Kur’an’da Zikredilen Sidretu’l-Munteha
Soru
Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilen sidretu’l-munteha ne anlama gelmektedir?
Kısa Cevap
“Sidre”, lügat bilginlerinin ekseriyetinin belirttiği üzere çok yapraklı ve çok gölgeli bir ağaca denmektedir ve “sidretu’l-munteha” tabiri, göklerin, meleklerin uçuşunun, şehid ruhlarının, peygamberlerin ilimlerinin ve insan amellerinin son zirvesinde yer alan çok yapraklı ve çok gölgeli bir ağaca işarettir. Orası, Allah’ın meleklerinin ötesine geçemediği yerdir. Cebrail de miraç yolculuğunda oraya ulaştığında durmuştur. Her ne kadar Kur’an-ı Kerim’de sidretu’l-munteha hakkında bir açıklama yapılmamışsa da İslamî hadis ve rivayetlerde çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Onların hepsi şu gerçeği beyan etmektedir: Bu tabirin bir tür teşbih olarak ifade edilmesinin nedeni, sözlerimizin bu tür büyük gerçekleri açıklayamayacak kadar dar ve kısıtlı olmasıdır. Bir hadiste İslam Peygamberinden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
“Ben onun her bir yaprağı üzerinde duran ve Allah’ı tespih eden bir melek gördüm.”[1]
İmam Sâdık’tan (a.s) nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ben sidretu’l-muntehaya vardım ve onun her bir yaprağı altında bir ümmetin gölgelendiğini gördüm!” [2]
Bu tabirler, kastedilenin asla yeryüzündeki ağaçlara benzer bir şey olmadığını göstermektedir. Bilakis bu, Hakkın rahmetinin yakınında yer alan, meleklerin yaprakları üzerinde tespih ettiği ve pak ümmetlerin gölgesinde bulunduğu görkemli gölgeliklere işarettir.[3] Tefsiru’l-Mizan’da sidretu’l-munteha hakkında şöyle denmektedir: Bu sidre ağacının ne tür bir ağaç olduğuyla ilgili Allah’ın kelamında açıklayıcı bir şey bulamadık. Allah burada müphem bir şekilde ve işaret ile söz söylemeyi yeğlemiş gözükmektedir. “Sidreyi örten örtmekte iken” (Necm Sûresi, 16) cümlesi bu tespiti teyit etmektedir; zira burada bir örtüden söz edilmiştir. Rivayetlerde ise yedinci göğün üzerinde bulunan ve kulların amellerinin kendisine kadar yükseldiği ağaç olarak tefsir edilmiştir.[4]
[1] Tabersî, Mecmeu’l-Beyan, Necm, 14. âyetin tefsiri, “sidretu’l-munteha”.
[2] Nuru’s-Sakaleyn, c. 5, s. 155.
[3] Tefsir-i Numûne, c. 22, s. 498.
[4] Tabatabâî, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan, tercüme: Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, c. 19, s. 49.