Şehadetten Sonra
İmam Hüseyin'in (a.s) Medine'den çıktığı geceden itibaren, Mekke'de kaldığı süre boyunca ve Mekke'den, Kerbela'ya kadar aldığı yoldan şehid oluncaya kadarki zaman sürecinde tek hedefi gayri meşru Yezid iktidarını rüsva etmek, emr-bil mâruf ve nehy anil münkerde bulunup, Kuran'ı savunmak ve ceddi Hz. Muhammedin (s.a.a) yüce dinini diriltmekti.
Allah Teala'nın ona yüklediği bir vazifeydi bu. Ashabıyla çocuklarının şehadeti ve ailesinin esir düşmesi o Hazreti bu vazifesinden alıkoymamıştır asla.
Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) müminlerin emiri Hz. Ali (a.s) ve Hz. İmam Hasan (a.s) İmam Hüseyin'in (a.s) şehid edileceğini mükerrer defa bildirmişlerdi. Hatta o Hazret henüz dünyaya geldiğinde Hz. Peygamberi Ekrem (s.a.a) ağlamış ve "Hüseyin'imi bu ümmetten zalim bir güruh şehid edecek" buyurmuştu.
İmam Hüseyin de (a.s) imamet ilminden (kendisine ceddinden intikal olan bilgiden) dolayı bu seferinin sonucunu biliyordu, fakat ilâhi ferman karşısında kendi canının bir değeri olmadığını ve ailesinin esir düşeceği korkusunun yersiz olduğunu da bilmekteydi. İmam, Allah yolunda gelecek belanın keramet, şehadetin ise saadet olduğunun bilincindeydi. (Allah'ın en güzel ve ebedi selamı onun üzerine olsun.)
İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'da şehadeti Müslümanlar arasında çokça konuşulan bir konu olagelmiştir, ancak çoğu Müslümanların bu konuda bildikleri üstünkörü şeylerdir. Hz. İmam bu şehadet yolculuğu boyunca: "Bizim yolumuzda canından geçip Allah Teala'ya kavuşacak kimse varsa bizimle gelsin." buyurmaktaydı.
İmam Hüseyin'le (a.s) yarenleri böylece şehadet makamına ulaştılar, sadece kendileri değil, ashab ve her biri İslâm ufkunda parlak birer yıldız olan evlatlarıyla da Kerbelâ çölünün sıcak kumlarına, mukaddes ve tertemiz kanlarıyla nurlu laleler saçtılar. Böylece Yezid'in, Allah Resulü'nün (s.a.a) yerine geçemeyeceğini; İslâm'ın Emevilerden, Emevilerin de İslâm'dan ayrıldığını Müslüman ümmete anlatmış oldular.
Sahi, "Şehitler Efendisi"nin şehadet destanı vuku bulmayacak olsaydı neler olurdu? İslam ümmeti Yezid'i, Peygamber'in (s.a.a) hak vasisi olarak tanımayacak mıydı? Böylece Yezid'in yaptığı zorbalık, adaletsizlik ve şehvetperestlikleri görüp duyanlar "İslâm"dan nefret etmeyecek miydi? Böyle bir dine gerçekten "İslam" denilebilir miydi o zaman?!
Hz. Eba Abdullah'ın (a.s) mazlum ailesi esir düşmüştü şimdi, onlar son şehidin mesajını halka bildirmekle yükümlüydüler. Şehadet sahnesinin gerisinde kalan imamın mazlum ailesi çarşıda, pazarda, camide, sokakta, İbn-i Ziyad'ın huzurunda kısacası her yerde feryad ettiler, zalimlerin maskelerini yüzlerinden sıyırdılar, Yezid'i hilafet makamına oturtanların Allah'ın gazabına uğramış münafıklar olduğunu ve Yezid'in bu makama kesinlikle layık olmadığını gösterdiler; Yezid'in içkici ve köpek besleyen şahsiyetsiz biri olduğunu herkese ilan ettiler.
İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)’ın konuşmaları, vicdan sahiplerinin uyanmasına yardımcı oldu; böylece Yezid'in ne kadar rezil biri olduğu ortaya çıkıverdi. Hz. Zeyneb-i Kübra'nın (a.s) konuşmaları Hüseynî şehadetin risaletini tamamladı, Yezidilerin konumu anlaşıldı, İslâm düşmanlarının şeytani arzuları suya düştü. Evet, bu mazlum şehadetin bütün boyutlarını hakkıyla kavramak gerçekten de derin bir görüşe sahip olmayı gerektirmektedir.
Cennet gençlerinin efendisi Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) şehadetinden bugüne; onun, insani şeref ve yüceliğe değer veren taraftar ve şiaları her yıl imamlarının katledildiği gün matem tutarlar; o gün siyahlar giyer, imamlarına olan bağlılıklarını ağlayarak dile getirirler. Ehl-i Beyt imamları Kerbela olayına özel bir titizlik göstermiş, o Hazret’in mezarını bizzat ziyaret etmiş, ona matem merasimleri düzenlemiş, yaptıkları konuşmalarla bu merasimlerin önemini belirtmişlerdir.
"Ebu Emmare" şöyle nakleder: "Bir gün İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) huzuruna vardım, Eba Abdullah'ın mazlumiyetiyle ilgili bir şiir söylememi buyurdular.
Ben şiiri okumaya başlayınca Hazret ağladı, ben okudukça o da hıçkırarak ağlıyordu. O kadar ağladılar ki dışarıdakiler de bu sesleri duydular. Şiirim bitince Hz. Sadık (a.s) şöyle buyurdular: "Hiçbir musibete ağlamak sevap değildir. Fakat Hüseyin bin Ali'nin (a.s) musibetine ağlamanın çok büyük sevabı vardır."[1] – [2]
Hz. İmam Bâkır (a.s) ashabından birine şöyle buyurmuşlardır: "Ehl-i Beyt'i sevenlere söyleyin; İmam Hüseyin'in (a.s) mezarını ziyarete gitsinler. Bizim imametimize inananların Eba Abdullahın (a.s) kabrini ziyaret etmesi zorunludur."[3]
Yine İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmektedir:" İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmenin değer ve fazileti bütün iyi amellerden daha üstündür."[4]
Şimdi İmam Hüseyin'in (a.s) vicdanları uyandırıp pek yüce anlamlar taşıyan sözlerinden birkaçını aktarıyoruz:
– İnsanlar dünyanın kuludur ve dinleri de sadece dillerindedir. Dünyalarına zarar vermediği sürece dinden dem vururlar, iş imtihan ve denenme safhasına varınca gerçek dindarların ne kadar az olduğu meydana çıkar."[5]
Yine şöyle buyurmuşlardır: "Allah Teala'dan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetmekten sakın."[6] (Çünkü Allah Teala mazlumun hakkını zalimden mutlaka ve pek yakında alır.)
Birisi, İmam'ın huzuruna çıkarak "Ey Allah Resulü'nün (s.a.a) evladı" dedi, "ben günahkâr bir insanım, günahtan kaçınacak kudretim de yoktur, bana öğüt ver."
İmam "Şu beş şeyi yapabiliyorsan günah işle" buyurdular:
1- Allah Teala'nın nimetlerinden yararlanmadan günah işleyebiliyorsan, işle!
2- Allah Teala'nın koyduğu kanun ve kuralları değiştirebiliyorsan günah işle.
3- Allah Teala'nın seni görmediği bir yere gidebiliyorsan orada günah işle.
4- Ölüm anı geldiğinde, ölüm meleğine canını teslim etmemeye gücün yetecekse günah işle.
5- Cehennem ateşi seni çağırdığı zaman cehenneme girmeyebileceksen günah işle"[7] (Bu beş şeyi yapamayacaksan -ki yapamazsın- günah işlemekten ciddiyetle sakın!)
– Ey insan! Senin varlığın ve sermayen ömründür. Ömründen giden her gün, senin varlığından bir kısmının yok olması demektir."[8] (Yani varlık ve sermayenden en iyi şekilde yararlan ve gelecekte onu boşuna harcama)
– Çok tecrübe edinmek aklı çoğaltır."[9]
– Kanaatkarlık, bedenin rahatlığına sebep olur.[10]
– Kötü insanlarla oturup kalkmak, kötü zanna yol açar.[11]
– Bilgili insanlarla oturup kalkmak ilim öğrenmeye hazırlıklı olmanın göstergesidir.[12]
– Bir grup insan sevap için Allah'a ibadet ederler, bu tacirlerin ibadetidir. Bir grup insan da korkudan Allah'a kulluk eder, bu da köle ve hizmetçilerin kulluğudur. Kimi de Allah Teala'yı verdiği nimetler için över, işte bu, hür insanların ibadet yöntemidir."[13]
– Başkalarının ayıplarını açıp rüsva eden birini görürsen ondan uzak dur ve kendini ona tanıtma[14].
– Müslümanın müşkülünü çözen kimsenin Allah Taala dünya ve Ahirette müşkülünü çözecektir.[15]
– Gerçek dostun, seni çirkin işlerden vazgeçirendir, düşmanın ise seni çirkin işlere itendir.[16]
[1] – Kamil'el Ziyaret, s:105.
[2] – Ae. s:101.
[3] – Ae. s: 121.
[4] – Ae. s: 147.
[5] – Tuhef'il Ukuul, s:244.
[6] – Ae s: 246.
[7] – Allame Meclisi, Bihar, c:78, s:128.
[8] – Belagat'ul Hüseyn, s: 87.
[9] – Rovze-i Bihar, c: 2, s:128.
[10] – Ae.
[11] – Ae. s:122.
[12] – Ae. s: 119.
[13] – Tuhef'il Ukuul, s:245.
[14] – Rovze-i Bihar, c:2, s:117.
[15] – Arablî, Keşf'ul Gamme, c:2, s:241.
[16] – Rovze-i bih. c:2 s: 128.