İmam Seccad (a.s)’ın Sireti İlgili Hadis Ve Rivayetler
Birinci Bölüm:
İMAM (A.S)’IN İBADÎ SİRETÎ
S. Suca Karakuş
Kur’an’la Ünsiyeti
İmam Zeynu’l-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Eğer doğuyla batı arasındaki bütün insanlar ölürse (ben de yalnız kalırsam), Kur’an benimle olduktan sonra korkmam.”
İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), “Mâlik-i yevmiddin” ayetini okuduğunda, o kadar tekrarlardı ki, neredeyse ruhu bedeninden ayrılacak duruma gelirdi.[1]
Güzel Sesle Kur’an Okuması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“… İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Kur’an’ı herkesten daha güzel bir sesle okuyordu. Kur’an okuduğunda, ev halkının duyup faydalanmaları için sesini yükseltiyordu.”[2]
“Allah’ın Nimetlerini Sayamazsınız” Ayetini Okuduğunda Buyurduğu Söz
Ravi diyor ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), “Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile) sayamazsınız”[3] ayetini okuduğunda şöyle buyuruyordu:
“Münezzehtir o Allah ki, nimetleri tanımak acizliğini itiraf edenden başka kimseye nimetleri tanımayı mümkün kılmamıştır; nitekim O’nu idrak edemeyeceğini bilmekten ziyade, kendi künhünün idrak edilmesini kimseye müyesser kılmamıştır.”[4]
Sofra Duası
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
İmam Zeynu’l-Abidin (a.s) yemek yediğinde şöyle diyordu:
“Hamd o Allah’a ki, bize yemek verdi, bizi suya kandırdı, bize yetti, bizi teyit etti, bize sığınak verdi, bize rızk verdi, bize üstünlük bağışladı. Hamd o Allah’a ki yemek verendir, yemek verilen değil; rızk verendir, rızıklanan değil.”[5]
Secdeleri
İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Allah’ın bir nimetini andığında şükrederdi; Allah’ın kitabından bir secde ayeti okuduğunda secde ederdi; Allah Teâla, bir kötülüğü (tehlikeyi) veya bir hileyi ondan uzaklaştırdığında secde ederdi; farz namazı kıldıktan sonra secde ederdi; iki kişinin arasını uzlaştırmaya muvaffak olduğunda secde ederdi; onun bütün secde azalarında secde izi vardı; işte bundan dolayı “Seccad” (çok secde eden) diye adlandırıldı.”[6]
Secde İzleri
İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babamın secdegâhında (alnında) şişkinlik eseri vardı (çok secde ettiğinden dolayı nasır bağlamıştı). Her yıl iki defa onu kesiyordu; her defasında beş kat nasır vardı; bundan dolayı “Zi-s Sefenat” (nasır sahibi) diye lakap almıştı.”[7]
Abdest Alması
Ravi diyor ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), abdest aldığında rengi sararıyordu. Ailesi; “Seni böyle sarartıp rahatsız eden nedir?” diye sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Kimin huzurunda durmaya hazırlandığımı biliyor musunuz?”[8]
Namaz İçin Misk Sürmesi
Ravi diyor ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s)’ın, namaz kıldığı yerde bir şişe miski vardı; namaza başlamak istediğinde ondan biraz alıp kendine sürüyordu.”[9]
Namaz Kılışı
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), namaz kılmak istediğinde sert elbise giyerdi, sert bir yerde namaz kılardı ve toprağa secde ederdi.”[10]
Gece Namazı
Allâme Meclisi nakletmiştir ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), abdest alırken kimsenin ona yardım etmesini sevmezdi; kendisi abdest suyunu hazırlar ve yatmadan önce o suyun üzerini örterdi. Gece namazı için kalktığında ise önce dişlerini misvaklar, sonra abdest alarak namaza başlardı. İmam (a.s) gündüz kılmadığı nâfile namazlarının kazasını kılarak şöyle buyururdu:
“Evlatlarım! Nâfile namazlarını kaza etmek size farz değildir; ama hayır bir işe adet edenin, o işi sürdürmesini seviyorum.”
İmam (a.s) gece namazını, evinde ve seferde terk etmezdi.”[11]
Gece-Gündüz Bin Rekat Namaz Kılması
İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), gece gündüz bin rekat namaz kılıyordu; nitekim Emiru’l-Muminin Hz. Ali (a.s) da böyle yapıyordu.”[12]
Yine İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), gece gündüz bin rekat namaz kılardı; rüzgar bir sümbül gibi onu hareket ettirirdi. İmam (a.s)’ın beş yüz hurma ağacı vardı; her birinin kenarında iki rekat namaz kılardı. Namaza durduğunda rengi değişirdi. Namazda duruşu, büyük bir padişahın önünde duran zelil bir kulun duruşu gibiydi. Âzaları, Allah korkusundan titriyordu; namaz kıldığında, namazla vedalaşan ve artık ondan sonra hiçbir zaman namaz kılmayacak olan bir kimse gibi namaz kılardı.
Bir gün namaz kıldığında ridası (cüppesi) bir omzundan düştü, namazı bitirene kadar onu düzeltmedi. Ashabından birisi bunun sebebini sorduğunda şöyle buyurdu:
“Yazıklar olsun sana! Kimin karşısında durduğumu biliyor musun? Kulun namazı, kalbiyle Allah’a yöneldiği miktarca kabul olur ancak.”
Derken o adam; “Biz helâk olduk” dedi.
İmam (a.s) buyurdular ki: “Hayır, öyle değildir. Allah Azze ve Celle, nâfile (müstehap) namazlarıyla onu tamamlıyor…”
Allah’a andolsun ki, İmam Seccad (a.s) çok namaz kıldığından dolayı her yıl yedi kez alnındaki nasırlar dökülüyordu.”[13]
Eban bin Teğlib diyor ki:
Ben İmam Sadık (a.s)’a; “Ben, Ali bin Hüseyin (a.s)’ı, namaz için kalktığında renginin değiştiğini gördüm” dediğimde buyurdular ki:
“Allah’a andolsun ki, Ali bin Hüseyin (a.s), karşısında durduğu kimseyi (Allah’ı) hakkıyla tanıyordu.”[14]
Müstehap Namazların Kazasını Kılması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), gecenin müstehap namazlarından biri fevt olduğunda, gündüz onu kaza ederdi; günün müstehap namazlarından biri fevt olduğunda, o günün yarını veya gelecek Cuma günü veyahut sonraki ay onu kaza ederdi. Eğer fevt olmuş müstehap namazlar çoğalıp toplansaydı, yılın bütün müstehap namazlarının kâmil olması için onları Şaban ayında kaza ederdi.”[15]
Vitr Namazında Üç Yüz Defa “El-âf” Demesi
Ravi diyor ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), seher vakti vitr namazında üç yüz defa; “el-âf” (Allah’ım beni affet) derdi.”[16]
Ramazan Ayı Gecelerinde Okuduğu Dua
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
“Abitlerin efendisi İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Ramazan ayında, gecenin hepsini (sehere kadar) namaz kılardı; seher olduğunda ise şu duayı okurdu:
“İlahî, kendi azabınla beni edeplendirme…”[17]
Ramazan Ayındaki Amelleri
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, dua, tespih, istiğfar ve tekbirden başka bir şey söylemezdi; iftar ettiğinde ise şöyle derdi: “Allah’ım, yapmak istediğin takdirde, istediğin her şeyi yaparsın.”[18]
Oruç Tutması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Şaban ve Ramazan aylarının orucunu birleştirerek şöyle buyuruyordu: “İki ay art arda oruç tutmak, Allah’tan taraf tövbenin kabul olmasına sebep olur.”[19]
Af ve Bağışı
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, köle ve cariyesini dövmezdi. Köle veya cariyelerden biri suç işlediğinde (yanlış bir hareket yaptığında), kendi yanında; “falan köle veya filan cariye, filan gün böyle şöyle yaptı” diye yazar ve onu cezalandırmazdı; bu yazdıkları şeyleri öylece bir araya toplardı. Ramazan ayının son gecesi olduğunda, köle ve cariyelerini çağırarak onları kendi etrafında toplar ve yazıları çıkararak şöyle buyururdu:
“Ey falanca, sen filan gün şöyle böyle yaptın, ama ben seni cezalandırmadım; böyle yaptığını hatırlıyor musun?”
Karşı taraf da: “Evet, ey Resulullah’ın oğlu!” diyordu.
Böylece son kişiye kadar onların suçlarını söylerdi, onlar da itiraf ederlerdi. Daha sonra onların arasında ayağa kalkarak şöyle buyururdu:
“Yüksek sesle deyiniz ki: “Ey Ali bin Hüseyin, şüphesiz Rabb’in yaptıkların bütün amelleri, bizim amellerimizi (çirkin hareketlerimizi) sayıp yazdığın gibi sayıp yazmıştır; Allah’ın yanında, küçük ve büyük hiçbir şey bırakmayan, her şeyi sayıp yazan ve hakla aleyhine konuşan bir kitap vardır; yaptığın her şeyi Rabb’inin katında hazır bulacaksın; nitekim biz de yaptığımız her şeyi senin yanında hazır bulduk. O hâlde bizi affet, günahımızdan geç; nitekim, kendin Rabb’inden affedilmeyi ümit ediyorsun; Rabb’inin seni affetmesini sevdiğin gibi, o hâlde kendin Allah’ı affedici olarak bulman için bizi affet ve günahlarımızdan geç…”[20]
İftar Etmesi ve İftar Vermesi
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeynu’l-Abidin (a.s) oruç tuttuğu gün, bir koyunun alınıp kesilmesini, doğranmasını ve pişirilmesini emrediyordu. Akşam olduğunda, oruç olduğu hâlde yemeğin kokusunu almak için eğilip kazanlara bakar ve şöyle buyururdu: “Kapları getirin, falan ve filan aile için yemek doldurun.” Son kazana kadar böyle yapardı. Daha sonra kendisi için hurmayla ekmek getirirlerdi ve bu onun akşam yemeği olurdu.”[21]
[1] – Bihar, c.46, s.107; Belağat-ı Ali bin Hüseyin (a.s) s.221.
[2] – Vesailu’ş-Şia, c.4, s.858.
[3] – Nahl/18.
[4] – Revzatu’l-Kafî, c.8, s.394; Belağat-ı İmam Ali bin Hüseyin (a.s), s.57.
[5] – Men la yahzuruhu’l-Fakih, c.233, h.4266.
[6] – Bihar, c.46, s.6, Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.4, s.167.
[7] – Bihar, c.46, s.6.
[8] – a.g.e., c.46, s.74.
[9] – a.g.e., c.46, s.58.
[10]– a.g.e., c.46, s.108.
[11]– a.g.e., c.46, s.98.
[12]– a.g.e., c.46, s.61.
[13] – Hisal, c.2, s.517.
[14] – İlelu’ş-Şerayi, s.231; Bihar, c.46, s.79.
[15] – Vesailu’ş-Şia, c.3, s.201.
[16] – Vesailu’ş-Şia, c.4, s.910.
[17] – Bu dua Ebu Hamza-i Sumalî duasıyla meşhurdur; tercümesi Ehl-i Beyt Mesajı dergisinin 17 ve 18. sayılarında yayınlanmıştır; okumak isteyenler oraya müracaat edebilirler. Vesailu’ş-Şia, c.5, s.174.
[18]– Kâfi, c.4, s.88, h.8.
[19]– a.g.e., c.4, s.92, h.3.
[20]– Bihar, c.46, s.103.
[21]– a.g.e., c.46, s.71; Men Lâ Yahzuruhu’l-Fakih, c.2, s.9, h.1955.