Hz. Salih’in (a.s) Devesinin Öldürülmesi
Soru
Hûd Sûresinin 65 ve Şuârâ Sûresinin 157. âyetlerinde ve hakeza Şems Sûresinin son âyetlerinde Semud kavminin tamamı Hz. Salih’in (a.s) mucizesi olan devesinin katili olarak tanıtılmış. Kamer Sûresinin 29. âyetinde ise bu eylem (öldürme) onlardan sadece bir kişiye nispet edilmiş. Bu ihtilafın nedenini açıklar mısınız?
Kısa Cevap
Açıklama yöntemlerinden olan “icmal” ve “tafsil” yöntemlerinin Kur’an-ı Kerim âyetlerinde kullanımı çok yaygın ve dikkat çekicidir. Hz. Salih’in (a.s) devesinin öldürülme olayıyla alakalı olan âyetlerden üçü, bu olayı Semud kavminin iman getirmeyen kimselerine nispet etmiştir. Bir âyette bu eylemin, bu kavmin böbürlenmiş (müstekbir) grubunun işi olduğu belirtiliyor. Başka bir âyette ise bu eylemin bir kişi tarafından gerçekleştiği açıklanıyor. Şöyle denilmesi mümkündür: Kur’an-ı Kerim’in son iki âyeti dışındaki âyetler, bu olayı detayına girmeden kısa bir şekilde açıklamış. Öldürme eylemini müstekbir gruba nispet eden âyetler de olayı planlayan ve perde arkasından maddî ve siyasî destek veren kimselere işaret ediyor. Diğer âyet ise planı uygulamaya koyan en son kişiye işaret ediyor. Devenin öldürmesini Semud’un iman etmemiş kavmine nispet etmesinin nedeni, dinî öğretilere göre her kim gerçekleştirilen bir olaya razı olursa Allah katında eylemi gerçekleştiren kimseyle suç bakımından ortak sayıldığı içindir. Gerçekleştirilen eylem iyi de olsa, büyük bir günah da olsa farketmez. Bu konuyu teyit eden, Ehlibeyt imamlarından (a.s.) nakledilen birçok rivayet vardır. Müminlerin emiri Hz. Ali’nin (a.s.) Nehcü’l-Belaga’nın 201. Hutbesinde buyurmuş olduğu sözler bunun bir örneğidir.
Ayrıntılı Cevap
Hz. Salih’in (a.s) devesini öldürme olayıyla alakalı olan âyetleri iki kısıma ayırabiliriz:
Birinci kısım: Devenin öldürülmesini bir kişiye değil, topluma nispet eden âyetlerdir. Bu âyetler Âraf Sûresinin 77, Hûd Sûresinin 65, Şuâra Sûresinin 157 ve Şems Sûresinin 14. âyetleridir.
İkinci kısım: Devenin öldürülmesini topluma değil, bir kişiye nispet eden âyetlerdir. Bu, Kamer Sûresinin 29. âyetidir.
Birinci kısımda olan âyetleri de iki kısma ayırabiliriz:
1. Önceki âyetlere dikkat edilirse fiillerdeki zamir, Semûd’un tüm kavmine dönmektedir. Bu bağlamdaki âyetler şunlardır:
a. Hûd Sûresinin 65. âyeti. (64. âyet dikkate alındığında 65. âyetin fiilindeki zamir, “kavim” kelimesine dönmektedir.)[1]
b. Şuâra Sûresinin 157. âyeti. (141. âyet dikkate alındığında 157. âyetin fiilindeki zamir “Semûd” kelimesine dönmektedir.)[2]
c. Şems Sûresinin 14. âyeti. (11. âyet dikkate alındığında 14. âyetin fiilindeki zamir “Semûd” kelimesine dönmektedir.)[3]
d. Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir ki bu üç âyette mevcut olan “kavim” ve “Semûd” kelimeleri bu kavmin tüm fertlerini kapsamıyor. Zira Âraf Sûresinin 75. ve Şuâra Sûresinin 158. âyetlerine göre onlardan bir kısmı Hz. Salih’e (a.s) iman etmişlerdir. Hûd Sûresinin 66. âyetine göre bu gurup (en azından imanlarında ısrar edenler) Hz. Salih (a.s) ile birlikte Allah’ın azabından kurtuldular. Zira onlar deveyi öldürme eylemine iştirak etmediler.
1. Daha önceki âyetlerin yapısına dikkat edilirse fiilde bulunan zamir, Semûd’un tüm kavmine değil, kavminden bir gruba dönmektedir. Bu âyet-i kerime Âraf Sûresinin 77. âyetidir. 76. âyete dikkat edildiğinde ise bu âyetteki fiilin, Semûd kavminin “müstekbirlerine” nispet edildiği görülmektedir.[4]
2. Yukarıdaki âyetlerin birbiriyle uyum içinde olduğunu gösteren öncüller:
Yukarıdaki âyetlere ilk bakıldığında zahirî de olsa bu âyetler arasında bir çelişki varmış gibi görünmektedir. Zira zikredilen âyetlerden üçü devenin öldürülmesi olayının Semûd kavminin tüm fertleri tarafından gerçekleştirildiğini söylüyor. Bir âyette müstekbir gurup tarafından öldürüldüğü açıklanıyor ve bir başka âyette ise bir kişi tarafından öldürüldüğü söyleniyor. Ama biraz dikkatli bir şekilde bu âyetlerin her birinin geçtiği yere bakılır, âyetler birbiriyle mukayese edilirse aralarında hiçbir çelişkinin bulunmadığı ortaya çıkacaktır.
1. Dilin içindeki irtibatın mahiyetinden kaynaklanan farklılıklar vardır. Bu irtibatları çözmek için kullanılan üsluplar arasında “icmal ve tafsil” yöntemi vardır. Şöyleki, hepimiz birçok kere, konuşma yapan veya yazı yazan kimselerin, konuşmak veya yazmak istediği konunun detayına hiç girmeden genel bir şekilde anlattığını veya detayına girerek geniş ve ayrıntılı biçimde anlatmaya çalıştığını görmüşüzdür. Bir kişiyi bu iki üsluptan birine yönlendiren güdüler, “me’ani (anlamlar)” ilminde incelenerek açıklanmıştır. Ama burada önemli olan nokta, bu yöntemin işlevsel kabiliyetine sahip olmak ve dili kullananlar arasında yaygınlaşmasıdır.
2. Dinî olarak kabul görülen bir esas –ki bazıları “dinî bağ” tabirini kullanmıştır-[5] şudur ki eğer bir kimse bir günahın işlenmesine rıza gösterirse Allah katında o günaha ortaktır. Peygamber’in (s.a.a.) hadisinde açıkça ifade edilmiştir ki:
“Eğer bir kimse bir sahnede bulunur ve o sahneye kalben razı olmazsa o işe iştirak etmemiş sayılır ama eğer bir kimse bir işe iştirak etmez ama o işe kalben meyilli olur ise o işe iştirak etmiş sayılır.”[6]
Peygamber’in (s.a.a.) bu sözünü daha fazla açıklamak için Hz. Ali’nin (s.a.a) kelamından faydalanabiliriz. Sıffîn Savaşı’nda Müslümanlar galip geldikten sonra İmam Ali’nin yarenlerinden biri, kardeşinin bu savaşa katılamadığı için duyduğu rahatsızlığı Hz. Ali’ye ibraz ediyor. İmam şöyle soruyor: “Acaba kardeşinin kalbi ve fikri bizimle miydi?” Adam cevabında “Evet” diyor. İmam şöyle buyuruyor: “Öyleyse o bu savaşta bizimle birlikte idi. Hatta babalarının sülbünde ve analarının rahminde olan, hazır bulunmayıp bizimle hemfikir ve aynı idealde olan (bizimle aynı hedefi paylaşan) kimseler de bu savaşta bizimle ortaktırlar…“[7]
İmam Rıza’dan (a.s.) nakledilen bir rivayete göre “Eğer varlık âleminin en doğusunda biri öldürülse ve varlık âleminin en batısında biri onun öldürülmesine rıza gösterse, o kişi Allah katında öldürenin günahına şerik sayılır.”[8] Hz. Ali’nin (a.s) “Zalim, zalime yardım eden ve zulme rıza gösterenlerin tümü yapılan zulüme şeriktirler“[9] şeklindeki beyanı da bu hadisin muhtevasını teyit etmektedir.
Hz. Salih’in (a.s) devesinin, Semûd kavminin müstekbirleri tarafından öldürüldüğünü söylen Âraf Sûresinin 77. âyeti, devenin öldürülmesini Semûd kavminden bir kişiye nispet eden 29. âyeti ve devenin öldürülmesini Semûd kavminin tümüne nispet eden diğer üç âyet arasında çelişki olmadığını göstermek için (1) numaralı noktadan yararlanılabilir. Bu bağlamda son üç âyet deveyi öldüren kimseleri genel şekilde açıklamakla yetiniyor ki bu, devenin bu kavim içinde öldürülmüş olduğunu açıklıyor. Ama diğer iki âyet olayın detayına giriyor. Şimdi sıra bu iki âyetin anlamına geldi. İkisini yan yana koyarak anlamaya çalışacağız.
Bu iki âyetin işaret ettiği manayı aynı kabul etmek ve her ikisine iman etmek için bazı ihtimaller tasvir edilmesi mümkündür. Bu ihtimallerin en dakiki Âraf Sûresinin 77. âyetinde belirtilen müstekbirler grubunun perde arkasında devenin öldürülmesini planlayan kimseler ve Kamer Sûresinin 29. âyetinde belirtilen kişinin de öldürme planını uygulayan kişi olduğunu kabul etmektir. Bu ihtimali teyit etmek için Neml Sûresinin 48. âyetinden yardım alabiliriz. Bu âyet-i kerime Semûd kavminin içinde dokuz grubun bozguncu ve şerli kimseler olduğunu, bunların bozgunculuk ve fesat ile uğraşıp kesinlikle ıslah kapısından girmediklerini açıklamaktadır. Hz. Salih (a.s) onları deveye eziyet etmekten men etmiş, korkutmuş ve onları, deveye dokunmaları halinde şiddetli bir azabı beklemeleri gerektiğini söyleyerek tehdit etmişti. Mantıken bu tehdit dikkate alındığında devenin öldürülmesi kararının bir kişi tarafından verilip uygulanma ihtimalinin çok uzak olduğu ortadadır. Bilakis bazı kimseler, bu eylemin gerçekleşmesi için perde arkasından maddî ve siyasî destek vermelidirler. Bu ihtimali dikkate alarak bozguncu olan bu dokuz grubun, sahip oldukları kudret ve servetten yararlanarak bu planı çizdiklerini ve uygulaması için bir kişiyi teşvik ettiklerini söyleyebiliriz. Neticede Âraf Sûresinin 77. âyeti plan yapan kimselere ve Kamer Sûresinin 29. âyeti planı uygulayan kimseye işaret emektedir.
Devenin öldürülmesini Semûd kavminden iman etmeyenlerin hepsine nispet veren diğer üç âyeti, daha farklı iki âyetle yanyana getirerek anlamaya çalışacağız. Bu bağlamda yukarıda açıklanan (2) numaralı noktadan yararlanabiliriz. Hz. Ali’nin (a.s) Semûd kavmi hakkında söylemiş olduğu sözler bu konuyu teyit etmektedir: Hz. Ali (a.s) Hz. Salih’in (a.s) devesinin öldürülmesi olayına işaret ederek şöyle buyuruyor:
“… Ey insanlar! Camianın tüm fertleri hoşnutlukta ve mutsuzlukta şeriktirler. Semûd devesini boğazlayan ve el/ayaklarını kesen bir kişidir ama ondan dolayı gerçekleşen azap Semûd kavminin tüm fertlerini sarması bunun bir örneğidir. Zira toplumun tümü ona rıza gösterdi…” [10]
Bazı müfessirlerin de işaret ettiği gibi Hz. Salih’in (a.s) devesini öldüren kimse bir kişi olsa da diğer insanlar buna rıza gösterdikleri ve engellemedikleri için bu eylemden kaynaklanan dünyevî ve uhrevî azaba kavmin tümü ortak oldu.[11]
Günümüzde de “suça yardım “ gibi unvanlarla aşinayız. Suça yardım edenler için de bazı cezalar dikkate alınmıştır.
[1] “…ve ya kemi hazihi naketullah”
[2] “…kezzebet Semûdu el-murselin”
[3] “Kezzebet Semûdu bi tagvaha…”
[4] “kale el-lezine istekberu…”
[5] Tefsir-i Numûne, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, 1374, c. 9, s. 158.
[6] Vesailu’ş -Şia, c. 16, s. 138, hadis no: 21178.
[7] Nehcü’l -Belaga, tercüme: Muhammed Deştî, hutbe no: 12.
[8] Vesailu’ş – Şia, c. 16, s. 138-139, hadis no: 21180.
[9] A.g.e., s. 139 – 140, hadis no: 21182.
[10] Nehcü’l-Belaga, hutbe no: 201.
[11] Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Tahran, İntişarat-ı Nasır Hüsrev, 1372, c. 5, s. 265; el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, Kum, İntişarat-ı İslami Camiayı Muderrisin-i Havza-ı İlmiyeyi Kum, 1374, tercüme: Seyyid Muhammed Bâkır Musevî Hemedanî, c. 15, s. 433, Tefsir-i Numûne, aynı eser.