İmam Bakır’ın (a.s.) İlmi Derecesi
Kuşkusuz Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğunun görüşünce İmam Bâkır (a.s.) kendi döneminde dünyaca meşhur olup ders meclisi bütün İslam beldelerinden gelenlerle dolup taşıyordu. Onun alim ve fakih bir şahsiyet olduğundan bizzat Ehl-i Beyt ilimlerinin varisi olduğundan çoğularının İmam'ın huzurundan yararlanmasını, ilmî ve fıkhî sorularının çözümünü istemelerini icad ediyordu. Bu arada çoğunu Şiilerin teşkil ettiği Irak halkı O Hazretin şahsiyetine, aşık olmuşlardı.[1]
Müracaat edenler İmam'ın ilmî şahsiyetine öyle bir huzu gösteriyorlardı ki Abdullah b. Atâ Mekki şöyle diyordu:
"Alimleri hiç kimsenin huzurunda, Ebu Cafer'in (a.s.) huzurunda oldukları gibi küçük görmedim. Hakem b. Üyeyne halk arasındaki onca ilmî azametine rağmen O Hazretin huzurunda aynen öğretmeninin karşısında duran bir öğrenci gibi duruyordu."[2]
İmam'ın ilmî boyuttaki şöhreti ve İbn-i Anbete'nin tabirince "çok derin ilim ve sabıra sahip idi" birinin onu izah etmek istemesinden çok daha meşhurdur.[3]
Bu şöhret İmam'ın kendi döneminde İbn-i Ebil Hadid'in tabirince "Hicaz fakihlerinin üstadı"[4] sadece Hicaz'da değil, hatta Irak ve Horasan'da bile geniş bir çapta yayılmıştı. Öyle ki şöyle rivayet edilmiştir:
"Horasan halkının onun etrafına toplanıp ilmî sorularını ondan sorduklarını gördüm."[5]
Zahebi İmam Bâkır (a.s.) hakkında şöyle yazıyor:
"O, ilim ile ameli, üstünlük ile şerefi ve itimad ile metaneti bir araya toplayan ve hilafete layık olan kimselerden biridir."[6]
Ebu Zehre'nin üstadı herkesin İmam'a müracaat etmesi hakkında şöyle yazıyor:
İmam Bâkır (a.s.) imamette ve halkın hidayetinde İmam Seccad'ın (a.s.) varisi idi ve bu yüzden bütün İslam ülkesinin alimleri her taraftan ona doğru koşuyorlardı ve Medine'de gelen herkes İmam'ın huzuruna varıp sonsuz ilimlerinden yararlanıyordu.
Yine şöyle yazıyor:
"Çoğu fıkıh ve hadis büyükleri İmam'ın ilminden faydalanmak amacıyla onun huzuruna geliyorlardı."[7]
"Uyûn-ul Ahbar"dan da şöyle nakledilmiş:
"Fıkıh alimleri helal ve haramı ondan öğreniyorlardı."[8]
O da, halk arasında yüce ilmî şöhrete sahip olan babası İmam Seccad (a.s.) gibi herkes tarafından kendisine ihtiram gösteriliyordu. Ehl-i Sünnetin meşhur muhaddislerinden biri olan Muhammed b. Münkedir Şiilerin beşinci İmamının azametini şöyle vasfediyor:
"Ben Ali b. Hüseyin'in (a.s.) –ilim ve fazilet bakımından kendisine daha yakın olan- halifesini evlatlarının arasında görmemiştim. Nitekim bir gün onun oğlu Muhammed Bâkır'ın (a.s.) huzuruna vardım."[9]
Büyük İslam alimlerinin çoğu İmam Bâkır'ın (a.s.) ilmî makamı ve fıkhî derecesi hususunda bir takım güzel cümleler dile getirmişler ve Üstad Esad Haydar bu cümleleri kendi kitabında bir araya toplamıştır.[10]
İmam'ın fıkıh, akâid ve diğer İslamî ilimler hususundaki rivayetlerinin çok oluşu Şia rivayetçilerinin dışında çoğu Ehl-i Sünnet muhaddislerinin de O Hazretten hadis nakletmelerine neden oldu ve bunların en meşhurlarından biri de "Ebu Hanife"dir. Ebu Hanife, Ehl-i Sünnet yoluyla nakledilen hadislerin hemen hemen hepsini kabul etmediğini görünce Ehl-i Beyt yoluyla ve bizzat İmam Bâkır'dan (a.s.) fazla bir miktarda hadis nakletmiştir.[11]
Zahebi'nin yazdığına göre Ebu Hanife'nin dışında Amr b. Dinar, A'meş, Evzai, İbn-i Cüreyh ve Kurret İbn-i Halid de o Hazretten hadis nakletmişler.[12]
Ebu İshak O Hazretin huzuruna varıp onun hayret edici ve çok yüce ilmî makamını görünce onun vasfında şöyle dedi: "Onun gibi birini asla görmedim."[13]
Ebu Zur'at da o Hazretin hakkında şöyle diyor:
"Ebu Cafer (a.s.) alimlerin en büyüğüdür."[14]
Emir-ül Müminin'den (a.s.) sonra Şia İmamlarının arasında hadislerin büyük bir kısmının senedinin İmam Bâkır (a.s.) ve İmam Sadık (a.s.)'la sonuçlanacağı pervasızca söylenebilir. Bu iki İmamın diğer imamlardan daha çok fırsat bulup Âl-i Muhammed'in (s.a.v.) ilimlerini yaymalarının nedeni o günün toplumunun özel siyasi durumu idi. Ve bunun için de Şia hadis mecmualarında Ehl-i Beyt hadislerinin büyük bir bölümü bu iki Yüce İmamdan nakledilmiştir.
"Bu nedenle tefsir, kelam, fetva, ahkam, helal ve haram hususunda O Hazretten sadır olan hadisler İmam Hasan (a.s.) ve Hüseyin'in (a.s.) diğer evlatlarının hiçbirinden sadır olmamıştır" denilmiştir."[15]
Bu, onların o günün toplumunda ve ondan sonraki dönemlerde fıkıh alimi ve Resulullah'ın (s.a.v.) hadislerinin rivayetçisi olarak büyük bir şekilde meşhur olmalarının nedenidir. Ebu Zühre, O Hazrete müracaat eden ve huzurundan ilim öğrenen kimselerin arasından Süfyan Sevri, (Mekke muhaddisi) Süfyan b. Üyeyne ve Ebu Hanife'ye işaret etmiştir.
Abreş Kelbi Hişam b. Abdül Melik'ten şöyle sordu:
Irak halkının çevrelediği ve ilmî sorularını kendisinden sordukları bu şahıs kimdir? Hişam dedi: "Bu, Kûfe'nin peygamberidir ve kendisinin Resulullah'ın (s.a.v.) evladı, ilmi yaran ve Kur'an müfessiri olduğunu söylüyor."[16]
Başka bir rivayette de Hişam, onu Irak ehlinin aşık olduğu kimse diye tanıtmıştır.[17]
Alimlerin O Hazreti bunca tazim ve methetmesine rağmen itimad edilen büyük muhaddisler Bâkır'dan hadis nakletmemişler[18] denilmesi gerçekten insafsızlıktır.
Ethar İmamlar hakkında bu gibi yakışmayan görüşler izhar etmek Şii olmayan muhaddislerin çoğunun dar görüşlülüğünden kaynaklanmaktadır. Ehl-i Beyt'e ve onların ilimlerine az da olsa dikkat eden kimse Şia olmasa bile onların gözünde ilmî hücciyet ve liyakatını elden vermiş olur. Kendi hadis kitaplarında İmam Bâkır'dan (a.s.) hadis nakleden onca Ehl-i Sünnet hadisçileri ve en azından İbn-i Hacr'ın "Tahzib-ut Tahzib" kitabında ismini söylediği Evzai[19] veya başkaları nasıl olur da İbn-i Sa'd'ın dar görüşünde kendilerinden delil getirilmeyen kimselerden sayılırlar?
——————————————————————————–
[1]-İrşad (Şeyh Müfid), s: 282/Bihar-ul Envar, c: 46, s: 332/Keşf-ul Ğumme, c: 2, s: 126/el-Fusul-ul Muhimme, s: 214.
[2]-İrşad (Şeyh Müfid), s: 280/Hilyet-ül Evliya, c: 3, s: 180/Keşf-ül Ğumme, c: 2, s: 117-118.
[3]- (İbn-i Anbete), Ümdet-ül Metalib, s: 195.
[4]- Şerh-u Nehc-ül Belağa (İbn-i Ebil Hadid), c: 15, s: 77.
[5]- El-Kafi, (Kuleyni), c: 6, s: 266/Bihar-ul Envar, c: 46, s: 357.
[6]- Siyer-u A'lam-in Nübela (Zehebi), c: 4, s: 402.
[7]- El-İmam-us Sadık (Ebu Zuhre), s: 22, Dar-ul Fikr-il Arabi Beyrut.
[8]-Hayat-ul İmam-il Bâkır (a.s.), c: 1, s: 139.
[9]- El-İthaf (eş-Şibravi), s: 145.
[10]- El-İmam-us Sadık (a.s.) vel-Mezahib-ul Erbeat (Esad Haydar), c: 2, s: 435-439.
[11]- Tezkiret-ul Huffaz (Zehebi), c: 1, s: 127. "Cami-u Mesani'd-il İmam-il Azam Ebu Hanife" kitabına bakınız.
[12]- Tezkiret-ül Huffaz (Zahebi), c: 1, s: 124.
[13]- El-İmam-us Sadık vel-mezahib-ul Erbeet (Esed Haydar), c: 2, s: 445/A'yan-uş Şia, c: 4, s: 20, ikinci bölüm.
[14]- Menakib-u Âl-i Ebi Talib (İbn-i Şehr Aşub), c: 3, s: 27.
[15]- Menakib-i Âl-i Ebi Talib (İbn-i Şehr Aşub), c: 3, s: 327/Bihar-ul Envar, c: 46, s: 294.
[16]- Kafi, c: 8, s: 120/Bihar-ul Envar, c: 46, s: 355.
[17]- Nur-ul Ebsar (Şablenci), s: 143/Siyer-u A'lam-un Nübela, c: 4, s: 405.
[18]- Tabakat-ul Kübra (İbn-i Sa'd), c: 5, s: 324.
[19]- Es-Sigat (İbn-i Habban) Muhammed b. Ali el-Bâkır (a.s.) isminin altında.