Eğer Allah’ın ömrünü artırmasını istiyorsan, anne ve babanı sevindir. ez-Zühd lil Hüseyin b. Said, 33/87 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

İmam Rıza (a.s) Ve Veliahtlık Meselesi

İmam Rıza (a.s) Ve Veliahtlık Meselesi

İmam Rıza (a.s.) ile ilgili en önemli tarihi mesele O Hazretin veliahtlık meselesidir. Bu makalemizde veliahtlık meselesinin bazı bölümlerini aydınlatmaya çalışacağız. Veliahtlık meselesiyle ilgili esasi nükteler birkaç konu teşkil etmektedir. Onların en önemlileri ise Memun'un hedefi ve İmam Rıza'nın (a.s.) bu olay karşısındaki tutumudur.

Değerli üstadımız Allame Seyyid Cafer Murtaza "İmam Rıza'nın Siyasi Hayatı" adlı kitabında bu meseleyi detaylı bir şekilde ele almış ve konuya açıklık getirmiştir. Haliyle biz de burada kısa olarak konuya değinecek ancak bu meselenin en önemli ve esasi nüktelerini açıklayacağız. Üstadımız kendi kitabında, Memun'u bu işe iten sebeplerin on bir tanesine değinmiş ve her biri hakkında da bazı şahid ve karineler zikretmiştir.[1] Bizim burada değineceğimiz hususlar ise Memun'un ve İmam Rıza'nın (a.s.) kendi sözlerinden anlaşılan hususlardır. Değerli okuyucular, geniş bir şekilde konuyu incelemek istiyorlarsa değerli üstadım Allame Seyyid Cafer Murtaza'nın yazmış olduğu "Hayat'üs Siyasiyye lil'İmam-ir Rıza" kitabına bakabilirler.

MEMUN'UN HEDEFİ

Burada önemli olan, meselenin zahirde düzenli ve planlı bir şekilde gündeme getirilmesiydi. Memun kendine has bir incelikle zahirde İmam Rıza'ya (a.s.) çok ilgi duyduğunu ve hilafet meselesinde Ali (a.s.) soyunun haklı olduğuna inandığından dolayı böyle bir işe girişmiş olduğunu göstermeye çalışıyordu. Memun öylesine bir ustalıkla bu işi gerçekleştirmişti ki İrbili, İmam Rıza'nın (a.s.) şehid edilmesinde kesinlikle Memun'un parmağı olmadığı ve Memun'un İmam'a çok ilgi duyduğu görüşünü Seyyid b. Tavus'a nispet vermiş ve kendisi de açık bir şekilde bu görüşe meyletmiştir.[2] Ehl-i Beyt dostlarının ve Ali (a.s.) soyunun Abbasi halifeler tarafından en kötü şartlar altında tutulduğu, en feci bir şekilde ezildiği bir dönemde hilafetin Ali (a.s.) evlatlarından biri olan İmam Rıza'ya (a.s.) bırakılması haliyle insanı Memun hakkında hataya düşürebilir. Zahiren bu iki değerli Üstad da böyle bir tuzağa düşmüşlerdir.

  Memun'un ve İmam Rıza'nın (a.s.) kendi sözlerine ve hatta O Hazretin bazı ashab ve Şiilerinin sözlerine baktığımızda işin hakikatini tamamen anlamış oluruz. Dikkat edilmesi gereken şu ki; Memun siyasi düşünce ve görüş açısından büyük bir üstünlüğe sahip idi ve hilafeti ele aldığı günden itibaren yolu üzerindeki engelleri tümüyle, aşama aşama mübareze etmiş ve hakimiyetini sağlamlaştırmış, güçlendirmişti.

  Memun'un yarattığı ortamın ardında gizli olan ve dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da Memun'un döneminde mevcut olan İmami Şiiler ve Zeydiler dışındaki önemli mezhebi eğilim ve inançlar arasında hadis ehlinin ve Mutezilenin yer almasıdır.

  Hadis ehli esasen Osman taraftarı bir fırka olup Emir-ül Müminin'e (a.s.) karşı cephe açmışlardı fakat Mutezile arasında Osman taraftarı olan Basra'daki eski alimlerinin aksine, Bağdat'ta Emir-ül Müminin'e (a.s.) karşı müspet bir eğilim ortaya çıkmıştı. Bu da hadis ehlinin, Ali'ye (a.s.) müspet bakan Mütezileleri, Şiilikle itham etmelerine sebep olmuştu. Böylece de Mütezileler Şiilikle itham olundular. Çünkü hadis ehli açısından Şiilik Emir-ül Müminin'e (a.s.) müspet bir gözle bakmaktan başka bir şey değildi. Ancak sonraları "Rical ilmi" alimleri arasında böyle bir anlayış değişikliğe uğradı, ki bu konu hakkında burada bir başlık açmamıza fırsat yoktur.[3] İşte bu dönemde Şiilikle itham olunmak o kadar yaygın bir hale gelmişti ki Mütezilelerle birlikte Memun'un kendisi bile Şiilikle itham edildi, hem de çok şiddetli bir şekilde. Çünkü Memun, Ali'nin (a.s.) bütün halifelerden üstün ve öncelik hakkına sahip olduğuna inanıyordu. Bu da tarihte Memun'un tarihte tam bir Şii olarak ortaya çıkmasına sebep oldu.[4] Şunu hatırlatmalıyız ki Memun'u, Emir-ül Müminin (a.s.) hakkında böyle bir inanca sahip olan bir Mütezile olarak kabul etmenin, onun İmam Rıza (a.s.) hakkındaki siyasi metod ve düşüncesiyle ve İmam Rıza'yı (a.s.) kendi siyasi oyunlarına alet etmek istemesiyle herhangi bir çelişkisi yoktur. Hatta şöyle bir şey de diyebiliriz; "Memun'un bu inançları da siyasi gösterişten başka bir şey değildir" ancak bunu ispat etmek geniş çaplı bir tahkik ve inceleme gerektirmektedir.
  Burada asıl meseleyi incelemek ve Memun'un neden böyle bir işe giriştiğini ve hedefinin ne olduğunu araştırmak gerekir.

  İmam Rıza'nın (a.s.) veliahtlığı hakkında Memun'a itiraz edildiğinde Memun bazı konulara değindi ki, onun bu husustaki siyasetinin ana hatlarını ortaya koymaktadır. Memun şöyle dedi:

"Bu şahıs faaliyetlerini gizli olarak sürdürerek halkı kendi imametine davet ediyor, biz onu veliaht seçtik ki, halkı bize hizmet etmeye davet etsin ve bizim hilafetimizi de itirafta bulunsun. Ayrıca ona bağlananlar da bilsin ki, O iddia ettiği gibi biri değil ve bu iş (hilafet) bize layıktır, O'na değil. Ayriyeten O'nu kendi başına bıraktığımızda bize telafi edemeyeceğimiz zararlar vermesinden, karşısında duramayacağımız faaliyetlere girişmesinden korktuğumuz için böyle bir şeye teşebbüs ettik. Şimdi O'nun hakkında böyle bir metod uygulayacağımıza göre, O'nun işinde hata ettiğimize ve O'nu büyük göstermekle kendimizi uçurumun kenarına daha bir yaklaştırdığımıza göre O'nun her şeyini dikkate almalıyız, böylece de O'nun, halkın gözündeki azamet ve şahsiyetini yavaş yavaş azaltmalı ve O'nu, halk açısından hilafete layık olmayan bir durumuna düşürmeliyiz. Daha sonra da O'nun tarafından bize yönelme olasılığı olan tehlikeleri önlemek için bir çare düşünürüz."[5]

  Memun sözüne başlarken bu işten neyi amaçladığını hatırlatmıştır.

  Nokta 1- Şöyle ki; eğer İmam Rıza (a.s.) veliahtlığı kabul ederse otomatikman Beni Abbas hilafetinin meşruluğunu kabul etmiş olacaktır ve Ali (a.s.) evlatlarının da Abbasi hilafetini resmiyeten tanıması büyük bir imtiyazdı onlar için. Böylece de bu iki hanedan arasında süregelen eski ihtilaf ve düşmanlık ister istemez Abbasiler lehine son bulacaktı.

  Nokta 2- İmam Rıza'nın (a.s.) hilafet teşkilatına getirilmesiyle O Hazretin faaliyetleri kontrol altında ve kısıtlı olacaktır, İmam artık kendini İmam olarak tanıtamayacaktır. Çünkü bu surette halkı sadece kendi veliahtlığını kabul etmeye değil, hatta veliahtlığını kabul etmiş olduğu halifeyi de kabul etmeye davet etmesi gerekecektir ve böylece de Ali (a.s.) evlatlarının imameti ebedi olarak istiklal boyutunu kaybetmiş olacaktır.

  Nokta 3- İmam Rıza (a.s.), Memun'un veliahtlığını kabul etmekle, makamının azametini azaltacak ve taraftarlarının yanındaki değerini kaybedecekti ve artık kimse O'nu pak ve mukaddes bir şahsiyet olarak tanımayacak ve iddia ettiği şeyle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmadığı ortaya çıkacaktı.

  Ebu Salt Harevi de veliahtlığın İmam Rıza'ya (a.s.) bırakılmasının sebebini şöyle açıklıyor:

"(Memun), veliahtlığı İmam'a bırakmakla, İmam'ın dünyada gözü olduğunu halka kanıtlamak ve böylece de İmam'ın manevi makamını lekelemek istedi."

  Hakikat şu ki halk, her zaman Ali (a.s.) evlatlarına ve özellikle de Şia İmamlarına özel bir ihtiram ve saygı göstermişlerdir ve bu da halkın onlara normalden daha çok itikat ve itimad etmelerine sebep olmuştu. İmamları çevreleyen mukaddeslik çemberi, herkesi onların karşısında huzu ettirmiş ve İmamlara karşı halkın içinde bir nevi teslimiyet yaratmıştır. Memun da bu kutsallığı yok etmeye, en azından onların da diğerleri gibi hükümeti ele aldıklarında zulüm ve fesat edebileceklerini göstermeye çalışıyorlardı. Kıfti bu meseleyi kendi kitabında iyi bir şekilde aydınlatmıştır.[6]

  Halkın gözünde bir nevi uzaklaşılması gereken pislik olarak bilinen hilafet ve siyasete, takvalı ve nefsini arındırmış bir insanı dahil etmenin kendisi o şahsın etki ve nüfusunun azalmasına sebep olacaktı. İmam Rıza (a.s.) gibi zühdde öncü birinin özellikle de Abbasilerin kurmuş oldukları bir hilafetle işbirliğinde bulunması, ona dahil olması İmam Rıza'nın (a.s.) makam ve mevkisini indirgeyebilirdi. Bu yüzden de itiraz unvanında İmam'a şöyle diyorlardı:

"Dünya hakkında bunca zühdlü olmanıza rağmen neden Memun'un veliahtlığını kabul ettiniz?"

  İmam da şöyle buyuruyordu:

"Bu işten ne kadar nefret ettiğimi Allah bilir ancak."[7]

  Memun'un bu hedeflerinin yanı sıra bazı noktalara da değinebiliriz. Mesela; Memun bu planıyla İmam Rıza'yı (a.s.) daha iyi kontrol edebilirdi ve bu doğrultuda da –kendi pençesinde tuttuğu- İmam için bir çok bekçi ve gözcü dikmişti, ki onlar İmam'ın durumunu Memun'a bildiriyorlardı.[8] Bu mesele İmam'ın gerçek Şiilerinden uzak ve ayrı kalmasına da sebep olmuştu. Ayrıca Memun'un, kardeşi Emin'le savaşması neticesinde etrafından dağılan Ehl-i Beyt dostlarını da İmam Rıza'yı (a.s.) hilafete dahil etmekle yeniden kazanabilirdi Memun. Bu da Memun için çok önemli bir şeydir.[9]

  Ehl-i Beyt dostlarının Memun'a karşı kıyamları onu zor bir durumda bırakmıştı ve Memun bu meseleyi bir nevi halletmeliydi ve bu yüzden de sonraları Abdullah b Musa'ya yazdığı mektupta onu kardeşinin yerine veliahtlığa tayin ederek şöyle yazmıştı:

"Veliahtlığı İmam Rıza'ya (a.s.) verdikten sonra Ebi Talib evlatlarından birinin benden korkacağını hiç zannetmiyorum artık."[10]

   Ancak o buna aldanmadı ve Memun'u, İmam'ı öldürmekle suçladı. Memun'un İmam Rıza'yı (a.s.) veliaht tayin etmesi, avam halk açısından, onun İmam Rıza'nın (a.s.) katili olmadığını gösterebilirdi ve nitekim de İmam Rıza'yı (a.s.) sevdiğini tezahür ederek –ki halkın bazısını da buna inandırıyordu- İmam'ı şehid etti ve zahiren kimse de onun hıyanetinin farkına varmadı.[11]

 

 


——————————————————————

[1]-Hayat'üs Siyasiyye lil'İmam-ir Rıza, Beyrut baskısı, s: 212-242.

[2]-Keşf'ül Gumme, c: 2, s: 282-283.

[3]-İran'da Şiilik Tarihi, s: 15'den itibaren.

[4]-Muruc'uz Zaheb, c: 3, s: 417-454. İbn-i Esir, c: 6, s: 408.

[5]-Uyûn'u Ahbar'ir Rıza, c: 2, s: 167-168.

[6]-Tarih'ul Hükema, s: 221-222 Hayat'ül İmam'ir Rıza nakline göre s: 222.

[7]-Bihar'ül Envar, c: 49, s: 130. İlel'üş Şerayi, s: 238. Hayat'ül İmam'ır Rıza, s: 244.

[8]-Uyun'u Ahbar'ır Rıza, c: 2, s: 151-152. Hayat'ül İmam'ir Rıza, s: 213-214.

[9]- (Şaybi) es-Silatü beyn'et Teşeyyü'vet' Tasavvuf, s: 223-224.

[10]-Makatil'ül Talibin, s: 628. Hicri ikinci yüzyılın sonlarına doğru kıyam eden Ehl-i Beyt dostları şunlardan ibarettir: Muhammed b. İbrahim b. İsmail; bunun ordusunu komuta eden Eb'üs Seraya idi. İbrahim b. Musa b. Cafer Yemen'de kıyam etti. Basra'da da Zeyd b. Musa b. Cafer kıyamını başlattı. Müsned'ül İmam Rıza'ya bakınız, c: 1, s: 50-51.     

[11]Hayat'ül İmam'ir Rıza, s: 241'den sonrası.