Ümmetimden iki grup doğru olursa ümmetim de doğru olur. Eğer onlar bozulursa, ümmetim de bozulur. “Ey Allah’ın Resulü! O iki grup kimlerdir? “Fakihler ve yöneticiler. el-Hisal, 37/12 Hz. Muhammed (s.a.a)

İmam Ali ve Fatıma (sa)’nın Evlilikleri

İmam Ali ve Fatıma (sa)’nın Evlilikleri

Hz. Zehra (a.s), Resulullah'tan (s.a.a) sonra, bu ümmetin istisnasız en büyük şahsiyetinin evinde yaşadı. Tek amacı İslâm sancağını taşımak ve onu savunmak olan adamın…

Siyasal koşulların son derece hassas ve gayet tehlikeli olduğu bir dönemdi. İslâm orduları daima teyakkuz hâlindeydi. Her yıl kanlı savaşlara tutuşmak durumundaydı ve Ali (a.s) de bu savaşların çoğuna katılıyordu.

Hz. Zehra (a.s), bu müşterek hanede gerekli atmosferi, sıcaklığı ve istenen şefkati fazlasıyla oluşturuyordu. O, bu hâliyle Ali'nin (a.s) cihadına da ortak bulunmuş oluyordu. Çünkü bir hadiste de vurguladığı gibi, "Kadının cihadı iyi bir eş olmasıdır."[1]

Hz. Zehra (a.s), eşini yüreklendiriyor, cesaretini ve fedakârlığını övüyordu. Gelmekte olan çatışmalar öncesinde onu güçlendiriyordu, kalbini teskin ediyor, acılarını dindiriyor, yorgunluğunu gideriyordu. İmam Ali (a.s) şöyle der: "Fatıma'ya bakardım. Ona baktığım anda bütün kederler ve hüzünler bir anda beni terk ederdi."[2]

Fatıma (a.s), eş olmanın kendisine yüklediği görevleri eksiksiz yerine getirmeye büyük bir özen gösterirdi. Eşinin izni olmadan bir gün dahi evinden çıkmadı. Bir gün olsun ona kızmadı, evinde yalan söylemedi, ona ihanet etmedi, hiçbir emrine karşı çıkmadı. Hz. Ali (a.s) de ona aynı hürmeti gösterir, sevgisini eksik etmezdi. Ali (a.s), Fatıma'nın (a.s) yüksek makamını ve derecesini bilirdi. Bir keresinde şöyle demişti: "Allah'a yemin ederim ki, Allah onu katına alıncaya kadar, onu hiç kızdırmadım, üzmedim. O da beni hiçbir zaman kızdırmadı, hiçbir emrime karşı çıkmadı."[3]

İmam Ali (a.s), ömrünün son demlerinde kendisine tavsiyelerde bulunmak isteyen Fatıma'ya hatırlatır. Fatıma şöyle der: "Ey amcamın oğlu! Benden yalan bir söz işittin mi? Bir ihanetimi gördün mü? Benimle beraber olduğun günden beri bir kere olsun sana karşı çıktığıma şahit oldun mu?" Ali (a.s) şu karşılığı verir: "Allah'a sığınırım. Sen, Allah'ı en iyi bilenlerden birisin. En çok iyilik eden, en fazla O'ndan korkan ve en çok O'ndan sakınansın. Allah'a yemin ederim ki, Resulullah'ın (s.a.a) vefatıyla başıma gelen musibeti yeniden yaşattın bana. Senin vefatın, benim seni yitirmem, büyük bir musibettir benim için. Biz Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz."[4]

Ebu Said el-Hudrî'den rivayet edilir: Bir gün Ali b. Ebu Talib (a.s) acıkmış bir hâlde sabahladı. Dedi ki: "Ey Fatıma! Bana verebileceğin bir yiyecek var mı?" "Hayır." dedi, "Babama peygamberliği, sana vasiliği bahşeden Allah'a yemin ederim ki, benimle bu sabaha hiçbir yiyecek çıkmadı ve iki günden beri yediğimiz hiçbir şey yoktur. Sadece bir yiyecek vardı. Onu da, kendime ve Hasan ile Hüseyin'e tercih ederek sana vermiştim." Ali (a.s) dedi ki: "Ey Fatıma! Bana söyleseydin ya, sizin için yiyecek bulmaya çıksaydım?" Dedi ki: "Ey Ebu'l-Hasan! Sana, güç yetiremeyeceğin bir şeyi yüklemek hususunda Allah'tan utanırım."[5]

İslâm'ın bu model karı kocası işte böyle yaşadılar. Örnek olmak hususunda üzerlerine düşeni eksiksiz bir şekilde yerine getirdiler. Yüksek İslâm ahlâkına ilişkin birer göz kamaştırıcı örnek olarak parlak simalarıyla tarih sahnesindeki yerlerini aldılar. Nasıl olmasın ki? Resul-i Ekrem (s.a.a), zifaf gecesi Ali'ye, "Ey Ali! Ne güzel eştir şu senin eşin!" Fatıma'ya da, "Ey Fatıma! Ne iyi kocadır şu senin kocan!" demişti.[6]

Bir keresinde de şöyle demişti: "Ali olmasaydı, Fatıma'ya denk bir koca bulunmazdı."[7]

 


 

[1]- Vesailu'ş-Şia, 20/221, Âlu'l-Beyt Müessesesi basımı

[2]- el-Menakıb, Harezmî, s.353, en-Neşru'l-İslâmî Müessesesi.

[3]- age.

[4]- Ravzatu'l-Vaizin, 1/151.

[5]- Biharu'l-Envar, 43/59

[6]- age. 43/117, 132

[7]- Keşfu'l-Gumme, 1/472