Yüce Peygamberin Muazzam Ahlakı
Adem ve Havva’nın (a.s.) çocukları arasında bir tek insandır ki, gökler ayağı altındadır ve Allah’ın aşkı gök gibi başı üstündedir. O, Kab-ı Kavseyn’in fethedenidir ve Allah’ın dostluğu makamı edinen bir insandır. İmkan alemi ve bütün varlık Muhammed ibni Abdullah (s.a.a.) yüzünden var olup evrene katıldılar.
Muhammed (s.a.a.) öyle bir insandır ki, Allah’ın kulluk makamı (1) , İman (2) , ismet (3) , taharet (temizlik) (4) , risalet (peygamberlik) (5) , hükümet (6) , öncelik (7) , müslümanların ilki olma ve Allah’ı ibadet edenlerin en muhlisi olma ve ibadet edenlerin en çok Allah’tan korkanı olma (8), bazı özellikler örneğin: muazzam fazileti (9) , azap engeli olma (10), Allah’ın tarafından yardım edilmişlik (11), şefkatli ve merhametli olma (12), Miraç misafiri olma (13), bütün insanlara rahmet olma (14), iyi örnek olma (15) ve peygamberlerin sonuncusu olması O’nu bir güneş gibi eşsiz kılmıştır.
Hz Muhammed (s.a.a.) Allah’ın insanlara rahmet bahanesi için ve O’nun kudsî rahmetinin aracısıdır. Ancak bazı akılsızlar İslamın ortaya çıktığı zaman ve onun kalpleri okşayan davet sesinin çıkışından beri onun merhametli kalbini kendi cahilce mücadeleler ve edepsizlikler ile incittiler. Bu rahmet peygamberi ve bu kutlu Resul her zaman Allah’ın rahmetinin müjdecisidir ve kuşkusuz onun merhametli kalbi insanların hidayetinden başka bir şey istemiyordu.
Cahiliyet devri Araplarının neslinden olan ve Muhammed’in (s.a.a.) kalpleri okşayan sesini duymayan bugünkü akılsızların saygısızlıkları da aynen İslamın ilk yıllarında günü O hazretin gözlerinde gece gibi yapan karartan eziyetleri hatırlatıyor; ancak O hazret (s.a.a.) her zaman onlara hayır duası ediyordu.
Ancak bilgili düşmandan ziyade cahil dost kınanmalıdır; çünkü rahmet Peyagmberi’nden (s.a.a.) bir kederli görüntü sergilemekte ya da onun kutsal varlığını gereğince göstermekten acizdir.
Aşağıdaki yazı Hz Muhammedin (s.a.a.) özelliklerinden bazılarını açıklamaya çalışmıştır ve bu O gök cilvesini tanıtmak için bir yaklaşım olabilir.
Onun bakış açısına göre, toplumun bütün bireyleri zalimler karşısında dayanmakla görevlidirler ve yerlerinde oturup seyretmemelidirler. Kendisi şöyle buyururdu: Kardeşine zalim da olsa mazlum da olsa yardım et! Sahabeler sordu: Mazluma yardım etmeyi anladık da ancak zalime nasıl yardım edelim? Buyurdu: Onun elini tutun ve zulüm yapmasına izin vermeyin!
Muazzam Ahlak:
Hz Muhammed (s.a.a.) en mükemmel insan ve peygamberlerin en yücesidir. Onun azemetini anlamak için zaten Kur’anı Kerim’de Allah’ın onu bütün dünyadaki insanlara örnek olarak tanıtması yeterlidir: ‘لَقَدْ کانَ لَکُم في رَسُول اللّهِ اُسْوَهٌ حَسَنَهٌ’
Onun azemetini anlamak için zaten Kur’anı Kerim’de Allah’ın onu bütün dünyadaki insanlara örnek olarak tanıtması yeterlidir: ‘لَقَدْ کانَ لَکُم في رَسُول اللّهِ اُسْوَهٌ حَسَنَهٌ’ ‘Gerçekten Allah’ın Resulü’nde sizin için çok güzel örnekler vardır’
O, gerçekten mükemmel ahlak ve bütün insanî faziletler ve üstünlüklere sahipti.
Allah O’nu şöyle övüyor: ‘اِنّک لَعَلى خُلُق عَظيم’ ‘Gerçekten sen büyük bir ahlak üzerindesin’ ve ‘وَلَوْ کُنْتَ فَظّاً غَليظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِکَ’ ‘Sen onlara kaba ve katı kalpli olsaydın, elbette etrafından kaçıp giderlerdi.’
Bu yüzden İslamın ilerlemesinin en önemli etkenlerinden Hz Muhammed (saa)’in iyi ahlakı ve O hazretin halka yumuşak davranmasıydı.
Onun yaşamı süresince hiçbir zaman vaktini boş geçirdiği görülmedi.
Bir duasında şöyle derdi: ‘Ey Allah’ım, işsizlik, tembellik ve alçaklıktan sana sığınırım’ ve müslümanları çalışmaya teşvik ederdi.
Her zaman adaletli davranırdı ve ticarette yalan konuşmaya kalkışmazdı. Muamelede müsamahasız davranmazdı ve kimse ile inat ve mücadele etmezdi. Kendi işini başkalarına devretmezdi.
Yaşamın doğru gidişini konuşmakta doğruyu söylemek ve emanetleri geri vermekte görürdü ve şöyle buyururdu: Bütün peygamberlerin öğretilerinde bu ikisine tavisye edilmiştir.
Onun bakış açısından toplumun bütün bireyleri zalimler karşısında direnmekle görevlidirler ve hiçbir zaman seyirci gibi kalmamalıdırlar.
Kendisi şöyle buyururdu: Kardeşine zalim da olsa mazlum da olsa yardım et! Sahabeler sordu: mazluma yardım etmeyi anladık da ancak zalime nasıl yardım edelim? Buyurdu: Onun elini tutun ve zulüm yapmasına izin vermeyin!
Onunla münakaşa ve tartışma yapmak isteyenlerin karşısında sadece Kur’an-ı Kerim’den birkaç ayet okumakla yetinirdi ya da kendi düşüncesini çok normal ve sade bir şekilde beyan edip münakaşa etmezdi.
Yaşamı zahitleri hatırlatırdı.
Açlığı tokluğa tercih ederdi. Bazen kendini o kadar aç tutardı ki, ağrısını hafifletmek için karnına taş bağlardı.
Onu eziyet edenler karşısında öyle bir af edip kötülüğü o kadar iyilikle karşılardı ki, karşı tarafı mahçup ederdi.
Hergün sokaktan geçerken bir Yahudi bir leğen sıcak kül evinin damından başına dökerdi. Peygamber (s.a.a.) hiç sinir olmadan sakin ve sessizce geçerdi, bir köşede durup üstünü temizledikten sonra yoluna devam ederdi.
Birgün o yahudi Peygamberi (s.a.a.) eziyet etmek için gelmediğini görünce nerde olduğunu sordu ve hasta olduğunu söylediler. Buyurdu: Görüşüne gitmek lazım. Hasta kişi onun görüşüne gelen Hz Muhammed’in (s.a.a.) yüzünde o kadar muhabbet ve samimilik duydu ki, sanki onunla yıllardır dostluk etmiş ve tanıyor idi.
Yahudi kişi böyle bir hayır ve sevginin kaynar bulağı karşısında birdenbire ruhunun tamamen yıkandığını hissetti ve sanki bütün eziyet etme, eğri yol gitme ve kötülük etkileri kişiliğinden silindi.
O kadar alçakgönüllü ve mütevazi idi ki, kendini beğenmiş, mağrur ve kibirli Araplar şaşırırdı.
Yaşamı, davranışı ve ahlâkî özellikleri sevgi, güç, içtenlik, direniş, düşüncenin yüksekliği ve ruhun güzelliğini ilham verirdi.
Davranışının sadeliği, yumuşak huyluluğu ve alçakgönüllülüğü hiçbir zaman kişiliğinin kuvveti ve manevi câzipliğini azaltmaz idi.
Her bir gönül karşısında eğilirdi ve her gurur ise onun güzel ve iyi azameti karşısında kırılmaktan lezzet alırdı.
Her bir toplulukta onun azameti ve büyüklüğü herkes için belli idi.
Kureyş O’na sığnınca onların iktisâdi ambargolarını kaldırdı ve onların Yemen’den buğday getirme isteklerini kabul etti. O, dünya çapında barışa davet ederdi ve savaştan gereklilik ve mecburiyet olmayınca kaçınırdı.
Zafer gururu O’nu ele geçirmezdi ve bunu Bedir savaşı ve Mekke fethinden geri dönerken gösterdi. Yenilgiden sonra da umudunu kaybetmezdi nitekim Uhud yenilgisi O’nu etkilemedi. Aksine ondan sonra Hamra ul-Esed savaşına hazırlandı. Aynı bir şekilde, Beni Kurayza kabilesinin sözleşmeyi tutmamaları ve onların Ahzap ordusuna katılmaları da onun halini etkilemedi ve tersine daha azimli yaptı.
Sahabeleri ve kavmi karşısında düzeltmeci ve cezbetme gibi bir yaklaşım edinirdi ve onların içinde güven ve huzur hissini takviye ederdi.
Küçüklere merhamet eder, büyüklere saygı duyardı. Öksüzleri sevindirir onlara sığınak verirdi. Fakirler ve çaresizlere iyilik ve ihsan ederdi. Hatta hayvanlara merhametli davranıp onları eziyet etmekten menederdi.
Allah’ın Resulü’nün (s.a.a.) en önemli insanlık örneklerinden o hazretin düşman ile savaşa gönderdiği orduyu halk ile dostluk ve müsamahalı davranmak ve onlara habersizce saldırmamaya vasiyyet ve tavsiye etmesi idi.
O, düşmanın erkeklerini öldürmekten daha ziyade onu doğru yola hidayet etmek isterdi.
O hazret (s.a.a.) yaşlıları, çocuklar ve kadınları öldürmemek ve ölenlerin bedenlerini kesip parçlamamaya tavsiye ederdi.
Kureyş ona sığnınca onların iktisâdi ambargolarını kaldırdı ve onların Yemen’den buğday getirmek isteklerini kabul etti. O, dünya çapında barışa davet ederdi ve savaştan gereklilik ve mecburiyet olmayınca kaçınırdı.
Padişahlara doğru gönderdiği mektuplar Selam ve Barış ile süslüydü ve bu kelimeyi Adem oğulları arasında görüştükleri zaman konuşmanın başlangıcı olarak koymuştu.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) savaşlarda ciddi proglamlama, örnek bir örgütleme ve üstün komutanlığın temelini koydu ve ordunun komutanlığını bilgi ve meritokrasi temelinde seçerdi. Orduyu kendi komutanlığı altında eşit tutardı ve savaşçılara kendi yeteneklerinden fazla bağışlardı.