Hz. Fatıma nın (a.s) Evine Saldırı
İmam Ali (a.s), Ebubekir'e biat etmeyi reddetti ve egemen düzene karşı olduğunu ilân etti. Bununla dünyaya şunu ilân etmiş oluyordu: Resulullah'tan (s.a.a) sonra ilk İslâm'ı seçen bu adamın karşı çıktığı mevcut hilâfet rejimi, Resulullah'ın (s.a.a) gerçek hilâfetini temsil etmiyor. Nitekim Fatıma (a.s) da aynı şeyi yaptı. O da bu muhalefetiyle dünyaya şu mesajı veriyordu: Peygamberlerinin (s.a.a) kızı, onlara öfkelidir; bu rejime boyun eğmiyordur. Şu hâlde egemen düzen, meşruiyetten yoksundur.
Öte yandan İmam Ali (a.s), şer'î hakkı gasp edenlere karşı pasif bir cihat başlattı. Muhacir ve ensarın seçkinlerinden bir grup da İmam'ın (a.s) yanında yer aldılar. Bunlar Hz. Peygamber'in (s.a.a) faziletlerine işaret ettiği kimselerdi. Ki aynı zamanda olayların gerçek yüzünü de idrak edebilecek basirete sahiptiler: Abbas b. Abdulmuttalib, Ammar b. Yasir, Ebuzer el-Gıfarî, Selman-ı Farisî, Mikdad b. Esved, Huzeyme Zu'ş-Şehadeteyn, Ubade b. Samit, Huzeyfe b. Yeman, Sehl b. Hüneyf, Osman b. Hüneyf, Ebu Eyyub el-Ensarî… gibi. Estirilen terör havası ve gürültüler bunları etkisi altına alamamıştı ve bu yiğitler istikametlerini bozmamışlardı. Hilâfeti ele geçiren grubun, başta Ömer b. Hattab'ın tehditleri bunları korkutmamıştı.
Ebubekir'e biat etmeye karşı çıkan sahabelerden bazıları, Ebubekir'le tartıştılar. Mescitte ve başka yerlerde aralarında sert konuşmalar oldu. İktidarın tehditlerine aldırmıyorlardı. Oysa birçok insan bu tehditlerden sonra sinmiş, duygularını bastırmış, konjonktüre uyarak bir kenarda pısmışlardı. Daha sonra bazıları, akılları başlarına gelince hatalarını anlamış, alelacele verdikleri karardan, düşünmeden Ebubekir'e biat etmekten pişman olmuşlardı. İktidar grubunun Ehl-i Beyt'e karşı açık bir düşmanlık sergilemeleri, onların akıllarını başlarına getirmişti.
Medine çevresinde yaşayan, Esed, Fezare, Benî Hanife… gibi bazı mümin aşiretler vardı. Bunlar, Gadir günü (Gadir-i Hum) biatine tanık olan aşiretlerdi. O gün Resulullah (s.a.a), kendisinden sonraki müminlerin emiri olarak Ali (a.s) adına biat almıştı. Bunlar aradan çok zaman geçmeden, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat edip yüce dostun katına çıktığını, Ebubekir'e biat edildiğini ve Ebubekir'in hilâfet makamına kurulduğunu duydular. Bu olay karşısında dehşete kapıldılar. Ebubekir'e biat etmeyi topluca reddettiler.[1] Gayri meşru bildikleri yeni yönetime zekât vermeyi kabul etmediler. Ortalığın pustan, dumandan kurtulmasına kadar bekleme kararı aldılar. Bu aşiretler İslâm'a bağlılıklarını sürdürüyor, namaz kılıyor ve bütün İslâmî şiarları uyguluyorlardı.
Fakat iktidar grubu, mevcut yönetim açısından büyük bir tehlike arz eden bu gibi tutumlara bir sınır koymanın uygun olacağını düşündü. İmam Ali'nin (a.s) ve eşinin muhalefeti sürdükçe de bu gibi tutumlar devam edecekti. İmam Ali (a.s) ve eşi Fatıma (a.s), İslâm devleti (!) için bir iç tehlike olarak görülüyordu. Bu aşamada Ebubekir ve yardımcıları, kendilerini ve yönetimlerini saran büyük tehlikeyi fark ettiler. Bu muhalif akımı durdurmayacak olurlarsa, muhalefet dalgası gittikçe büyüyecek ve iktidarlarını yerle bir edecekti. Muhalefetin başı Ali b. Ebu Talib'i (a.s) Ebubekir'e biat etmeye zorlamaktan başka çare yoktu.
Bazı tarihçiler şöyle anlatıyor:[1] Ömer b. Hattab, Ebubekir"e gelip şöyle dedi: "Sana biat etmekten kaçınan bu adamdan neden biat almıyorsun? Be adam! Ali sana biat etmedikçe hiçbir şey yapamazsın! Çağır, gelip sana biat etsin." Bunun üzerine Ebubekir, Kunfuz"u, Emirü"l-Müminin"e (a.s) gönderdi, "Resulullah"ın (s.a.a) halifesinin çağrısına uy." dedi. Ali (a.s) şu karşılığı verdi: "Ne çabuk Resulullah adına yalan söylemeye başladınız?" Kunfuz geri döndü ve Ali"nin (a.s) sözlerini Ebubekir"e iletti. Ebubekir uzun süre ağladı. Ömer bir kez daha söyledi: "Bu adamın, sana biat etmesini geciktirme. Ebubekir Kunfuz"a şöyle dedi: "Ona bir kez daha git ve "Resulullah"ın (s.a.a) halifesi, kendisine biat etmen için seni çağırıyor." de." Kunfuz, Ali"nin yanına geldi ve kendisine söylenenleri tekrarladı. Ali (a.s) sesini yükselterek şöyle dedi: "Subhanallah! Bu adam, kendisine ait olmayan bir yetki iddiasında bulunuyor." Kunfuz bir kez daha geri döndü ve Ali"nin sözlerini aktardı. Ebubekir uzun uzun ağladı. Ömer, "Kalk." dedi, "O adama gidiyoruz." Ebubekir, Ömer, Osman, Halid b. Velid, Muğire b. Şu"be, Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Ebu Huzeyfe"nin azatlısı Sâlim kalkıp Ali"nin (a.s) evine gittiler.
Fatıma (a.s), izni olmadan hiç kimsenin evine girmeyeceğini sanıyordu. Fatıma"nın (a.s) evinin kapısına gelince, kapıyı çaldılar. Fatıma (a.s) onların seslerini duyunca yüksek sesle şunları söyledi: "Babacığım! Ya Resulallah! Senden sonra, İbn Hattab"dan ve Ebu Kuhafe"nin oğlundan neler çektik! Sizin gibi, çok kötü davranışlar sergileyen bir kavmi hatırlamıyorum. Siz değil misiniz ki, Resulullah"ın (s.a.a) cenazesini elimizde bırakarak, halifelik işini aranızda halledenler? Bu konuda bize danışmadınız ve bizim hiçbir hakkımızı vermediniz."
Kapıdakiler Fatıma"nın (a.s) bu sözlerini duyunca ağlayarak geri çekildiler. Kalpleri parçalanacak, ciğerleri yırtılacak gibi oldu. Ama Ömer yanında birkaç kişiyle orada kaldı. Ömer, odun isteyerek avazı çıktığı kadar bağırdı: "Ömer"in canı elinde olan Allah"a yemin ederim ki, ya çıkarsınız ya da evi içindekilerle birlikte ateşe veririm." Orada bulunanlardan bazıları, "Ey Eba Hafs! İçinde Fatıma var!" dediler. "Evet." dedi, "İçinde Fatıma olsa da…"[3]
Hz. Fatıma (a.s) kapının arkasında durdu ve kapı önünde bekleyenlere seslendi:
"Yazıklar olsun sana Ömer! Allah"a ve Resulü"ne karşı bu cür"et nereden geliyor? Yoksa sen Allah Resulü"nün neslini dünyadan kesmeyi, zürriyetini yok etmeyi ve Allah"ın nurunu söndürmeyi mi istiyorsun? Ama unutma, Allah nurunu tamamlayacaktır."
Ömer kapıyı tekmelemeye başladı. Fatıma (a.s), hicaba riayet etmek maksadıyla kapı ile duvar arasına saklandı. Evin içine girdiler. Bu sırada kapı ile duvar arasına sıkışan Fatıma (a.s) karnındaki bebeğini düşürdü.
Hep birlikte, yatağında oturan Emirü"l-Müminin Ali"nin üzerine çullandılar. Elbiselerinden tutarak yaka paça sürükleyip Sakife"ye götürmeye başladılar. Fatıma (a.s), kocasını götürmelerine engel olmaya çalıştı ve şöyle dedi:
"Allah"a yemin ederim ki, amcamın oğlunu zulmederek sürüklemenize izin vermeyeceğim. Yazıklar olsun size! Biz Ehl-i Beyt"le ilgili olarak ne çabuk Allah"a ve Resulü"ne ihanet ettiniz? Oysa Resulullah (s.a.a) bize tâbi olmanızı, bizi sevmenizi ve bize sarılmanızı tavsiye etmişti."
Ömer, Kunfuza, "Buna vur." dedi. Kunfuz, Fatıma"ya bir kırbaç vurdu. Kırbaç bir pazubant gibi Fatıma"nın bütün vücudunu sardı.[4]
İmam'ı (a.s) evden çıkararak Ebubekir'in meclisinin kurulduğu Sakife'ye kadar sürüklediler. Onlar onu yaka paça çekiştirip götürürken İmam (a.s) sağa sola bakıyor ve şöyle sesleniyordu: "Ah Hamza! Bugün bir Hamza'm yok benim. Ah Cafer! Bugün bir Cafer'im yok benim." Onu sürüklerlerken kardeşinin ve amcasının oğlunun (Resulullah'ın) mezarının yanından geçmişlerdi. Şöyle seslendi: "Ey anamın oğlu! Bu toplum, beni zayıf düşürdü. Neredeyse beni öldürecekler."
Adiy b. Hatem'in şöyle dediği rivayet edilir:
"Allah'a yemin ederim ki, hayatımda Ali b. Ebu Talib'e acıdığım kadar hiç kimseye acımadım. Elbisesinden tutup yerde süründürerek Ebubekir'e götürmüş ve 'Biat et!' diyorlardı. Ali, 'Ya biat etmesem ne olacak?' diyor, Ömer de, 'Allah'a yemin ederim ki, o zaman senin boynunu vururum.' cevabını veriyordu. Ali, 'O takdirde, Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın kulunu ve Resulullah'ın kardeşini öldürmüş olursunuz.' diyor, Ömer, 'Allah'ın kulunu evet, ama Resulullah'ın kardeşini değil.' diye cevap veriyordu. Ali de bütün bunlara şu karşılığı veriyordu: 'Siz, Resulullah'ın, beni kardeşi olarak ilân ettiğini inkâr mı ediyorsunuz?' İmam (a.s) ile iktidar grubu arasında sert konuşmalar oluyordu."
"Tam bu sırada Fatıma efendimiz (a.s) yetişti. Oğulları Hasan ve Hüseyin'in (a.s) elinden tutmuştu. Haşimî kadınlarından tek kişi kalmamış, hepsi Fatıma ile birlikte evlerinden çıkıp gelmişlerdi. Dışarısı kaynıyordu. Bir velveledir gidiyordu. Fatıma (a.s) şunları söyledi: Bırakın amcamın oğlunu! Bırakın kocamı! Allah'a yemin ederim ki, başımı açar, babamın gömleğini başıma sarar ve size beddua ederim. Bilirsiniz, Salih Peygamber'in devesi, Allah katında benden daha değerli değildir. Onun yavrusu da Allah katında benim oğullarımdan daha değerli değildir."[5]
Ayyâşî'nin aktardığı bir rivayette Hz. Fatıma'nın (a.s) şöyle dediği belirtiliyor: "Ey Ebubekir! Beni dul, evlâtlarımı da yetim mi bırakmak istiyorsun? Allah'a yemin ederim ki, eğer onu bırakmazsanız, saçlarımı açar, bağrımı yırtar, babamın kabrinin başına gidip Rabbime seslenirim." Bunları dedikten sonra Hasan ve Hüseyin'in elinden tutarak Resulullah'ın (s.a.a) kabrine doğru yürüdü. Bunun üzerine sağdan-soldan insanlar Ebubekir'e seslenmeye başladılar: "Ne yapmak istiyorsun? Bu ümmetin başına azap inmesini mi istiyorsun?"
Fatıma (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz kabrinin başına doğru gitti. Aslında orada olup bitenleri gören, fakat cismanî olarak gaip olan babasından yardım istedi: "Babacığım! Ya Resulallah! Senden sonra İbn Hattab ve Ebu Kuhafe'nin oğlu bize neler yaptılar!" Fatıma'nın (a.s) bu sözleri, bütün kalplarin hüzün olmasına ve bütün gözlerin yaş dökmesine neden oldu.[6]
[1]- Tarihu'l-Umem ve'l-Müluk, Taberî, 4/61, Daru'l-Fikr baskısı
[2]- bk. el-İmame ve"s-Siyase, İbn Kuteybe, s.29-30
[3]- el-İmame ve"s-Siyase, İbn Kuteybe, s.29-30
[4]- Mir"atu"l-Ukul, 5/320
[5]- el-İhticac, Tabersî, 1/222
[6]- el-Gadir, 3/104; el-İmame ve's-Siyase, 1/13; Tarih-i Taberî, 3/13; İkdu'l-Ferid, 2/257; Tarih-u Ebi'l-Feda, 1/165; Tarih-u İbn Şahne, 11. Yılın Olayları; Şerh-u İbn Ebi'l-Hadid, 2/19