Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim arasında Ehl-i Beyt’imin misali, Nuh’un gemisi misalidir. Ona binen kurtulur, ondan yüz çeviren ise helak olur. (Bihar’ul Envar c.27, s.113) Hz. Muhammed (s.a.a)

Kısaca İmam Mehdi’nin Hayatı

Kısaca İmam Mehdi’nin Hayatı

Mehdi AKSU/Erenler2

 

Adı: Ehl-i Beyt İmamları (a.s), İmam Mehdi (a.s)’ın adını anmayı izleyicilerine yasaklamışlardır ve “Onun adı, Peygamber’in adıyla ve künyeleri, Peygamber’in künyeleriyle aynıdır;[1] zuhur edinceye kadar onun özel ismini anmak doğru değildir[2] buyurmakla yetinmişlerdir.

Lakabı: En meşhur lakapları “Mehdi”, “Kâim”, “Hüccet“Ebu’l Kasım” ve “Bakıyyetullah”tır.

Babası: On birinci İmam Hasan Askeri (a.s)’dır.

Annesi: Roma imparatorunun kızı Nercis hanımdır.

Doğum Tarihi: 15 Şaban 255 Hicri’dir.

Doğum Yeri: Irak’ın Semarra şehridir.

Ömrü Şerifleri: Şimdiye kadar ömrü şeriflerinden bin yüz altmış dokuz yıl kadar bir süre geçmektedir; Allah Teala istediği sürece de devam edecek ve nihayet bir gün Allah'ın emriyle zuhur ederek zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

 

İmamın Doğumu

Yukarıda da belirttiğimiz üzere On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.s), Hicri 255 -M. 867- yılı Şaban ayının on beşinde cuma gecesi tan yeri ağarırken Irak'ın “Samerra” şehrinde on birinci İmam’ın evinde dünyaya mübarek gözünü açmıştır.[3]

Babası, on birinci İmam Hz. İmam Hasan Askeri (a.s); annesi, Hz. İsa’nın havarisi “Şem’un”un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu “Yuşa”nın değerli kızı, “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da çağırılan “Nercis” hatundur. Nercis hatun öyle bir fazilete sahipti ki, imamet sülâlesinin büyük hatunlarından olan İmam Hâdi'nin (a.s) kız kardeşi Hekime hatun ona kendisinin ve ailesinin seyyidesi (hanımefendisi),  [4] kendisine ise, onun hizmetçisi hitabını kullanmıştır. [5]

Nercis hatun ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü; bir defasında Hz. Muhammed (s.a.a) ile Hz. İsa (a.s)’ın kendisini İmam Hasan Askeri (a.s)’a nikahladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Hz. Fatıma-i Zehra (a.s)’ın daveti üzerine, Müslüman oldu, ama İslam’ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı ve sınırda İslam ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayser’in ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat’a götürdüler.

Bu olay, onuncu imam Hz. Ali Hâdi (a.s)’ın imametinin son zamanlarında oldu [6] ve İmam Ali Hadi (a.s)’ın tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmamın yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat’a götürüp “Nercis”e ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samerra’ya İmam Ali Hadi (a.s’ın yanına getirdi. İmam, Nercis’in rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve on birinci İmamın hanımı ve bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Ali Hadi (a.s), İslam’ın adap ve ahkamını öğretmesi için, Nercis’i imamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi “Hekime”ye teslim etti. Bir müddet sonra  da Nercis, İmam Hasan Askeri’nin eşi oldu.[7]

Hekime İmam Hasan Askeri’nin huzuruna gittiği zaman, ona bir evlat vermesi için Allah’a dua ediyordu. O der ki: “Bir gün her zamanki gibi İmam Hasan Askeri (a.s)’ı görmeye gittim, aynı duayı tekrarladığımda buyurdular ki: “Allah’tan bana vermesini istediğin evlat bu gece dünyaya gelecek.” [8]

Bur arada Nercis benim ayakkabımı ayağımdan çıkarmak için ileri gelerek "efendim, ayakkabınızı çıkarayım" dedi.

Ben: "Sen benim efendimsin aslında… Vallahi ayakkabımı çıkarmana ve bana hizmet etmene izin vermem. Ben sana hizmet etmeliyim" dedim.

İmam (a.s) benim bu sözümü duyarak “Allah sana hayır versin hala” buyurdular.

Ben güneş batıncaya kadar onun yanındaydım. Bu arada hizmetçi kızlardan birine: “Benim elbisemi getir de gideyim.” dedim. Bunu duyan İmam (a.s) buyurdu ki: “Hala, bu akşam bizim yanımızda kal, çünkü bu akşam Allah’ın, kendisi vasıtasıyla ölümden sonra yeryüzünü dirilteceği, Allah Teala’nın indinde değerli olan bir bebek dünyaya gelecek.”

Bunun üzerine ben: “İyi ama annesi kim? Ben Nercis’te doğum alameti görmüyorum” dedim. İmam: "Annesi, Nercis’ten başkası değil” buyurdular. Ben ayağa kalkarak Nercis’i iyice kontrol ettim. Ama onda hiç bir doğum alameti göremedim. İmam’ın yanına gidip durumu anlattım. İmam (a.s) tebessüm ederek şöyle buyurdu: “Tanyeri ağarırken onun evladı olduğunu göreceksin. Çünkü o da Musa Kelimullah’ın annesi gibidir. Onun da hamile olduğu belli değildi ve doğuma kadar hiç kimse bilmiyordu. Çünkü Firavun Musa’yı ararken (böyle bir çocuğun dünyaya gelmemesi için) hamile kadınların karınlarını deşiyordu. Bu (akşam dünyaya gelecek bebek) Musa aleyhi’s-selam gibidir. (Firavunların iktidarını o yıkacaktır; bu sebeple) Firavunlar şimdi onu aramaktalar.”

Ben, tanyeri ağarana kadar Nercis’i gözetliyordum, yanımda sakin bir halde, hareketsiz bir şekilde uyuyordu. O gecenin sonunda şafak sökerken ansızın korkarak yerinden sıçradı. Hemen onu kucakladım ve ism-i a’zam’ı okudum. Bu sırada İmam yan odadan: “Ona Kadir suresini oku”! diye seslendiler, ben de okudum. Nercis’ten durumunu sordum, “Mevlamın sana bildirdiği şey açığa çıktı” dedi.

Ben İmam’ın buyurduğu gibi Kadir suresini okumaya devam ettim, bebek annesinin karnında bana eşlik etti ve o da Kadir sûresini okuduktan sonra bana selam verdi. Çok korktum, bu sırada imam: "Allah-u Teala'nın işine şaşırma. Allah-u Tela biz imamları küçük yaşta hikmet ile konuşturur ve büyüdüğümüzde yeryüzünde hüccet eder" dedi.

İmam henüz sözünü tamamlamamıştı ki Nercis gözümden kayboldu; sanki benimle onun arasına bir perde çekmişlerdi, onu göremiyordum, bağırarak İmama koştum. İmam: "Hala, geri dön, yerinde bulacaksın" buyurdu. Ben geri döndüm çok geçmeden benim ile Onun arasındaki perde aradan kalktı. Nercis'i öyle bir nura bürünmüş olarak gördüm ki nurun şiddetli parlaklığı onu net olarak görmemi engelliyordu. Doğan erkek çocuğun secdede olduğunu, sonra dizleri üzerine oturup şehadet parmağını kaldırıp şöyle dediğini gördüm: "Şehadet ederim ki, bir ve tek olan Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ceddim ve Emirülmûminin babamdır." Sonra tek tek kendine kadar olan bütün imamların imametlerine şehadet verdi ve dedi ki: "Allah'ım! Müddetime amel elbisesi giydir ve işimi sona ulaştır adımı sağlam et ve yeryüzünü benim vasıtamla adalet ve eşitlikle doldur.” [9]

İmamın Doğumunun Gizli Olması

Ümeyye oğulları ve Abbas oğulları devri, özellikle altıncı İmam Hz. Cafer Sadık (a.s)’ın zamanı ve sonrası, halifelerin Ehl-i Beyt İmamları’na karşı çok hassas oldukları bir devirdi. Bu hassasiyetin temelinde toplumun Ehl-i Beyt imamları’na karşı olan ilgilerinin gün geçtikçe daha ileri boyutlara varması, toplumdaki etkinliklerinin artması ve halkın onlara yönelişinin fazlalaşması yatmaktaydı. Bu durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede görüyorlardı. Özellikle de vadedilen Mehdi’nin Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in neslinden olup, İmam Hasan Askeri (a.s)’ın soyundan geleceği ve bütün zalimleri devirerek dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracağının meşhur olması sebebiyle İmam Hasan Askeri (a.s) sıkı bir şekilde Samerra’da gözaltına alınmıştı. Abbasiler, geleceği vadedilen bu bebeğin dünyaya gelmesini engellemeye çalışıyorlardı, ama şundan gafil ki, bu doğumun gerçekleşmesinde Allah’ın iradesi söz konusudur ve zalimler istemese de Allah kendi nurunu tamamlayacak ve bütün peygamberlerine vadettiği ahir zaman kurtarıcısını bizatihi kendisi koruyacaktır. Dolayısıyla Abbasilerin çalışmaları neticesiz kaldı ve Allah Teala, Musa (a.s) gibi onun doğumunu da gizli kıldı.

Bununla birlikte İmam Hasan Askeri (a.s)’ın özel ashabı, vadedilen bu imamı babası hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri (a.s) dünyadan göçtükleri zamanda da açığa çıkarak halkın gözü önünde babasının cenaze namazını kıldırdı. Ama  ondan sonra Hz. Resulullah’ın ve Ehl-i Beyt imamları’nın belirttiği şekilde gözlerden kayboldu.

Hz. Mehdi (a.s)’ın doğumundan, babaları Hz. İmam Hasan Askeri’nin şahadetine kadar on birinci İmamın yakın akraba ve dostlarından bir çoğu, ya onu görmeye muvaffak olmuşlar, ya da onun İmam’ın evinde olduğunu bilmişlerdi. Genelde İmam Hasan Askeri (a.s) değerli evladının varlığını gizlemekle birlikte, uygun zamanlarda onun varlığını kendi takipçilerine bildiriyor, kendisinden sonra sapmamaları için de güvenilir dostlarına onu gösteriyordu. Biz burada örnek olarak birkaçına değiniyoruz:

1- Ehl-i Beyt mektebi takipçilerinin büyüklerinden ve İmam Askeri (a.s)’ın yakın dostlarından biri olan Ahmed bin İshak bin Sa’d el- Ensari der ki: "İmam Askeri (a.s)’ın huzuruna gittim, kendilerinden sonraki imamın kim olduğunu sormak istiyordum. Ama İmam (a.s) benden önce söze başlayarak şöyle buyurdular:

 “Ey Ahmed, doğrusu Allah'u Teala Hz. Ademi yarattığı andan itibaren yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı ve kıyamete kadar da bırakmayacaktır. Allah, hüccetinin hürmetine yeryüzündekilerden belaları defeder, yağmur yağdırır ve topraktan bereketleri çıkarır.”

Ben bunun üzerine ben:

“Ey Resulullah'ın evladı, sizden sonra yerinize geçecek imam kimdir?” diye sordum.

Hazret ayağa kalkıp acele adımlarla odaya girdi ve kısa bir süre sonra omzunda taşıdığı yüzü dolunay gibi parlayan üç yaşındaki bir çocukla çıkageldi ve şöyle buyurdular:

“Ey Ahmet bin İshak! Eğer Allah Teala'nın ve onun hüccetleri yanında aziz olmasaydın bu oğlumu sana göstermezdim, doğrusu onun adı Resulullah'ın adı, künyesi Resulullah'ın künyesidir. O öyle bir kimsedir ki zulüm ve kötülükle dolan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

Ey Ahmed bin İshak! O, bu ümmette "Hızır" aleyhi’s-selâm ve "Zu'l -Karneyn" gibidir. Allah'a andolsun ki, o gaybet edecektir. Öyle ki, onun gaybetinde Allah'ın onun imametine itiraf etmesi için adımını sabit kıldığı ve zuhurunun acil olması için dua etmeğe muvvafak kıldığı kimseler dışında, hiçbir kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”

 

Ben: “Ey mevlam! Kalbimin mutmain olacağı bir alameti var mıdır?” diye sorduğumda, O çocuk fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu: "Allah düşmanlarından intikam alacak yeryüzündeki son hücceti benim! Ey Ahmed bin İshak! Gözünle gördükten sonra başka bir delil arama!.."

Ahmed bin İshak şöyle ekliyor: Sevinç ve ferahla dışarı çıktım; ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek şöyle arz ettim: “Ey Resulullah’ın oğlu! Bana minnet ettiğin için çok mesrur oldum. Hızır ve Zülkarneyn’nin O’nda zahir olacak olan sünneti nedir?" İmam (a.s); “Gaybetinin uzunluğudur” buyurdular. “Ey Resulullah’ın oğlu! O’nun gaybeti çok mu sürecektir?” dediğimde ise şöyle buyurdular:

“Rabbime andolsun ki, evet uzun sürecektir; öyle ki, O’na inananların çoğu bu inançlarından vazgeçecek ve Allah’ın bizim velayetimiz üzerine kendilerinden ahit aldığı ve kalbine iman yazdığı ve rahmetiyle desteklediği kimseler dışındakiler buna bağlı kalmayacaklardır.

Ey Ebu İshak! Bu, Allah’tan gelen bir emirdir ve Allah’ın gizli esrarından bir sırdır. Sana dediklerimi al, gizle ve şükredenlerden ol. Böylece yarın en yüce makamda bizimle olursun.” [10]

2- “Ahmed bin Hasan bin İshak-ı Kummi der ki: “On birinci İmam (a.s)’ın yerine geçecek olan İmam Mehdi (a.s) dünyaya geldiği zaman, İmam Hasan Askeri (a.s)’dan ceddim Ahmed bin İshak için bir mektup geldi. Onda İmam’ın el yazılarıyla şöyle yazılmıştı:

Benim bir evladım oldu, onun doğum haberini gizli tutman ve kimseye söylememen gerekiyor; biz onun doğumunu yakın akrabalara, akrabalık bağı olanlara ve dostlara söyledik, başka hiç kimseye bildirmiyoruz. Allah Teala onunla bizi sevindirdiği gibi, seni de sevindirmesi için, onun doğumunu sana bildirmek istedik. Vesselam.[11]

3- İmam’ın takvalı ve değerli halası Hekime, İmam Hasan Askeri (a.s)’ın hizmetçisi Nesim, Ebu Cafer Muhammed bin Osman Emir, Hüseyin bin Hasan-ı Alevi, Emr-i Ahvazi, Ebu Nasr-ı Hadim, Kamil bin İbrahim, Ali bin Asim-i Kufi, Abdullah bin Abbas-i Alevi, İsmail bin Ali, Yakub bin Yusuf-u Serraf,[12] İsmail bin Mus’ab bin Cafer, Ali bin Mutahhar, İbrahim bin İdris, Tarif-i Hadim[13] ve Ebu Sahl-i Nevbahti[14] vadedilen İmam Mehdi (a.s) haberleri olan ve ondan haber veren kimselerdir.

4- Cafer bin Muhammed bin Malik der ki: “İmam Hasan Askeri (a.s) kendisini ziyarete gelen bir grup Ehl-i Beyt dostuna şöyle buyurdular:

Benden sonra kimin  hüccet olacağını sormaya geldiniz değil mi?

Oradakiler “Evet efendim.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine o sırada İmama çok benzeyen ay parçası gibi bir çocuk içeriye girdi. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular:

Bu, İmam ve benden sonra yerime oturacak kimsedir. Buyruklarını yerine getirin, dağılmayın; çünkü helak olursunuz. Bilin ki bundan sonra ömrü kamil oluncaya kadar onu görmeyeceksiniz “Osman bin Said”in[15] söylediği şeyleri kabul edin ve emrine itaat edin. Çünkü o sizin İmamınızın vekilidir ve işler onun elindedir.” [16]

5- “İsa bin Muhammed-i Cevheri” diyor ki: “Ben bir grupla birlikte Hz. Mehdi (a.s)’ın doğumunu tebrik etmek için İmam Hasan Askeri’nin huzuruna gittim, kardeşlerimiz Hz. Mehdi (a.s’ın Cuma akşamı Şaban ayında tanyeri ağarırken dünyaya geldiğini bize bildirmişlerdi. İmam Hasan Askeri (a.s)’ın huzurlarına gittiğimiz zaman önce onu tebrik ettik. Biz hiçbir soru sormadan İmam (a.s) buyurdular ki: “İçinizden biri oğlum Mehdi’nin nerede olduğunu içinden geçiriyor. Musa aleyhi’s-selâm’ın annesinin onu sandığa koyarak denize atıp, Allah’a emanet ettiği ve sonunda Allah Teala Musa’yı ona geri gönderdiği gibi ben de onu Allah’a emanet ettim.[17]

 

 

 


[1]Kemaluddin-i Saduk, c.1 s. 403, 404 ve c.2, s. 49, 159 ve 160.

[2]Bihar-ul Envar, c. 51, s.31-34, Kafi c.1, s.332, 333 isimden nahiy babı, Kemaluddin c.2- s.2, 8, 49, 361, 362. İmam-ı Zaman’ın (Ervahuna lehu feda) hususi isimini anmanın menine dair gelen hadisleri yorumlamada Ehl-i Beyt alimleri ihtilaf etmişlerdir. Şeyh Ensari gibi bazıları, bu hadislerin kerahete delalet ettiğini kabul ederken, Şeyh Tusi gibi eski alimlerden bir grubu, bu hadislerin hürmete delalet ettiğini savunmuşlar,; Hacı Nuri gibi bazıları da bu hadislerin imamın isminin toplantı gibi aleni yerlerde anılmasının haram olduğunun anlaşıldığını kabul etmişlerdir. Bkz. Necm-us Sakib, s.48.

[3]Usul-u Kafi, c.1, s.514. İrşad'u -Mufid. s.326 bazı rivayetlerde imamın doğumu hicretin 256'sında zikredilmiştir. Kemal'uddin c.2 s.97 ve 106'ya ve Bihar-ul Envar,  c. 51 s.15 ve 16 müracat edilsin.

[4]Bihar-ul Envar, c.51. s.2.

[5]Bihar-ul Envar, c. 51. s12.

[6]"Mehdi-u Mevûd" kitabının önsözünde s. 152'de şöyle yazar: “Ünlü tarihci Mes'udi’nin "Muruc'uz-Zeheb" adlı tarih kitabındaki rivayeti gereğince onuncu imam Ali Hâdi (a.s) hicri 235 yılında Muteveekkil tarafından Medine'den Samırra'ya getirilmiştir. On birinci imam Hz. Askeri ise 232 yılında Medine de dünyaya gelmişlerdir. İslam tarihçileri ve yabancı tarihçilerin yazdığına göre o zaman İslam ordusuyla doğu Roma veya şimdiki Türkiye olan "Bizans" ve Batı Roma (İtlaya) ve onu tasaruf edenler arasında savaş başladı, İbn-i Esir'in Kamil'inde ve diğer kaynakların yazdıklarına göre hicretin 240, 244, 245, 247, 248, 253 yıllarında İslam kuvvetleri ile doğu Roma arasında savaşlar oldu ve bu arada iki tarafın esirleri değiştirildi, Nazilif'in derlediği ve doktor Muhammed Abd'ul Hâdi Şeiri'nin tercüme ettiği "El Arab ve’r- Rum" Tarihinde şöyle yazar: Hicretin 247. yılında Müslümanlar ve Rumlar arasında savaşlar başladı ve birçok ganimetler Müslümanların eline geçti ve yine 248 yılında Müslümanların lideri "Balkocur" ile Rumlular arasında savaş oldu. O savaşta Romalıların ileri gelenlerinden bir çoğu esir düştü. (El- Arab ve’r- Rum Tarihi s. 225…) Îbn-i Esir'de hicretin 249. yılında vuku bulan olaylarla ilgili şöyle yazar: Ömer bin Abdullah-i Ek'te ve Cafer bin Ali Saifeh, komutanlığında Müslümanlar ile (Kayser'inde katıldığı) Rum kuvvetleri arasında bir savaş oldu.

Eğer İmam-ı Zaman'ın (a.s) değerli anneleri 248 yılında esir düşen bu Roma eşrafı arasında esir olmuşsa, bu, Hz. Ali Hadi (a.s)'ın Samırra'da bekletilişinin on üçüncü yılı ve İmam Askeri (a.s)ın on altı yaşlarına rastlıyor demektir.

[7]Bihar-ul Enva, c.51, s.6-11. Şeyh Tusi’nin “Gaybet” adlı eseri, s.124-128. Kemal-ud Din, c.2, s.90-96.

[8]Bihar-ul Envar, c.51, s.25.

[9]Bihar-ul Envar, c.51. s. 12-14; İkmal'ud -Din, c.2. s.100

[10] – Kemal-üd Din c. 2 s. 384

[11]Kemal-ud Din, c.2, s.107.

[12]Kemal-ud Din, c.2, s.104-114. İsbat’ul Hudat, c-7, s.15-35 ve s.143, Bihar-ul Envar, c.51, s.5.

[13] İrşad-i Müfid, s.330.

[14]el-Küna ve’l-Elkab, c.1, s.91.

[15]İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın dört özel naibinden ilki.

[16]İsbat-ul-Hudat, c.7, s.25.

[17]İsbat-ul-Hudat, c.7, s.143.