“Sura üflenince, Allah’ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sura bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar.” Zümer, 68

Hz. Hatice’nin (r.a) Kısaca Hayatı

Hz. Hatice’nin (r.a) Kısaca Hayatı

Musa AYDIN

 

 Büyük İslâm kadını, müminlerin anası, Allah Resulü'nün (s.a.a)  değerli zevcesi Hz. Hatice (r.a), hicretten 68 yıl önce, asil bir ailede dünyaya geldi. Babası Huveylid, Kureyş'in büyüklerinden ve servet sahibi birisiydi. Annesi Fatıma ise, Mekke'nin tanınmış ve iffetli kadınlarından sayılırdı.

Cahiliyet zamanında yaşamalarına rağmen böyle değerli ailede yetişen Hz. Hatice, öylesine şeref, haysiyet, iffet ve temizlik dolu bir hayat yaşıyordu ki, toplum içerisinde "Tahire" (temiz) diye meşhur olmuştu. Halbuki nefsanî heveslerini ve şeytanî arzularını gerçekleştirmesi için her türlü maddî imkâna sahip idi.

O, hatta Müslüman olmadan önce dahi, insanın değer ve üstünlüğünü dünya malına, dünya makamına, soya sopa değil, sahip olduğu güzel sıfatlara, insanî ve ahlâkî değerlere  bağlıyordu. O gün Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Ukbe b. Ebî Muayt gibi Mekke'nin en zengin, en ileri gelen şahsiyetlerinin evlenme tekliflerini reddetmiş, gözü sürekli fazilet, insanlık, dürüstlük, sadakat vb. sıfatlarla süslenmiş birisini aramış ve Allah Resulü'nü tanıyıncaya kadar başka birisiyle evlenmeye gönlü rıza göstermemişti. Fakat Resul-i Ekrem'le tanıştıktan sonra, onun fakirlik ve öksüzlüğüne bakmamış, bizzat kendisi evlilik teklifinde bulunmuştu.

Hz. Hatice'nin bir başka özelliği ise, oldukça akıllı, basiret ve dirayet sahibi oluşu idi. Babasını cahiliyet zamanında meydana gelen "Ficar" harbinde kaybetmesinin ardından, babasından kalan serveti büyük bir dirayet ve basiretle ticarete atmış, gün geçtikçe servetini artırmış ve Mekke'nin en önde gelen zenginleri arasına girmişti.

Tarih Hz. Hatice'nin serveti hakkında şöyle diyor: "Onun sadece ticaret yaptığı mallarını 80 bin deve taşırdı. Dört yüz hizmetçi  onun ticaret ve sair işlerini yürütmekle görevliydi."

Bu servete sahip olan Hz. Hatice, fakirlere ve düşkünlere yardım etmeyi de ihmal etmemiş ve bu alışkanlığını Resulullah'la evlendikten sonra da devam ettirmişti."

Evet, küçük bir malını kaybetmekle dünyaları yıkılan veya başkalarına en ufak bir şey verirken canları çıkan çoğu insanların tam aksine, Hz. Hatice, bütün servetini Hz. Resulullah'ın ayağına dökmüş ve onun yüce hedefi için sadece kendi servetini değil, canını dahi adamıştı ve o yüce hedef uğruna bütün çilelere severek katlanmıştı.

Burada Hz. Hatice'nin Hz. Resulullah'la evlenme olayına geçmeden önce şunu hatırlatmamız gerekir ki, birçok araştırmacı âlim ve tarihçinin de  dediği ve çeşitli delillerle ispatlamaya çalıştığı gibi, Hz. Hatice, Resul-i Ekrem'den (s.a.a) önce kimseyle evlenmemiş ve bakire olarak Allah Resulü ile ilk evliliğini gerçekleştirmiştir. Biz makalemizin gelecek sayılarda yayınlanacak bölümünde bu iddiayı delilleriyle birlikte sizlere ispatlamaya çalışacağız.

Evet, belirttiğimiz gibi Hz. Hatice, uzun yıllar beklemiş ve bütün Kureyş kabilelerinin büyüklerini reddederek Resulullah gibi manevî değerlerle donatılmış birisini aramış ve onunla karşılaşınca da bizzat kendisi evlenme teklifinde bulunmuştur. Öte yandan Allah Resulü de, Hz. Hatice kendisinden bir hayli yaşlı olmasına rağmen, onda gördüğü fazilet, iffet ve insanî değerlerden dolayı onun evlilik teklifine seve seve olumlu cevap vermiş ve onunla evlenmişti.

Bazı batılı yazarlar, İslam'a ve Resulullah'a karşı olan düşmanlıklarından dolayı, Allah Resulü'nün Hz. Hatice'nin servetinden dolayı onunla evlendiğini ortaya sürmüşlerdir. Halbuki Resulullah'ın hayatını az da olsa araştıranlar biliyorlar ki, Resulullah'ın asla değer vermediği şeylerden birisi de dünya malı idi.  Kaldı ki evlenme teklifinde bulunan, bizzat Hz. Hatice'nin kendisi idi, Resulullah (s.a.a) değil. Sonra, Resul-i Ekrem'in evlendikten sonra Hz. Hatice'ye gösterdiği  sevgi muhabbet ve saygı -ki bu, Hz. Hatice'nin ölümünden sonra da bütün sıcaklığıyla devam etmiş ve hatta bu durum diğer bazı hanımlarının kıskançlık duygularını kabartmış ve Resulullah'a itirazda bile bulunmuşlardı- en açık şekilde Allah Resulü'nün Hz. Hatice'nin serveti değil, fazilet ve insanî değerlerinden dolayı onunla evlendiğini gösteriyor. Kaldı ki Hz. Hatice, gönüllü olarak servetini İslâm yoluna harcamış ve hiçbir zaman Resulullah bu konuda bir teklifte bulunmamıştı. Nitekim bu servetin hepsi İslâmî hedefler uğruna harcanmış ve kendilerine hiçbir şey saklamamışlardı.

Şimdi tekrar Hz. Hatice'yle Resul-i Ekrem'in (s.a.a) evlenme olayına dönelim. Dediğimiz gibi, bu iki büyük şahsiyeti birbirine yakınlaştıran ve hayatlarını birleştirmelerine vesile olan şey, asla maddî değil, tamamıyla manevî ve İlâhî saiklerden ibaretti. Şimdi bu iddiamızı kanıtlayan delillerden sadece birkaçını sizlere aktarmakla yetineceğiz:

1- Hz. Hatice'nin kölesi olan ve Hz. Muhammed (s.a.a) ile ticaret  seferine çıkan Meysere isimli zat, yolculuk esnasında Kureyş Emini'nde gördüğü kerametleri ve Şam rahibinden onun hakkında duyduğu sözleri Hatice'ye anlatırken Hz. Muhammed'e karşı içinde aşırı bir sevgi duyarak şöyle diyordu: "Yeter artık Meysere! Muhammed'e karşı sevgimi iki kat artırdın; eşini de al git, seni azat ettim; ayrıca sana iki yüz dirhem, iki at ve bir kıymetli elbise bağışladım." Ondan sonra Meysere'den duyduklarını Arap bilgini Varaka b. Nevfel'e anlatıyor, Nevfel de; "Bu kerametlerin sahibi, Arapların içinden çıkacak olan Peygamberdir." diyordu.

2- Bir gün Hz. Hatice evinde oturmuş, cariye ve köleleri etrafını sarmıştı. Bir Yahudi âlimi de o mecliste bulunuyordu. Bu sırada Kureyş genci (Hz. Muhammed -s.a.a- ) Hatice'nin evinin yanından geçiyordu. Yahudi âlimin gözü Peygamber'e ilişti. Peygamber'den birkaç dakikalığına  meclise katılmasını istedi. Resul-i Ekrem (s.a.a), Yahudi âlimin ricası üzerine meclise katıldı. Hz. Hatice, Yahudi âlime dönerek şöyle dedi: "Eğer onun amcaları senin bu soruşturma ve teftişinden haberdar olurlarsa, kuşkulanır ve kötü bir tepki gösterirler; çünkü onlar yeğenleri hususunda Yahudilerden korkuyorlar."  Yahudi âlim, bu sözleri duyunca;  "Sen ne diyorsun? Muhammed'e kim zarar verebilir? Allah onu, nübüvvetin hatmi ve halkın hidayeti için seçmiştir." dedi. Hatice; "Onun böyle bir makama erişeceğinin delili nedir?" diye sorunca, o şu cevabı verdi: "Ben ahir zaman peygamberinin alâmetlerini Tevrat'ta okumuşum. Onun alametlerinden bazıları şöyledir: Onun babası ve annesi ölür, ceddi ve amcası onu himayeleri altına alırlar. O, Kureyş'ten bir kadınla evlenir." Sonra Hatice'ye dönerek şöyle dedi:  "Ne mutlu onun eşi olma iftiharını elde eden kadına!"

3- Arap bilginlerinden olan Hatice'nin amcazadesi  Varaka'nın Tevrat ve İncil hakkında çok bilgisi vardı. Varaka defalarca şöyle demişti: "Kureyş'ten bir kişi, Allah tarafından insanları hidayet etmek için görevlendirilecek ve Kureyş'in zengin kadınlarından biriyle evlenecektir." Hatice de Kureyş'in zengin kadınlarından olduğu için Varaka ara sıra  ona; "Bir gün gelir  ki, yeryüzünün en üstün, en şerefli erkeğiyle evlenirsin." diyordu.

4-Bir gece Hz. Hatice rüyasında güneşin Mekke üzerinde döndüğünü  ve yavaş yavaş aşağı inerek onun evine girdiğini gördü. Rüyasını Varaka'ya anlattı. Varaka onun rüyasını şöyle tabir etti: "Şöhreti âlemi tutacak büyük birisiyle evleneceksin."

İşte bütün bunlar ve Allah  Resulü'nün harikulade şahsiyeti ve manevî faziletleri, Hz. Hatice'nin yıllardır düşlediği ve o yaşa kadar beklediği yegâne insanı ona tanıtmıştı. Hz. Hatice, bilahare Hz Muhammed (s.a.a) ile evlenmeye karar vererek, bir vasıtayla bu arzusunu ona bildirdi. Resul-i Ekrem de, onda olan değerleri, onun fazilet, iffet ve dirayetini bildiği için bu isteğine olumlu cevap verdi.

Evlenmenin nasıl gerçekleştiği hakkında tarihçiler şöyle yazıyorlar: Hz. Hatice'nin bizzat kendisi bu evliliğe istekli olduğunu açıklayarak şöyle demişti: "Amca oğlu! Ben senin kendi kavmin arasında olan izzet ve azametin, doğruluğun, emanettarlığın ve güzel huyun için seninle evlenmek istiyorum." Kureyş'in Emini de ona şöyle cevap vermişti: "Amcalarıma haber verip onlara danışmam gerekir." Bu bazı tarihçilerin yazdığıdır. Fakat tarihçilerin çoğu, Hz. Hatice'nin mesajını, Aliyye kızı Nefise'nin şu şekilde  Peygamber'e ulaştırdığını yazıyorlar:

"Ya Muhammed! Niçin hayatını temiz bir eşle aydınlatmıyorsun? Eğer seni güzelliğe, servete, şerâfet ve izzete davet edersem, kabul eder misin?" Peygamber; "Kimi kastediyorsun?" deyince, "Hatice'yi." diye cevap verdi. Peygamber şöyle buyurdu: "Hatice bu işe razı olur mu? Onunla aramızda çok fark vardır!" Nefise, "Ben onu razı ederim; yeter ki sen bir vakit tayin et de Hatice'nin vekili Amr b. Esed ile senin akrabaların bir araya toplansınlar ve nikâh merasimini yerine getirsinler." dedi. 

Resul-i Ekrem bu hususta değerli amcası Ebu Talib'e danıştıktan sonra, Kureyş büyüklerinin de katıldığı görkemli bir toplantı düzenlendi. Önce Ebu Talip Allah'a hamd ve senayla başlayan bir hutbe okuyarak yeğenini tanıttı. Ardından Hatice'nin akrabalarından olan Varaka b. Nevfel de  bir hutbe okuyarak Hz. Muhammed'in ve kavminin üstünlük ve fazlını itiraf edip bu evliliğe razı olduklarını ilân etti.  Nikâh akdi okundu ve mihir olarak dört yüz dinar veya bazı rivayetlere göre yirmi deve tayin edildi ve böylece izzet, fazilet ve saadet dolu  bir hayatın temeli atılmış oldu.

Bu mübarek evlilik, takriben 15 yıl sürdü ve Hz. Hatice 65 yaşında iken  gözlerini  dünyaya kapadı ve şeref, izzet ve iftihar dolu bir hayatı geride bıraktı.  Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), Hz. Hatice hayatta olduğu müddetçe başka biriyle evlenmemiş ve ona olan sonsuz saygı ve muhabbetini böylece ortaya koymuştu.

 Hz. Hatice, Resul-i Ekrem (s.a.a) peygamberliğe seçilir seçilmez ona iman etmiş ve böylece ilk Müslüman kadın olma iftiharını da diğer iftiharlarına eklemişti. O yüce kadın, Allah Resulü'ne (s.a.a) iman ettikten sonra daima Resulullah'ın yanında olmuş ve bu büyük görevinde var gücüyle ona yardımcı olmaya çalışmıştı. Bu doğrultuda bütün kınamalara, bütün çilelere, işkencelere katlanmış ve uzun müddet Mekke'de, ilk Müslüman olan erkek Hz. Ali (a.s) ile birlikte tek başlarına Resulullah'ın yanında yer alarak, onunla birlikte müşriklerin gözü önünde Mescid-i Haram'da namaza durmuş ve bütün bir küfür ve şirk cephesine karşı direnmişlerdi.

Hz. Hatice'nin bir başka özelliği, Allah Resulü'nün mübarek neslinin ondan devam etmesidir.  Zira Hz. Mariye hariç -ki onun oğlu İbrâhim küçük yaşta vefat etmiştir- diğer hanımlarının hiçbirisinin çocuğu olmamıştır.

Evet; Hz. Hatice, Fatıma gibi bir evlâdı dünyaya getirme saadetine nail olmuş ve böylece Resulullah'ın mübarek nesli kendisinden devam etmiş, hepsinden önemlisi de on bir masum imamın büyük annesi olma şerefini kazanmıştır.  Hz. Hatice'nin erkek evlâtları ise, küçük yaşta dünyadan göçmüş ve yaşamamışlardır. Hz. Hatice'nin evlâtları oldukları söylenen Zeynep, Ümmü Külsüm ve Rukayye isimli kızlar hakkında ise, ihtilâf vardır. Bazıları, onların da Hz. Hatice ve Hz. Peygamber'in evlâtları olduğunu söylemiş; bazıları ise, Hz. Hatice'nin önceden başkalarıyla evlendiğini söyledikleri için onların Hz. Hatice'nin önceki kocalarından olduklarını ve böylece Hz. Muhammed'in üvey evlatları olduğunu söylemişlerdir. Ancak daha sonra ispatlayacağımız üzere, Hz. Hatice önceden evlenmediği için bu görüş yanlıştır.

Delilleriyle ispatlayacağımız üzere, bu kızlar, Hz. Hatice'nin kız kardeşi "Hale"nin kızlarıdır ki Hale, kocasının vefat etmesi üzerine onlarla birlikte kız kardeşi Hz. Hatice'nin himayesi altına girmiş; daha sonra Hale de vefat edince Hz. Hatice'nin kefaleti altında kalan kızlar, Hz Hatice Resulullah'la evlendikten sonra Allah Resulü'nün kefaleti altına girmiş ve onların saadethânelerine intikal etmişlerdir. Biz, konunun dağılmaması için bu bölümü makalenin sonunda ayrıyeten ele alıp delilleriyle birlikte ispatlamaya çalışacağız.

Burada Hz. Hatice'nin makam ve faziletinin daha iyi anlaşılması için Resulullah'ın bazı hadislerini nakletmeyi uygun buluyoruz:

Bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Hatice, cennetin faziletli kadınlarındandır."

Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) bir gün hanımlarının yanında Hatice'den söz ederek ağladı.  Bunu kıskanan Aişe: "Benî Esed'in şu kırmızı, ihtiyar kadınının neyine ağlıyorsun?!  Allah sana daha genç birisini nasip etmemiş mi?!" diye itirazda bulundu. Allah Resulü buna çok rahatsız oldu; öyle ki başının tüyleri titremeye başladı ve şöyle buyurdu: "Hayır Allah'a andolsun ki, Hatice'den daha iyisini bana nasip etmemiştir. O, korku ve buhran dolu bir zamanda bana iman etti ve İslâm yolunda her türlü fedakârlıktan ve bana yardımdan geri durmadı."

Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'a andolsun ki, Allah bana Hatice'den daha iyisini nasip etmemiştir; herkes beni inkâr ettiği sırada, o bana iman etti. Herkes beni yalanladığı zaman, o beni tasdik etti. İnsanlar beni mallarından mahrum bıraktıkları sırada, o, servetiyle benim yardımıma koştu. Allah, ondan bana evlât nasip etti (başka hanımlarımdan değil)."

Evet; Allah Resulü, Hz. Hatice'yi vefatından sonra da hiçbir zaman unutmadı. Hatta Hatice'nin dostları ve arkadaşlarına dahi fevkalâde saygı gösterir, onlara hediyeler gönderir ve iyilikte bulunurdu.

 Hz. Hatice'ye fazilet ve üstünlük olarak şu kadarı yeter ki Allah-u Tealâ, Cebrail (a.s) vasıtasıyla ona selâm gönderiyordu. Bunu, son olarak vereceğimiz ziyaret metninde görebilirsiniz.

Evet, Allah Resulü'nün gözünde böyle yüce bir makam ve değer sahibi olan ve onun en büyük yardımcılarından sayılan birisinin ayrılığı ve vefatı da, pek tabiîdir ki, onun derinden yaralanmasına ve üzülmesine neden olsun. Nitekim de öyle olmuş ve Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice ile birlikte, diğer büyük hamisi Hz. Ebu Talib'i de aynı yılda kaybedince, o yıl, "Hüzün Yılı" diye adlandırılmıştır.

Artık iki büyük hami, ahiret yurduna göçmüş; ama her biri, yerine bir başka hami bırakıp gitmişti. Ebu Talip, oğlu Ali'yi (a.s) ve Hatice, kızı Fatıma'yı (a.s). Artık bu görev, onların omuzlarına ağırlık etmekteydi.

Allah Resulü hastalanıp ölüm döşeğine düşen Hz. Hatice'nin baş ucuna gelip onu şöyle müjdelemişti: "Ey Hatice, sevin ki Allah seni İmran kızı Meryem ve Firavun'un zevcesi Asiye ile eşit kılmıştır."

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi o yüce İslâm kadınının üzerine olsun ve bizi onun ve kızı Fatıma'nın, kocasının ve evlâtlarının yolundan ayırmasın ve kıyamette şefaatlerine nail eylesin.

Evet; Hz. Hatice, hayatının bütün yönleriyle, iffeti, hayâsı, takva ve temizliği, ibadet ve itaati, fedakârlık ve dünyaya meyilsizliği, kocasına olan itaat ve teslimiyeti ve Allah yolunda ona yardımıyla ve bilâhare yetiştirdiği evlâtlarıyla bizler için büyük örnektir.

Burada son olarak hem Hz. Hatice'nin faziletlerini daha iyi anlamak, hem de onu ziyaret etmek amacıyla Hz. Hatice için nakledilen şu ziyaretnameyi de tercümesiyle birlikte huzurunuza takdim ediyoruz:

"Selâm olsun  sana, ey mü'minlerin anası. Selâm olsun sana, ey resullerin efendisinin zevcesi. Selâm olsun sana, ey dünya kadınlarının efendisi olan Fatımat'üz-Zehra'nın anası. Selâm olsun sana, ey ilk iman eden kadın. Selâm olsun sana, ey malını, servetini Seyyid'ül-Enbiya'nın yardımında sarfeden, ona elinden gelen hiçbir yardımı esirgemeyen ve düşmanlar karşısında onu müdafaa eden. Ey Cebrail'in kendisine Selâm verdiği ve yüce Allah'tan kendisine Selâm getirdiği hatun. Ne mutlu sana Allah'ın verdiği fazl u ihsandan dolayı. Allah'ın Selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun."