Kur’an’ın Tahrif Olmadığıyla Çelişen Rivayetler
Soru
Eğer Kur’an tahrif olmadıysa neden tarihte bazen Peygamber’in (s.a.a) Kur’an okurken bazı kelimeleri değiştirdiğinden bahsediliyor? Hatta tarihte geçtiği üzere, bazı vahiy yazıcıları bu yüzden dinden çıkmışlardır ve Peygamber (s.a.a) tarafından idam edilmişlerdir. Acaba Abdullah İbn Ebi Sereh’le ilgili rivayet doğru mudur?
Kısa Cevap
İşaret ettiğiniz rivayet, Abdullah İbn Ebi Sereh’in dinden çıkması hikâyesiyle ilgilidir. Abdullah İbn Ebi Sereh’in dinden çıkmasının şekli ve nedeni ile ilgili üç çeşit rivayet nakledilmiştir.
Birinci olarak; bu rivayetler arasında Abdullah İbn Ebi Sereh’in dinden çıkmasının şekli hakkında ihtilaf vardır. Bu rivayetlerin bazıları, Kur’an’ın tahrif olduğuna ve değiştiğine delalet etmemektedirler. Bazıları da belirsiz ve meçhuldürler. Ancak çok az sayıda rivayet, tahrif ve değişmenin olduğuna delalet etmektedir. Bu yüzden bu rivayetlere dayanılamaz.
İkinci olarak; üçüncü gurup rivayetler de, Merhum Saduk’un (r.a) tefsirine göre tahrife delalet etmemektedirler. Merhum Saduk (r.a), Peygamber’den (s.a.a.) nakledilen bu üçüncü gurup rivayetlerdeki
“هو واحد” (O birdir) cümlesi hakkında şöyle yazmaktadır:
“Yani, değiştirsen de değiştirmesen de senin değiştirmek istediğin değil, benim söylediğim şey yazılır.”
Üçüncü olarak; eğer Merhum Saduk’un (r.a) yapmış olduğu yorumu kabul etmesek ve diğer taraftan da bu rivayetlerin senetlerini sahih bilsek dahi, Kur’an âyetleriyle çeliştiklerinden dolayı yine de onlara istinat edemeyiz. Çünkü Peygamber (s.a.a.) ve Masum İmamların (a.s.) sözlerine göre bu rivayetlerin kabul edilmemesi gerekmektedir.
Abdullah İbn Ebi Sereh, mürted olduktan sonra Mekke’ye kaçmıştır ve Mekke’nin fethinden sonra da Osman’ın (üçüncü halife) aracılığı sayesinde idam edilmekten kurtulmuştur. Osman halife olduğu zaman da Abdullah İbn Ebi Sereh’i Mısır’a vali tayin etmiştir.
Bu rivayetlere dikkat edildiğinde, bu rivayetlerin Kur’an’ın tahrif edildiğine değil, tam tersine tahrif olmadığına delalet ettikleri görülür. Çünkü Kur’an’ın tahrif olmadığını söyleyenler, muhaliflerin tahrife olan çabalarını değil, onların böyle bir çabaya muvaffak olmalarını reddetmektedirler.
Kur’an’ın tahrif olmadığını söyleyenlerin delillerinin birincisi, Kur’an’ın, Allah tarafından korunmasıdır. İkincisi ise Peygamber’in (s.a.a.) Kur’an’ı tahrif etmek ve değiştirmek isteyenlere karşı, onun koruyucusu olmasıdır. Abdullah İbn Ebi Sereh’in bu çabası da, yenilgiye uğramış çabaların ve Peygamber’in (s.a.a) mücadele etmekle görevli olduğu batıl komploların bir örneğidir. Eğer bir kimse bu rivayetlere derinlemesine bakacak olursa, bu rivayetlerin tahrife değil, tam tersine tahrifin olmadığına delalet ettiğini açıkça görecektir.
Ayrıntılı Cevap
Cevabın açıklığa kavuşması için bazı noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir:
1- Kur’an’ın tahrif olmadığı ve değişmediği sağlam ve kesin delillere dayandırılmaktadır ve bu aklî delillerin bazıları önceki sorularda açıklanmıştır. Şimdi bu delillerin naklî olanlarının bazılarına işaret edeceğiz:
a) Kur’an-ı Kerim’deki bazı âyetler, Kur’an’ın değişmediğine, tahrif olmadığına ve hatta bunun mümkün olmadığına delalet etmektedir:
“Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.”[1] “Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.”[2]
b) Peygamber’in (s.a.a.) vahyi almada, onu korumada ve duyurmada masum olduğunu açıklayan âyetler vardır.
– Peygamber’in (s.a.a.) vahyi almada masum oluşu:
“(Resûlüm!) Şüphesiz ki bu Kur’an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.”[3]
– Peygamber’in (s.a.a.) vahyi korumada masum oluşu:
“Sana (Kur’an’ı) okutacağız; sen hiç unutmayacaksın.”[4]
– Peygamber’in (s.a.a.) vahyi tilavet etmesi ve duyurmasında masum oluşu:
“Peygamber (s.a.a.) Kur’an ayetlerini onlara tilavet ediyor.”[5]
“O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. O(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”[6]
Yüce Allah Peygamber’i (s.a.a.), âyetlerde en ufak bir değiştirme yaparsa onu en ağır şekilde cezalandıracağına dair tehdit etmektedir:
“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette Biz onu, o yüzden yeminiyle yakalar, sonra da onun iliğini keser atardık. O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”[7]
c) Peygamber’in (s.a.a.) Kur’an’da hiçbir şekilde değiştirme hakkının olmadığını açıklayan âyetler:
“De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.”[8]
d) Kur’an-ı Kerim’in tahrif olmadığı ve değiştirilmediği anlaşılan hadisler de vardır. Bu hadislerden birisine örnek olarak işaret edeceğiz:
Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:
“Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; birisi Allah’ın kitabı ve diğeri ise itretim, Ehl-i Beytimdir. Bu iki değerli emanet, kıyamet günü Kevser havuzunun başında bana gelene kadar birbirlerinden ayrılmazlar.” [9]
Ehl-i Sünnet ve Şia tarafından kabul edilen bu hadis, Kur’an-ı Kerim’in kıyamet gününe kadar insanlara hüccet olduğunu ve ona dayanmanın sahihliğini açıklamaktadır. Eğer Kur’an değişime ve tahrif olmaya müsait olsaydı, dinî hükümlerin istinat edileceği kaynak olamazdı.
2- Peygamber (s.a.a.) ve Masum İmamlar’dan (a.s), hadislerin kabulü veya reddinin, onların Kur’an’a uyup uymadığına bağlı olduğuna dair hadisler:
Aşağıda bu hadislerin bazıları zikredilmiştir:
a) Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın kitabına uyan her şeyi kabul ediniz ve ona uymayan her şeyi de reddediniz.” [10]
b) İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Bizlerden nakledilen hadislerden Kur’an’a uyanlarını kabul ediniz ve Allah’ın sözlerine aykırı olan her hadisi kabul etmeyiniz.” [11]
Sonuç olarak sizin zikrettiğiniz hadisler, senet ve delalet açısından mefhumu ve içeriği sahih ve doğru olsa bile, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) kesin emirlerine göre, yani Kur’an’a aykırı olduğu için kabul edilemez ve bu hadisler onlara isnat etme değerini taşımamaktadırlar.
3- Sizin işaret ettiğiniz rivayetler, Abdullah İbn Ebi Sereh’in dinden çıkması hikâyesiyle ilgilidir.
Abdullah İbn Ebi Sereh’in dinden çıkmasının şekli ve nedeni ile ilgili üç çeşit rivayet nakledilmiştir:
a) Bazı rivayetlerde şöyle geçmektedir:
“Peygamber (s.a.a) Abdullah İbn Ebi Sereh’e Müminun Sûresi’nin âyetlerini yazdırıyordu.
“ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ” âyetine gelindiğinde, Abdullah İbn Ebi Sereh, Allah’ın insanları yaratmasının beyanına hayret ederek, “فَتَبَارَکَ اللّٰهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِینَ” der ve Peygamber (s.a.a) de ona “فَتَبَارَکَ اللّٰهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِینَ” yaz, der. Bunun üzerine Abdullah İbn Ebi Sereh vesveseye kapılarak kendi kendine şöyle der: “Eğer bu gerçekten vahiyse demek ki bana da vahiy oluyor ve eğer yalansa demek ki Peygamber (s.a.a) de yalan söylüyor.”
Abdullah İbn Ebi Sereh bu yüzden mürted olur ve Mekke’ye kaçar.[12]
b) Diğer bazı rivayetlerde ise şöyle geçmektedir: Abdullah İbn Ebi Sereh, vahiyleri yazarken onları değiştiriyordu. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) onu vahiy yazıcılığından azletti ve o da mürted olup Mekke’ye kaçtı.[13]
c) Feyz-i Kaşanî İmam Sâdık’tan (a.s) şöyle nakletmektedir:
Osman’ın süt kardeşi olan Abdullah İbn Ebi Sereh’in yazısı güzeldi. Peygamber’e (s.a.a) vahiy geldiğinde onu çağırır ve ona gelen vahyi okurdu ve o da yazardı. Ancak o “سمیع بصیر” (duyan ve gören) yerine “سمیع علیم” (duyan ve bilen) ve “بما تعلمون خبیر” (yapmakta olduklarınızdan haberdardır) yerine “بما تعملون بصیر” (yapmakta olduklarınızı görmektedir) ya da “تا” yerine “یا” ve “یا” yerine “تا” yazıyordu. Böyle olmasına rağmen Hz. Muhammed (s.a.a.) bu birdir diyordu. Bu şahıs sonunda mürted oldu ve Mekke’ye kaçarak Kureyşlilere şöyle söyledi: Allah’a andolsun ki Muhammed ne söylediğini bilmiyor ve ben de onun gibi âyet nazil edebilirim.[14]
Sonuç olarak öncelikle bu rivayetler, İbn Ebi Sereh’in mürted olmasının şekli konusunda ihtilaflı oldukları için onlara istinat edilemez. Çünkü birinci nakle göre tahrife ve değişikliğe delalet etmemektedir. Çünkü İbn Ebi Sereh’in kalbinden geçenlerin önceden Peygamber’e (s.a.a.) nazil olan ilahi vahiy olmasının bir sakıncası yoktur. İkinci nakil ise belirsizdir ve sadece üçüncü nakil tahrif ve değişikliğe delalet etmektedir.
İkinci olarak: Merhum Saduk (r.a.), Peygamber’in (s.a.a.) “هو واحد” (O birdir) cümlesi hakkında şöyle yazmaktadır: “Yani, değiştirsen de değiştirmesen de senin değiştirmek istediğin değil benim söylediğim şey yazılır.”[15]
Eğer bu rivayet (üçüncü nakle göre) senet açısından sahih ve doğru ise Merhum Saduk’un (r.a.) yapmış olduğu yorum kabul edilebilir. Çünkü bu yorum, Kur’an tahrif edilemez ve değiştirilemez anlamındaki âyetlerle ve aynı şekilde Peygamber’in (s.a.a.) âyetleri alması, koruması ve insanlara ulaştırmasında masum olduğuna işaret eden âyetlerle de uyuşmaktadır.
Üçüncü olarak: Eğer Merhum Saduk’un (r.a.) yapmış olduğu yorumu kabul etmesek ve bu rivayet senet açısından da sahih olsa dahi, ikinci noktada açıkladığımız gibi Kur’an’ın açık âyetleriyle çeliştikleri için böylesi rivayetlere istinat edilemez. Peygamber (s.a.a.) ve Masum İmamlar’ın (a.s.) sözlerine göre bu tür rivayetler kabul edilemez.
4- Abdullah İbn Ebi Sereh, mürted olduktan sonra Mekke’ye kaçmıştır ve Mekke’nin fethinden sonra da üçüncü halife Osman’ın aracılığı sayesinde idam edilmekten kurtulmuştur.[16]
Bu rivayetlere dikkat edildiğinde, bu rivayetlerin Kur’an’ın tahrif edildiğine değil, tam tersine tahrif olmadığına delalet ettiği görülür. Çünkü Kur’an’ın tahrif olmadığını söyleyenler, muhaliflerin tahrife olan çabalarını değil onların böyle bir çabaya muvaffak olduklarını reddetmektedirler.
Kur’an’ın tahrif olmadığını söyleyenlerin delillerinin birincisi, Kur’an’ın, Allah tarafından korunmasıdır. İkincisi ise Peygamber’in (s.a.a.), Kur’an’ı tahrif etmek ve değiştirmek isteyenlere karşı onun koruyucusu olmasıdır. Abdullah İbn Ebi Sereh’in bu çabası da, yenilgiye uğramış çabaların ve Peygamber’in (s.a.a) mücadele etmekle görevli olduğu batıl komploların bir örneğidir. Eğer bir kimse bu rivayetlere derinlemesine bakacak olursa, bu rivayetlerin tahrife değil tam tersine tahrifin olmadığına delalet ettiğini açıkça görecektir.
[1] Fussilet, 42.
[2] Yunus, 42.
[3] Neml, 42.
[4] A’la, 42.
[5] Âl-i İmran, 42.
[6] Necm, 3-4.
[7] Hakka, 3-4.
[8] Yunus, 15.
[9] Müsned-i Ahmed, 10681. Hadis; Sünen-i Tirmizî, 372. Hadis; Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 109.
[10] el-Kâfi, c. 1, s. 109.
[11] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 249.
[12] Biharu’l-Envar, c. 22, s. 34.
[13] Tefsir-i Ayyaşi, c. 1, s. 369.
[14] Feyz-i Kaşanî, Tefsir-i Sâfi, c. 2, s. 140, En’am Sûresi’nin 93. âyetinin altında,
Tahran, Mektebetu’l-İslamiyye.
[15] Saduk, Meaniu’l-Ahbar, Biharu’l-Envar’dan naklen, c. 92, 3. bâb, s. 35.
[16] Biharu’l-Envar, c. 17, s. 178.