Şüphesiz ben Muhammed’in (s.a.a) kölelerinden biriyim. et-Tevhid, 174/3 İmam Ali (a.s)

Onlar Tevrat’ta “Şübber” Ve “Şübeyir” İsimleriyle Anılmışlardır

Onlar Tevrat’ta “Şübber” Ve “Şübeyir” İsimleriyle Anılmışlardır

Seyyid Seccad HÜSEYNÎ/Erenler1

Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilmiştir; diyor ki:

Resulullah ile birlikteydik ki, Fatıma ağlayarak yanımıza geldi.

Resulullah; “Niye ağlıyorsun kızım?” dedi. Fatıma; “Babacığım” dedi, “Hasan ile Hüseyin bugün evden çıkmış ve bir daha eve dönmemişler. Onları aradım ama bulamadım. Şu anda nerede olduklarını bilemiyorum. Ali de evde yoktur. Beş gündür bostanı sulamak için su dolabına gidiyor. Onları senin evlerinde çok aradım, ama hiçbir izlerine rastlamadım.”

Resulullah; “Ey Ebu Bekir! Kalk, benim gözümün ışıklarını ara!” dedi.

Sonra; “Ey Ömer! Sen de kalk onları ara! Ey Selman! Ey Ebuzer! Ey falan! Ey falan! Ey falan! Siz de kalkın, onları aramaya koyulun.” diyerek tam yedi kişiyi onları aramakla görevlendirdi ve; “Bu işte ihmal etmeyin ve mutlaka onları bulmaya çalışın.” diye de üsteledi.

Ancak onlar Hasan ile Hüseyin’i bulamadan geri döndüler. Peygamber çok üzüldü. Üzgün bir hâlde Mescid’in kapısında durdu ve; “Allah’ım, halilin (dostun) İbrahim hakkına, safiyyin (seçkin kıldığın) Adem’in hakkına, denize doğru veya karaya doğru nereye gitmişlerse, benim gözümün ışıklarını ve kalbimin meyvelerini koru! Onları sağ salim bize kavuştur!” diye yalvarmaya başladı.

Bu sırada Cebrail indi ve; “Ey Allah’ın Resulü!” dedi, “Allah sana selâm gönderiyor ve diyor ki: Üzülüp kederlenme! O iki çocuk dünyada da erdemlidirler, ahirette de erdemlidirler, yerleri de cennettir. uyudukları zaman da, kalktıkları zaman da bir meleği onları korumakla görevlendirmişim.”

Bunun üzerine Resulullah çok sevindi ve sağında Cebrail, solunda Mikail, çevresinde de Müslümanlar olduğu hâlde yola koyularak Neccar Oğulları’nın ağılına gitti. Hasan ile Hüseyin oradaydılar. Peygamber onları korumakla görevli olan meleğe selâm verdikten sonra sevincinden dizleri üstünde havaya sıçradı.

Hasan, Hüseyin’i kucaklamış olduğu hâlde oracıkta uyumuşlardı. O melek de kanadının birini onların altına sermiş, ötekisiyle de üstlerini örtmüştü. Her birinin üzerinde kıldan veya yünden bir cübbe vardı. Dudaklarının üzerinde de hayvan gübresi… Peygamber, onların arasına uzanarak uyanmalarını bekledi. Uyandıklarında Peygamber Hasan’ı, Cebrail de Hüseyin’i kucağına aldı. Sonra Peygamber ağıldan çıktı.

İbn-i Abbas şöyle devam ediyor:

Hasan’ı Peygamber’in sağ kucağında, Hüseyin’i de sol kucağında gördük. Peygamber onları öpüyor ve şöyle diyordu:

“Kim siz ikinizi severse, Allah ve Resulü’nü sevmiştir. Kim siz ikinize düşmanlık duyarsa, Allah ve Resulü’ne düşmanlık duymuştur.”

Ebu Bekir; “Ya Resulallah! Onlardan birini ver de ben taşıyayım.” dedi. Peygamber; “Taşınanlar ne güzel taşınanlar! Altlarındaki binek de ne güzel binek!” diye cevap verdi.

Peygamber ağılın kapısına geldiğinde Ömer b. Hattap Peygamber’le karşılaştı ve Ebu Bekir’in söylediği sözü ona söyledi. Peygamber, Ebu Bekir’e verdiği cevabı ona da verdi.

Gördük ki Hüseyin Peygamber’in elbisesine bürünmüş, Peygamber’in de eli Hüseyin’in başının üzerindeydi. Böyle bir hâlde Peygamber Mescid’e girdi ve; “Bugün bu iki oğlumu şereflendireceğim, nasıl ki yüce Allah onları şereflendirmiştir.” dedi ve ekledi:

“Ey Bilâl! İnsanları bana çağır.”

Bilâl çağrı yaptı ve insanlar Mescid’de toplandılar.

Peygamber ashabına şöyle konuştu:

“Ashabım! Peygamberiniz Muhammed’i dinleyin: Bütün insanların içinde en iyi dede ve nineye sahip olanları size tanıtayım mı?”

– “Evet ya Resulallah!” dediler.

Peygamber; “Onlar, Hasan ile Hüseyin’dir. Dedeleri Allah’ın Resulü, nineleri ise cennet ehlinin kadınlarının hanımefendisi Huveylid kızı Hatice’dir.” dedi. Ardından şöyle ekledi:

“Ey insanlar! Bütün insanlar içinde en iyi anne ve babaya sahip olanları size tanıtayım mı?”

– “Evet ya Resulallah!” dediler.

– “Onlar Hasan ile Hüseyin’dir. Babaları Ebu Talip oğlu Ali’dir. Ali, o ikisinden daha iyidir; Allah’ı ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu severler; İslâm’da oldukça faydalı ve erdemli biridir. Anneleri ise Resulullah’ın kızı ve cennet ehlinin kadınlarının hanımefendisi Fatıma’tüz- Zehra’dır.”

“Ey insanlar! İnsanların içinde en iyi amca ve halaya sahip kimseleri size tanıtayım mı?”

– “Evet ya Resulallah!” dediler.

– “Onlar Hasan ile Hüseyin’dir. Amcaları, iki kanadıyla cennette meleklerle birlikte uçan, iki kanat sahibi Cafer’dir. Halaları ise, Ebu Talip kızı Ümmü Hanî’dir.”

“Ey insanlar! İnsanlar içinde en iyi dayı ve teyzeye sahip kimseleri size tanıtayım mı?”

– “Evet ya Resulallah!” dediler.

– “Onlar Hasan ile Hüseyin’dir. Dayıları Muhammed’in oğlu Kasım’dır. Teyzeleri ise Allah Resulü’nün kızı Zeynep’tir.”

“Ey insanlar! Size bildiriyorum ki, o ikisinin dedeleri de cennettedir, nineleri de cennettedir, babaları ve anneleri de cennettedir, amcaları ve halaları da cennettedir, dayıları ve teyzeleri de cennettedir. Kim benim bu iki oğlum ile onların babaları ve annelerini severse, yarın bizimle birlikte cennette olacaktır. Kim de bu ikisine karşı düşmanlık duyarsa, kesinlikle cehennemdedir.”

“Allah bu ikisine o kadar değer vermiş ki, Tevrat’ta da onlardan Şübber ve Şübeyir isimleriyle söz etmiştir.”[1]

 


[1]– Allâme Hillî, Nehc’ül-Hakk ve Keşf’üs-Sıdk, s.389, Harezmî’nin el-Menakıb adlı eserinden naklen.

İhkak’ul-Hakk, c.10, s. 722’de bu rivayetin şu kaynaklarda yer aldığı kaydedilir: Harezmî, el-Menakıb, s.191; İbn-i Hüsneviye, Bahr’ul-Menakıb; az bir ifade değişikliğiyle Yusuf b. Ahmed el-Yağmurî, Nur’ul-Kabes, s. 251.