Yusuf’un Güzelliği
3. Bölüm
İsmail Derya/Ehli Beyt Öğretisi 3
Mısır sultanının eşi genç ve fevkalâde güzel bir kadındı. Naz-u nimetler içinde yaşıyordu, ama iki insânî nimetten mahrumdu ve bu mahrumiyetin biri, diğerini de beraberinde getirmekdeydi: Birincisi kocasından, ikincisi de çocuktan mahrum olmasıydı…
Bu hayata, olanca zorluğuna rağmen tahammül etmekteydi.
Kocası küçük Yusuf'un elinden tutup da onu eve getirdiğinde bir anne şefkatiyle Yusuf'u bağrına basıp sevmişti onu. Ama nihayet, bir köle olarak satın almışlardı Yusuf'u… Onun varlığı evdeki çocuk boşluğunu gidermiş ve Yusuf'a annelik ederek bu arzusuna ulaşmıştı.
Ama Yusuf giderek büyümüş, büyüyüp serpildikçe güzelliğine güzellik katmıştı.
İnanılmayacak kadar yakışıklı, alımlı ve ağırbaşlıydı.
Züleyha'nın genç Yusuf'a karşı beslediği duygular artık çok farklıydı,
Yusuf'a tutkundu o. Yusuf'un sadece yüzü ve fiziki yapısı değildi güzel olan ; onun fevkalâde kişiliği, ağırbaşlılığı, saygı dolu içtenliği, çalışkanlığı ve bilgeliği… Bütün bunlar Züleyha'nın aklını başından almaya yetmişti.
Elindeki bu nadide inciyi hiç kimseye kaptıramazdı.
Görünüşte evliydi, ama kocasından mahrum olduğunu kime anlatabilir, bu derdini kime açabilirdi ki?
Yusuf'a olan tutkusu günbegün artıyordu.
Dahası, Yusuf onun kölesi gibiydi, her emrine itaat etmekle mükellefti ve şimdiye kadar da onun emrinden birkez olsun çıkmış değildi.
Aynı evde, bu şartlar altında yaşıyor olmak, Züleyha için dayanılmaz bir hal almaya başladı.
Yusuf'a tutkundu o; deliler gibi sevdiği Yusuf'sa her gün onunla aynı evde ve onun emrinde ve yanındaydı.
Züleyha çeşitli yollarla Yusuf'un aklını çelmeye çalışmış, ama her defasında Yusuf inanılmaz bir iffet ve dürüstlük örneği sergileyerek ondan uzak durmayı yeğlemişti.
Mısır hükümdarının eşi, bir kadının kullanabileceği her silahı deniyor, her erkeğin aklını başından alabilecek türlü oyunlar, türlü işvelere başvuruyordu.
Yusuf, efendisine ihanet etmeyecek kadar temiz ve iffetliydi.
İnanılmaz derecede güçlü bir kişiliği vardı.
Sır saklamak zordur… Bazı sırlarsa çok zor…
Hele aşkı gizleyebilmek çok daha zordur; çünkü âşık olanın gözü, eli, ayağı, kısacası bütün davranışları ele verir onu; bunca muhabiri olan bir gerçeği saklı tutabilmek mümkün müdür?
Mısır sultanının sarayındaki hizmetkarlar, sultanın eşinin Yusuf'a aşık olduğunu anlamışlardı. Onun bütün ısrarlarına rağmen Yusuf''un efendisine ihanet etmemedeki kararlılığını da görüyor, biliyordu. Saraydaki bu haber tez elden bütün şehre yayılmış, herkes Yusuf'un temizlik ve dürüstlüğünü konuşmaya başlamıştı.
Yusuf, yavaş yavaş dillere destan oluyordu.
Züleyha'nın aşkıyla Yusuf'un iffet, dürüstlük ve mertliği, bibirini çağrıştıran iki kavramdı artık. Züleyha'nın aşkından sözedenler, Yusuf'un bu hadisedeki fevkalâde tutumunu anlatıyor ve onun dürüstlüğünü övüyordu. Bir erkeğin bir kadını elde etmek için pek çok şeyler yaptığı görülmüştü o güne değin; ama bir kadının bir erkeğin peşinden bunca koşması ve olanca güzelliğine rağmen sürekli red cevabıyla karşılaşması duyulmuş şey değildi.
Avcı, avın peşinden gider, onu kovalar, bu herkesin bildiği ve kimsenin yadırgamadığı bir hakikattir.
Züleyha olayında hakikat bunun tam tersidir; avcı, avından kaçmakta ve av, avcının peşini bırakmamaktadır!
Yusuf'la Züleyha kıssasının bütün insanlığa örnek bir ders olarak sunulmasının nedeni budur.
Yusuf, inanç ve şeref sahibi bir insanın nelere kadir olabileceğini bilfiil bütün insanlığa ispatlamış ve bu üstünlüğüyle tarihe geçmeyi haketmiş bir insanlık incisidir.
Züleyha, dişiliğinin bütün silahlarını kullandığı halde karşısında geçit vermez bir dağ, demirden bir set bulmaktadır.
Ve Züleyha, bazı psikolojik özelliklerle çevre şartlarının cinsellik üzerindeki etkilerini de hesaba katarak son bir çareye başvurdu.
Efendisine itaat etmeyen kölenin cezası pek ağırdı o devirlerde…
Efendisi emreder de köle, itaat etmez mi?
Ama Yusuf itaat etmedi bu emre.
O köle değildi çünkü.
Kimse bilmese de, kendisi biliyordu bu gerçeği.
Kimse ona günahı emredemezdi.
Yusuf, Rabbinin kendisini seçip görevlendirdiği gerçeğini biliyordu; ama bunu bir sır olarak saklıyor; kimseye sölemiyordu.
Kendisinin kim olduğunu söyleyerek karşısındakine ayağını denk atmasını tavsiye etmeyecek kadar büyük bir kişiliğe sahipti Yusuf.
Herkesin onu köle olarak görüp köle olarak kullanması önemli değildi.
Önemli olan, ahdine sadakat göstermesi ve doğru bildiği hakikatten yüz çevirmemesiydi.
Züleyha'nın emri, Yusuf'un melekuti dünyasının prensiplerine aykırıydı.
Görünüşte bir köleydi o; bu nedenle de efendisine kayıtsız şartsız itaat etmesi gerekirdi.
Büluğ çağının dayanılmaz baskısı altında bu emre canla başla koşması beklenirdi.
Kendisine bunca iyiliklerde bulunup onu yetiştiren bu kadını böylesine yalvartmaması umulurdu…
Ama o, herhangi biri değildi asla…
Yusuf'tu o…
Herkesten umulan, beklenen ve herkesçe gerekli görülen şeyler Yusuf'tan beklenemez, ona gerekçe olarak kabul ettirilemezdi.
Yusuf, bir anda, üstelik en zor anında, bütün emirleri çiğneyip tuğyan etti.
Sadece bir fermana kulak verdi.
Çünkü Yusuf'un nazarında Rabbinin bir fermanı, Züleyha'nın binlerce fermanını geçersiz kılabilecek kadar aziz ve değerliydi…
Ve onun peygamberlik delillerinin en başta gelenidir bu…
En zayıf anında ve en dayanılmaz şartlarda hayvânî arzularını bastırarak insânî arzularını gerçekleştirebilmek…
Kaç babayiğidir kârıdır bu?
O şartlarda Züleyha'nın kıskıvrak yakaladığı hangi Yusuf Züleyha'yı reddedebilecek kadar nefsine hakim ve Rabbine teslimdir?
İşte bunu başarabilen Yusuflara Yüce Allah en büyük nimetlerini vaadetmiş ve onlardan razı olmuştur.
Bunu başarabilen Yusuf, peygamberlikle taltif edilmiş, karşısında meleklerin secde ettiği bir varlığa dönüşmüştür!..
Ve, Yusuf'un bütün güzelliği de budur aslında…
Budur herkese nasip olmayan nâdide güzellik…
Yusuf, bu güzelliğiyle insanlık semasında ölümsüz bir sancak gibi dalgalanır halâ…
Düşmanla savaşmak kolay değildir.
Hele dostla savaşmak bir hayli zor…
Bir de insanın kendisiyle savaşı var ki, en zorudur bu; hatta en imkansızı…
Ve Yusuf, bu imkansızı mümkün kılıp kendisini yenebilmiş çok nâdir isimlerden biridir.
Yusuf, sahibesinin emrini çiğneyerek onu reddetti.
Kendisini evlatlık edinerek ona güvenen Mısır sultanına ihanet etmedi. Çünkü Rabbi onu üstün kılmış ve Mısır azizinin ona babalık etmesini sağlamıştı.
Züleyha'nın bu şeytanca komplosu karşısında, Yusuf Suresinin
23. ayetinde, onun şöyle dediği geçer:
"… Ben, böyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırım. Rabbim O'dur benim; sahibim sadece Allah'tır benim! O, bana hep iyilikte bulunmuş, herzaman imdadıma koşmuştur, Rabbime asla isyan edemem, O'nun emrini çiğneyemem!"
Evet, Rabbi, bir kez daha Yusuf'un imdadına koşmuş ve peygamberini günaha bulaşmaktan ve insanlara ihanet etmekten korumuştu.
Yusuf, bu fevkalade kulluk gücüyle, imkansızı başarmıştı…
Yüceler Yücesi Allah Teala hazretleri Yusuf olmak isteyen ve samimiyetle emrine itaat eden bütün kullarına karşı böylesine şefkatlidir…
Yusuf olmanın zahmetlerine katlanan herkes, Rabbinin yardım ve nusretlerine sahip olacaktır.
O; kendisine doğru bir adım atana, koşar.
Kendisinden yardım isteyenin hemencecik yanıbaşında hazır olur.
Ama, Rabbinin değil, kendi isteklerinin peşinde koşan ve ancak başı sıkışınca Rabbini hizmete çağıranların yardımına kim koşacaktır?
Yusuf, efendisinin namusuna saygılı olması gerektiğini anlattıysa da Züleyha onu dinlemedi.
Onun bu davranışı karşısında Yusuf'un tek yolu kalmıştı: Kaçmak.
Yusuf, hızla odadan çıkıp kaçmaya başladı.
Av, yine avcının peşini bırakmıyordu.
Yusuf, kilitli kapıyı açmaya çalışırken Züleyha ardından yetişip onu yakalamıştı.
Yusuf onun elinden sıyrılmak isterken gömleğinin yakası arkadan yırtıldı.
Ama Yusuf, kendisini günaha davet eden kadının elinden kurtulabilmeyi başardı.
Herkes düşmanından uzak durur, düşmandan kaçmak şaşılası birşey değildir ki… Ama Yusuf'un şaşılası hareketi, onun kendi kendisinden kaçmasıdır. Yusuf, kendi benliğinden, kendi Rabbine doğru kaçmaktadır.
Ne güzel bir kaçıştır bu…
Bu kritik anda Züleyha'nın kocası çıkageldi…
Ve bu beklenmeyen olaya son lahzasında ulaştı.
Mısır sultanı Yusuf'u eğitip yetiştirmesi için onu, eşi Züleyha'ya teslim etmişti. Ama Züleyha Yusuf'u yanlış bir yöne sürüklemek istemişti şimdi. Onun bu girişimi hem "Yusuf'a, hem kendisine, hem kocasına bir zulümdü açıkça.
Züleyha, kocasına ihanet etmeye yeltenmişti açıkça…
Kocasının tam çıkageldiği sırada gördüğü manzara, bu acı gerçeği anlamasına yetmişti. Herşey, ihanet eden tarafın Züleyha olduğunu gösteriyordu.
Ama kadının fendi, kadının fitnesi…
Kadında fevkalâde bir güç gizlidir.
Bu kritik anında bu güç Züleyha'nın imdadına koştu; Züleyha çarçabuk zihnini toparlayarak olayın akışını değiştirdi ve gerçeği bir çırpıda saptırmayı başardı!
Kocasına sığınıp ağlamaklı bir sesle haykırdı: "Söylesene; senin eşine kötü gözle bakmaya yeltenen birinin cezası nedir? Hapse atılmak veya acı işkencelere uğratılmaktan başka bir şey mi?!"
Ve Züleyha, bir çırpıda Yusuf'u suçlamış, onu zan altında bırakmıştı!
Aşkta yenilen insanlar bazen her çılgınlığa başvurabilmektedirler.
Aşkta yenilen insanlar bazen sevdiklerine düşman kesilirler, aşkın bir anda düşmanlığa dönüşüverdiği, kin ve nefretle karardığı bu anlar insanoğlunun en aşağılık anlarından biridir.
O dönem Mısır'ının kanunlarında evli kadına sataşmanın cezası hapis veya kırbaçlanmaktı; işlenen bu suç, söz konusu kadının kocasına karşı işlenmiş bir ihanet olarak değerlendiriliyordu.
Züleyha'nın bu iftirası dayanılır gibi değildi; o güne kadar hep susmuş ve hiçbir zaman kendisini savunma ihtiyacı hissetmemiş olan Yusuf, burada susamadı artık, Züleyha'nın yalan söylediğini ve kendisinin suçsuz olduğunu vurguladı.
İftiraya uğrayan birinin susması caiz değildir, töhmet karşısında kendisinin kendisini savunması bir farzdır.
Bu, Yusuf'un uğradığı ikinci iftiraydı.
Ona atılan ilk iftira, hırsızlıktı; ama o sırada küçücük bir çocuk olduğundan kendisini savunamamış, kendisine reva görülen zulmün farkına dahi varamamıştı.
Ama şimdi kendisini savunabilecek gücü ve rüşdü vardı.
İşin ilginç tarafı, ona atılan her iki iftiranın da kadın tarafından atılmış olması ve her ikisinin de onu çok seviyor olmasıydı.
Ama birinci iftira, vuslat içindi; ikincisiyse eziyet için!…
Yusuf'un bu iftira karşısında kendisini "Ben hiçbirşey yapmadım; o beni kendisiyle birlikte olmaya zorluyordu" sözüyle savunduğu geçer Kur'an'da…
Yusuf, Züleyha'nın kendisine sürekli sarkıntılık ettiğini o güne kadar kimseye söylememiş, evli bir kadının bu sırrını ifşâ ederek onun yuvasını yıkmamayı, bu çiftin mutluluğunu bozmamayı yeğlemişti.
Yusuf gammazlık edecek, kimseyi ispiyonlayacak biri değildi. Hataları affeden, suçları bağışlayan bir karakteri vardı onun.
Ama burada susamazdı artık. Zira konuşulması gereken yerde susmak, erliğe de yakışmaz, erenliğe de… Yusuf er ve erendi, akıl ve zekâ timsaliydi.
Mısır sultanı, Yusuf'un bu ithamı reddetmesi karşısında ne yapacağını şaşırmıştı; Züleyha'ya mı inanacaktı şimdi, Yusuf'a mı?!
Yusuf'u çok iyi tanıyordu. Yusuf'u kendisi büyütmüştü çünkü. Onun temizlik, iffet ve dürüstlüğünden zerrece kuşkusu yoktu.
Kendi eşini de tanıyor, onun özelliklerini de biliyordu. İçten içe, eşinin bu olayda suçsuz olmasını temenni ediyordu.
Bütün mesele, Yusuf'la Züleyha hadisesinde hiçbir şahide başvurulamamasıydı. Bu gizli olayın hiçbir şahidi yoktu çünkü!
Ama hiçbir hakikat ebediyen gizli kalmamıştır..
Bu olayda da öyle oldu. Mısır sultanının kendi ailesinden biri, adetâ gaybdan inen bir melek gibi son anda sultanın imdadına yetişerek onu bu kararsızlık ve öldürücü tedirginlikten kurtardı:
"Eğer Yusuf'un gömleği ön taraftan yırtılmışsa, Yusuf yalancıdır, arka taraftan yırtılmışsa, Züleyha yalan söylemektedir!"
Mısır sultanı Yusuf'un o gün giydiği gömleği istedi, gömlek arkasından yırtılmıştı!
Yusuf'un suçsuz olduğu, Mısır sultanının eşinin ona iftira attığı gün gibi aşikar olmuştu şimdi.
Ama sultan, kendi eşini cezalandıracak mıydı acaba?
Eşine dönerek "Bu iftira" dedi. "Siz kadınların hilesinden kaynaklanın bir yalan! Siz kadınların fitne ve hilesi pek tehlikelidir gerçekten!"
Kur'an, Mısır sultanının, eşine bunu söyledikten sonra Yusuf'a dönüp bu olayın üzerini örtmesini ve Züleyha'yı affetmesini istediğini ve Züleyha'ya da "Hatalı olan sensin, senin günahkar olduğun anlaşıldı, günahının bağışlanmasını dile" dediğini buyurur.
Böylece Mısır sultanı da kendi eşini affetmiş ve onu bağışlamış, bu olay da böylece kapanmıştı o gün…
-*-
Züleyha'nın Yusuf'a olan tutkusu sönüp gidecek bir alev değildi asla. Bir an bu tutku düşmanlığa dönüşmüş ve Züleyha onu suçlamışsa da, aradan çok kısa bir zaman geçtikten sonra Yusuf'a beslediği aşk yeniden alevlenmiş, hele kocasının kendisini affetmesi üzerine bu tutku daha da artmıştı.
Yusuf, alelâde güzellerden biri gibi değildi ki Züleyha ondan kolayca vazgeçebilsin…
Gören herkesi şaşkına uğratan fevkalâde bir çekiciliği vardı Yusuf'un.
Züleyha çaresiz kalakalmıştı bu aşkın kemendinde…
Yusuf'u seven, ona gönül veren birinin bir daha ondan vazgeçebilmesi mümkün müydü hiç?…
Daha da kötüsü, aynı evde yaşamalarıydı.
Yusuf'u her an karşısında gören, onunla aynı çatı altında ve köle-efendi statüsüyle yaşayan Züleyha için Yusuf'tan vazgeçebilmek imkansızdı.
Yusuf'u gördükçe aklı başından gidecek gibi oluyordu Züleyha'nın… bu duruma tahammül edebilmek gerçekten çok, ama çok zordu. Üstelik, Züleyha, ona olan ilgi ve aşkını gizlemiyordu da artık!..
Bu kıssanın devamını gelecek sayıda okuyabilirsiniz…inşaalah