“Ahirete sarıl, dünya hor bir halde sana gelir.” Gurer’ul Hikem, 6080 İmam Ali (a.s)

Hz.Fatıma (sa)” a Yapılan Zulüm

Hz.Fatıma (sa)” a Yapılan Zulüm

  Hz. Ali ve Fatıma (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) tekfin ve tedfin işlerini bitirdikten sonra olup bitmiş bir işle karşılaştılar. Ebu Bekir hilafete tayin edilmiş ve Müslümanlardan bir grup da ona biat etmişti.

  Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın bu durumu kabullenmeleri  düşünülemezdi. Nitekim öyle de oldu. Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Hz. Ali'ye tabi olan Beni Haşim kabilesi ve ashabın ileri gelenlerinden bir grup Ebu Bekir'e biat etmekten imtina ettiler. Ebu Bekir'in alelacele hilafete getirilmesinin Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'i ve özellikle de Hz. Ali hakkındaki tavsiye ve buyruklarıyla çeliştiğini savundular. Bununla da kalmayıp Hz. Ali ve Hz. Fatıma bu olay karşısında Hasan ve Hüseyin’in  elinden  tutarak Medine’nin ileri gelen kişilerinin evlerine gidip onları yardıma çağırdılar, Peygamber’in (s.a.a) tavsiyelerini onlara anlattılar.[1]

  Hz. Ali ve Hz. Fatıma (a.s) bundan netice alamayınca menfi mücadeleyi başlatmaya karar verdiler. Bir kaç gün böyle geçti. Bu arada Ömer, Ebu Bekir’e; “Ali ve yakınlarının dışında herkes sana biat etti, onlar biat etmezlerse, senin hükümetin sağlam bir temele oturmuş sayılmaz.  Ali’yi çağır, onu biat etmeye zorla” dedi. Ebu Bekir, Ömer’in  sözünü beğendi; bunun üzerine Ömer'in amcası oğlu Konfoz’a: “Git Ali’ye de ki; Resulullah’ın halifesi! biat etmen için mescide gelmeni istiyor!” dedi.

  Konfoz, kaç defa Ali'nin (a.s) yanına gittiyse de Hz. Ali (a.s) Ebu Bekir’in yanına gitmekten imtina etti. Ömer çok sinirlendi, Halid bin Velid, Konfoz ve diğerlerini yanına alarak Hz. Fatıma’nın evine gitti. Kapıyı çaldı ve; “Ya Ali! Kapıyı aç” diye bağırdı.

Hz. Fatıma (a.s) çok rahatsız olduğu halde kapının arkasına gelerek; “Ey Ömer! Bizimle işin olmasın. Bırak kendi işimizle uğraşalım” dedi. Ömer; “Kapıyı aç! Yoksa evi yakarım!!” dedi.[2]

  Fatıma (a.s); “Ey Ömer! Allah’tan korkmuyor musun? İzinsiz olarak evime mi girmek istiyorsun?!” dedi.

  Hz. Fatıma (a.s) her ne ettiyse Ömer’i kararından caydıramadı. Bilakis, Ömer, kapıyı açmadıklarını görünce; “Odun getirin de kapıyı yakayım!” dedi. [3]

Nihayet Ömer kapıyı ateşe verdi. Sonra da şiddetle tekmelemeğe ve itmeye başladı. Kapı açıldı, Ömer içeri girmek istedi. Hz. Fatıma (a.s) Ömer’in önünü kesti. Ömer kılıfında olan kılıcıyla o Hazret'i vurmaya başladı. Hazret belki de halk gaflet uykusundan uyanır ve Ali’yi savunurlar diye ağlayıp feryat etmeye başladı. Hz. Fatıma’nın ağlayıp yardım talebinde bulunmaları, o taş yürekli insanlara hiç tesir etmedi. Hatta o Hazret'i dövmeğe başladılar ve kamçıyla kolunu morarttılar! [4]

  Bilahare Hz. Ali’yi yakaladılar ve iple bağlayıp çekerek mescide götürmeye başladılar. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali’nin tehlikede olduğunu görünce ileri atılarak sıkıca Ali’nin elbisesinden asıldı ve “Kocamı götüremezsiniz” diye bağırmaya başladı. Ömer'in amcası oğlu Konfoz, Hz. Fatıma’nın, Ali’nin elbisesini bırakmayacağını görünce kamçıyla onun nazenin koluna vurmaya başladı. Öyle ki, hazret vefat ettiğinde, henüz o kamçıların izi Hazret'in pazısında bir pazıbent gibi görülmekteydi!

  Bu arada Fatıma (a.s) halkın izdihamı neticesinde kapı ile duvar arasında öyle bir sıkıştı ki, kaburga kemikleri kırıldı ve bu darbe sonucu rahminde olan çocuk da sıkt oldu! [5]

  Bu hengamede Fatıma (a.s) baygın düşmüştü. Bir de kendine geldiğinde baktı ki, Ali’yi mescide götürmüşler. Durmak câiz değildi artık, Ali’nin canı tehlikedeydi, onu savunması gerekirdi. Bütün bu ezikliğine rağmen kaburgası kırılmış olduğu halde evden çıktı ve Beni Haşim kadınlarından bir grupla birlikte mescide gitti. Ali’yi tutukladıklarını görünce onlara yönelerek; “Amcam oğlunu serbest bırakın, yoksa Allah’a andolsun ki, saçlarımı dağıtır, Peygamber’in gömleğini başımın üzerine atar, sizi Allah’a şikayet ederim! Andolsun ki, Salih'in devesi Allah'a benim bu yavrularımdan daha aziz değildir” diye seslendi.

  Sonra da yüzünü Ebu Bekir’e  çevirerek şöyle dedi:

“Kocamı öldürüp çocuklarımı yetim mi bırakmak istiyorsun? Onu bırakmazsan saçlarımı dağıtır ve babamın kabrinin üstünde Allah’ı imdada çağırırım!”

  Bu sözü söyledikten sonra Hasan ve Hüseyin’nin ellerinden tutarak Resulullah'ın (s.a.a) kabrine doğru hareket etti… Hz. Ali (a.s) durumun çok tehlikeli olduğunu gördü, Selman’a, Fatıma’yı bu işten vazgeçirmesini söyledi… Fatıma (a.s) Hz. Ali’nin emrini duyunca; “O emrettiği için itaat ediyorum ve sabredeceğim” dedi. [6]

Geceleyin Defnedilmesi

  Hz. Fatıma (a.s), imamet uğruna canı pahasına mücadele eden ilk mücahit idi. O bu mücadelesinin kıyamete kadar unutulmamasını istiyordu. O kendinden sonra gelenlere, Beni Sakife'de iş başına getirilen hilafet sisteminin meşru olmadığını, bu sistemin Peygamber-i Ekrem'in kalbinin meyvesi olarak tanıttığı biricik kızına ne gibi zulümler reva gördüğünü bildirmek kararındaydı. İşte bunun için Hz. Ali’ye vasiyet ederek: “Beni geceleyin kefenle ve gizli olarak toprağa ver. Kaburga kemiklerimi kıran, çocuğumun düşmesine sebep olan ve malıma el koyan kimselerin cenazemin başında durmalarını istemem; kabrim de bilinmesin!” [7] dedi.

 

  Hz. Ali de Hz. Fatıma'nın (a.s) vasiyeti üzerine, kimseye haber etmeksizin ona geceleyin gizlice gusül verip kefenledi ve sadece Selman, Ebuzer ve Mikdad gibi birkaç  özel ashabının iştirakiyle gizlice defnetti. Kabrinin tanınmaması için de defnedildiği yeri yerle bir etti ve ayrıca kırk tane sembolik kabir yaptı! [8]

Vefat Tarihi

  Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra bir kaç aydan fazla yaşamamıştır. Bununla birlikte vefat tarihi hakkında muhtelif görüşler vardır. Kuleyni’nin naklettiğine göre Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra 75 gün, İbn-i Şehraşub’un nakline göre 72 gün, Ebu’l Ferec’in nakline göre 3 ay, Allame Meclisi’nin rivayetlerine göre 40 gün veya 6 ay, İbn-i Cevzi’nin nakline göre 70 gün ve İmam Bakır (a.s)’dan naklolan bir rivayete göre 95 gün yaşamıştır. Ama hicretin 11. yılında vefat etmiş olduğunda şüphe yoktur.

Hz. Fatıma’nın kaç yaşındayken vefat ettiğinde de ihtilaf vardır. Bu hususta 18, 28, 30 ve 35 yaşları olmak üzere beş görüş vardır.

  Kabrinin nerede olduğuna gelince o da ihtilaflıdır. Bazıları, Resulullah'ın (s.a.a) ravza-i mutahharasında metfun olduğunu söylemişlerdir. Meclisi, İbn-i Babeveyh’den şöyle nakletmiştir: “Bana göre sahih olan, Fatıma'nın (a.s) kendi evinde defnedildiğidir. Binaen aleyh Beni Ümeyye, Mescid-i Nebevi’yi genişletince Fatıma'nın (a.s) kabri mescidin içerisinde kalmıştır.” Keşf’ul-Ğumme’nin müellifi de şöyle yazıyor: “Fatıma'nın (a.s) Bakî’de defnedildiği meşhurdur” İbn-i Cevzi ise şöyle yazıyor: “Bazılarına göre Hz. Fatıma (a.s) Akil’in evinin yanında defnedilmiştir.”

 


 

[1] – El-İmamet-u ve’s- Siyase, c.1,s. 12.

[2] Ensab’ul- Eşraf, c.1,s.586. İkd’ul- Ferid, c.5,s.12. Şerh-i Nehc’ul- Belağa-i İbn-i Ebi’l- Hadid,c.2,s.56.

[3] – İsbat’ul- Vasiyye,s.110. Bihar-ül Envar, c.43,s.197. el-İmamet-u ve’s- Siyase, c.2,s.12.

[4] –  Bihar’ul- Envar, c.43,s.197.

[5] – Bihar-ül Envar, c. 43, s.198.

[6] – Bihar-ül Envar, c. 43, s. 47, 197,198. Revzat’ul- Kafi, s.199.

[7] – Bihar-ül Envar, c. 43, s. 199

[8] – Delail’ul- İmamet. Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.3,s.36