Ecir açısından en üstün ibadet, en gizli olanıdır.Kurb’ul-İsnad, 135/475 Hz. Muhammed (s.a.a)

Hz. Zehra’nın (s.a) Şahsiyeti

Hz. Zehra’nın (s.a) Şahsiyeti

Soru

Dünyanın en üstün kadını Hz. Zehra’nın (a.s) şahsiyet ve üstünlük yönlerini beyan eder misiniz?

Kısa Cevap

Sadece irdeleme ve derin düşünme aracılığıyla engin boyutlarına ulaşmanın mümkün olduğu Hz. Zehra’nın (a.s) yüce şahsiyetinin yönleri çok geniş ve engindir. O yüce şahsiyetin manevî ve ilahî, ilim ve marifet, siyasal ve toplumsal mücadele yönleri hakkında okumak ve araştırmak bize hedefimize ulaşmada yardımcı olacaktır. Kadınların efendisinin muhtelif Şia ve Sünnî kitaplarının tanıklığıyla belirgin bazı ahlakî ve insanî özellikleri şunlardır:

1- En yüksek imkânlardan yararlanabilme durumunda az bir servet ve naçiz imkânlar ile kanaat etmek ve yetinmek.

2- Temayül ve ihtiyacı olduğu eşyalarda birçok defa infak ve fedakârlıkta bulunmak.

3- Yüce Allah’ın huzurunda içtenlikle çok ibadet ve münacatta bulunmak.

4- Hayâ ve iffetin sembolü olmak.

5- İslâmî örtünme ve hicabın mükemmel örneği olmak.

6- Bir kısmı, değerli “Fâtıma’nın Mushafı” kitabının içeriğini bilmek olan dünya kadınları hanımefendisinin engin ilim ve marifeti.

7- Hz. Ali’nin (a.s) velayet makamını korumak için –Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra- onun siyasal ve toplumsal mücadelesi.

Ayrıntılı Cevap

Fâtıma Zehra’nın (a.s) varlıksal şahsiyeti ve manevî makamı hakkında birçok kitap yazılmış ve çok sözler söylenmiştir. Ama bunun bin katı bile insanlığın zihin ve düşüncesinden akıp söz ve yazı suretine bürünse, o yüce şahsiyetin engin okyanus mesabesindeki erdemlerinin ancak bir damlası olabilir.[1] Biz bu söyleşide bu mecaldeki güçsüzlüğümüzü itiraf ederek, sadece o engin denizin bir damlasını ele alacağız; çünkü şöyle söylemişlerdir:

Mümkün olmasa bile deniz suyunu içmek
Susuzluk miktarınca onu yudumlamak gerek.

Hz. Zehra’nın (a.s) marifet semasında, insanlığın en üstün düşünceleri mütehayyir ve en mahir akıllar şaşkındırlar. Onun marifet denizinin sahiline ulaşmak için Masumların (a.s) hadislerine başvurmak gerekir. Pak İmamlardan (a.s) gelen sayılı ve muteber rivayetlere göre, Fâtıma Zehra’nın (a.s) mukaddes varlığı Leyletu’l-Kadr’in (Kadir Gecesi) hakikati olarak tefsir edilmiştir. Çünkü Leyletu’l-Kadr suskun Kur’ân’ın nüzul zarfı ve Fatıma (a.s) ise on bir konuşan Kur’ân ve tekâmül etmiş ve mükemmelleşmiş insanın, yani pak İmamların (a.s) nüzul zarfıdır.[2]

Hz. Sıddîka Kübra’nın (a.s) makamı o kadar yüksektir ki onun rıza ve öfkesi yüce Hz. Muhammed’in (s.a.a) rıza ve öfkesinin ölçüsü karar kılınmıştır. Nitekim bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Fâtıma (a.s) benim tenimin parçasıdır. Onu mutlu eden beni mutlu etmiş ve beni mutlu eden de Allah’ı mutlu etmiştir. Hakeza ona eziyet eden bana eziyet etmiş ve bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiştir.”

Aynı şekilde Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Fâtıma (a.s) benim yanımda insanlar arasındaki en değerli kimsedir.”[3]

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) bir başka hadiste ise şöyle buyurmuştur:

“Meryem kendi zamanındaki kadınların hanımefendisiydi ama kızım Fâtıma (a.s) baştan sona dek tüm dünya kadınlarının hanımefendisidir.” [4]

Diğer bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

“Yanıma bir melek geldi ve bana Fâtıma (a.s) tüm cennet kadınlarının hanımefendisi ve tüm hanımların öncüsüdür, diye müjde verdi.”[5]

Böylece Fâtıma’nın (a.s) Meryem ve Asiye gibi diğer salih kadınlardan daha faziletli ve üstün oluşu ispatlanmaktadır. Evet, Zehra Merziye’nin (a.s) makam ve derecesi Asiye ve Meryem’den üstün olmakla kalmayıp, Hz. Fâtıma’ya hamile kaldığı zaman onların Hz. Hatice Kübra’ya (a.s) hizmet etmeyi başarmaları kendilerinin övünç kaynağıdır.[6]

Hz. Zehra’nın (a.s) üstünlük yönleri bağlamında en yüksek imkânlardan yararlanabilme durumunda az bir servet ve naçiz imkânlar ile kanaat etme ve yetinme hususuna işaret edilebilir. Çünkü o, Hz. Muhammed’in (s.a.a) kızıydı ve Hz. Peygamber (s.a.a) “Fedek” gibi geliri iyi olan değerli bir arsayı kendisine bağışlamıştı.[7] Aynı şekilde kocası Hz. Ali’nin (a.s) iş ve çalışma yerinden elde ettiği önemli bir geliri vardı ve Hz. Ali (a.s) kendi, eşi ve çocukları için müreffeh bir yaşam hazırlayabilirdi. Ama onlar tüm gelirlerini ihtiyaç sahiplerine harcıyor ve çok zor ve meşakkatli bir yaşam ile yetiniyorlardı. Onun şahsiyetinin diğer bir yönü, infak ve fedakârlık yönüdür. Gelinlik elbisesini özellikle de düğün gecesinde bağışlaması oldukça meşhurdur. İhtiyaç duyduğu halde yemeğini ardı ardınca üç gece boyunca mahrum, yetim ve esire bağışlaması, Kur’ân-ı Kerim’in Dehr (İnsan) Sûresinde yer almıştır.

Hz. Zehra’nın (a.s) diğer bir üstünlük yönü, onun ibadetleridir. Fâtıma’nın ibadetleri, nicelik açısından onun hayatının her anında görünecek ve duyumsanacak kadar çoktu. Onun davranışları, konuşmaları, bakışı, çalışması ve gece ile gündüzün her anında nefes alması ibadetti.[8] O, her gece çocukları yatırdıktan ve eve ait diğer işlerden ayrıldıktan sonra seccade üzerinde mübarek ayakları şişene kadar namaz kılardı.[9] Onun ibadetleri, Allah’a yakın meleklerin parıldayan nurundan hayret etmesine ve lezzet almasına neden olacak kadar eşsizdi. Öyleki Allah’a yakın yetmiş bin meleğin hepsi kendisine selam gönderir ve esenlik dileğinde bulunurdu.[10]

Sahife-i Fâtıma, Şia’nın iftiharlarından biridir. Şia, bu değerli kitabın Yüce Allah tarafından Zehra Merziye’ye ilham edildiğine inanmaktadır.[11]

Hz. Zehra’nın (a.s) iffet, hayâ ve hicabı: Hicap ve iffeti hakkında hayatımızda eş ve çocuklarımızın öncelikli ödevi olması gereken Fâtıma Zehra’nın (a.s) davranış ve sözlerinden çok güzel ve görünmeye değer hususlar aktarılmıştır. Bir gün Peygameber-i Ekrem (s.a.a) mescitte hazır olan Müslüman topluluğuna şu soruyu yöneltti: “Hanımların yaşamı için hangi tarz ve yöntem daha iyidir?” Hz. Zehra (a.s), bu soruya cevap vermekte kendini yetersiz gören ve bu nedenle kendisinin evine gelen Selman vasıtasıyla şöyle yanıt verdi:

“Kadınlar için iyi olan namahrem erkekleri görmemeleri ve namahrem erkeklerin de onları görmemeleridir.”[12]

Son olarak Fâtıma Zehra’ya (a.s) uyulması gereken zorunlu alanlardan birine işaret etmeliyiz. Bu, imamet ve velayetin kutsiyetini savunma alanıdır. Çünkü o, Allah Resulü’nün (s.a.a) hicranından sonraki hayatının kısa döneminde velayetin kutsiyetini muhafaza etmenin en güzel örneğini tablolaştırmıştır.[13] Fâtıma (a.s) kendi zamanındaki insanları iyi tanıyordu ve sözlerinden onların ibret almayacaklarını ve kendisiyle birlikte kıyam etme cesareti taşımadıklarını iyi biliyordu ama gelecektekiler için dalaleti rüsva etmek, hakikati açıklamak ve hücceti tamamlamak istiyordu. Nitekim şöyle buyurmuştur:

“Ama biliyorum zelil ve acizliğin pençesinde çaresiz olduğunuzu. Yardım etmemek varlığınızı kuşatmış ve vefasızlık bulutu kalbinizi sarmıştır. Ne yapayım ki gönlüm kan ağlamakta ve şikâyet dilini kontrol etmek ise takatin dışında.” [14]

Fâtıma (a.s) kültür saldırganları karşısında susmanın kabul edilir olmadığını tarih boyunca tüm Müslümanlara kavratmak için, hamasî kültürel kıyamında bir an olsun hidayet edici açıklama ve aydınlatmalarından el çekmedi. Hz. Zehra (a.s) bid’at ve İslâm’ın tahrifi karşısında sakin oturmayıp ayağa kalktı, hiddetlenip celalleşti ve ifşa edip aydınlattı. Çünkü o ilahî ilham ve Cebrail’in sözleri vasıtasıyla gelecekten haberdardı ve bu aydınlatmaların layık gönüllerde yer edineceğini ve imametin işlevselliği ve yaratılış hedefinin gerçekleşmesinde eşsiz bir rol alacağını biliyordu.[15]

–—


[1]     Misbah Yezdî, Muhammed Taki, Cami ez Zülâl-i Kevser, s. 21.

[2]     a.g.e, s. 17.

[3]     Şeyh Tusî, Emali, c. 1, s. 24.

[4]     Biharu’l-Envar, c. 43, s. 24, 20. Rivayet.

[5]     Emali, c. 1, s. 457; Delailu’l-İmame, s. 8; Gayetu’l-Meram, s. 177;Biharu’l-Envar, c. 43, s. 2.

[6]     A.g.e.

[7]     el-Kâfi, c. 1, s. 537, “Babu’l-Elfeyî ve Tefsiru’l-Hums ve Hududihi ve ma Yecibu Fihi.”

[8]     İhkaku’l-Hak, c. 4, s. 481.

[9]     Biharu’l-Envar, c. 42, s. 117.

[10]    a.g.e, c. 43, s. 12, 6. Rivayet.

[11]    İmam Humeynî’nin ilahî siyasî vasiyetnamesinden, Sahife-i Nur, c. 31, s. 171. Biz iftihar ediyoruz ki “Yükselen Kur’ân” olarak adlandırılan hayat bahşedici dualar masum imamlarımızdandır. Biz, imamların “Şabaniye Münacaatı”, Hüseyin b. Ali’nin (a.s) “Arefe Duası”, Muhammed ailesinin Zebur’u “Sahife-i Saccadiye” ve yüce Allah tarafından Zehra Merziye’ye ilham edilen “Fâtıma Mushafı” ‘nın bizden olmasından kıvanç duyuyoruz.

[12]    Vesailu’ş-Şia, c. 14, s. 43 ve 172; Biharu’l-Envar, c. 43, s. 54.

[13]    Cami Ez Zülal-i Kevser, s. 145.

[14]    Keşfu’l-Gumme, c. 1, s. 491; el-İhticac, s. 112; Delailu’l-İmame, s. 37.

[15]    Cami Ez Zülâl-i Kevser, s. 149.