İmam Ali’nin (a.s) Kelamı
Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) fesahat ve belağat dalında da eşsiz ve yüce bir makama sahipti. Öyle ki Ehl-i Sünnet alimlerinden birisi Nehc’ul Belağa’yı “kitapların efendisi” ve “sözlerin büyüğü” diye tanıtmıştır. Hz. Ali’nin sözleri; ilmi, felsefi, irfani, fıkhi, siyasi, tarihi ve tefsiri sözler olmakla birlikte göze çarpan fesahat ve belağatın sebebiyle bir çok şair ve edebiyatçıların dikkatini çekmiş, ilgi odağı haline gelmiştir. Zaten bu yüzden beşinci asrın ünlü edibi merhum Seyyid Razi de telif ettiği Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden oluşan eserini “Nehc’ul Belağa” (Belağat yolu) diye adlandırmıştır.
Meşhur İslam tarihçilerinden birisi Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri hakkında şöyle demektedir: Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) çeşitli yerlerde beyan ettiği hutbelerinden 480 küsurunu insanlar ezberlemiştir. Oysa Hz. Ali bu hutbeleri hiç bir ön hazırlığı olmaksızın, yazmaksızın ve düşünmeksizin beyan etmiştir. İnsanlar da bu hutbeleri olduğu gibi ezberliyor ve amel ediyorlardı.”
Bu meşhur tarihçi kendisinden yüzyıl önce Seyyid Razi’nin telif ettiği Nehc’ul Belağa hakkında ise şöyle demektedir: “Seyyid Razi özellikle edip olduğundan ve Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) insani yüceliklerine aşık bulunduğundan dolayı sadece fesahat ve belagat açısından zirveye ulaşmış sözlerini bir araya toplamıştır. Zaten bu yüzden de kitabını “Nehc’ul Belağa” diye adlandırmıştır.”
Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun), Peygamber-i Ekrem’den (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sonra sözleri önemsenen ve büyük bir titizlikle ezberlenen yegane insandı. İbn-i Ebil Hadid yazarlık konusunda bir deyim haline gelen ve H. 2. asrın başlarında yaşayan Abdulhamit Kâtip’ten Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) yetmiş hutbesini ezberlediğini, ondan sonra da zihninin açıldığını nakletmektedir.
Hakeza Arapların büyük edebiyat üstadı olan Abdurrahim bin Nebate de şöyle demektedir:
Daha sonra da İbn-i Ebil Hadid’in “Şerh-u Nehc’il Belağa” kitabının önsözünden şöyle nakletmektedir: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden yüz bölüm ezberledim; bu ömrümün sonuna kadar benim için büyük ve bitmeyen bir hazine oldu.”
Edebiyat dahilerinden olan, H. 3. asırda yaşayan, “el-Beyan ve’t-Tebyin” adlı kitabı Arapların meşhur dört kitabından biri sayılan meşhur hatip ve edib Cahiz ise defalarca Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden övgü ile bahsetmiş ve şöyle demiştir: “Kınanmış olan fazla ve gereksiz konuşma (gevezelik), sadece gereksiz konuşmaları ifade etmektedir; faydalı sözleri değil. Nitekim Hz. Ali bin Ebi Talib ve Abdullah bin Abbas da çok konuşmuş, sayısız açıklamalarda bulunmuştur.”
Cahiz aynı eserinin birinci cildinin 83. sayfasında Hz. Ali’den (Allah’ın selamı üzerine olsun), “Herkesin değeri övdüğü şeyledir.” sözünü naklettikten sonra bu cümleyi bir sayfa dolusu övmekte ve şöyle demektedir: “Bütün kitabımızda bu cümleden başka bir şey olmasaydı yine yeterliydi. Sözlerin en güzeli; azlığı, insanı çokluğundan müstağni kılan, tüm manası lafzında gizlenmeyen, aksine açık ve görünür olan sözdür. Adeta Allah-u Teala sahibinin takvası ve temiz niyetiyle uyumlu olarak bu cümleye celal elbisesini ve hikmetli nur perdesini giydirmiştir.”
Başka bir yerde ise Sa’saa bin Suhan’dan bahsederken şöyle demektedir: “Bu şahsın güzel hatip olduğunu en büyük delili ise Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) bazen oturup ondan konuşmasını istemesidir.”
Seyyid Razi de Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerini överek şöyle demektedir: “Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) fesahat ve belagatın kaynağı, kökleri ve temelidir. Belagat ondan vücuda gelmiş, ilkeleri ondan alınmıştır. Tüm konuşmacılar onu takip etmiş, vaaz edenler ondan yardım almıştır. Buna rağmen hiç kimse ona erişememiş, hep geri kalmıştır. Zira onun sözlerinde ilahi bilginin bir nişanesi ve nebevi sözlerin bir kokusu vardır.”
H. 7. asrın alimlerinden olan İbn-i Ebil Hadid de usta bir edib ve şair olduğu halde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerine aşık olmuş ve defalarca bunu eserlerinde dile getirmiştir. Örneğin Şerh’inin önsözünde şöyle demektedir: “Şüphesiz ki Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri Allah’ın sözlerinin altında, yaratıkların sözünün üstündedir. Bütün hatip ve yazarlar ondan istifade etmiştir. İnsanların bir araya getirdiği, ancak Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinin sadece onda birini, hatta yirmide birini ifade eden bu şaheser sözler, diğer ashaptan hiç biri hakkında nakledilmemiştir. Cahiz gibi usta edebiyatçılar bile eserlerinde Hz. Ali’yi övmüş, fesahat ve belağatı karşısındaki şaşkınlığını dile getirmiştir.”[1]
İbn-i Ebil Hadid başka bir yerde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) mektuplarından birini şerh ederken de şöyle demektedir: “Sözdeki fesahate bir bak, nasıl da yularını eline vermiş, kendisini sahibine teslim etmiştir. Kelimelerin ilginç düzenine bir bak, birbiri ardınca gelmekte, sahibinin iradesine göre hareket etmektedir. Adeta hiç bir zahmet olmaksızın yerden kaynayan kaynak sular gibi coşmaktadır. Sübhanallah! Mekke gibi bir şehirde bir Arap genci büyüyor, hiç bir filozofla karşılaşmadığı halde Eflatun ve Aristo gibilerine ders verecek kadar güzel hikmet dolu sözler beyan ediyor; pratik hikmet ehliyle görüşmediği halde Sokrat gibilerine adeta taş çıkartıyor.”[2]
Mısır eski müftüsü Şeyh Muhammed Abduh da Nehc’ul Belağa’nın Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin sözlerinden sonra sözlerin en yücesi olduğu hususunda tüm Arapların ittifak ettiğini beyan etmiştir. “Emir’ul Beyan” (Sözlerin efendisi) diye adlandırılan ve Mısır’da adına düzenlenen bir panelde “Hz. Ali’den sonra ikinci edib” diye nitelendirilen Şekib Erselun kızgın bir halde kürsüye çıkarak şöyle demişti: “Ben nerede Ali bin Ebi Talib nerede? Ben Hz. Ali’nin ayakkabı bağı bile olamam.” [3]
Murtaza Mutahhari “Seyr-i der Nehc’ul Belağa” adlı değerli eserinde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) yüce sözleri hakkında şöyle demektedir: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri eskiden beri iki ayrıcalığa sahip olmuş ve bu iki ayrıcalıkla bilinir olmuştur: Birincisi fesahat ve belağat; ikincisi ise birden fazla boyutlu olmak. Bu iki ayrıcalık tek başına Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerine büyük bir değer katmıştır. Bu iki ayrıcalık Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerini bir çok farklı alanlara da çekmiş, ama bununla birlikte her yerde de fesahat ve belagatını korumasını bilmiştir. Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) bu sözleri bir mucize gibi değerlendirilmiş; Allah’ın sözlerinin altında insanların sözlerinin üstünde kabul görmüştür.”
Muhammed Rıza Hekimi de Hz. Ali’nin mucizemsi sözleri hakkında çok derin araştırmalarda bulunmuş ve en iyi metodun bu sözler karşısında sükut etmek olduğunu beyan etmiştir. Nitekim bir yerde şöyle demiştir: “Eğer dostlarım ısrarı olmasaydı Hz. Ali’nin o mucizemsi, edebi, yüce ve büyüleyici sözleri karşısında sükut eder, hiç bir şey söylemezdim.”
[1] İbn-i Ebil Hadid, Şerh-u Nehc’ul Belağa, c. 1, s. 4, Kum, kitaphane-i Necefi-i Mer’aşi H. K. 1404
[2] a. g. e
[3] Mutahhari’nin Seyr-i der Nehc’ul Belağa adlı kitabından naklen,