“İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, bunu benden acele istemeyin.” Enbiya, 37

Tevessül

Tevessül

Soru

Tevessül nedir? Kur’an’da, Peygamber’in (s.a.a) sünnetinde, Ehl-i Beyt (a.s), sahabeler ve Müslümanların yaşantılarında tevessülün caiz ve meşru oluşuna dair bir delil var mıdır?

Kısa Cevap

Yüce Allah dışında bir başkasına tevessül etmek ve ilahi peygamber ve evliyalardan yardım dilemek, Müslümanlar nezdinde normal ve olağan bir davranış sayılmıştır. Bu, Allah’ın fiillerine onların ortak kılındığı anlamında değildir. Tersine, Allah’ın insanların hacet ve isteklerini onların varlıklarının bereketiyle kabul etmesi anlamındadır. Gerçekte onlar evliyaların vesilesiyle Allah’a tevessül etmektedirler. İsteklerini yerine getirmesi için Allah’a yalvarmakta ve kendilerinin isteklerini yerine getirmeyi Allah’tan istemeleri için de O’nun evliyalarına yakarmaktadırlar. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de müminlerden istenmiştir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın.” (Maide/35) Özetle, Allah’ın evliyalarına tevessül etmek akıl ve şeriatın kabul ettiği bir şeydir. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a), Ehl-i Beyt imamlarının ve ilk başından bugüne dek tüm Müslümanların yaşantıları, ilahi evliyalara tevessül etmenin caiz olduğunu göstermektedir. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s) imamları, insanları Kur’an ve Allah’ın evliyalarına tevessül etmeye teşvik etmekteydi.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberlere ve Evliyaullaha Tevessül Etmek

Tüm peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri, İslam dininin gereklerinden ve tevhit rükünlerinden birisi evrenin yönetiminin Allah’ın elinde olduğu ve yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, gece ve gündüzü yaratmak, karanlık ve aydınlık, yağmur yağdırmak gibi meselelerin sadece Allah tarafından yapıldığıdır.

Kur’an-ı Kerim değişik âyetlerde bu manayı vurgulamış ve tüm şirk çeşitlerini (ulûhiyet, rububiyet, ubudiyet vb.) sert bir şekilde reddetmiştir. Ama Yüce Allah dışında bir başkasına tevessül etmenin ve ilahi peygamber ve evliyalardan yardım dilemenin Müslümanlar nezdinde normal ve olağan sayıldığına dikkat edilmelidir. Bu, Allah’ın fiillerine onların ortak kılındığı anlamına gelmez. Bu, onların ilahi dergâha yakın kimseler oldukları ve Allah yanında özel bir yer ve saygınlık taşıdıkları anlamına gelir. Bu nedenle Allah’ın feyzinin sebep ve vesilesi olmaktadırlar. Konunun aydınlanması için sözlük ve ıstılahta tevessül kavramının incelenmesi gereklidir.

Tevessül sözlükte insanın hedefine ulaşmak için meyil ve istekle kendisine başvurduğu şeye denmektedir.[1] Bazıları tevessülün kıyamet günü şefaat etmek olduğunu söylemiştir.[2] Müslümanların dinî ıstılahında ise ilahi yakınlık makamına ulaşmak için peygamberler, imamlar ve değerli insanları Allah nezdinde vasıta kılmaktır. Tevessüle inanmak Kur’an-ı Kerim ve nebevî sünnet-i şeriften alınmış bir meseledir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.”[3]

Tevessül ettiğimiz şey bazen bizi âlemlerin Rabbine yaklaştıran salih ameller ve bazen de Allah nezdinde özel bir yer ve saygınlığı olan izzetli bir insandır. Aynı şekilde bazen diri fertlere ve bazen de bu dünyadan göçmüş bireylere tevessül edilmektedir. Bunun Kur’an ve rivayetlerde belirtilmiş bazı örneklerine işaret ediyoruz:

1. Yusuf’un kardeşlerinin, babaları Yakup’a tevessül etmeleri:

“Oğulları, Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler. Yakup, Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir dedi.”[4]

Gördüğünüz gibi Yakup, evlatlarının isteğini reddetmemiş ve onlara neden direkt olarak kendiniz Allah’a yönelmiyor ve bana tevessül ediyorsunuz, diye bir şey söylememiştir. O, onların tevessülünü kabul etmiş ve kendileri için Allah’tan bağışlama talebinde bulunacağına söz vermiştir.

2. Peygamber’e (s.a.a) tevessül etmek:

“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[5]

Bu âyet Allah’tan bağışlama dilemek gayesiyle, hatırı için Allah’ın insanın hacetini karşılayacağı onurlu bir vasıta bulmak gerektiğini göstermektedir.

3. Osman bin Hanif şöyle demektedir:

Kör bir adam Peygamber’in (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: “Allah’tan bana şifa vermesini isteyin.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eğer sabredersen senin için daha iyidir ama istiyorsan Allah’tan sana şifa vermesini isteyeyim.” O adam “Allah’tan bana şifa vermesini isteyin” dedi. Peygamber (s.a.a) ona abdest almasını ve Allah’a şu duayla seslenmesini buyurdu: “Ey Allah’ım senden istiyorum ve rahmet peygamberi Muhammed’in vasıtasıyla sana yöneliyorum. Ey Muhammed hacetimi gidermesi için ben senin vasıtanla Rabbime yöneldim.”[6] Bu sahih hadis tevessülün meşru olduğunu vurgulamaktadır; çünkü Allah Resulü (s.a.a) bu şahsı tevessül etmekten men etmemekle kalmayıp peygamberi kendisi ve Allah arasında vasıta kılarak kendisine şifa vermesi için Allah’tan nasıl talepte bulunacağına dair doğru tevessül yöntemini ona öğretmektedir. Bu da ilahi evliyalara tevessül etmek anlamındadır.

4. Enes bin Malik şöyle demektedir:

Bir adam Allah Resulü’nün yanına gelerek şöyle dedi: “Hayvanlarım susuzluktan telef oldu. Allah’tan (yağmur yağması için) talepte bulunun.” Peygamber (s.a.a) dua etti ve bir hafta boyunca yağmur yağdı. Sonra bir adam Peygamber’in (s.a.a) yanına geldi ve “Ey peygamber evler yıkıldı, yollar kesildi ve…” diyiverdi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım (rahmet yağmurunu) dağlara, tepelere, vadilerin içine, nehirlere ve ağaç yeşeren noktalara nazil et.” Ondan sonra Medine şehrinde yağmur kesildi ama etrafta aynı şekilde yağmaya devam ediyordu.[7]

5. Âdem’in (a.s) sürçmeye maruz kaldığında şöyle dediği nakledilmektedir:

“Ey Allah’ım! Muhammed’in hakkı için beni bağışlamanı senden diliyorum.” (Bunun üzerine) Allah şöyle buyurur: “Ey Âdem, henüz onu yaratmadığım halde Muhammed’i nasıl tanıdın?” Âdem şöyle cevap verir: “Beni yarattığın zaman arşa baktım ve orada “La ilahe illallah Muhammed Resulullah” diye yazıldığını gördüm. Onun senin adına yakın olduğunu görünce kendisinin senin nezdinde en sevimli yaratık olduğunu anladım.” Allah da şöyle buyurur: “Benden Muhammed’in hakkı için istediğinden dolayı seni bağışlıyorum.”[8]

6. Suyutî’nin İbn Abbas kanalıyla Allah Resulü’nden aktardığı yukarıdaki rivayetin bir başka naklinde İbn Abbas şöyle demektedir:

Âdem’in (a.s) Rabbinden aldığı ve bağışlanmasına neden olan kelimeler hakkında Allah Resulü’ne (s.a.a) sordum ve kendisi şöyle buyurdu: “Âdem, Allah’tan Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in hakkı için kendi tövbesini kabul etmesini istedi ve Allah da onun tövbesini kabul etti.” [9]

7. Ebu Hureyre’nin Allah Resulü’nden naklettiği bir başka hadiste de şöyle belirtilmektedir:

“Ey Âdem! Bunlar (Ehl-i Beyt) benim yakınımdırlar… Bir hacetin olduğu zaman onları vasıta kıl ve onlara tevessül et.” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biz (Ehl-i Beyt) kurtuluş gemisiyiz. Kim bu gemiye binerse kurtuluşa erer ve kim de yüz çevirirse helak olur. O halde kimin Allah’tan bir istek ve haceti varsa, biz Ehl-i Beyt’i vasıta kılması gerekir.” [10]

8. İbn Abbas şöyle demektedir: Ömer bin Hattab Peygamber’in (s.a.a) amcası Abbas bin Abdulmuttalib vesilesiyle yağmur istedi ve şöyle dedi:

“Ey Allah’ım! Biz peygamberimizin amcası aracılığıyla senden yağmur istiyor ve onun beyaz saçları vesilesiyle şefaat talep ediyoruz.” Böylece yağmur yağdı ve suya kandılar.[11] Bu hadisin bir başka naklinde de şöyle yer almaktadır: Abbas yağmur talebinde bulunduğunda ve yağmur yağdığında Ömer halka yönelip şöyle dedi: “Tanrıya yemin olsun ki Abbas Allah nezdinde bizim vasıtamızdır ve onun Allah yanında bir makamı vardır.”[12] Kastalanî şöyle demektedir: Ömer, Abbas aracılığıyla yağmur dileğinde bulunduğu zaman şöyle dedi: “Ey insanlar, Allah Resulü (s.a.a) Abbas’a baba gözüyle bakardı. Onu takip edin ve Allah ile aranızda aracı kılın.”[13]

Bu davranış, tevessülü mutlak olarak veya Peygamber’den (s.a.a) başkasına tevessül etmeyi haram kılan kimselerin düşüncelerini iptal etmekte ve aracılığın bir örneğinin de Allah’a yakınlaşma sebebi olan muhterem ve makam sahibi fertler olduğunu açıkça belirtmektedir. “Tanrıya yemin olsun ki Abbas Allah nezdinde bizim vasıtamızdır ve onun Allah yanında bir makamı vardır” diye Ömer’in söylediği söz de tevessül ve yakınlaşmanın salahiyetine delalet noktasında yeterli bir açıklığa sahiptir. İbn Hacer Askalanî şöyle yazmaktadır: Peygamber’in (s.a.a) amcası Abbas duasında şöyle söyledi: “Senin peygamberin ile taşıdığım akrabalık bağı nedeniyle halk bana yöneldi.”[14] Elbette Abbas’ın makam ve konumuna tevessül edildiği hususunda hiçbir kuşku yoktur. Böylece Müslümanların İslam’ın ilk dönemlerinde hacetlerinin kabul edilmesi için temiz ve salih şahıslara tevessül ettikleri kesin ve katî olarak söylenebilir.

Müslümanların Yaşamında Tevessül

Aynı şekilde hadislerden anlaşıldığı kadarıyla Müslümanların bu tarzı tevessül edilenlerin dünyadan göçmelerinden sonra da sürmüştür ve bunun bazı numuneleri şunlardır:

1. Beyhakî şöyle nakletmektedir: Bir adam Peygamber’in (s.a.a) kabri başına geldi ve şöyle dedi: “Ey Muhammed (s.a.a), ümmet için yağmur dile.” Çok geçmeden yağmur yağdı ve halk suya kandı.[15]

2. Abbasî sultanı Mansur, Malikî mezhebinin imamı Malik bin Enes’e, Peygamber’i (s.a.a) ziyaret şeklini sorduğunda ve kendisine kıbleye dönerek mi dua edeyim yoksa Peygamber-i Ekrem’e mi diye söylediğinde, Malik cevap olarak şöyle dedi: “Neden yüzünü ondan çeviriyorsun? O, diriliş günü senin ve atan Âdem’in (a.s) vesilesidir. Ona dön ve onu şefaatçi kıl. Allah onun şefaatini kabul eder.” Allah şöyle buyuruyor: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[16]

3. Şafiî mezhebi imamı Muhammed bin İdris Şafii’den tevessüle ve özellikle de Allah Resulü’nün (s.a.a) ailesine tevessül etmeye derin bir şekilde inandığını gösteren bir takım şiirler kalmıştır. O şöyle demektedir: “Peygamber’in (s.a.a) ailesi Allah yanında benim vesilemdir ve onların hatırı için kıyamet günü amel defterimin sağ elime verilmesini ümit ediyorum.”[17] Şafii divanının bir başka yerinde de Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’ini överek şöyle demektedir: “Eğer benim günahım Muhammed’in Ehl-i Beyt’ini sevmekse, bu hiçbir zaman tevbe etmeyeceğim bir günahtır.” Peygamber’in (s.a.a) ailesi kıyamet günü ve de şan ve makamları bakanlar için aşikâr olacağı zaman bana şefaat edeceklerdir.”[18] Şafii bu şiiriyle de tam bir açıklık ile Peygamber’in (s.a.a) ailesini kendi şefaatçileri olarak tanıtmaktadır.

4. İslam’ın ilk dönemlerindeki Müslümanlar arasında Allah’ın evliyalarına tevessül etme meselesi çok yaygındı. Onlar geniş bir şekilde şiirlerinde ondan bahsetmekte ve Peygamber’i (s.a.a) kendileri ve Allah arasında bir vesile olarak tanıtmaktaydılar. Sevad b. Karıb’ın Peygamber (s.a.a) hakkında söylediği kaside bunlardan biridir: “Allah dışında bir rab olmadığına şehadet ederim. Sen her gizli ve saklı olana eminsin ve ey en üstün ve uluların evladı, peygamberler arasında senin Allah’a en yakın vesile olduğuna şehadet ederim.”[19] Resulullah (s.a.a) bu şiiri duydu ve hiçbir zaman onu söyleyeni böyle sözler söylemekten men etmedi, şirk ve bid’at ile itham etmedi.

5. Hanbelî mezhebinin büyük şahsiyetlerinden “Ebu Ali Helal” tevessüle inananlardan olup şöyle demektedir: “Ne zaman bir rahatsızlık ve sıkıntım olsaydı Hz. Musa bin Cafer’in (a.s) kabrine gider ve ona tevessül ederdim. Allah da sorunlarımı çözerdi ve sıkıntılarım hallolurdu.”[20]

Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) Perspektifinden Tevessül

Ehl-i Beyt imamlarının (a.s) bakışında da tevessül beğenilen bir davranıştır. Onlar insanları Kur’an ve Allah’ın evliyalarına tevessül etmeye teşvik ederdi. Örneğin İmam Seccad’ın (a.s) dualarında şöyle yer almaktadır:

“Ey Allah’ım! Ben yüksek Muhammed makamı ve aydın Alevî velayet ve tarikatı vesilesiyle sana yaklaşmayı diliyorum. Beni bunun ve onun şerrinden koruman için o ikisinin vasıtasıyla sana yöneliyorum.”[21]

Hz. Fatıma Zehra’nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

“Azamet ve nurundan ötürü Allah’a hamdederim. Göklerde ve yerde olan tüm varlıklar Allah’a yakınlaşmak için vesile aramaktadır. Ve biz (Peygamber ailesi), kulları arasında Allah’a yakınlaşma vesilesiyiz.” [22]

Ayşe, Haricîler hakkında Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Haricîler Allah’ın en kötü yaratıklarıdır. Allah’a en yakın vesile olan kulların en üstünü (Ali bin Ebi Talib (a.s)) onları öldürecektir.”[23] Aynı şekilde, Merhum Saduk, senet belirterek Allah Resulü’nden şöyle nakletmiştir:

“(Çoğu) İmamlar Hüseyin’in (a.s) neslindendir. Her kim onlara uyarsa Allah’a uymuştur. Her kim de onlardan yüz çevirirse ilahi buyruklardan yüz çevirmiştir. Onlar Allah’ın sağlam kulpları ve kulların O’na yakınlaşma vesilesidirler.” [24]

Gördüğümüz gibi hem yaşarken ve hem de vefat ettikten sonra peygamberler ve ilahi evliyalara tevessül etmek, önceki peygamberler devrinde, Hz. Resulullah (s.a.a) zamanında, Peygamber’den (s.a.a) sonra, sahabe ve tabiin döneminde ve değişik İslamî çağlarda caiz ve yaygın bir husus olagelmiştir. Değişik İslamî mezheplere müntesip Müslüman halklar, sürekli hacet ve ihtiyaçlarının giderilmesi için ilahi peygamber ve evliyalara tevessül etmişlerdir. Öyleyse tevessül meşru ve İslamî bir meseledir. Eğer biri veya birileri bu beğenilen İslamî geleneği görmezlikten geliyorsa, İslamî doğru yoldan fasıla almış olanlar ve yanlışlarını düzeltip ilahi doğru yola dönmeleri gerekenler kendileri olur.

–—


[1]     Ragıb İsfahanî, Müfredat-ı Ragıb, s. 560; Fahr-i Razi, Tefsir-i Kebir, 4/349, İbni Esir, en-Nihaye fi Garibi’l-Hadis, 5/185.

[2]     İbni Esir, en-Nihaye fi Garibi’l-Hadis, 5/185.

[3]     Maide, 35.

[4]     Yusuf, 97-98.

[5]     Nisa, 64.

[6]     Tirmizî, el-Camiu’s-Sahih, 5/35783529.

[7]     Muhammed bin İsmail bin Buharî, Sahih-i Buharî, c. 1, s. 344-346, h. 968-967.

[8]     Hakimu’l-Müstedrek Âla’l-Sahiheyn, 3/517, h. 4286; Beyhakî, Delailu’n-Nubuvve, 5/489; Vefau’l-Vefa, 4/1371-1372; Suyutî, Durru’l-Mensur, 1/59.

[9]     Suyutî, Durru’l-Mensur, c. 1, s.60-61, Daru’l-Kitabi’l-Irakiye baskısı, h.k. 1377.

[10]    İbrahim bin Cuveynî, Feraid Samtin, c. 1, s. 36-37, Beyrut Müessese-i Mahmudî, 1. baskı, h.k. 1398, Harezmî, Menakib, s. 318, h. 320, İntişarat-ı İslamî Kum, h.k. 1441.

[11]    Ebu Naim İsfahanî, Delailü’l-Nübüvvet, 2/725, h.k. 511; Sahih-i Buhari, Kitabu’l-Cuma, Babu’l-İstiska.

[12]    İbni Esir, Esedü’l-Gaye, 3/11.

[13]    el-Mevahibu’l-Ledeniye, 3/380; Fethu’l-Bari, 2/413.

[14]    Fethu’l-Bari, 2/413, Daru’l-Marifet-i Lübnan.

[15]    Vefau’l-Vefa, 4/1374.

[16]    Vefau’l-Vefa, c. 2, s. 1376.

[17]    Divan-ı Şafii, s. 162, el-Mevasiku’l-Marifet, s. 178.

[18]            لئن کان ذنبی حب آل محمد
فذلک ذنب لست عنه أتوب
هم شفعائی یوم حشری و موقفی
إذا ما بدت للناظرین خطوب.
[19]            و أشهد أن لا رب غیره
و أنک مأمون علی کل غائب
و أنک أدنی المرسلین وسیلة
ألی اللّٰه یابن الاکرمین الاطائب.  (Zaynî Dahalan, ed-Dureru’l-Sünniyet, s. 29.)

[20]    Hatib-i Bağdadî, Tarih-i Bağdad, 1/120.

[21]    Sahife-i Seccadiye, 49. dua.

[22]    İbni Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcu’l-Belağa, 16/211; Bağdadî, Belağatu’n-Nisa.

[23]    Şerh-i Nehcu’l-Belağa, 2/267; İbnu’l-Meğazili, el-Menakib, s. 100, h. 79, Daru’l-Ezva, Beyrut, h.k. 1412; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. 6, s. 359; Daru’l-Fikr, h.k. 1414.

[24]    Saduk, Uyun-i Ahbaru’r-Rıza (a.s), c. 1, s. 63.