Kur’an’ın Âyetler Halinde Nazil Olması
Soru
Kur’an’ın âyetler halinde olmasının hikmeti nedir? Kaç tane sûre Hz. Resulullah’a (s.a.a) bir defada nazil olmuştur?
Kısa Cevap
Kur’an’ın def’i (bir defada) ve tedricî (âyet âyet ve sûre sûre) olmak üzere iki çeşit nüzulu vardır. Tedricî nüzul için öne sürülen deliller şunlardır:
1-Peygamber’in kalbini sağlamlaştırmak.
2-Peygamber’in (s.a.a) ve Müslümanların teselli bulmasını ve ayaklarının sabit olmasını sağlamak.
3-İnsanların rahatlıkla düşünmelerine, ezberleyebilmelerine, Kur’an ilmini amele yansıtabilmelerine ve acele etmeden yavaş yavaş okunmasına imkân vermek.
Kur’an-ı Kerim’de çeşitli konular olduğundan, onların tasnif edilmesi, biribirleriyle uyum halinde olan bu konuların bir bütünlük içinde olması ve diğer konulardan ayrılması gerekir. Bu yüzden Kur’an âyet ve sûrelerden oluşmuştur.
Hatırlatmak gerekir ki, her âyetin sınırı, başlangıcı ve sonu Peygamberimizin (s.a.a) kendisi tarafından belirlendiğinden onları taabbüden kabul etmek gerekir. Kur’an’ın bir defada nazil olan bazı sûrelerinin isimleri ayrıntılı cevap bölümünde verilmiştir.
Ayrıntılı Cevap
Kur’an-ı Kerim’in 23 yılda tedricî (aşamalı) olarak Resulullah’a (s.a.a) nazil olduğunda şüphe yoktur. Ancak bir yandan da Kur’an’ın kendisi “Kur’an Ramazan ayında ve bir gecede nazil oldu.”[1] diye buyurmaktadır. Bu âyet açıkça Kur’an’ın Ramazan ayında nazil olduğunu gösteriyor. Yine “Biz onu Kadir gecesinde indirdik”[2] ve “Biz onu mübarek gecede indirdik”[3] âyetleri de Kur’an’ın bir gecede nazil olduğunu göstermektedir. Her üç âyeti birbiriyle mukayese ettiğimizde o gecenin Ramazan ayında olduğunu göreceğiz.
Hadisler Kur’an’ın nüzulunun iki şekilde olduğuna tanıklık etmektedir.
Hafz b. Gıyas şöyle rivayet eder:
İmam Sâdık’a (a.s) “Allah “Ramazan öyle bir aydırki onda Kur’an nazil olmuştur” diye buyuruyor. Oysa Kur’an baştan sona 23 yılda nazil olmuştur” diye arzettiğimde şöyle buyurdu: “Kur’an’ın tümü Ramazan ayında Beytu’l-Mamur’a nazil oldu, sonra da (oradan) 23 yılda nazil oldu.” [4]
Ehl-i Sünnet kaynaklarında “Beytu’l-Mamur” yerine “Beytu’l-İzze” şeklinde gelmiştir.
Sâfi, tefsirinin dokuzuncu mukaddimesinde Beytu’l-Mamur’u “Peygamberimizin kalbi” diye tevil ediyor ve şöyle diyor: “Sanki bundan kasıt Peygamberin kalbine nazil olmasıdır. Zira Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ruhu’l-Emin onu senin kalbine nazil etti.”
İşte bundan sonra 20 yılda tedricen kalbinden diline nazil oldu. Cebrail geldiği zaman vahyî lafızlarıyla okuyordu.“
Kur’an’ın Tedricî Nüzulünün Nedeni
Peygamberimizin döneminde ne zaman bir olay olsa veya Müslümanlar ne zaman bir sorunla karşılaşsalar yahut çeşitli sorular sorulsa bunlara karşılık cevap olarak bir takım âyetler ya da bir sûre nazil olurdu. Bu münasebetler ya da gerçekleşen olaylara ıstılahta “Nüzul Sebebi” veya “Şa’n-ı Nüzul” denmektedir. Bir çok âyeti tam olarak anlayabilmek için onların nüzul sebebini bilmek gerekir.
Bu yüzden Kur’an, hicretten önce ve sonra olmak üzere 23 yılda çeşitli münasebetler ve ortaya çıkan olaylar neticesinde tedricî olarak nazil olmuştur. Bazen âyet âyet, bazen de sûreler halinde gerçekleşen bu nüzul, Peygamberimizin (s.a.a) ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Sonra bütün âyetler biraraya getirilerek Kur’an adı altında bir kitap halinde toplandı.
Nüzulun bu şekilde olması, Kur’an’ı diğer semavî kitaplardan ayıran özellik olmuştur. Zira Hz. İbrahim’in (a.s) sahifeleri ve Hz. Musa’nın (a.s) levhaları bir defada nazil oldu. Kur’an’ın tedricî nüzulü müşriklerin eleştirisine neden olmuştu. Kur’an bu konuda şöyle buyuruyor:
“Kafir olanlar dediler ki: Ona Kur’an, birden ve toplu olarak indirilseydi ya.”
Bu eleştiriye ise şu cevabı veriyor:
“Biz, onu, gönlüne iyice yerleştirmen için böyle indirdik ve onu âyet âyet ayırdık, birbiri ardınca indirdik.”[5]
Bir başka yerde şöyle buyuruyor:
“Bir Kur’an’dır ki onu insanlara dura dura, yavaş yavaş okuman için âyet âyet, sûre sûre ayırdık ve onu azar azar indirdik.”[6]
Allâme Tabatabâî (r.a) bu âyeti tefsir ederken bazı önemli noktalara işaret ederek şöyle söylüyor: “Âyetin sadece anlatım biçimini göz önüne alırsak Kur’an’ın bütün maarifini içerdiğini göreceğiz. Bu maarif Allah katında lafız ve ibare şeklinde idi ve tedricî nüzulün dışında insan onları anlayamazdı. Bu âlemin özelliği tedricî olduğundan insanların onu anlayıp ezberleyebilmeleri için tedricî olarak nazil oldu. Buna göre söz konusu âyet-i kerime “Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’an yaptık. O, katımızda bulunan ana kitaptadır. Yücedir, hikmetlidir.”[7] âyetinin manasını içermekte ve onun manasını beyan etme makamındadır.
Tedricî nüzul ve Kur’an’ın bölüm bölüm olmasının hikmeti ilim ve amelde Kur’an’a yakın olmak ve kavranabilmesi için insanların kabiliyetlerinin gelişmesini sağlamaktır. Kur’an’ın sûre sûre ve âyet âyet nazil olması insanların onun temel maarif ve itikatları, ayrıntılı ve amelî ahkâmı kavrama seviyesine gelmeleri ve insan için faydalı olan şeyleri göz önünde bulundurmaları içindir. O faydalar da şunlardır: Kur’an’ın ilmiyle amelin Kur’an’a yakın olması, insan doğasının maarif ve ahkâmı almakta zarar görmemesi, bir defada nazil olduğu için Yahudilerin kabul etmekten sakındığı ve bundan dolayı Allah’ın dağı başlarının üstüne getirerek kabul ettikleri Tevrat’ın akıbetine uğramaması için maarifini tek tek anlamalarından dolayıdır.“[8]
Yine Kur’an’ın kendisinden onun tedricî nüzulunun hikmeti hakkında şöyle bir istinbat yapılmaktadır: Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Müslümanların her zaman Allah’ın inayetine nail olduklarını bilmeleri ve Allah’la olan irtibatlarının güçlü olduğunu hissetmeleri içindir. Vahyin devam etmesi ve âyetlerin nazil olması onların teselli bulmasına ve ayaklarının sabit kalmasına neden olmaktaydı.[9]
Çeşitli zaman ve münasebetlerden sonra nazil olan âyetler, sûreler halinde toplandı ve bir kitap haline getirildi. Her sûrenin âyetleri tevkifî (belirlenmiş ve değişmez) olup, en küçük sûreden (üç âyetlik Kevser) en büyük sûreye (286 âyetlik Bakara) kadar hepsi Peygamberimizin (s.a.a) emriyle düzenlenmiş, o günden bugüne kadar da herhangi bir değişiklik olmadan günümüze kadar gelmiştir. Bunda Kur’an’ın mucizesine ve âyetlerin uygunluğuna dair bir sır vardır.[10]
Sûrelerinin çeşitli âyetlerden oluşması konusunda da diyoruz ki: “Her sûrenin âyetlerinin sıralaması, düzenlenmesi ve sayısı Resulullah (s.a.a) hayattayken ve Onun (s.a.a) emriyle yapılmış olup tevkifîdir, taabbüden kabul etmek ve her sûredeki sıralamaya göre tilavet etmek gerekir. Her sûre Bismillahirrahmanirrahim’in gelmesiyle başlamakta ve âyetler nüzul sırasına göre yerleştirilmekteydi; başka bir Bismillah nazil olunca yeni bir sûre başlamış oluyordu. Âyetlerin doğal düzeni böyleydi. Bazen de Resulullah (s.a.a) bir âyeti, Cebrail’in işaretiyle doğal düzeninin aksine başka bir sûreye yerleştirirdi. Örneğin “Sakının o günden ki dönüp Allah’a ulaşacaksınız, sonra da herkese kazancının karşılığı verilecek ve onlara zulmedilmeyecek.”[11] âyeti rivayete göre son nazil olan âyetlerdendi ama Resulullah (s.a.a) onun Bakara Sûresinin 281. âyeti olan faiz âyetleriyle borç âyetlerinin arasına konmasını emretmiştir.
Binaenaleyh âyetlerin sûrelere yerleştirilmesi ister doğal düzen üzere, ister destura göre olsun tevkifîdir ve Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) nezaret ve emriyle olmuştur. Bu yüzden ona uymak gerekir. Nerede konu bitiyorsa âyet de bitecek diye bir şey yoktur. Bazen konunun ortasında âyet bitmekte, bir sonraki âyette devam etmektedir. Demek ki âyetlerin uzunluk ve kısalıkları onların konularına bağlı değildir, sadece tevkifî bir iştir. Geçmiştekilerin, âyetlerin sayısı konusunda görüş ayrılıklarına düşmelerinin nedeni şudur: Resul-ü Ekrem (s.a.a) muhtemelen âyetin bir yerinde durmuş ve tilavete devam etmemiştir. Bu yüzden âyetin bittiği zannedilmiştir. Bir başka tilavette de onu durmadan okumuş olabilir.[12]
Hz. Resulullah’a (s.a.a) bir defada nazil olan sûreler şunlardır: Duha, Fatiha, İhlas, Kevser, Tebbet, Beyyine, Nasr, Nas, Felak, Mürselat, Maide, En’am, Tevbe, Saf, Âdiyat, Kafirun.[13]
[1] Bakara, 185: “Ramazan öyle bir aydır ki onda Kur’an nazil olmuştur.”
[2] Kadir, 1.
[3] Duhan, 3.
[4] Sâfi tefsiri, 9. Mukaddime (el-Kâfi’den naklen)
[5] Furkan, 32.
[6] İsra, 106.
[7] Zuhruf, 3-4.
[8] Muhammed Hüseyin Tabatabâî, el-Mizan (Farsça tercümesinden), c. 13, s. 305-306.
[9] Muhammed Hadi Marifet, Ulum-i Kur’anî (Müessese-i Ferhengi-i Temhid, Kum, h.ş.
1380), s. 60-61.
[10] Ulum-i Kur’anî, s. 111.
[11] Bakara, 281.
[12] Ulum-i Kur’anî, s. 117.
[13] Mustafa Esrar, Danestenihay-ı Kur’an, s. 28; Sâdık Hasanzade, Kilid-i Kur’an, s. 134.