle bir etki bırakmıştı ki, Peygamber’in evlâdı İmam Hüseyin tefrika yaratan bir fitneci, yüce velâyet makamının gâsıbı Yezid ise Müslümanların halifesi olarak tanınıyordu.

Gerçi düşmanın propagandaları halkın genelinin üzerinde etkili değildi ve bazı Müslümanlar bu propagandaları hükümetin şeytanî hileleri olarak görüyordu; ama bazıları, bu propagandaların etkisi altında kalıyordu. Halkın günlük siyasî durumla ilgili doğru bir kavrayıştan yoksun oluşu, onların İmam Hüseyin ile savaşa ibadet aşkıyla gitmesine sebep oluyordu. 

Üstat Şehit Mutahharî, şöyle diyor: “İmam Bâkır şöyle buyuruyor: ‘Kerbelâ’da Peygamber’in evlâdını öldürmek için üç bin kişi toplanmıştı. Onların hepsi, İmam Hüseyin’e kılıç vurup onu şehit ederek cennete ulaştırmak için ibadet kastıyla oraya gelmişti.’ ”[xxxi]

Allâme Meclisî de şöyle diyor: “Esir kafilesi Şam’a varınca, yaşlı bir adam esirlere hitaben şöyle dedi: ‘Sizin gibileri öldürüp fitnenin kökünü kurutan Allah’a

 


[i] el-Gadir, c.1, 266 ve 290 ve Seyyid Haşimînejad’ın “Hüseyin’in İnsanlara Öğrettiği Dersler”den alıntı, s.124.

[ii] Mürucu’z-Zeheb, c.2 s.72 ve Şerh-i Nehcu’l-Belâga, c.1, s.17.

[iii] Taberî, Tarih, c.4, s.188

[iv] Ebu Hanife, Menakıb, c.1, s.117.

[v] İbn Hacer, el-İsabe, c.4. s.186; Feraidu’l-Metîn, c.1, s.55

[vi] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5 s.18111; Keşî, Rical, s.49; Üsdü’l- Gâbe, c.2, s.20 ve Belazurî, Ensâbu’l-Eşrâf, c.3, s.143, ifadelerdeki küçük farklılıklarla.  

[vii] a.g.e. c.3, s.155; Bihar, c.11 (Eski baskı)

[viii] Salihî Necefâbâdî, Şehid-i Câvid, s.13, Bihar’dan naklen, c.11 (eski baskı) c.11, s.154

[ix] el-Avasım Mine’l-Kavasım, s. 232.

[x] Taberî, Tarih, c.4, s.289

[xi] Harezmî, Maktel, c.1, s.213; Müfid, el-İrşad, s.196

[xii] İbn Cevzî, Tezkire, s.238

[xiii] İbn Şehrâşub, Menakıb, s.89; Maktel, s.54 ve Muhaddis Kummî, Nefesü’l-Mehmûm, s.45

[xiv] Al-i İmran (3) 103.

[xv] Nehcü’l-Belâga, Hutbe: 127

[xvi] İbn Tâvûs, el-Luhûf, s.20; Mukarrem, Maktel, s.146; Muşiru’l-Ahzan, s.10; Evalim, Maktel, s.53, Harezmî, Maktel, c.1, s.185.

[xvii] Şehit Mutahharî, Hemase-yi Hüseynî, c.1,s.360

[xviii] Dîneverî, el-İmame ve’s-Siyase, c.1, s.158.

[xix] Taberî, Tarih, c.4, s.355; Harezmî, Maktel, c.2,s.57.

[xx] Şehit Hâşimînejâd, Hüseyin’in İnsanlara Öğrettiği Dersler, s.319; Müfîd, el-İrşad, s.244.

[xxi] a.g.e.

[xxii] Şehit Mutahharî, Hemase-yi Hüseynî, c.1, s.141.

[xxiii] A’yânu’ş-Şia, c.1, s. 615.

[xxiv] Mehdi Şemseddin, Savretu’l-Hüseyin, s.210; Taberî, Tarih, c.4, s.33’ten naklen.

[xxv] Şehit Mutahharî, Hemase-yi Hüseynî, c.1, s.31; Harezmî, Maktel, s.188’den naklen.

[xxvi] Tarih-i Temeddün-i İslâm, s.63

[xxvii] Muhammed Sâdık Necmî, Suhenân-i Hüseyin b. Ali, s.12 

[xxviii] Taberî, Tarih, c.4, s.304

[xxix] Usul-i Kâfî, c.1, s.160

[xxx] Evalîm, Maktel, s.53 ve Harezmî, Maktel, c.1, s.185.

[xxxi] Şehit Mutahharî, Hemase-yi Hüseynî, c.1, s.360