İmam Muhammed Bâkır (a.s)ın Kısa Sözleri
1- Münafık kimseyle dilinle anlaş ve geçin. Sadece mü'mini kalbinle sev. Bir yahudi bile seninle oturursa ona karşı iyi davran.
2- Hilim ve ilim beraberliğinden daha güzel bir beraberlik yoktur.
3- Kemalin tümü, din hususunda derin bilgi sahibi olmak, musibetlere karşı sabretmek ve geçim masrafını ölçülü bir şekilde ayarlamaktır.
4- Allah'a andolsun ki mütekebbir (büyüklük taslayan) kimse, Allah'ın rıdâsı (sıfatı) üzerinde, O'nunla münakaşa ediyor. (Çünkü ululuk Allah'a mahsustur; kulun büyüklük taslama hakkı yoktur.)
5- Bir gün İmam aleyhi's-selâm, yanında bulunanlara: "Yiğitlik nedir?" diye sordu. Onlardan her biri bir şey söyledi. İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki: Yiğitlik aşağılanmamak için tamah etmemen, fakir olmamak için başkalarından bir şey istememen, sövülmemek için cimrilik yapmaman ve kendine düşman kazanmamak için de cahillikte bulunmamandır. "Kimin buna gücü yetebilir?" dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Gözde bebek, kokularda misk ve bu günlerde de halife gibi kıymetli olmak isteyen bir kimsenin buna kudreti olabilir." buyurdular. (Halife, halkın örfü hasebiyle zikredilmiştir. Yoksa zalim halifenin İmam Bâkır aleyhi's-selâm'ın yanında bir değeri yoktur.)
6- Bir gün adamın birisi, İmam aleyhi's-selâm'ın huzurunda: "Allah'ım, bizi bütün halkından ihtiyaçsız kıl." dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Öyle deme. “Allah'ım, beni halkın kötülerinden müstağni kıl (onlara muhtaç etme)" de. Çünkü mü'min, kardeşinden müstağni değildir.
7- Hak üzere kıyam et. Seni ilgilendirmeyen (veya faydası olmayan) şeyden uzaklaş. Düşmanından çekin. Dostuna karşı, Allah'tan korkan emin kimse hariç, ihtiyatlı davran. Günahkârla arkadaş olma ve onu kendi sırrına da vâkıf kılma. İşlerinde Allah'tan korkan kimselerle istişare et.
8- Yirmi yıllık arkadaşlık akrabalıktır.
9- Gücün yetiyorsa ilişkin olan herkesten, iyilikte üstün olmaya çalış.[1]
10- Üç şey, dünya ve ahiret güzelliklerindendir: Sana zulüm edeni affetmen, seninle ilişkisini kesenle ilişki kurman ve sana karşı cahillik yapana yumuşak ve olgun davranman.
11- Zulüm üç çeşittir: Allah'ın affetmeyeceği zulüm, Allah'ın affedeceği zulüm ve Allah'ın ondan vazgeçmeyeceği (hesapsız bırakmayacağı) zulüm. Allah'ın affetmeyeceği zulüm, Allah'a şirk koşmaktır. Allah'ın affedeceği zulüm, insanın kendisiyle Allah arasında olan bir şeyde kendisine zulüm etmesidir. Allah'ın ondan geçmeyeceği zulüm ise insanlara yapılan zulümdür.
12- Kim Müslüman kardeşine yardım etmek ve ihtiyacını karşılamak için gayret göstermekten (ihtiyacı ister giderilsin, ister giderilmesin) çekinirse, günahı olan, sevap da almayacağı bir ihtiyacı karşılamak için çaba göstermeye duçar olur. Allah'ın razı olduğu yerde malını infak etmekten sakınan cimri kimse de, o malın kaç kat fazlasını Allah'ın sevmediği bir yerde sarfetmeye duçar olur.
13- Allah'ın bütün takdirleri, mü'min için hayırdır.
14- Allah-u Teâla, insanların, bir şey istediklerinde, birbirlerine ısrar etmelerini sevmez; ama onu kendisi için sever. Kendisinden bir şeyin istenilmesini ve indinde olanın ısrarla talep edilmesini sever.
15- Allah-u Teâla, her kimin batınında ona bir öğüt verici yerleştirmezse, halkın öğütleri ona fayda vermez.
16- Zahiri batınından iyi olanın, (amel) terazisi hafif olur.
17- Nice insanlar var ki, biriyle karşılaştıklarında: "Allah, düşmanını helak etsin" derler; oysa ki onun Allah'tan başka bir düşmanı yoktur.
18- Üç kimse selam verilmez: Cuma namazına gidene, cenaze arkasında yürüyene ve hamamda olan kimseye.
19- İlminden faydalanılan alim, yetmiş bin abidden daha üstündür.
20- İnsan, kendisinden üsttekini kıskandığı ve kendisinden aşağıdakini de küçümsediği sürece alim sayılmaz.
21- İmam aleyhi's-selâm: "Allah'a isyan eden, O'nu tanımamıştır." buyurup şu manzumeyi okudular:
Sevdiğini söyler, isyan edersin O'na
Acayip bir iştir bu, andolsun ki canına
Sevgin gerçek olsaydı, itaat ederdin O'na
Çünkü aşık maşukun, sözünden çıkmaz asla.
22- Dünya malına yeni kavuşmuş bir kimseye muhtaç olmak, yılanın ağzındaki paraya muhtaç olmaya benzer; bir taraftan ona muhtaçsın, diğer taraftan ise tehlikedesin.
23- Üç haslete sahip olan, onların vebalini (cezasını) çekmedikçe ölmez: Zulmetmek, sıla-i rahmi kesmek ve yalan yere yemin etmek ki, Allah'a karşı savaşmaktır. Sevabı çabuk ulaşan itaat, sıla-i rahimdir. Bazı insanlar facir olur, (ama) ilişkileri ve birbirlerini sevmeleri sebebiyle mal ve servetleri artar. Yalan yere yemin etmek ve sıla-i rahmi kesmek (akrabalara kötü davranmak) yurtları harabeye dönüştürür.
24- Marifetsiz yapılan amel kabul olmaz; amelsiz de marifet olmaz. Kim (Allah'ı) tanırsa, marifeti, onu amel etmeye sevkeder; marifeti olmayanın ameli kabul olmaz.
25- Allah-u Teâla yaratıklarından bazılarını hayır ehli kılmış, hayır işi onlara sevdirmiş, hayır talep edenleri onlara yöneltmiş, yağmuru göndermekle kurak yeri ve ehlini diriltmeyi kolaylaştırdığı gibi iyi işleri yapmayı da onlara kolaylaştırmıştır. Allah-u Teâla, yaratıklarından bazılarını da hayır işe düşman kılmış, hayırı ve hayır işi yapmayı da onlara sevdirmemiş, hayır talep edenlerin onlara yönelmesini yasaklamış ve bazen kurak yeri ve ehlini helak etmek için yağmurunu oradan esirgediği gibi, hayır bir iş yapmayı da onlara yasaklamıştır; Allah’ın affettiği ise daha çoktur.
26- Kardeşinin (sana karşı) kalbindeki sevgisini, kalbindeki (ona karşı) sevginle tanı.
27- İman, sevgi ve buğzdan ibarettir.
28- Bizim şiamız, ancak Allah'tan çekinen ve O'na itaat eden kimselerdir. Şiiler ancak tevazu, huşu ve emaneti eda etmek, Allah'ı çok anmak, oruç tutmak, namaz kılmak, anne ve babaya iyilikte bulunmak, fakir, borçlu ve yetim olan komşuların karşısında kendilerini sorumlu bilmek, doğru konuşmak, Kur'ân okumak ve insanlar hakkında iyilikten başka bir şey söylememekle tanınırlar ve onlar kendi kavimlerinin emin insanlarıdırlar.
29- Dört şey hayır hazinelerindendir: İhtiyacı gizlemek, sadakayı gizlemek, ağrıyı bildirmemek ve musibeti söylememek.
30- Dili gerçeği söyleyenin, ameli temiz olur. Niyeti iyi olanın, rızkı çoğalır. Ailesine karşı güzel davrananın ise ömrü uzar.
31- Sakın tembellik ve sabırsızlık etme. Çünkü bunlar her şerrin anahtarıdır. Tembellik eden hiçbir hakkı eda edemez. Sabırsızlık eden de hiçbir hakka dayanamaz (biraz sinirlenmekle haktan el çeker).
32- Kim Allah’a iman etmek, kardeşine vefalı kalmak ve Allah'ın rızasını talep etmek üzere Allah yolunda bir kimseyle kardeş olursa, Allah'ın nurundan bir ışık, azabından bir aman (güvence), kıyamette kendisini kurtarıcı bir delil, kalıcı bir izzet ve yüce bir şân kazanmış olur. Çünkü mü'min, ne Allah'a ektir ve ne de O'ndan kopuktur. "Bu sözün manası nedir?" dediklerinde, İmam şöyle buyurdu: "Ek değildir" yani o, Allah değildir. "O'ndan kopuk değildir" yani o, başkasından değildir."
33- Kişinin başkasında gördüğü bir ayıbı kendisinde görmemesi, terkedemediği bir şeyle başkasını ayıplaması ve kendisini ilgilendirmeyen bir şeyle arkadaşını incitmesi, kendisini aldatması için yeterlidir.
34- Tevazu; makamından aşağı olan bir yerde oturmaya razı olman, karşılaştığın herkese selam vermen ve haklı olsan bile münakaşayı terketmendir.
35- Mü'min, mü'minin kardeşidir; mü'min kendi kardeşine ne küfureder, ne onu iyilikten mahrum bırakır ve ne de ona su-i zanda bulunur.
36- İmam aleyhi's-selâm oğluna buyurdular ki: Hakka tahammül et; çünkü hak olan yerde bir şeyi esirgeyen, onun iki katını batılda harcar.
37- Kime ahmaklık verilmişse, iman ondan uzaklaştırılmıştır.
38- Allah-u Teâla çirkin söz söyleyen, ağzı bozuk adamı sevmez.
39- Allah-u Teâla'nın, geçimde darlık ve ibadette gevşeklik gibi, vücut ve kalp hakkında cezaları vardır. Hiç kimse, katı kalplilikten daha büyük bir cezaya uğramamıştır.
40- Kıyamet gününde bir çağrıcı: "Sabredenler nerededir?" diye çağrıda bulunur. İnsanlardan bazı gruplar ayağa kalkar. Daha sonra: "Mütesabbirler (kendilerini sabretmeye zorlayanlar) nerededir?" diye çağrıda bulunur; yine insanlardan bazı gruplar ayağa kalkar. “Canım sana feda olsun, "sabreden" ve "mütesabbirler" kimlerdir?” diye sorduğumda, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Sabredenler", farzları eda etmeye tahammül eden, "mütesabbirler" ise haramları terketmek için kendilerini sabretmeye zorlayan kimselerdir.
41- Allah buyuruyor ki: "Ey Ademoğlu! Haram kıldığım şeylerden kaçın. Böyle yaparsan insanların en takvalısı olursun.
42- En üstün ibadet, karın ve fercin (ırzın) iffetidir. (Onları haramdan korumaktır).
43- Hoş davranış ve güler yüzlülük, sevgiye yol açar ve Allah'a yakınlaşmaya vesile olur. (Nitekim) asık surat ve ekşi çehreli olmak da nefrete yol açar ve Allah'tan uzaklaşmaya sebep olur.
44- Yaptığım ilk iyiliğin korunup kalpte yerleşmesi için ardından başka bir ihsanda (iyilikte) bulunmam kadar, muhabbet ve dostluğu kazandıracak bir vesilem yoktur. Çünkü sonraki ihsanları esirgemek, önceki ihsanlara yapılacak teşekkürleri de keser. (Önceki ihsanlara karşı teşekkür eden, sonraki esirgemelerden dolayı nankör olur.) İhtiyaçları henüz yeni iken karşılamamaya, gönlüm razı olmaz.
45- İman ve hayâ aynı köke uzanmaktalar; biri giderse diğeri onu izler.
46- Bu dünya, hem iyi ve hem de kötü insanlara verilir. Ama Allah-u Teâla, bu dini sadece özel kullarına verir.
47- İman, ikrar ve ameldir. İslam ise yalnız ikrardır.
48- İman, kalpte olan şeydir. İslam ise sadece, evlenme, miras ve canın korunması gibi İslam'ın zahiri hükümlerinin uygulanmasına vesile olur. İman İslam'la ortaktır; ama İslam imanla ortak değildir.
49- Kim bir hidayet kapısını (halka) tanıtırsa (iyi bir gelenek meydana getirirse), onunla amel edenlerin sevabı miktarınca ona sevap yazılır ve onların sevabından da bir şey eksilmez. Kim de bir sapıklık kapısını halka tanıtırsa (kötü bir gelenek oluşturursa), o sapıklıkla amel edenlerin tümünün cezası kadar cezası olur ve onların cezasından da bir şey eksilmez.
50- Dalkavukluk ve haset, mü'minin ahlakından değildir. Ama ilim tahsil etmek uğrunda olursa sakıncası yoktur. (Yani muallime dalkavukluk yapmanın ve ders arkadaşına gıbta etmenin sakıncası yoktur.)
51- Bilmediği bir şey hakkında kendisine soru sorulan alimin, "Allah daha alimdir" demesi uygundur. Ama alim olmayan bir kimsenin böyle demesi uygun değildir. (Diğer bir rivayette de İmam Bâkır aleyhi's-selâm bu konuda şöyle buyurmuştur. "Alim olmayan bir kimse soru soranın kalbinde şüphe uyandırmamak için açıkça "bilmiyorum" demelidir.")
52- İlk Arapça konuşan şahıs, Hazret-i İbrahim'in oğlu İsmail (aleyhimes selam)'dır. Hazret-i İsmail o sırada on üç yaşındaydı; ilk önce anne ve babasının lisanıyla konuşuyordu. İlk Arapça’yı o konuşmuş ve kurbanlık olan da o olmuştur (kardeşi İshak değil).
53- Amel ettiğinizde, sultan ve şeytanın şerrini sizden uzaklaştıran bir şeyi size öğreteyim mi? Ebu Hamza: "Evet, buyurun amel edelim." dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Sabah erken sadaka verin. Zira bu amel şeytanın yüzünü karartır ve o gün zalim sultanın şerrini sizden engeller. Allah için sevmeye, Allah için dost olmaya ve hayır amellerde yardımlaşmaya önem verin. Çünkü bunlar, sultan ve şeytanın kökünü kurutur. Mağfiret dilemekte ısrar edin; çünkü bu, günahları mahveder.
54- Gerçekten bu dil, her hayır ve şerrin anahtarıdır. Mü'minin, altın ve gümüşüne mühür vurduğu gibi diline de mühür vurması uygundur. Zira Resulullahsalla'llâhu aleyhi ve alih:
"Allah, dilini her şerden koruyan mü'mine rahmet etsin. Gerçekten bu amel, kendisi için verdiği bir sadakadır." diye buyurmuştur. Daha sonra İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Hiç kimse dilini korumadıkça günahtan kurtulamaz.
55- Kardeşinle ilgili Allah'ın gizlediği bir şeyi açığa çıkarmak gıybettir. Ama sinirli ve acelecilik gibi zahiri sıfatlarını söylemek sakıncasızdır. İftira ise kardeşinde olmayan bir şeyi (yalanla) söylemendir.
56- Kıyamet günü, pişmanlığı herkesten daha fazla olan, doğru yolu açıklayıp o yolda gitmeyen kimsedir.
57- Takvalı, çalışkan ve doğru konuşan olun. Emaneti sahibine geri çevirin; ister sahibi iyi adam olsun ister kötü. Eğer Ali ibn-i Ebi Talib aleyhi's-selâm'ın katili bile bana bir emanet verirse, onu kendisine geri veririm.
58- Sila-i rahim, amelleri temizler, malları artırır, belayı uzaklaştırır, hesabı kolaylaştırır ve eceli erteler (ömrü uzatır).
59- Ey insanlar! Siz bu dünyada, ölüm oklarının hedefisiniz. Hiçbir kimse ömründen bir gün geçmeksizin yeni bir güne ulaşmıyor. Bu dünyada boğaz tıkamayacak bir lokma var mıdır? Nefes yolunu tıkamayacak bir yudum su var mıdır? Göçüp gideceğiniz yurdu bayındır edin. Zira bugün ganimettir; yarının kimin olacağını bilmiyorsun. Dünya ehlinin tümü yolcudurlar; yüklerinin düğümlerini diğer cihanda çözeceklerdir. Bizler elimizden çıkan köklerin (babaların) dallarıyız. Kök olmadıktan sonra dal ne kadar baki kalabilir? Ömür ve arzuları sizden daha fazla olanlar nerededir?! Ey Ademoğlu, geri çeviremeyeceğin (ölüm) peşine takılmış ve geri dönmesi de imkansız olan (ömür) elinden çıkmıştır. Geçici hayatı, hayat sayma. Çünkü seni ecel ve ölüme yaklaştıran lezzetten başka ondan sana bir nasip kalmaz. Nerdeyse sen de kaybedilen bir dost ve cansız bir gövde olmuşsun. Kendini düşün ve onun haricindeki her şeyi terket; Allah'tan yardım dile, Allah da sana yardım etsin.
60- Kim kendisine yapılan iyilik miktarınca iyilik yaparsa, o iyiliği telafi eder. Kim bir o kadar daha eklerse şâkir olur (hakkınca teşekkür eder.) Kim de (yapılan ihsana karşı) teşekkür ederse kerim olur. Kim yaptığı her iyiliği, kendisine yapmış olduğunu bilirse, halkın teşekkürünü ve ona karşı dostluk ve muhabbetlerinin çoğalmasını beklemez.
Öyleyse kendine yaptığın ve onunla kendi haysiyetini koruduğun ihsan karşısında başkasının övgüsünü umma. Bil ki ihtiyacının karşılanmasını isteyen kimse, sana ağız açmakla kendi haysiyetini korumamıştır; öyleyse sen, onun ihtiyacını karşılamakla kendi haysiyetini koru.
61- Yolculuğa çıkanın, ailesine hediye vaat etmesi gibi, Allah da mü'min kuluna belayı vaat ediyor (mü'min kulunu bela ile kötülüklerden koruyor).
Doktor hastayı perhiz ettirdiği gibi, Allah da mü'min kulunu, dünyadan perhiz ettiriyor.
62- Allah dünyayı hem sevdiğine ve hem de sevmediğine verir; ama dinini ancak sevdiğine verir.
63- Ali aleyhi's-selâm'ın şiası, velayetimiz yolunda mallarını birbirlerinden esirgemeyen, sevgimizle birbirlerini seven, emrimizi (Şia esaslarını) diriltmek için birbirlerini ziyaret eden, sinirlendiklerinde zulüme yönelmeyen, hoşnut olduklarında israf etmeyen, komşularına bereket olan ve muaşeret ettikleri kimselerle de sulh-u sefa içerisinde bulunan kimselerdir.
64- Tembellik, hem dine, hem de dünyaya zarar verir.
65- Eğer suâl eden (bir şey isteyen), suâl etmenin ne kadar kötü olduğunu bilseydi hiç kimse, başkasından bir şey istemezdi. Eğer kendisinden bir şey istenilen kimse de, vermemenin ne kadar kötü olduğunu bilseydi, hiç kimse diğerini reddetmezdi.
66- Allah-u Teâlan'ın bazı kulları uğurlu ve kolaylık çıkarıcıdırlar; kendi geçimlerini sağlar ve halk da onların sayesinde rahatça yaşar. Onlar kullar arasında yağmur gibidirler.
Allah'ın, bazı kulları da mel'un, zorluk çıkarıcı ve hayırsızdırlar. Ne kendileri rahat yaşar ve ne de elleri altında olan insanlar rahat yaşar.
Bunlar, Allah'ın kulları arasında, önlerine çıkan her şeyi yok eden (yiyip bitiren) çekirgeye benzerler.
67- Halkın size söylemesini sevdiğiniz en güzel sözü, onlara söyleyin. Allah, lanetleyen, söven, dokunaklı söz söyleyen, çirkin söz konuşup küfreden ve ısrar ederek diğerinden bir şey isteyen, başkasına ağız açan bir kimseyi sevmez. Ama hayâlı, olgun ve (çirkin şeylerden) kaçınan iffetli kimseyi sever.
68- Allah-u Teâla, (insanın) herkese selam vermesini sever.
————————————————————————————————–
[1]- Gerçekten bu gibi nurlu cümlelerin üzerinde iyice düşündüğümüzde, Ehl-i Beyt (a.s)’ın amel ve sözleriyle bizi esenlik dolu bir hayata davet ettiklerini iyice anlarız. İnsan hayatı boyunca sürekli olarak yüzlerce, hatta binlerce insanla ilişki içerisindedir; İmam aleyhi’s-selâm buyuruyor ki: Sizinle ilişkisi olan her insana, sizin iyiliğinizin daha fazla olmasına çalışın; yani gücünüz yetiyorsa iyilik yapmak yönünden, hizmet yönünden ondan üstün olmaya çalışın. Ehl-i Beyt (a.s) sadece bu gibi nurlu ahlakî ilke ve prensipleri açıklamakla kalmamış, pratikteki en güzel örneğini de bizzat kendileri sergilemişlerdir. Bunun içindir ki, akide, ahlak, amel ve toplumsal ilişkilerimizi doğru esaslar üzere bina etmede kurtuluş gemisi olan Ehl-i Beyt’e muhtacız. Evet sadece onları tanımak sayesindedir ki, Allah’ın, haklarında saadet yazdığı kimseler kurtuluş yolunu bulur ve saadete kavuşurlar. (çev.)