Müminlerin Emiri İmam Ali’nin Verdiği Hükümlerden Örnekler
Seyyid Necat Karakuş
O BENİM ANNEM!
Asım b. Hamza es-Selulî’den rivayet edilmiştir; diyor ki:
Medine sokaklarında, bıyığı henüz terlemiş bir genç mustarip bir hâlde: “Ey hüküm verenlerin en iyisi (olan yüce Allah)! Benimle annemin arasında sen hüküm ver!” diyordu.
O sırada Ömer b. Hattap ona rastladı ve: “Ey genç! Neden annene beddua ediyorsun?” diye sordu.
Genç: “Ey inananların hükümdarı! Annem beni dokuz ay karnında taşıdı, iki yıl da bana süt verdi. Fakat büyüyüp iyiyi kötüden, sağımı solumdan ayırt etmeye başlayınca, beni kendinden uzaklaştırıp inkâr etti, beni tanımadığını söyledi.” dedi.
Ömer: “Annen nerede oturuyor?” diye sordu.
Genç: “Falanca Oğulları’nın gölgeliğinde.” diye cevap verdi.
Ömer: “Gencin annesini hemen bana getirin!” diye emretti.
Kadını, dört erkek kardeşi ve kırk şahitle birlikte getirdiler. Şahitler, kadının çocuğu tanımadığına tanıklık ediyor, gencin yalancı ve iftiracı biri olduğunu, kadına haksızlık yaptığını ileri sürüyor, kadının hiç evlenmemiş Kureyşli bakire bir kız olduğunu söylüyorlardı.
Ömer: “Ey genç! Ne diyorsun?” dedi.
Genç: “Ey inananların hükümdarı! Allah’a yemin ederim ki, bu kadın benim annemdir; dokuz ay beni karnında taşımış, iki yıl da beni emzirmiştir. Fakat büyüyüp iyiyi kötüden, sağımı solumdan ayırt etmeye başlayınca, beni kendinden uzaklaştırıp inkâr etti ve beni tanımadığını söyledi.” dedi.
Ömer, kadına dönerek: “Ey kadın! Bu genç ne diyor?” dedi.
Kadın: “Ey inananların hükümdarı! Nur perdeleri arkasında saklı olan, hiçbir gözün göremediği yüce Allah’a ve (O’nun elçisi) Muhammed ve soyuna yemin ederim ki, onu tanımıyorum, kimlerden olduğunu da bilmiyorum. O, yalancı bir gençtir, akrabalarımın arasında beni rezil etmek istiyor. Ben, Kureyş’ten hiç evlenmemiş bakire bir kızım.” dedi.
Ömer: “Şahitlerin var mı?” diye sordu.
Kadın: “Evet; işte bunlar!” dedi.
Kırk şahit öne çıkıp, Ömer’in yanında, gencin yalancı olduğuna, amacının kadını akrabaları içerisinde rezil etmek olduğuna ve kadının Kureyş’ten hiç evlenmemiş bakire bir kız olduğuna tanıklık ettiler.
Bunun üzerine Ömer: “Bu genci tutuklayıp hapse götürün de ben şahitlerin durumlarını araştırayım. Eğer şahitlerin adil kişiler olduğu ortaya çıkarsa, onu iftiracının cezasına çarptıracağım.” dedi.
Genci tutup hapse götürürlerken, yolda Müminlerin Emiri Hz. Ali ile karşılaştılar. Genç: “Ey Resulullah’ın amcazadesi! Ben, haksızlığa uğramış bir gencim.” deyip Ömer’e söylediklerini ona da söyledi. Sonra da: “Ömer de benim hapse atılmamı emretti.” dedi.
Hz. Ali (a.s): “Onu Ömer’e geri götürün!” dedi.
Onu Ömer’e geri getirdiklerinde: “Ben onu hapse götürmenizi emretmiştim; şimdi onu bana geri mi getiriyorsunuz?” diye sitem etti.
“Ey inananların hükümdarı! Ali b. Ebu Talip, onu sana geri getirmemizi emretti, biz de itaat ettik. Çünkü senin kedin, bize: ‘Ali’nin hiçbir emrinden çıkmayın.’ demiştin.” dediler.
Tam o sırada Ali (a.s) çıkageldi ve: “Gencin annesini bana getirin.” dedi.
Gidip onu geri getirdiler.
Hz. Ali (a.s) gence dönerek: “Sen ne diyorsun?” dedi.
Genç, iddiasını tekrarladı.
Hz. Ali (a.s) Ömer’e dönerek: “Bunların arasında benim hüküm vermeme müsaade ediyor musun?” dedi.
Ömer: “Suphanallah! Nasıl müsaade etmeyebilirim ki?! Oysa Resulullah’tan (s.a.a): ‘Sizin en bilgiliniz, Ali b. Ebu Talip’tir.’ buyurduğunu duymuşumdur.” dedi.
Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) kadına dönerek: “Ey kadın! Senin şahitlerin var mı?” dedi.
Kadın: “Evet.” dedi.
Şahitler öne çıkarak, ilkin tanıklık ettikleri şeye tanıklık ettiler.
Hz. Ali (a.s): “Bugün siz ikinizin arasında öyle bir hüküm vereceğim ki, yüce Allah’ın rızası o doğrultudadır; onu habibim Resulullah (s.a.a) bana öğretmiştir.” dedi.
Sonra kadına: “Senin velin var mı?” diye sordu.
“Evet, bunlar benim erkek kardeşlerimdir.” dedi.
Hz. Ali (a.s), kadının erkek kardeşlerine dönerek: “Sizin ve kız kardeşiniz hakkındaki emrim geçerli midir?” diye sordu.
“Evet, ey Muhammed’in (s.a.a) amcazadesi! Bizim ve kız kardeşimizin hakkındaki emrin geçerlidir.” dediler.
Hz. Ali (a.s): “Allah’ı ve burada hazır bulunan bütün Müslümanları şahit tutuyorum ki, ben kendi malımdan peşin dört yüz dirhem mehir ile bu genci bu kızla evlendirdim. Ey Kamber! Dirhemleri bana getir.” dedi.
Kamber, dirhemleri getirip Hz. Ali’ye verdi.
Hz. Ali (a.s), dirhemleri gencin avcuna dökerek: “Al, bunları hanımını eteğine dök ve gerdeğe girme alâmetini taşımadan (yani gusletmeden) bize gelme!” buyurdu.
Genç, kalkıp dirhemleri kadının eteğine döktü ve kadının yakasından tutarak çekip: “Kalk!” dedi.
Bunun üzerine kadın: “Ateş! Ateş!” diye bağırdı ve: “Ey Muhammed’in amcazadesi! Beni oğlumla mı evlendirmek istiyorsun?! Allah’a andolsun ki, bu benim oğlumdur! Erkek kardeşlerim beni soy sop açısından alçak olan biriyle evlendirdiler. Ondan bu oğlanı doğurdum. Oğlan büyüyüp delikanlılık çağına gelince, onu atıp inkâr etmemi emrettiler. Allah’a andolsun ki, o benim oğlumdur ve kalbim onu terk ettiğim için hüzün ve esef doludur.” dedi. Sonra oğlunun elini tutup gitti.
Bu olay üzerine Ömer: “Vah Ömer’e! Ali olmasaydı, Ömer helâk olurdu!” diye bağırdı.[1]
[1]– Kuleynî, Fürû’ül-Kâfî, c.7, s.423, Kitab’ul-Kazâ ve’l-Ahkâm, hadis: 6.