Namazı ilk vaktinde kılmanın son vaktinde kılmaya üstünlüğü ahiretin dünyaya üstünlüğü gibidir. Sevab’ul Ummal, 58/2 İmam Cafer-i Sadık (a.s)

Kur’an Âyetlerinin Toplanması

Kur’an Âyetlerinin Toplanması

Soru

Kur’an âyetleri niçin nüzul sırasına göre (ilk olarak Mekkî ve sonra Medenî) toplanmadı?

Kısa Cevap

Peygamber’den (s.a.a) Kur’an’ın nüzul sırasına göre toplanması gerektiğine dair bir emir bizlere ulaşmamıştır. Kur’an’ın toplanması birkaç merhalede gerçekleşmiştir. İmam Ali (a.s) Kur’an’ı, nüzul sırasına göre topladı ama sonuçta halifelerin topladığı şekliyle yayıldı. Ehlibeyt (a.s) de şimdiki Kur’an’ı tam anlamıyla teyit etmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Kur’an’ın toplanması hakkında üç ana görüş mevcuttur:

1. Nüzul esnasında her bir sûrenin âyetleri tam olarak nazil olurdu ve bir sûre bitmeden başka bir sûre başlamazdı.

2. Her bir sûre için birkaç âyet nazil olur ve sûreler aşamalı olarak tamamlanırdı. Bu görüşe göre şöyle bir soru akla gelebilir: Acaba âyetlerin sûrelere yerleştirilmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle mi gerçekleşiyordu yoksa bu sahabe zamanında mı oldu?

3. Âyetlerin ve sûrelerin şu andaki tertibi, sahabe zamanında şekil almıştır.

Birinci Görüşün Tahlili:

Suyutî, el-İtkan kitabında Peygamber’in (s.a.a) ve Müslümanların “Bismillahirrahmanirrahim”in başlamasıyla bir önceki sûrenin bittiğini ve yeni bir sûrenin başladığını anladıklarına dair rivayetler nakletmiştir.[1] Bu rivayet genel olarak Peygamber (s.a.a) zamanında da sûrelerin kâmil şekilde nazil olduğunu gösteriyor. Ama ulemanın ortak görüşü olan risaletin evvelinde Alâk Sûresinin sadece birkaç âyetinin nazil olduğu[2] ve bazen bir âyetin nazil olduğu, Peygamber’in (s.a.a) de onu münasip bir sûreye yerleştirdiği[3] bilgisi bu farzın güvenilir olmadığını göstermektedir.

İkinci Görüşün Tahlili:

Birinci bölümde de belirttiğimiz gibi tarihte birçok âyet, Peygamber’in (s.a.a) emriyle çeşitli âyetlere yerleştirilmiştir. İlk olarak Ebu Bekir tarafından toplanan ve sonraları Osman zamanında ikinci defa toplanan Kur’an’da hiçbir âyetin yeri değişmemiştir ve temelde âyetlerin derlenmesine hiçbir müdahaleleri olmamıştır. Fatiha Sûresi gibi bazı sûreler her ne kadar tam olarak nazil olsa da[4], Kur’an’daki uzun bazı sûreler, zamanla ve zahiren orantılı olarak (yani her bir sûreden bir miktar âyetin nazil olması ve zamanla sûrelerin tamamlanması) nazil olmuştur.

Bununla ilgili Merhum Tabersî şöyle diyor: “Nüzul tertibinde, sûrelerin düzeninin riayeti, her sûrenin başlangıcıyla alakalıdır. Eğer bir sûreden birkaç âyet nazil olsa, o sûre bitmeden başka bir sûre tam nazil olsa, hatta bu arada birkaç sûre daha nazil olsa ve sonra ilk sûrenin kalan âyetleri nazil olsa da tertibin geçerliliği (sûrelerin Mekkî ve Medenî olmaları) her sûrenin başlangıç âyetlerinin nüzulüne göredir.”[5]

Bu duruma göre, âyetlerin farklı sûrelerde derlenmesi ve yerleştirilmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyleydi. Ancak Osman zamanında Kur’an’ın farklı nüshaları toplandı. Herkes başkalarının Kur’an’ında olmayan kendi nüshasının doğruluğunu ispat için, o âyetleri Peygamber’den (s.a.a) duyduğuna dair iki şahit getiriyordu ve o nüshada yerine yerleştiriliyordu.[6]

Üçüncü Görüşün Tahlili:

Âyetlerin düzeni konusunda yaklaşık olarak[7] ortak bir görüş mevcuttur. Âyetlerin düzenlenmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle ve kayıtla gerçekleşen bir iştir.[8] Ama daha önce de dediğimiz gibi her ne kadar Kur’an’ın Peygamber (s.a.a) zamanında da toplandığına dair rivayetler olsa da[9], bazı alametlere göre sûrelerin tertiplenmesi sahabe zamanında gerçekleşmiştir.[10] Eğer bu görüşü kabul edersek –güçlü de bir görüştür- Kur’an’ın toplanması genel anlamda üç merhalede gerçekleşmiştir: Peygamber (s.a.a) zamanında, ilk ve ikinci halife döneminde ve nihayetinde üçüncü halifeye ulaşan dönemde.[11]

Kur’an’ın Toplanması:

Kur’an Peygamber (s.a.a) zamanında, Onun emriyle bazı sahabeler aracılığıyla toplanmıştır. Bu toplama vahiy kelamının yazımıdır. Ebu Bekir zamanında perakende haldeki levhalar ve parça halindeki âyetler, levhalarda (şimdiki kitaplara benzer bir mecmua) toplandı. Sonuçta Osman zamanında bu birçok Mushaf –ki Araplar sayesinde farklı kıraatlere müptela olmuştur- tek bir Mushaf’da toplandı.[12]

Hz. Ali’nin (a.s) Mushaf’ı:

Hz. Ali (a.s), Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra Kur’an’ı toplamakla meşgul oldu. Bu Kur’an’ın (Mushaf’ın) özelliği, âyet ve sûrelerin nüzulüne göre dakik olarak düzenlenmesiydi.[13] Yani Mekkî olanlar Medenîlerden önce yer alıyordu.[14] Ama bu Kur’an, hilafet iddiası taşıyan bazı sahabeler tarafından kabul görmedi.[15] Sonuçta ise son olarak üçüncü halifenin bir araya getirdiği Kur’an, Hz. Ali (a.s) tarafından da kabul edildi.[16]

Bahsedilen konuları nazara alarak şu neticeyi alabiliriz:

1. Kur’an âyetleri tedrici nüzulüne göre bazen kâmil bir sûre şeklinde, bazen de bir sûreden birkaç âyet şeklinde nazil olmuştu.

2. Kur’an âyetleri, orantılı olarak farklı sûrelere nazil oluyordu.

3. Sahabeden bazıları Peygamber’in (s.a.a) desturu (nüzulün düzenine göre değil) ve kendi derlemesiyle Kur’an’ı topluyordu.

4. Âyetlerin derlenmesi Peygamber’in (s.a.a) emriyle ve kayıtla gerçekleşiyordu.

5. Bir söyleme göre sûrelerin derlenmesi, sahabe zamanında ve özellikle Osman zamanında gerçekleşti.

6. Kur’an’ın toplanması Peygamber (s.a.a) zamanında, vahyin yazımıyla olmuştur. Birinci ve ikinci halife zamanında perakende olan levhalar toplanmış ve bir mecmuada bir araya getirilmiştir. Osman zamanında birkaç yıldır süregelen farklı kıraat sorunları çözümlenmiştir.

7. İmam Ali (a.s) Kur’an’ı nüzul tertibine göre topladı ama Osman aracılığıyla toplanan Kur’an da İmam tarafından kabul gördüğü için Müslümanlar arasında vahdeti korumak için kendi topladığı Kur’an’ı kaldırdı.

–—


[1]     İbni Abbas şöyle diyor: “Allah Resulü (s.a.a), “Bismillahirrahmanirrahim” nazil olana kadar sûrenin ne zaman biteceğini bilmiyordu.” Bezzar ayrıca şunu da ekliyor: ““Bismillah” nazil olduğunda bir sûurenin bittiği ve diğer bir sûrenin başladığı belli olurdu.” el-Mizan, c. 12, s. 186.

[2]     Marifet, Muhammed Hadi, Ulum-i Kuranî, s.76, Muesseseyi et-Temhid, Kum, 1999.

[3]     Marifet, Muhammed Hadi, Ulum-i Kuranî, s.77; İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir,c.1, s. 90; Tirmizî İbn Abbas’tan, o da Osman b. Affan’dan naklederek diyor ki:

“كان رسول اللّٰه صلّى اللّٰه عليه و سلّم مما يأتي عليه الزمان و هو تنزل عليه السور ذوات العدد- أي في أوقات متقاربة- فكان إذا نزل عليه الشي‏ء دعا بعض من يكتب الوحي فيقول ضعوا هؤلاء الآيات في السورة كذا”.

[4]     Ulum-i Kuranî, s. 76

[5]     Tabersî, Fazıl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Müterciman, c. 26, s. 147, Ferahanî, Tahran, 1981; Ulum-i Kuranî, s. 89.

[6]     Tercüme-i el-Mizan, c. 12, s. 174.

[7]     Şia’nın Muhammed b. Habibullah Sebzevari Necefî gibi (el-Cedid fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, c.2, s. 420) müfessirleriyle ve gayri imami olan Şevkanî gibi (Fethu’l-Kadir, c.1, s. 86) müfessirler bu konuda muhalefet etmişlerdir.

[8]     Suyutî, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, c. 1, s. 71; Ulum-i Kur’an, s. 119.

[9]     el-İtkan, c. 1, s. 69; Buharî, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buharî, c. 4, s. 1907, Dar b. Kesir, Beyrut, h.k. 1407.

[10]    Ali b. Süleyman el-Abid, Cem’ul-Kur’an Hifzan ve Kitabetun, s. 70, Birinci konu:

الأدلة على كتابة القرآن الكريم في عهده صلى اللّٰه عليه وسلم ، ما رواه البخاري ومسلم عن ابن عمر “ أن رسول اللّٰه صلى اللّٰه عليه وسلم نهى أن يُسَافر بالقرآن إلى أرض العدو ” .

وفي لفظ لمسلم أن رسول اللّٰه صلى اللّٰه عيه وسلم قال: “ لا تسافروا بالقرآن ، فإني لا آمنُ أن يناله العدو ”،بیجا،بیتا

[11]    Mukrizî, Ahmet b. Ali, Emtau’l-İsma’, c. 4, s. 239, Daru’l-Kutubi’l-İlmiye, Beyrut, h.k. 1420.

[12]    Bkz. Cem’ul-Kur’an Hifzan ve Kitabetun, s. 70 (Peygamber (s.a.a) zamanında Kur’an’ın toplanmasıyla ilgili); el-İtkan, c.1, s. 69-70 (Ebu Bekir ve Osman’ın Kur’an’ı toplaması ve bu konuyla ilgili olan yerler.)

[13]    Daha önce de dediğimiz gibi bazı âyetler Peygamber’in (s.a.a) emriyle kendilerine has yerlere yerleştirilmiştir.

[14]    Ulum-i Kuranî, s. 121, Muhammed b. Sa’d, et-Tabakatu’l-Kubra, Tercüme: Mehdi Damğanî, c. 2, s. 324, Kültür ve Düşünce Yayınevi, Tahran, 1995.

[15]    Ulum-i Kuranî, s. 122.

[16]    Hz. Ali (a.s) hilafeti zamanında Kûfe’ye ulaştığında halk, Osman’ın yaptığı iş için serzenişte bulundu. Zira halka, Kur’an’ın tek bir nüshasını sunmuştu. Hz. Ali (a.s) sesini yükselterek susmalarını istedi ve buyurdu ki: “O her ne yaptıysa bizimle meşveret ederek ve muvafakat ederek yaptı. Ben de eğer onun yerinde olsaydım böyle yapardım ve aynı yoldan giderdim.” Bkz: A’sam b. Kûfî, el-Futuh, Tercüme: Mustafavî Herevî, s. 997, Neşr-i İntişarat ve Amuzeş-i İnkılab-i İslami, Tahran, 1993; Ulum-i Kuranî, s. 122-123.