“Akıl, tecrübeleri korumaktır ve en hayırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir.” Nehc’ul-Belağa, 31. mektup İmam Ali (a.s)

Peygamberliğin Gerekliliğinin Delilleri

54.  

Hikmet sahibi Allah Teâlâ insanları hidayete ulaştırmak için yüce kişiler göndermiş ve onlar vasıtasıyla mesajını insanlara ulaştırmıştır. Bunlar, Allah Teâlâ tarafından kullara hidayet feyzinin akış vasıtası olan peygamberler ve elçilerdirler. Bu feyiz, beşerin ondan yararlanma liyakatini kazandığı ilk günden itibaren Allah Teâlâ tarafından nazil olmuş ve Hz. Resuli Ekrem’in (s.a.a) dönemine kadar da devam etmiştir. Bilinmesi gerekir ki, her peygamberin dini, kendi zamanı ve kendi ümmetine göre en mükemmel dindi ve eğer bu ilâhî feyiz sürekli olmasaydı, beşer kemale eremezdi.

İnsanın yaratılışı “hekim” olan Allah Teâlâ’nın eylemi olduğu için, doğal olarak O’nun yaratışının bir hedef ve amacı vardır; insanın varlığında hayvanların sahip olduğu içgüdüler dışında akıl da bulunduğu için, onun yaratılış hedefinin ve amacının da makul olması gerekiyor.

Diğer taraftan, insanın aklı her ne kadar onun tekâmül yolunu kat etmesinde etkili ve gerekliyse, yine de yeterli değildir. Eğer insanın hidayetinde akılla yetinilecek olursa o, kemal yolunu asla tam olarak tanıyamayacaktır. Örnek olarak, başlangıç ve kıyametin farkına varmak beşerin en önemli fikrî meselelerindendir. Beşer nereden geldiğini, niçin geldiğini ve nereye gitmekte olduğunu anlamak istiyor. Fakat akıl tek başına bu meseleleri tam anlamıyla açıklayamıyor. Bunun en açık tanığı, günümüz insanının bilimde o kadar ilerlemesine rağmen, hâlâ insanlardan büyük bir kesimin müşrik olmasıdır.

İnsanoğlunun akıl ve ilminin yetersizliği sadece başlangıç ve kıyamet konusunda değildir; beşer birçok hayatî meselelerde de sağlam bir yol seçememiştir. Beşerin iktisadî, ahlâkî, ailevî konularda ve diğer meselelerde farklı ve çelişkili görüşleri, onun bu meseleleri doğru bir şekilde kavrayamadığını göstermektedir ve işte bu nedenle birbirine ters düşen ekollerin meydana geldiklerini görmekteyiz.

Bu noktaya dikkat ettiğimizde, akıl, ilâhî hikmet gereğince beşere yaşamın doğru yolunu öğretmeleri için ilâhî eğiticiler ve önderler gönderilmesi gerektiğine, dosdoğru bir şekilde hükmetmektedir.

Aklın hidayetlerinin ilahî hidayetlerin yerini alabileceğini sananların, şu iki noktaya dikkat etmeleri gerekir:

1- Beşerin akıl ve bilgisi tam anlamıyla insanı, varlık âleminin sırlarını, onun varlık âlemindeki seyrinin geçmiş ve geleceğini tanımada eksik ve yanlıştır; oysa beşeri yaratan, her yaratıcının kendi yarattığı şeyi tanıdığı hükmüyle, insanı, onun varlığının boyutlarını ve sırlarını tam olarak tanımaktadır. Kur’ânı Kerim bu delile değinerek şöyle buyuruyor:

Yaratan (yarattığı şeyi) bilmez mi? O latiftir (bilgisi her şeyin içine geçen, her şeyi) haber alandır.[1]

2- İnsan kendini sevme içgüdüsü gereğince, bilinçli veya bilinçsiz olarak, sürekli kişisel menfaatlerinin peşindedir ve programlarında kişisel ve grupsal menfaatlerini tam olarak görmezlikten gelememektedir. Doğal olarak beşerin programları tamamen kapsamlı değildir; fakat peygamberlerin programı Allah Teâlâ tarafından olduğu için, böyle bir eksiklikten münezzehtir.

Bu iki noktaya nazaran, beşerin her zaman ilâhî hidayetlere ve peygamberlerin programlarına muhtaç olduğunu söyleyebiliriz.


[1]– Mülk, 14


Bu ürünü sepete eklediniz: