İmam Hasan’ın (a.s) Evlilikleri
Soru
İmam Hasan Mücteba (a.s) çok evlenen ve çok boşanan biri miydi?
Kısa Cevap
Maalesef İslâm hadis kaynaklarına yönelmiş büyük afetlerden biri de sahih hadisler arasına garezli ve uşak kimseler tarafından uydurulmuş ve yalan hadislerin yerleştirilmesidir. İkinci masum imam olan İmam Hasan Mücteba (a.s), maalesef hadis uydurucuları ve yalancıların hadis ve rivayet kalıbında kendisine layık olmadığı iftiraların atıldığı şahsiyetlerdendir. Uydurmuş oldukları rivayet konularından biri de çok evlenme ve çok boşamadır. Maalesef, bu rivayetleri hem Şia’nın hadis ve tarih kaynaklarına ve hem de Ehl-i Sünnet’in tarih kitaplarına sokmuşlardır. Ama Allah’tan bunların uydurulduğunu ispatlayan birçok tarihî ve itikadî veri elde mevcuttur.
Ayrıntılı Cevap
Maalesef İslâm hadis kaynaklarına yönelmiş büyük ve yıkıcı afetlerden biri de hadis uydurmak ve onları sahih hadislerin arasına yerleştirmektir. Bu, siyasal ve mezhepsel dürtülerle, bazen Emevî ve Abbasî hükümdarlarının menfur ve kirli şahsiyetlerini temizlemek hedefiyle ve bazen de değerli şahsiyetleri tahrip etmek ve onlara darbe vurmak için gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle sahih hadisleri uydurma hadislerden ayırmak çok önemli ve zordur. İmam Hasan Mücteba (a.s) zehirli uydurulmuş hadisler dalgasının hedefine maruz kalmış şahsiyetlerdendir. Ama Allah’tan, ahmak düşmanlar bu defa onu birçok defa evlenme ve çok boşanmayla itham etmişlerdir. İmam Hasan Mücteba (a.s) gibi bir şahsiyet hakkındaki bu ithamın asılsız oluşu yeterince açıktır. Bu rivayetlerin bazılarında şöyle yer almaktadır:
İmam Ali (a.s) kendisine Hasan, Hüseyin ve Abdullah b. Cafer’in kızını istediklerini söyleyerek danışan bir şahsa şöyle buyurur: “Hasan’ın çok kadın boşadığını bil. Kızını Hüseyin ile evlendir. Zira kızın için daha iyidir.”[1]
Bir başka rivayette ise İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Hasan b. Ali (a.s) elli kadını boşamıştır. Bunun neticesinde Hz. Ali (a.s) Kûfe’de ayağa kalkıp ey Kûfe halkı Hasan’a kız vermeyin zira o çok kadın boşamaktadır diye buyurur. Bir adam ayağa kalkar ve şöyle der: Allah’a yemin ederim ki böyle yapacağım. O Allah Resulü’nün (s.a.a) ve Fatıma’nın (a.s) evladıdır. İsterse eşiyle birlikte yaşar ve istemezse boşar.”[2]
Bir başka rivayette de İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: Ali (a.s) Kûfelileri muhatap karar kılıp şöyle buyurmuştur: “Hasan’a kız vermeyin zira o çok kadın boşamaktadır.”[3] Ensabu’l-Eşraf[4], Kutu’l-Kulûb[5], İhyau’l-Ulum[6], İbn Ebi’l-Hadid’in Nehcü’l-Belağa’sı[7] gibi Ehl-i Sünnet’in tarihî kitaplarında da bu konu tekrar edilmiştir. Yalan ne kadar büyük olursa kabul etmesi daha kolaydır sözüne binaen bazı uydurmalarda İmam Hasan’ın (a.s) boşamış olduğu eşlerinin sayısını üç yüz kişiye ulaştırmışlardır.[8] Bunların tümü pespaye ve değersiz olup akıl ve mantıktan uzaktır. Bu nakillerin doğru olmadığına delalet eden elde birçok tarihî ve itikadî delil mevcuttur:
1- İmam Mücteba (a.s) hicrî ikinci veya üçüncü yılda Ramazan ayının ortasında dünyaya gelmiş ve hicrî 28 Sefer 49. yılda dünyadan göçmüştür. Kendisinin ömrü 46 veya 47 yıldan fazla olmamıştır. Eğer Hz. Hasan’ın (a.s) ilk evliliği 20 yaşında gerçekleşmişse, babasının şehadetine, yani hicrî 40. yıla kadar, 17 veya 18 yıllık bir süre zarfında bunca evlilik ve boşanmanın gerçekleşmiş olması lazımdır. İmam Hasan (a.s) babasının hâkimiyeti dönemindeki beş yılda Nehrevan, Cemel ve Sıffîn savaşlarının tümüne katılmıştır. Kendisi yirmi defa yaya olarak Medine’den Hacca gitmiş ve Haccetmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, bu kadar evlilik için yeterli vakit ayırmış olması nasıl mümkündür? Bundan dolayı böyle hadislerin kabul edilmesi akıl dışı bir husustur.
2- Hadis kitaplarında yer alan hadislerin çoğu İmam Sadık’tan (a.s) nakledilmiştir. Yani bu konu İmam Mücteba’dan (a.s) bir asır sonra gündeme gelmiştir. Çünkü İmam Sâdık (a.s) hicri 147. yılda vefat etmiş ve İmam Mücteba’nın (a.s) şehadeti ise hicri 49. yılda gerçekleşmiştir. Eğer gerçekten bu rivayetler İmam Sadık’tan (a.s) ise İmam bunları bir asır sonra söylemek ile ne hedef gütmüştür? Kendisi, İmam Hasan’ın (a.s) ailevî buhranını beyan ve ifşa etme gayesi mi gütmüştür? Bu sözün tam o sırada İmamların (a.s) iflah olmaz düşmanı Mansur Devanikî tarafından dile getirilmesi düşündürücüdür.
Mesudî, Mansur’un Horasanlıların topluluğundaki konuşmasını şöyle nakletmektedir: “Allah’a yemin olsun ki Ebu Talip oğullarını hilafet ile baş başa bıraktık ve hiçbir şekilde onlara itirazda bulunmadık. Böylece Ali b. Ebu Talip hilafeti ele aldı. Yönetimde başarılı olamayınca hakemliğe teslim oldu. Halk ihtilaf etti ve görüşleri farklılaştı. Neticede bir gurup kendisine hücum etti ve onu öldürdü. Ondan sonra Hasan b. Ali ayağa kalktı. O, kendisine bir takım mallar sunulduğunda alacak bir kimse değildi. Muaviye hileyle onu kendisine veliaht yaptı ve sonra da azletti. O, kadınlara yöneldi. Evlenmediği ve boşanmadığı bir gün yoktu. Neticede yatakta dünyadan göçtü.”[9]
3- Eğer böyle bir şey gerçekleşmiş olsaydı, kendisinin elbise rengi ve kalitesi gibi en küçük hususlarına itiraz eden yeminli düşmanları ve bahane peşinde koşanlar, onun hayatı zamanında bu meseleyi kendisi aleyhine kullanır ve Hz. Hasan (a.s) ile yaptıkları tartışmalarda ve ona yönelttikleri eleştirilerde bu noktayı –doğru olması durumunda büyük bir zaaf noktası sayılırdı- vurgularlardı. Lâkin o dönemden böyle bir husus aktarılmamıştır.
4- Tarih kitaplarında İmam Hasan’ın (a.s) eşleri, çocukları ve damatlarının sayısına dair aktarılanlar, bu rakamlar ile uyuşmamaktadır. Çocuklarının sayısı hakkında en fazla 22 ve en az 12 rakamını vermişlerdir. Kendisinin eşi sıfatıyla sadece 13 isim zikredilmiştir. Bunlardan üçü dışında diğerlerinin yaşam öyküsü hakkında elde bir bilgi mevcut değildir. Aynı şekilde tarih kitaplarında o büyük şahsiyetin sadece üç damadından söz edilmiştir.[10]
5- Boşanmanın çirkin bir şey olduğuna delalet eden birçok rivayet vardır. Bu rivayetler Şia ve Ehl-i Sünnet’in hadis kitaplarında mükerrer bir şekilde nakledilmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah nezdinde en nefret edilen helal boşanmadır.” [11]
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Evlenin ama boşanmayın. Zira boşanmak Allah’ın arşını titretir.” [12]
Aynı şekilde İmam Sâdık (a.s) babasından şöyle aktarmaktadır:
“Allah, çok boşanan ve cinsel zevk değişiklikleri ardında koşan kimseyi düşman sayar.” [13]
Böyleyken masum bir İmam’ın mükerrer bir şekilde böyle bir fiili işlediğini, bu fiilin bir açıklaması olmadığını ve bu yüzden de babasının onu engelleme girişiminde bulunduğunu söylemek mümkün müdür?
6- İmam Mücteba (a.s) kendi zamanının en abid ve zahit insanıydı.[14] Sürekli şöyle yakınırdı:
“O’nun evine doğru yaya olarak gitmediğim müddetçe Rabbim ile mülakat etmekten hayâ ederim.”[15]
O, yirmi defa Medine’den Hacca gidip haccetmiştir. Böyle amelleri işlemesi nasıl mümkün olabilir?
7- “Çok boşayan” sıfatı, cahiliye döneminde de kötüydü. Hatice (a.s) amcaoğlu Varaka’yla kendisini isteyenler hakkında konuştuğunda ve hangisine olumlu cevap vermesi ile ilgili olarak kendisine danıştığında, Varaka şöyle cevap verir: “Şibe çok kötümserdir, Ukbe yaşlıdır, Ebu Cehil, kibirli ve cimri bir erkektir ve Silet çok boşayan bir erkektir.” Bunu üzerine Hz. Hatice (a.s) şöyle der: “Allah’ın laneti bunların üzerine olsun. Ama bir başka erkeğin de beni istediğini biliyor musun?”
Bu, cahiliye döneminde kınanan ve yerilen bir haslet olmasına ve o dönemdeki halkın bu haslete sahip (çok boşanan) kimseye kız vermeye yanaşmamasına rağmen, Hz. Ali (a.s) kendi zahit ve takvalı evladını nasıl böyle niteleyebilir?! Allah’ın menfur gördüğü böyle beğenilmeyen bir haslete masum bir imam nasıl bulaşabilir? Burası düşündürücüdür. Bunlar, bu nakillerin yalan ve asılsız olduğunu kanıtlayan delillerin bir kısmıdır. Bundan dolayı değerli Hz. Muhammed’in (s.a.a) dilinden aktarılan birçok rivayette övülen ve methedilen bir şahıs hakkında[16] bu pespaye anlamları ve yanlış nakilleri kabul etmek mümkün değildir.
[1] el-Berkî, Mehasin, c. 2, s. 601.
[2] el-Kâfi, c. 6, s. 56, h. 4 ve 5.
[3] Deaimu’l-İslâm, c. 2, s. 257, h. 980.
[4] Ensabu’l-Eşraf, c. 3, s. 25.
[5] Kutu’l-Kulub, c. 2, s. 246.
[6] Muhaccebetu’l-Beyza, c. 3, s. 69.
[7] Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 4, s. 8. (Dört ciltlik)
[8] Bkz. Kutu’l-Kulub, Ebu Talib Mekkî.
[9] Murucu’z-Zeheb, c. 3, s. 300.
[10] Hayatu’l-İmam el-Hüseyin (a.s), c. 2, s. 463-469 ve 457.
[11] Sünen-i Ebi Davud, c. 2, s. 232, h. 2178.
[12] Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 268; Mekarimu’l-Ahlak, s. 225.
[13] Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 268, h. 3.
[14] Fevaidu’l-Samtin, c. 2, s. 68; Biharu’l-Envar, c. 16, s. 60.
[15] Biharu’l-Envar, c. 43, s. 399.
[16] Mehdi Mehrizî, Teemül-i der Ahadis-i Kesret-i Talak, Mecelle-i Peyam-ı Zen, Tir 77, no: 76’dan az bir değişiklikle iktibas edilmiştir.