Nur Sûresindeki Hicap Ayeti
Soru
Mümkünse Nur Sûresinin 30 ve 31. âyetlerini açıklayınız. Yani bu iki âyet hakkında zikredilen tefsirleri açıklayınız. Yaptığım araştırma için bu açıklamaya ihtiyacım var.
Kısa Cevap
Bu iki âyet İslam’da kadınların örtünmeleri ve örtünmelerinin haddi hakkındadır. Tefsir-i Numûne farklı tefsirlerin özeti olduğundan ve onlardan alıntı yaptığından dolayı bu iki âyetin tefsirini bu tefsirden naklediyoruz.
Ayrıntılı Cevap
Çok değerli bir tefsir kitabı olan Tefsir-i Numûne’de bu iki âyetin tefsiri hakkında şöyle zikredilmiştir: “el-Kâfi” adlı hadis kitabında birinci âyetin nüzul sebebi hakkında İmam Bâkır’dan (a.s.) şöyle nakledilmiştir:
“Ensardan bir genç yolda yürürken bir kadınla karşılaşıyor. (O dönemde kadınlar örtülerini kulaklarının arkasına atıyorlardı. Bu durum tabii olarak kadınların boyunlarının ve sinelerinin bir kısmının açıkta kalmasına neden oluyordu.) O kadının çehresi, gencin dikkatini çekti. Genç, kadını gözleriyle takip etmeye başladı. Kadın yürümeye başlayınca genç de onunla beraber yürüyor. Bu şekilde dar bir sokağa giriyorlar. Bu dar sokakta bile genç, gözlerini kadına dikmiş halde yürüyor. Bu esnada genç, farkında olmadan aniden yüzünü duvara çarpıyor. Duvarın üzerindeki keskin bir kemik veya bir şişe parçası gencin burnunu yarıyor. Kadın gittikten sonra genç adam kendine geliyor. Burnu yarılıyor ve akan kan göğsüne ve elbisesine bulaşıyor. (Genç bu durumu fark edince çok rahatsız oluyor). Kendi kendine Allah’a yemin ederim Peygamber’in (s.a.a.) yanına gidip bu olayı olduğu gibi anlatacağım diye karar alıyor. Peygamber’in (s.a.a.) yanına vardığında Allah Resulü (s.a.a.) ona ne olduğunu sorunca genç, olayı olduğu gibi Peygamber’e (s.a.a.) anlatıyor. Allah’ın vahyini getiren Cebrail (a.s.) bu esnada iniyor ve Peygamber’e (s.a.a.) şu ayeti nazil ediyor:
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.”
Tefsir: Göz Zinası ve Örtünmemeyle Savaşmak
Bu sûre aslında iffet, namuslu olma ve cinsel sapıklıklardan temizleme konularını içeren bir sûredir. Bu perspektifle içerdiği konular belli bir düzen içindedir. Bakmak, göz zinası ve örtünme bağlamında konumuzla alâkalı açıklanan hükümler de tamamen bu konuyla irtibatlıdır. Bu konunun namus bağlamındaki iftiralar konusuyla irtibatlı olduğu da açıktır.
Önce şu söyleniyor: Mümin erkeklere, gözlerini (namahrem olan kadınlara ve bakılması haram olan şeylerden) sakındırmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle.
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”
Âyet-i kerimede “yeguddu” kelimesi etimolojik olarak “gadd” (hazz vezninde) kökenlidir. “Gadd” kelimesi asıl itibariyle eksiklik ve noksanlık anlamındadır. Birçok yerde ses tonunu düşürmek ve bakma süresini kısaltmak için kullanılıyor. Âyet-i kerime müminlere gözlerini kapatsınlar demiyor, bakışlarınızı(n alanını) kısaltınız (daraltınız) diyor. Bu tabir çok ince ve latiftir. Zira eğer âyet-i kerime insana, namahrem bir kadınla karşılaştığında gözlerini kâmil bir şekilde kapatmasını emretmiş olsaydı insan yoluna devam edemezdi veya o esnada meşgul olduğu kendi işlerini yapamaz hale gelirdi. Ama eğer namahrem kadının yüzüne ve bedenine yönelik olan bakışını kesip önüne bakarsa adeta bakışlarını kısaltmış, alanını daraltmış olur ve haram olan sahneyi tamamen görme alanından uzaklaşmış olur.
Kur’an-ı Kerim’in, bakışların nelerden eksiltileceğine işaret etmemesi, bunların neler olduğunu belirtmemesi de dikkat çekicidir. (Istılahen umuma delil olması için fiilin taalluk ettiği şey âyette hazfedilmiştir.) Bakılması haram olan her şeyden gözlerin kısıtlanmasının gerekli olduğu ifade edilmiştir.
Âyetlerin akışına, özellikle hicap meselesi hakkındaki bir sonraki âyete dikkat edildiğinde çok açık bir şekilde namahrem olan kadınlara bakılmasının haram olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda aktarılmış olan nüzul sebebi de bu konuyu teyit etmektedir.
Yapılan açıklamadan şu nokta anlaşılmış ve açıklanmış oldu: Yukarıdaki âyetin dolaylı anlamı erkeklerim kadınlara direk bakmamalarının caiz olduğu değildir. Bilakis âyetin anlamı, insanın görme alanının geniş olduğu, bu alana bir kadın girdiğinde o kadını görme alanlarından çıkararak kendi yollarına bakmaları gerektiğidir. Yani ona bakmamalı ama kendi yolunu ve gideceği güzergâhı görerek yoluna devam etmelidir. “Gad” daraltma ve kısaltma anlamında olduğundan kastedilen de işte budur.
Yukarıdaki ikinci düstur “namusu” koruma meselesidir.
Arapçadaki “ferc” kelimesinin anlamı iki şeyin arasındaki fasıladır ama bu gibi yerlerde kastedilen avrettir. Biz kendi dilimizde imayı muhafaza etmek için ırz ve namus kelimelerini kullanıyoruz.
“Ferc”ini (namusunu) korumaktan maksat hadislerde anlatıldığı üzere onu kapatarak başkalarından gizlenmesi, ona bakılmasının engellenmesi ve bu yöntemle korunması anlamındadır. İmam Sâdık’tan (a.s.) şöyle naklediliyor:
“İçinde “fercinizi koruyun” ifadesi bulunan Kur’an-ı Kerim’deki tüm âyet-i kerimelerde “zinadan kendinizi, namusunuzu koruyun” anlamı kastedilmiştir, bu âyet hariç. Zira bu âyette zikredilen “ferc”den kasıt başkasına bakmaktan kendini koruyunuz anlamıdır.”
Neden İslam dini insanların birçoğunun istek ve arzularıyla uyumlu olan bu işi yasaklamış şeklinde bir soru insanların zihnine gelebildiği için âyetin sonunda “bu onlar için daha nezihtir” şeklinde bir ibare kullanılmıştır. Sonra âyet-i kerimede, bakışlarını nefsanî arzularla karıştırarak bulandıran ve bu bakışların kendi ihtiyarları dışında gerçekleştiğini söyleyerek bu fiillerini meşrulaştırmak isteyen kimseleri uyarmak için “Allah yaptıklarınızdan haberdardır” denilmiştir.
Bir sonraki âyet kadınların bu bağlamdaki vazifelerini açıklıyor: Önce kadınların vazifelerinin de erkeklerin vazifeleriyle aynı olduğuna işaret ediyor: İmanlı kadınlara gözlerini (namahrem olan kimselere bakmaktan) sakındırmaları ve ırzlarını korumaları emredilmektedir. “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.” Bu nedenle göz zinası (namahreme bakmak) erkek için haram olduğu gibi kadınlar için de haramdır. Diğerlerinden korumak için avret yerlerini kapatmak, erkekler için zorunlu ve vacip olduğu gibi kadınlar için de zorunlu ve vaciptir. Sonra kadınların özelliklerinden olup onlara has olan hicaba da üç cümlede işaret etmektedir:
1- Onlar kendiliğinden görünen ziynetleri hariç, diğer ziynetlerini göstermemelidirler.
“Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler.”
Kadınların kapatmaları gereken ziynetlerinin ve gösterebilecekleri ziynetin ne olduğuyla ilgili müfessirler çeşitli görüşler sunmuşlardır. Bazıları gizli ziyneti, doğal ziynet (kadının fiziksel güzelliği) anlamında almışlardır. Oysa “ziynet” kelimesi bu anlamda çok az kullanılmıştır. Bazı müfessirler de ziyneti “ziynet yeri” anlamında almışlardır. Zira küpe ve bilezik gibi ziynetlerin kendilerini göstermekte sakınca yoktur. Eğer yasak varsa, bu yasak ziynetlerin takıldığı yer için söz konusudur. Yani küpelerin takıldığı kulaklar, bileziklerin takıldığı kollar ve gerdanlığın takıldığı boynun kendisidir. Bir diğer kısım müfessirler ziynetin “ziynetli uzuvlar” anlamında olduğunu söylemişlerdir. Doğal olaraka bu durumda bu ziynetlerin gösterilmesi, ziynetlerin takılı olduğu bedenin gösterilmesi anlamındadır. (Son iki tefsir meseleye giriş noktasında farklı iki yol olsa bile netice itibarıyla aynıdır). Doğrusu şudur ki biz âyeti önyargılardan uzak ve âyetin zâhirî şekline uygun tefsir etmeliyiz. Âyetin zâhirî manası üçüncü manadır. Buna binaen kadınlar normalde kapalı olan ziynetlerini gösterme hakkına sahip değildirler, ziynetlerin takılı olduğu organları göstermeseler bile. Bu nedenle manto, çarşaf gibi elbiseler altında gizli olan ziynet elbiselerini gösterme hakkına sahip değildirler. Zira Kur’an-ı Kerim bu tür ziynetlerin gösterilmesini yasaklamıştır.
Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s.) nakledilen farklı ve birçok hadiste de bu anlam anlaşılmaktadır. Bâtın ziyneti gerdanlık, bilezik, halhal şeklinde tefsir edilmiştir. Diğer birçok hadiste zâhirî ziynet yüzük, sürme ve benzeri ziynetler şeklinde tefsir edildiği için bâtınî ziynetten maksadın da gizli ve kapalı ziynetler olduğunu anlıyoruz.
2- Âyet-i kerimede zikredilen ikinci hüküm şudur: Başörtülerini göğüslerini kapatacak şekilde örtmeleri gerekir.
“Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.”
Âyetteki “humur” hicap veznindeki “himar”ın çoğuludur. Esas itibarıyla örtü anlamındadır. Ama genelde kadınların başlarını örttükleri şeye, başörtüsüne deniliyor.
“Ciyup” (gayb vezninde olan) “cayb”ın çoğulu ve gömleğin yakası anlamındadır. Buna gariban da deniyor. Bazen de gömleğin yakası oralara geldiği için sinenin üst kısımlarına da deniyor.
Bu cümleden anlaşılan şudur: Kadınlar daha âyet inmeden önce başörtülerinin kenarlarını omuzlarının üzerine veya arkaya doğru salıyorlardı. Öyle ki onların boyunları ve sinelerinin bir kısmı dışarıda kalıyordu. Kur’an-ı Kerim örtülerinizi sinelerinizi kapatacak şekilde örtünün emrini veriyor. Böylece hem boyunları, hem de görünen sine kısımları kapatılmış olur. Daha önce aktardığımız âyetin nüzul sebebinden de bu anlaşılmaktadır.
3- Âyette zikredilen üçüncü hüküm, kadınların gösterebilecekleri ziynetleri hakkındadır. Bu hüküm aşağıdaki ibarelerle beyan edilmiştir. Onlar on iki yer haricinde ziynetlerini göstermemelidirler. Ziynetlerini açabilecekleri on iki yer şunlardır:
1- Kocalarının yanında.
2- Babalarının yanında.
3- Kocalarının babalarının yanında (kayınpeder).
4- Çocuklarının yanında.
5- Kocalarının çocuklarının yanında (üvey çocukları).
6- Kardeşlerinin yanında.
7- Erkek kardeşlerinin çocuklarının yanında.
8- Kız kardeşlerinin çocuklarının yanında.
9- Müslüman kadınların yanında.
10- Kölelerinin (cariyelerinin) yanında.
11- Kadınlara meyli kalmayan yaşlıların (cinsel meyli olmayan sefih ve ebleh kimselerin) yanında.
12- Cinsel konulardan bîhaber olan çocukların yanında.
4- Âyet-i kerime dördüncü hükmü şöyle beyan ediyor:
“Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerlerine çekecek tarzda yürümesinler).”
Onlar iffet kuralına riayet etme ve erkeklerin kalplerinde şehveti alevlendirecek davranışlardan sakınmalıdırlar. Zira bu davranışları sebebiyle kalplerinde alevlenecek şehvet alevleri insanları iffet caddesinden çıkarıp yanlışa sürükleyebilir. Kadınlar halhallarının sesini erkeklere duyurmayacak kadar dikkatli olmalıdırlar. Bu, İslam dininin bu bağlamda ne kadar ince düşündüğünü göstermektedir.
Sonuç olarak âyet-i kerime kadın-erkek bütün müminleri genel bir şekilde tevbe etmeye davet ediyor ve şöyle buyuruyor:
“Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Eğer daha önce bu bağlamda aykırı işler yapmış idiyseniz şimdi Allah’ın emirleri sizin için açıklığa kavuşmuş oldu. Hatalarınız için tevbe ediniz. Kurtuluş için Allah’a doğru gelin. Zira kurtuluşu sadece ve sadece onun kapısında bulabilirsiniz. Yolunuzun üzerinde çok tehlikeli kaygan yerler vardır. Onun lütfu olmaksızın onlardan korunmak ve kurtulmak imkânsızdır. Kendinizi ona teslim ediniz. Doğrudur ki İslam’ın hükümleri gelmeden önce bu tür işler günah değildi ama cinsel kirliliklere ilişkin bazı konuların aklî bir yönü olduğunu biliyoruz. Aklın idraki bile tek başına sorumluluk doğurmak için yeterlidir.
Hicabın Felsefesi:
Şüphesiz bazıları çağımıza cinsel özgürlük çağı ismini vermişler ve Batılılaşma düşüncesine duçar olmuş bazı kimseler kadının kayıtsız kalmasını, onun özgürlüğü şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu düşünceye duçar olmuş kimselerin olduğu bu dönemde hicaptan bahsetmek bazılarını rahatsız eder. Bu konunun onları hoşnut etmediğini biliyoruz. Bazen de hicap konusu bu tür insanlar için çok eskilere ait olan bir efsane şeklindedir ama kadınlar için bu kayıtsız ve şartsız özgürlüklerin getirmiş olduğu hesapsız ve kontrolsüz fesatların, artık bu sözlere kulak vermek istemeyen bazı kimseleri ortaya çıkardığını da görmekteyiz.
Elbette dindar muhitlerde, özellikle İran İslam Cumhuriyeti’nin inkılâbı gerçekleştikten sonra İran muhitinde, bu bağlamda birçok mesele çözüldü ve varolan soruların çoğuna doyurucu ve yeterli cevaplar verildi. Ama konunun önemi dolayısıyla daha geniş bir şekilde işlenmesi icap eder.
Konu şudur: Acaba bir kadının örtünmeden toplum içinde tüm erkeklerin göreceği şekilde dolaşması mı daha iyidir yoksa kendisini sadece kocasının görmesi mi daha iyidir? Kadınlar fiziksel güzelliklerini daha iyi gösterebilmek için bir yarışın içine mi girmeliler, yoksa bunu kendi özel alanlarına mı saklamalılar? İslam dini ikinci şıkkı tercih etmektedir. Hicap ve kadının örtünmesi ikinci şıkkın tahakkuku için İslam dini tarafından alınmış bir önlem ve sunulmuş bir programdır. Oysa Batılılar ve Batılılaşmak isteyen kimseler, birinci şıkkı tercih etmektedirler. İslam dini kadından alınan hazzın, kendi kocasına has olduğunu savunur. Kadından bu tür lezzetlerin alınması kocasına hastır. Erkeklerin eşlerinden başka kadınlardan lezzet almaları haram kılınmıştır. Zira bu tür durumlar toplumda bozulmaya yol açar. Yukarıdaki âyette olan şu cümle “Bu sizler için daha nezihtir” işte buna işarettir.
Hicabın felsefesi gizli değil, bilakis çok açıktır. Zira:
1- Kadınların örtünmemesi doğal olarak güzelleşmek, makyaj ve saire haletleri beraberinde getiriyor. Yani kadınlar kendilerini güzelleştirerek ortaya koyarlar. Onların bu durumu erkekleri, özellikle gençleri daimi bir tahrike sürükler. Bu tahrik, gençlerin sinir sistemini ve psikolojilerini bozacak kadar heyecanlanmalarına sebep olur. İnsanın sinir sistemi heyecan yükünü ne kadar taşıyabilir ki? Psikiyatrlar ve ruhsal hastalık uzmanları daimi heyecanların hastalıklara neden olacağını söylemiyorlar mı?
Özellikle insandaki cinsel duygunun köklü ve güçlü bir duygu olduğunu düşündüğümüzde bunun faturasının ne kadar daha ağır olacağını daha net bir şekilde anlayabiliyoruz. Tarih boyunca bu duygunun büyük ve korkunç cinayetlere kaynaklık yaptığına şahidiz. Bu duygunun sebep olduğu cinayetler o denli ağır olmuştur ki şu sözü söylemek hiç de abartı değildir: “Tarihte, kadınların karışmadığı hiçbir önemli hadise bulunamaz.” Bunları dikkate aldığımızda örtünmeyerek bu duyguya baskı yapmak ve bu yolla onu uyandırmak ateşle oynamak anlamında değil midir? Bu iş rasyonel midir?
İslam dini Müslüman kadın ve Müslüman erkeklerin sakin ve huzurlu bir ruha, sağlam ve sağlıklı bir sinir sistemine, pak ve temiz kulak ve göze sahip olmalarını diliyor. İşte hicabın felsefesi ve hikmetlerinden bir tanesi budur.
2- Kesin istatistiksel rakamlara göre dünyada hicapsızlığın fazlalaştığı oranda boşanma ve ailelerin dağılması olayı yüksektir. Zira “görülen her şeyi yâd eder kalp.” Buradaki kalp heva ve hevestir. Yani isyankâr olan heva ve hevesler, ne pahasına olursa olsun isteklerinin peşine düşer. Bu nedenle her gün bir kalbi, başka bir kalbe yöneltir ve ona bağlarken diğer bir kalpten de ayırır.
Hicabın bulunduğu (ve İslam’ın diğer emirlerinin uygulandığı) muhitlerde karı koca birbirine aittirler. Duyguları kendilerine mahsustur. Örtünmenin olmadığı muhitlerde ise kadın değersizleştirilmiş ve bir meta haline getirilmiştir. Evlilikler taşıdıkları kutsallıkları kaybetmişlerdir. Yuvalar, örümcek ağı gibi süratle dağılmakta ve çocuklar ana-babasız kalmaktadırlar.
3- Fuhuşun yayılması ve gayrı meşru çocukların sayısının artması hicapsızlığın en acı neticelerinden biridir. İstatistik rakamlarını vermemize bile gerek olmayacak kadar açık bir konudur. Özellikle Batı dünyasında örneğine çok rastlanmaktadır.
Biz fuhuşun ve gayrı meşru çocukların sayısının fazlalaşmasının tek nedeninin hicapsızlık olduğunu, sömürgecilerin ve tahrip edici siyasî meselelerin bunda hiç etkisinin olmadığını söylemiyoruz. Bilakis etkenlerden birisinin hicapsızlık olduğunu söylüyoruz.
Fuhuşun ve gayrı meşru çocukların toplumsal hayatta yara açtığı bir gerçektir ve bu yara tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır…[1]
[1] Tefsir-i Numûne, c. 14, s. 436-445.